Birçok insan Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği seçimlerine doğru giderken neler olacağını, seçim gününü, gecesini ve ertesi günü düşünüyor. Kafalarda iktidarın seçimde hileye başvurup vurmayacağı ve yenilince de çamura yatıp yatmayacağı gibi sorular var. Aslında iktidar çevreleri insanların bu ve benzeri sorularla meşgul olmasını, kendilerine oy vermeyecek halk kesimlerinin bocalamasını, sandığa gitmekte kararsızlığa düşmesini, “nasıl olsa iktidardakiler bir yolunu bulup seçim sonucunu istedikleri gibi ayarlarlar” düşüncesinin yaygınlaşmasını istiyorlar.
Bu arada muhalefet partilerinin binalarına ve seçim bürolarına saldırılar düzenlenirken, içlerine Türkiye’nin en kanlı dinci örgütünü de alarak topluma korku salmaya, insanları terörize etmeye, en azından kararsızlık ve güvensizlik yaratmaya çalışıyorlar. Seçime kadar, belki de seçim günü ve sonrasında bu saldırılarını daha da yoğunlaştırarak sürdürmeye çalışacaklar. İktidarın elinde her türlü provokatif eylemi yapabilecek olanakların olduğu bilinmektedir. “Bunlar daha iyi günleriniz”i her an daha kötü günlere çevirebilecek zihniyete ve karanlık ilişkilere sahipler. Ancak bu ve benzeri politikalar, hareketler halkın gücü ve kararlılığı karşısında kaybetmeye mahkûmdur. Halkın gücünü yenilmez kılan en önemli neden haklılığı ve örgütlülüğüdür. Bütün muhalefet önümüzdeki seçimde yapılabilecek oyunlara, hilelere ve diğer olumsuzluklara göre örgütlenirse bunları etkisiz kılmamaları için bir neden yoktur… Cumhuriyeti emperyalizme ve içerdeki işbirlikçilerine karşı örgütlenerek ve savaşarak kurmuş bir millet, emperyalist güçlerin kışkırttığı gerici-faşist saldırıları ve bu saldırılara karşı mücadeleyi yaşayarak öğrenmiş bir toplum, her türlü karanlık operasyonu boşa çıkarmasını bilecektir.
Bu kötülükler kaynağının tekrar iktidar olmaması için bütün toplum olarak ne gerekiyorsa o yapılmalı. Bunu yapmaktan imtina edenleri seçim anına kadar uyarmalıyız. Seçimde oy kullanmak istemeyenleri, kararsız olanları mutlaka ikna etmeli “Beterin beterine” karşı oy kullanmalarını sağlamalıyız. Bunu yapmalıyız, çünkü eğer AKP ve ortakları bu kez de kazanırlarsa, iktidarları geçen 21 yıldakinden çok daha da beter olacaktır. Bunların yeni dönemleri tam bir Taliban iktidarı olacaktır. Özellikle kadınlar ve gençler geçen 21 yılı arar hale gelecekler…
***
Günümüzden 60 yıl önce bugünkünden daha az vahim bir siyasal gelişme karşısında Nazım Hikmet’in tavrının ne olduğunu aşağıda uzun bir alıntıyla anlatmak istiyorum. Yurtsever-devrimci şairimiz Nazım Hikmet’in Bizim Radyo’da okunması için hazırladığı bu yazı Soru-Cevap şeklindedir. Nazım’ın bu yazıyı yayınlamasının nedeni, 27 Mayıs Anayasası’nın kabulünden sonra İsmet İnönü’nün CHP’sinin Yeni Türkiye Partisi, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi ve bağımsız milletvekilleriyle 25 Haziran 1962’de kurduğu 27. hükümetin (İnönü’nün Başbakanlığında kurulan II. koalisyon hükümeti) yıkılması üzerine Adalet Partisi’nin iktidara geçme tehlikesinin belirmesidir. Bu muhtemel gelişme karşısında Nazım Hikmet, 29.3.1963’de yayınladığı “AP iktidara geçerse işçilerimizin hali ne olur?” başlıklı yazısıyla günümüze de ışık tutmaktadır: (*)
“Soru: Ha karma hükümet (İnönü’nün koalisyon hükümeti bn.) kalmış işin başında, ha Adalet Partisi geçmiş hükümete, hepsi bir değil mi Türk işçisi için?
Sorunun karşılığı: Bir değil.
Soru: Neden? Ha karma hükümeti kuran partiler, ha Adalet Partisi, hepsi, eninde sonunda patronların, büyük toprak beylerinin menfaatlerini korumuyor mu? Ha onların, ha ötekinin işçiden yana olabilecekleri düşünülebilir mi?
Sorunun karşılığı: Düşünülemez ama, işin bir amması var bugünkü durumda.
Soru: Neymiş bu işin amması?
Sorunun karşılığı: Beterin beteri diye bir söz vardır… (Kby.)
Soru: Yani AP, geçerse iktidara işçinin hali daha mı beter olur demek istiyorsun?
Sorunun karşılığı: Evet.
Soru: Neden?
Sorunun karşılığı: Yıllarca yıllar boyu yaptığı savaşla Türk işçisi, 27 Mayıs hükümet devirmesinden sonra kabul edilen Anayasayla kimi haklarını elde etti. Bu haklar daha da genişletilmeli, derinleştirilmelidir. Buysa işçi sınıfının teşkilatlanması, sendikalarını, kendi partilerini kuvvetlendirmesiyle olur. Doğru mu?
Soru: Doğru, ama bu dediklerinin AP’nin iktidara gelip gelmemesiyle ilgisi ne?
