Che Guevara ve Onun Yeni Devrimci İnsan Üzerine Düşünceleri

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

*Vu Trung My

*Vietnam Komünist Partisi Merkez Komitesi Dış İlişkiler Komisyonu Üyesi

         Fırtınalara ve yağmurlara inat

        Devam edecek yürüyüşümüz

        Seçtiğin uzun yolda

        Che, dostum

        Yine göreceğiz zafer gününü

                                       Gerardo Alfonso

Ernesto Che Guevara de la Serna, yaygın deyişle Che Guevara, El Che ya da yalnızca Che, 14 Haziran 1928’de Arjantin’de Rosaria’da orta sınıf bir ailenin çocuğu olarak doğdu. 1953’de Che, BREZİLYA Buenos Aires Üniversitesi tıp fakültesinden mezun oldu. Latin Amerika ülkelerini bir baştan bir başa gezerken birçok insanın yaşadığı yoksulluk koşullarını doğrudan gözlemledi. Bu yolculuklar sırasındaki deneyimleri ve gözlemleri, yalnızca bir devrim yoluyla yoksulluğun kaldırılabileceği ve kardeş Latin Amerika ülkeleri arasında birleşik bir politik bloğun inşa edilebileceği sonucuna ulaşmasına yol açtı.

1953’de Che, Başkan Jacobo Arbenz Guzmán tarafından uygulanan reformlar hakkında bilgi almak için Guatemala’ya gitti. Ancak, 1954’de ülkede bir darbe oldu ve Meksika’ya gitmek için ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Orada Küba’daki Batista diktatörlüğüne karşı devrimci bir saldırı hazırlığında olan Fidel Castro, Raul Castro ve diğer Kübalı devrimcilerle karşılaştı.

Kasım 1956’da aralarında Che Guevara’nın da bulunduğu bir grup genç devrimci Fidel Castro önderliğinde Granma yatıyla Küba’ya döndüler. Batista hükümetinin birlikleriyle girdikleri ilk eşit olmayan çatışmada genç devrimcilerin çoğu öldürüldü. Fidel, Che ve diğer hayatta kalanlar kaçtılar ve Sierra Maestra Dağları’nın derinliklerinde yeniden biraraya geldiler. Orada Ocak 1949’da zaferle sonuçlanan Küba devrimci savaşını başlatmak için devrimci bir üs oluşturdular.

Che Guevara, Fidel Castro liderliğinde yeni devrimci hükümette Küba Merkez Bankası Başkanlığı ve Sanayi Bakanlığı gibi birçok önemli görev aldı. Emperyalizme karşı mücadele sürecinde birçok önemli uluslararası konferans ve örgütte Küba’yı temsil etti. Ortodoks olmayan bir Marksist olarak düşünen Che, 1960’lardaki solcu gençliğin ideolojilerinin oluşmasında önemli bir rol oynadı. 1965-1966 yılları arasında Che Küba’ya terk ederek Kongo’ya gitti ve bu orta Afrika ülkesinde devrimci bir örgüte katıldı. 1966 Sonbaharı’nda Bolivya’da Santa Cruz’da devrimci gerilla güçleri örgütledi. 8 Ekim 1967’de Che’nin gerilla grubu, diktatörlük rejiminin hükümet birlikleri tarafından yok edildi. Che yaralanmıştı, yakalandı ve birkaç gün sonra kurşuna dizildi. Kahramanca öldü.

Che Guevara öldü ancak onun yeni bir toplumla ilgili ilerici devrimci düşünceleri Latin Amerika devrimcilerinin ve dünya çapında barışseverlerin zihinlerinde kaldı.

Che Guevara’nın Marksist Bakış Açısı

Che’nin düşünceleri, birçok etmenden, özellikle de Marksist bakış açısından kaynaklanıyordu. Bu nedenle Che’yi yalnızca dostları ve onu tanıyanlar değil, o da kendisini bir Marksist olarak tanımlıyordu.  Che’nin düşüncelerinde özel bir yan olarak öne çıkan önemli bir özellik, Che’nin Marksizmi yalnızca kitaplardan ve masa başında değil kendi yaşam deneyimlerinden, halkın yoksulluğundan, yaşadığı yerlerdeki emperyalistlerin ve sömürgecilerin sömürüsünden öğrenmişti. Che, bu deneyimleri üniversiteden mezun olduktan hemen sonra ve bölge ülkelerini dolaşırken yaşamış ve bunları başkalarıyla paylaşmıştı.

Bu, dogmatizm karşısında Che’nin Marksist bakış açısında önemli bir nitelik oluşturuyor. O, Marksizm-Leninizmin gerçek bir toplumun inşasına bürokratik ve mekanik bir tarzda uygulanması düşüncesini kabul etmiyordu. Marksizm-Leninizmin bir sistem içinde bir kalıp olarak almanın ve onu ölümsüz, sarsılmaz ve değişmez bir gerçek olarak görmenin mutlak bir dogmatizmden başka bir şey olmadığını söylüyordu. 

