Hepimizin bildiği gibi 6 Şubat 2023 tarihinde saat 04,17’de Kahramanmaraş Pazarcık’ta 7,8, saat 13,24’te Elbistan’da 7,6 şiddetinde iki büyük deprem oldu. Gaziantep’te olan 6,5 ve 6,4 şiddetindeki depremle birlikte 3-5 şiddeti arasında 4 bini aşkın artçı deprem yaşandı ve yaşanıyor.
Deprem, başta Kahramanmaraş olmak üzere Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Elazığ, Gaziantep, Hatay, Kilis, Malatya, Osmaniye, Sivas, Şanlıurfa illerini, ilçelerini, köylerini etkiledi, 100 bin km2 alanda hissedildi, ölümcül ve yıkıcı oldu. Binlerce bina çöktü, binlercesi hasarlı, ölü sayısı 40 binleri aştı tırmanıyor, 100 bini aşkın yaralı var, kayıpların daha çok olacağından kaygı duyuluyor.
Yıkıntılardan kendi çabası ve halkın yardımlarıyla binlerce sağ çıkanlar, çıkarılanlar olsa da binlercesinin enkaz altında olduğu, başta yardım sever gönüllü kişiler, gruplar, örgütler olmak üzere, sendikalar, meslek kuruluşları, dernekler ile ilk üç gün ne yapacağını bilemeyen, harekete geçemeyen, reisten talimat bekleyen devletin organları, AFAD, belediyelerin, yanlış uygulamaları görüp bir kısmının ayrıldığı yabancı ülke ekiplerinin katkıları devam ediyor; sağ kalanları kurtarma, enkazı kaldırma, ölüleri bulma, bulunanları gömme, yaralıları tedavi etme, aç, susuz kalanları doyurma, evini ve barkını kaybedenleri, açıkta kalanları barındırma çalışmaları hız kesmeden sürüyor.
Depremin ilk gününden itibaren iktidar ve cumhur ittifakı, “afet kaderdir, siyaseten konuşmanın sırası ve zamanı değildir” derken, Millet İttifakı ve toplumsal muhalefet “siyaseten konuşmanın tam sırasıdır” görüşünde.
Ana Muhalefet Partisi CHP’nin lideri Kılıçdaroğlu, depremin yarattığı yıkımdan AKP iktidarını ve Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’ı sorumlu tutarak, “görüşmeyeceğim, her koşulda konuşacağım ve hesap soracağım” açıklamasında bulunuyor. Millet İttifakı’nın diğer partileri ile toplumsal muhalefet söz ve eylemleriyle bu tespite katılıyor. CHP’nin önceki başkanlarından Deniz Baykal’ın cenaze töreninde Tayip Erdoğan’ın kimsenin yüzüne bakmadan, elini sıkmadan, konuşmadan Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce ile tokalaşıp safa durması eleştiriliyor, cenaze töreninde bile doğal davranmadığı konuşuluyor.
Aslında muhalefet çok net sorular soruyor, net yanıtlar istiyor. İktidar, stepnesi ve yamağı, sorulara açık ve net yanıtlar vermediği gibi karşı atağa geçerek, devlet yerine iktidarın sorumlu tutulmasını saptırarak, TRT’yi ve yandaş kanalları, trollerini kullanarak, “devleti suçluyorlar” diyerek muhalefete, gönüllülere, iktidar karşıtı parti ve kuruluşlara çatıyor, yurttaşın aklını karıştırıyor, “asrın felaketi” diyerek sorumluluktan kaçıyor, neredeyse “deprem muhalefetin yüzünden oldu” demeye getiriyor.
Aslında sorular çok basit:
- 1999’da Gölcük depremi yaşandı, 2002 yılından bu yana iktidardasınız, yeni bir deprem olasılığına karşı ne önlemler aldınız, neler yaptınız?
- 1999 Gölcük depreminden sonra yıkılan binaların onarılması, çürük binaların yıkılıp yeniden yapılması için çıkarılan yasa uyarınca halktan toplanan deprem vergisi ile depren sigortası paralarını ne yaptınız, nerelere harcadınız?
- Kurduğunuz AFAD’ı (Afet ve Acil Durum Yönetimi) neden işin ehli olmayan, imam hatip çıkışlı kişilerin yönetimine verdiniz?
- Depremden sonra neden organize olamadınız, AFAD’ı ve yardımcı güçleri donanımlarıyla (ekipman) birlikte deprem bölgesinde hazır edemediniz, geç kaldınız da binlerce masum enkaz altında kalmasına ve soğuktan donarak ölmesine yol açtınız.
- Köklü kuruluş Kızılay’ın sağlık ekipleri, çadırları, su, yemek yardımları nerede, depremzedeler soğuta aç ve açıkta nasıl bırakıldı?
- Deprem bölgesine en önce gelmesi gereken TSK’nın arama, tarama, kazı ve kurtarma ekipleri, sıhhiye ve ikmal takımları niye tutuldu, sahra hastaneleri neden kurulmadı?
- Can ve mal güvenliğini sağlamak ve yardım için Jandarma ve polis kuvveti neden hemen sahaya sevk edilmediler?
- Acil arama, tarama, kurtarma, tedavi, beslenme ve barınma işleri neden yapılamadı?
- Madenciler neden deprem bölgesine getirilemedi?
- İktidar, muhalefetin yönetiminde olduğu belediyeleri neden dışladı, gönüllülere ve yardım kuruluşlarına neden engeller çıkardı, yardım araçları ve ekipleri afet bölgelerine sokmadı?
- TTB’nin, TMMOB’nin katkıları ve çalışmaları engellenirken, bütçeden en büyük payı alan Diyanet, depremzedelere etkin yardım sunmadığı gibi enkaz altında can derdinde olan insanların moralini bozacak, direncini kıracak biçimde “Sela” okuttu, kendini bilmezler zafer kazanmış edasıyla utanmadan Allah’ın adını kullanarak slogan attı, kurtulma alanlarını miting alanlarına çevirdi ve bunlara neden engel olunmadı?
Bu soruları çoğaltmak mümkün, ancak tüm bu soruların yanıtı belli: Tek adam yönetimindeki iktidar, emirsiz hareket edemeyen devlet kurumları, içişleri, adalet ve güvenlik teşkilatı. Kafaları dini doğmalarla doldurulmuş, ahrete ve dünya malına bağlanmış kadroların bilim düşmanlığı, donanımsızlığı, beceriksizliği, iş bilmezliği. Cumhuriyetin köklü kuruluşu Kızılay yönetiminin hısım, akraba, yandaşlarla doldurulması, AFAD’a bağlanarak afete uğratılması ve yok edilmesidir.
TSK gelenek ve göreneklerinden uzaklaştırılmış, ruhu öldürülmüş, acil durumda bile siyasi iradeden talimat bekleme konumuna sokulmuş, depremin ilk iki günü ortada görülmemiştir. Fetullahçı darbe girişiminde direnişsiz tutsak olmuş, iktidarın emir kuluna dönmüş, özel kıyafet giymeyi marifet sanmış Milli Savunma Bakanının tasallutu altında atıl bırakılmış, yakınmalar ile toplumsal ve siyasi muhalefetin yoğun eleştirisi üzerine depremden iki gün sonra alanlara çıkmıştır.
7269 Sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun’un 6. ve 7. maddesi ortada iken, valiler, kaymakamlar, komutanlar emir ve talimat beklemeksizin afete müdahale etmek zorundadır. Bu yasa hükmüne rağmen affet bölgesine acilen müdahale etmeyen, müdahalede geç kalanlar sorumluluktan kurtulamaz, emir verilmedi diyemez, çünkü emre gerek yoktur.
Kurumların yetkilileri, yeteneksizlik ve beceriksizlikleriyle, İçişleri ve Adalet bakanı gibi üç maymunu oynamış, insanlar can derdindeyken kurtulmalarını sağlayamamış, delillerin karartılmasını önleyememiş, duymadım, görmedim, bilmiyorum tavrına girmiştir.
İktidar, bir yandan afet büyüktü, elimizden geleni yaptık, ama yetemedik, yetiştiremedik, “takdiri ilahi” derken, öte yandan bir yıl içinde yıkılan binaları yapacağız, yaraları saracağız vaatlerini sıralayarak sorumluluktan kurtulma telaşında, olası seçim yatırımını sürdürme derdinde.
Bu karışık ortamda AKP’nin şeflerinden olan Bülent Arınç, bir yazı yayınlayarak, “deprem” gerekçesi ile seçimler ertelensin dedi. Muhalefet, Anayasaya göre “savaş hali” dışında seçim ertelenemez, seçim zamanında yapılacaktır savında.
Seçim dönemi başladığında iktidar konuyu muhtemelen YSK’nın önüne getirecek, ağırlıkla üyelerini iktidarın ve tek adamın oluşturduğu YSK, Cevdet Sunay’ın cumhurbaşkanlığı görev süresini bir yıl uzatalım önerisi geldiğinde İsmet Paşanın karşı çıkarak, “Ne yapacak, bundan önce ne yaptıysa onu yapacak” demesi gibi bir durum olur mu, bekleyip göreceğiz.
Herkesin bildiği gibi Laik Türkiye Cumhuriyetinin tasfiyeye yeltenenler, Anayasayı ve yasaları sürekli ihlal eden sağcı İslamcı iktidarlarla birlikte, yasama organındaki çoğunluk, Anayasa Mahkemesi, HSK ve YSK’dır.
İktidar 20 yılda yapamadığını bir yılda yapacağını sanıyor. Kahramanmaraş merkezli 11 ili etkileyen depremin yarattığı maddi ve manevi yıkımın onarımı on yılları alacaktır. AKP iktidarı 1999 depreminin yıkıntıları üstüne geldi, 2023 depreminin yıkıntıları üzerinden tepe taklak oldu. Depremle geldiler depremle gidecekler, ne yaparlarsa yapsınlar halkın gazabından kurtulamayacaklar, bağımsız ve yansız yargının önünde hesap vereceklerdir.
Hazine tam takırdır, iktidar sıkıntıyı atlatmak için yardım toplama atağına kalkmış, yandaş kanalları harekete geçirerek, iyi niyetli yurttaşın acıma duygusunu istismar ederek, “Tek Yürek” kampanyaları yürütüyor.
Maşallah hazineden beslenen işverenler ne kadar yardım severmiş, sorumsuz, iş bilmez AFAD’a milyarlar akıtıyor, vergiden kurtuluyor. Gelir İdaresi Başkanlığı, “Vergiden değil matrahtan (vergiye tabi gelirden) indirim yapılır” diyor. Matrahtan indirilince, indirilen miktarın vergisi alınmamış olmuyor mu? Hele Merkez Bankası, Ziraat Bankası, Halk Bankası gibi devlet bankalarının matrahı nasıl oluyor? Devletin hazinesine ait paraları AFAD’a aktarmak, Sayıştay denetiminden kurtararak iktidarın denetimsiz harcamalarına yol açmak suç değil midir?
İktidar maliye hazinesini elinde tutarak, Türkiye Varlık Fonunu ve AFAD gelirlerini denetimsiz kullanarak ayakta durmaya çalışıyor, halkında bu yasadışı harcamalara seyirci kalması, tartışmaması isteniyor.
Muhalefet, iktidara geldiğinde bunların hesabını yetkili kişi ve kurumlardan tek tek soracağını ilan etmeli, muhasebe kayıtlarını, geliri gideri inceleyeceğini, sorumlulardan hesap soracağını kararlılıkla vurgulamalıdır.
Bu yıkıntının, can kaybının sorumluları:
- Devletin başı olan, yetki kullanımı emir ve talimatına bağlanan cumhurbaşkanı,
- Atanmışlardan oluşmuş hükümet ve bakanlar,
- Yasma organında çoğunluğu oluşturan, Anayasaya ve hukuka aykırı yasaların çıkmasına, sorumluların yargılanmasına oylarıyla destek olan siyasiler,
- Devlet ve Kamu kurumlularının merkez ve yerel yöneticileri,
- İçişleri Bakanlığı, valiler, kaymakamlar, emniyet ve jandarma teşkilatı,
- Milli Savunma Bakanlığı, Genelkurmay ve yerel komutanlık sorumluları,
- Milli Eğitim Bakanlığı merkez ve taşra teşkilatı görevlileri,
- Maliye Bakanlığı merkez ve taşra teşkilatı görevlileri,
- Sağlık Bakanlığı merkez ve taşra teşkilatı görevlileri,
- Adalet Bakanlığı ve savcılıklar,
- İmar ve İskân Bakanlığı merkez ve taşra teşkilat görevlileri,
- Ulaştırma Bakanlığı merkez ve taşra teşkilatı görevlileri,
- Aileden sorumlu Bakanlık merkez ve taşra teşkilatı görevlileri
- Büyükşehir ve yerel Belediyeler ve teşkilat görevlileri,
- Kızılay ve AFAD merkez ve yerel teşkilat görevlileri,
- Kat karşılığı inşaat yaptıran arsa sahipleri, kurum yönetimleri,
- Binaları yapan firmalar ve yükleniciler (müteahhitler),
- Bina, yol yapımına izin veren, proje çizen, kontrol ve denetimde bulunan kurumlar ile görevlileri,
- Akıl ve bilim dışı yayın yapan, görüş sunan, rapor veren kişi ve kuruluşlar, bilirkişiler, yanlış ve yanlı karar veren mahkeme yargıç ve savcıları.
Sorumluğun idari, hukuki ve cezai yönü vardır. Zamanaşımı, “faile ve fiile ıttıla (öğrenme)” tarihinden başlar (TBK 71, TCK.66 md). Fiil depremle ortaya çıkmıştır; failde, bileme ve hukuka uygun iş ve görevini yapmayan sorumlu gerçek ve tüzel kişilerdir.
2023 depremi ile ülkemiz büyük bir yıkıma uğramış, değerler çökmüş, yargılar alt üst olmuştur. Bilim ve aklın yolundan gitmekten başka çare yoktur. Gelecek kuşakları laik, bilimsel eğitimle onurlu sorumlu, yurtseverler olarak yetiştirmek; okulları ve üniversiteleri, genel ve yerel yönetimleri çağa uygun yapılandırarak dinci, gerici, laiklik düşmanı siyasi, idari kadroların elinden kurtarmak; idari, mali, teknik ve yargısal denetimi kararlılıkla sürdürerek, yargıyı bağımsız ve yansız duruma getirerek, ekonomik, sosyal, siyasal yapıyı, iş ve toplumsal yaşamı yeniden düzenlemek; halkı aydınlatarak laik Türkiye Cumhuriyetini diriltmek zorundayız. Bunları yapmak zor olsa da imkânsız değildir. Tarihimiz bunun sayısız örnekleriyle doludur.
Dün acılarıyla aklımızda kalsın, gelecek akıl ve bilim yolu olsun, çalışkanlık ve kararlı mücadele ile yüreğimiz umutla dolsun.