Sorunun karşılığı: İlgisi büyük. AP dediğin eski Demokrat Partinin yeni adıdır. Demokrat parti devrinde işçiye hangi haklar tanınıyordu bir düşün. Gösteri, yürüyüş yapabilirler miydi? Parti kurabilirler miydi? Sendika durumları ne haldeydi? Hatırladın mı? Bugün Adalet Partisinde faşistlerin de iyice çöreklendiğini hesaba kat…”
21 yıllık AKP iktidarları döneminde işçiye, köylüye, öğrenciye, kadınlara yapılan kötülükleri saymaya kalkışsak sayfalar yetmez. Tek adam yönetimi bütün işçi grevlerini “milli güvenlik” gerekçesiyle yasakladı, protesto gösterilerini, basın açıklamalarını zorla engelledi. Soma’da, Zonguldak’ta, Ermenek’te, Amasra’da ekmek uğruna hayatlarını kaybeden yüzlerce işçi için “bu işin fıtratında var” ya da “kader” diyerek katliam gibi yeni kazalara ve ölümlere davetiye çıkarıldı.
Bu iktidar döneminde, HES’lerle köylülerin suyuna el konulup patronlara hediye edilmedi mi? Ormanlar, yaylalar, dereler, kıyılar, dağlar yağmalandı, maden çıkaracağız diye su ve toprak zehirlendi. AKP iktidarı hem köyü hem de doğayı bir avuç sermayedarın hizmetine sundu. Bu yapılanlara karşı duran köylüler güvenlik güçlerinin dayağıyla, göz altılarıyla karşılaştılar.
AKP iktidarı, Gençleri işsiz bırakarak yaban ellere gitmesine yol açtı. Çocukları tarikatlara teslim etti…
Laikliği yok ederek kadınları ikinci sınıf vatandaş haline getirmeye kalkıştı ve haklarını arayan kadınları acımadan sopadan geçirdi.
Bir gerici-dinci-faşist koalisyonu olan Cumhur İttifakı yeniden iktidar olursa, geçtiğimiz 21 yılı arar hale geleceğimiz kesin. Beterin de beteri vardır. Hizbullahla aşılanmış yeni tek adam iktidarı ne DP, ne AP, ne MC ve ne de hatta 21 yıllık AKP iktidarlarına benzeyecektir. Çok daha baskıcı, Cumhuriyet’e, demokrasiye, laikliğe ve kadın haklarına tam düşman bir Ortaçağ rejimiyle karşı karşıya kalacağız. Sadece özgürlüklere ve haklara saldırmayacaklar, bu gericilerin iktidarında yoksul çok daha yoksul, zengin çok daha zengin olacak. Yabancı ve dâhili finans kapital ile rantiyeler ülkeyi son kuruşuna kadar soyarlarken, işçiler-köylüler, bütün çalışanlar, küçük üreticiler, esnaf kesimi ve emekliler ise çok daha fakirleşecekler…
Bu durumda ülkenin ve halkın bugünkünden daha kötü ekonomik, siyasal, hukuksal sonuçlarla karşılaşmasının önüne geçmek için AKP ve ortaklarının seçimleri kaybetmesi sağlanmalı. Nazım Hikmet, kurulacak olan “faşist iktidar”ın önünü kesmeye çalışıyor, biz ise emperyalizmin işbirlikçisi mevcut tek adam rejiminden kurtulmaya ve daha kötü olacak bir teokratik düzenin kurulmasını önlemeye çalışıyoruz.
Önümüzdeki acil mesele Erdoğan’ın kaybetmesini sağlayacak şekilde mevzilenmektir. Emperyalist sermayenin ve içerdeki uzantılarının Türkiye’yi 21 yıldır kasıp kavurmasını sağlayan, Cumhuriyeti ve kısmi demokrasiyi yok eden Erdoğan iktidarının kaybetmesi için çalışılmalı.
Ya Taliban düzenine boyun eğeceğiz ya da laik, demokratik Cumhuriyetin kurulması yolunda yürüyeceğiz.
Doğrudur sonuçta haklı olan kazanır, ama devrimci dünya görüşüne sahip örgütlü ve mücadeleci haklılar daha kesin ve kalıcı biçimde kazanır.
14 Mayıs seçimlerine katılan sol-sosyalist partiler kendi aralarında geniş bir ittifak oluşturamadan seçimlere gidiyorlar. Oluşturulan ittifaklar yaraya çare olacak özellikte değil. Ancak bu aşamada bunu tartışmanın pek bir yararı da yok. Önümüze bakmalıyız…
Yazıyı memleketin ve insanımızın sevdalısı Nazım’ın sözleriyle bitirelim:
“Yeter ki işçi sınıfı bir yandan sendikalarını kuvvetlendirebilsin, bir yandan da siyasi hayata, kendi partilerinin bayrağı altında daha güçlü katılabilsin. Meclise kendi mebuslarını soksun köylü kardeşleriyle işbirliği yaparak. Bütün bunların gerçekleşmesi için de bugünkü Anayasanın (1961 Anayasasını kastediyor bn.) hiç değilse bu haliyle yürürlükte kalması, AP’lilerin, faşistlerin hükümeti ele geçirip kanlı diktatörlüklerini kuramaması gerek.”
Bütün ilericiler-sosyal demokratlar-devrimciler-sosyalistler, Nazım’ın yukarıdaki sözlerinden hem bu gün, hem de seçim sonrası için dersler çıkarmalı.
(*) Bizim Radyoda Nazım Hikmet, Derleyen: Anjel Açıkgöz, S. 203, 204, TÜSTAV y. 2. Baskı-2004