Che Guevara’nın “yeni tip insan” hakkında düşüncesi

Che, devrimin yalnızca toplumsal yapı ile rejimin kurumlarının değişmesi olmadığını, aynı zamanda insanların, onların bilinç ve değerlerinin, insanlar arasındaki toplumsal ilişkilerdeki gelenekler ve alışkanlıkların da köklü bir tarzda ve bütünüyle değişmesi olduğunu savunuyordu. Bir devrimin ancak “yeni insanı” yarattığında gerçekleşeceğini öne sürüyordu. Che’nin düşüncesine göre gerçek devrimci yeni insanlar, tüm yaşamlarını çalışmaya adamalıdır. Bu insanlar, yeni güne devrim için uyanmalıdır. Bu, toplumsal çıkar için kendi mücadelelerini olduğu gibi çalışmaya kurban etmek değildir. Eğer bu eylem gerçekten bireysel arzulardan kaynaklanıyorsa ve bireysel ihtiyaçları karşılamak içinse bu bir kendini kurban etme değildir. Dolayısıyla burada  “kurban etme” sözcüğü söz konusu değildir. Bu, gerçek anlamıyla devrim tarafından aydınlanan ve dikkatli ve düşünceli bir tarzda çalışan bir devrimcinin en önemli niteliğidir. Ancak, bu basit bir gerçeklik değildir ve yanlış yanlar her zaman vardır. Devrimciler için en büyük zorluk, toplumsal çevrenin geliştirilmesi için özel sonuçlar elde etmek ve bu yönde davranmak için kendi duygularından ve algılarından kurtulabilmektir.  

Che’nin devrimci düşüncelerinde öne çıkan bir diğer özellik de gençlerin ve siyasi partinin toplumsal rolüyle ilgili getirdiği tanımdır.

Birincisi, gençler “yeni insan”ın yaratılmasında çok önemli rol oynarlar. Gençler bir komünist olmaktan gurur duymalı ve belli bir anda ve belli bir yerde ideallerini ortaya koymaya hazır olmalıdır. Bu arada, gençler, her hangi bir sorun ya da bir adaletsizlik karşısında duyarlı olmalıdır. Her zaman sahip olduklarıyla yetinmemeli, bilmediklerini araştırmak ve öğrenmek için hazır olmalı, bilgilerini zenginleştirmek için yeni bilgileri almalı ve öğrenmelidir. 

İkincisi, bütün siyasi partiler ve öncü örgütlenmeler, en seçkin insanları biraraya getirmelidir. Bu durumda, “yeni insan” kavramı, herhangi bir görevi yerine getirmeye hazır politikacı olarak anlaşılır (Che onlara “kadrolar” diyordu). Che şöyle diyordu: “Kadro, ideolojik motorun en önemli parçasıdır. Bu motorun dinamik bir vidası olarak adlandırabileceğimiz bir şeydir; işlevsel parça olduğu sürece bir vida, doğru işlevini yerine getirecektir; kadronun dinamikliğinin ölçüsü, onun yalnızca sloganları ya da talepleri aşağıya ya da yukarıya basitçe aktaran bir aracı olmaması, tam tersine kitlelerin gelişmesine ve liderlerin bilgisine yardımcı olan bir yaratıcı olmasıdır.”

Che’nin bakış açısında yer alan enternasyonalist ruh

“Devrimci İNSAN, sosyalist BİR sosyalizmin inşasının dünya ölçeğinde tamamlanmasına kadar, hiç durmayan eylemiyle kendisini çaba içinde gören devrimin ideolojik motor gücüdür. Eğer onun devrimci coşkusu, acil görevler bölgesel düzeyde yerine getirildiğinde körleşir ve bu devrimci devrimci proletarya enternasyonalizmini unutursa, onun önderlik ettiği devrim, esinlendirici bir güç olmaktan çıkacak ve devrimci, amansız düşmanımız emperyalizmin çok iyi yararlanacağı uyuşturucu bir rehavete gömülecektir. Proletarya enternasyonalizmi, bir görevdir ancak aynı zamanda o devrimci bir zorunluluktur. Dolayısıyla halkımızı bu yönde eğitiyoruz!”

Che Guevara’nın bu bakış açısı, derin bir insanı devrimci anlam taşımaktadır. Che’nin bakış açısındaki gerçek insancıllığın en yüce değeri, mantıksal olarak Marksist hümanizmden başka bir şey değildir. Onun eseri, tüm dünyada proletaryanın kurtuluşuna arayan uluslararası bir görüş içeren, bireysel ve ulusal faktörü aşan enternasyonalist ruh biçiminde belirgin bir eğilimi ortaya koymaktadır

Açıktır ki, onun bu enternasyonalizmi, yalnızca bir duygu değil, her şeyden önce, baskı ve adaletsizlikten insanlığı kurtarmak için verilen mücadelede uluslar arasında gerçek ve dinamik bir birliğin gerçekleştirilmesidir. Bu nedenle kurtuluş tek bir eylemle sağlanamaz, kurtuluşun sağlanması bir süreç olmalıdır. 

Çeviren: Deniz Kızılçeç

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir