Kamu Özel Ortaklığı, kamu hizmet sunumunda yıllar önce başlayan piyasa mantığının en üst noktası.
Özelleştirmede Gelinen Son Nokta; Dev Vurgun Kamu Özel Ortaklığı
Kamusal alanda 24 Ocak kararları ile başlatılan neoliberal ekonomik politikalar, sağlık hizmetlerinde finansman, örgütlenme, hizmet sunum biçimi ve halkın sağlığa erişimi açısından çok ciddi kayıpları beraberinde getirmiştir. 2003 yılından beri uygulanmakta olan Sağlıkta Dönüşüm Programı, her geçen gün uygulamaya koyulan yeni politikalarla bu yıkımı daha da artırmaktadır. SSK hastanelerinin devri, Aile hekimliği uygulaması, performans sistemi, kamu hastane birlikleri, üniversite hastanelerinin ticarileşmesi, derken karşımıza bir de devasa paraların konuşulduğu sağlık kampüsleri ve bunlara ait ihale süreçleri çıktı. Konu basında “dünyanın en büyük sağlık kompleksi ihalesi gerçekleştirildi” başlıklarıyla yer alınca daha da bir elle tutulur hale geldi.
İlk başlarda Kayseri ve İstanbul-İkitelli projeleriyle dile getirilen uygulama, Elazığ, Bursa, Konya-Karatay, Gaziantep, Adana, Ankara-Bilkent, Ankara-Etlik, Mersin, Kocaeli, İzmir-Bayraklı için duyuruldu. Planlanan, yirmi yedi ilde toplam 37.182 yataklı hastanelerin yapılması. Yirmi altı ilde projelerin arsa tahsis çalışmaları tamamlanmışken Bursa’dan yer seçimine ilişkin bir yürütmeyi durdurma kararı geldi. Bugüne kadar altı ihale tamamlandı, ilk proje olan Kayseri Entegre Sağlık Kampüsü’nün temeli 10 Eylül 2011 tarihinde atıldı. 16 Ocak’ta Konya ihalesi için nihai teklifler alındı, 27 Ocak’ta da İstanbul İkitelli projesi için nihai teklifler alınacak.
Sağlık kampüsleri için ilk ihale, Ankara Etlik Entegre Sağlık Kampüsü ihalesi oldu. Ankara Etlik Entegre Sağlık Kampusü ihalesinin sahibinin Astaldi- Türkerler İş Ortaklığı olduğu da kamuoyuna duyuruldu.
ASTALDİ (İtalyan)-TÜRKERLER (Türk) ortaklığı, 3.056 yataklı Etlik Sağlık Kampüsü’nü 2.4 milyar liraya üç yılda tamamlayacak; karşılığında da devletten yıllık 319 milyon olmak üzere yirmi beş yılda toplam sekiz milyar kira bedeli alacak. Sağlık Bakanlığı bu kirayı, hastane kullanım bedeli, binaların bakım giderleri, hastane tefrişatı, sağlık araç gereçleri ile bunların bakım ve onarımı, ameliyathane, laboratuar malzemeleri, yer ve bahçe bakım hizmetleri gibi yedi ayrı kalem hizmet için ödeyecek. Kampüsün tamamlanmasının ardından Ankara’nın merkezinde bulunan yedi hastane kampüse taşınacak. Bu modelle devlet, hastanelerde otelcilik ve tıbbi destek işlerinden çekilmiş olacak, çekildiği yerleri ise ihaleyi kazanan firmalarca otel, alışveriş merkezi gibi ticari alana dönüştürmek üzere bırakacak.
Kayseri için devletin belirlediği arsa ve işletme bedeli için yatırım tutarı 427 milyon 454 bin 111 TL. Buna göre Kayseri’de ihaleyi kazanan firma hastane kompleksini 3.5 yılda tamamlayıp devlete devredecek; hastanenin sağlık işletmesini devlet yapacak. Ancak döner sermayeden yirmi beş yıl boyunca her yıl bu özel sektör grubuna 137 milyon 730 bin TL ödenecek. Buna göre hastaneyi yaklaşık 3 yıllık kira bedeli karşılığı yapacak olan grup, geriye kalan yirmi beş yıl boyunca buradan kira kazanacak.
Devletin sadece Kayseri, Erzurum ve Ankara’da yapılacak üç kampüs için ödeyeceği yirmi beş yıllık kira bedeli, Sağlık Bakanlığı’nın 2012 bütçesini 4 milyar lira geçerek 18.6 milyar lira olacak. Bu rakamlar devletin bu ortaklıktan özel sektöre aktaracağı paranın ölçüsünü gösteriyor.
Dünya’da Kamu Özel Ortaklığı Süreci
Kamu Özel Ortaklığı, kısaca; kamu hizmetlerini, kamu ile özel sektör arasında yapılan uzun dönemli sözleşmeler altında, özel sektör finansmanı kullanılarak özel sektöre gördürme, olarak tarif edilebilir. Bu hizmetler özel sektör tarafından inşa edilecek tesisler ya da kamudan devralınan mevcut tesisler işletilerek yürütülüyor. Bu süreçte krizlerin fırsat yaratacağı, devletin rolünün değişeceği, özelleştirmenin hız kazanarak yeni proje finansman modellerine ihtiyaç duyulacağı gibi öngörüler etkili.
Düzenlemeden söz edilirken risk paylaşımı ve yönetim şeffaflığı olacağı söyleniyor. Özel Sektör, işletme etkinliği, verimlilik, yeni teknoloji kullanımı, rekabet ve pazar güçlerini getirirken; kısmi ortak olan devlet, yönetimde yer alma, doğal garantörlük ve politik riski üstlenme rollerini veriliyor. Bu projeler dünyada sağlık tesisleri yanında yol yapım ve bakımı, kara, deniz ve demiryolu işletmeleri, havalimanları, katı atık tesis ve işletmeleri, okullar, hapishaneler, konaklama ve enerji tesisleri gibi birçok alanda uygulanıyor. En geniş kapsamda uygulayan ülkelerden biri olan İngiltere’de bu işleri yürüten kurum, planlarını kamu hizmetlerinin, uzun dönemli sözleşmeler ile finansmanı özel sektör tarafından sağlanması koşuluyla özel sektöre gördürülmesi biçiminde yapıyor. Kamu ise aldığı hizmet bedelini, yıllık taksitlerle ödüyor.
Ülkemizde bu alanda yapılan çalışmalar 2003 yılı sonlarına doğru Hazine Müsteşarlığı tarafından başlatılmış. Bu işleri yürütecek özel bir birim kurulması, gerekli kanunların çıkarılması, pilot projelerin hazırlanması gibi hedefler belirlenmiş ve müstakil Daire Başkanlığı kurulmuş. Sonrasında yukarıda söz edilen projeler geliştirilmiş ve Etlik ihalesi ile Başbakan’ın bir “çılgın projesi” daha uygulamaya koyulmuş.
Kamu Özel Ortaklığı Daire başkanlığının resmi internet sitesine göre;
“Ülkemizin sağlık altyapısı ihtiyacı dikkate alındığında kamunun kendi kaynaklarıyla gerçekleştirmesi zor olan sağlık kentleri gibi “önemli ve acil yatırım projelerinin” ve bunlarla ilişkili hizmetlerin, tasarım ve yönetim süreçlerinde özel sektörün sermaye, tecrübe ve becerilerinden istifade edilerek daha etkin ve verimli bir şekilde sunulmasının mümkün kılınacağı” söyleniyor. “İhtiyaç duyulan sağlık hizmetlerinin çok daha modern koşullarda sunulmasına imkan sağlayacak yeni sağlık tesislerinin; yapımını, yenilenmesini ve yönetimini, özel sektörün kaynak ve tecrübelerinden de istifade ederek planlanması, bu kapsamda üstlenilen görevlerin şeffaf, dürüst ve adil bir çerçevede başarıyla gerçekleştirilmesi hedefleniyor” deniyor. Tüm ihale sürecini, devir işlemleri, kira bedeli ve kiralama süresinin tespitini de Kamu Özel Ortaklığı Daire Başkanlığı yürütüyor.
Finans cephesinden gelen şeffaflık, risk paylaşımı, etkinlik, verimlilik, tecrübe, iş birliği, ortaklık kavramlarını bir kenara bırakırsak Kamu Özel Ortaklığının hükümet borçlanmasıyla kamu yatırımı için para kotarmanın en iyi yolu olduğu söylenebilir. Kamu Özel Ortaklığı yatırımları açıkça kamunun borcu olmakla birlikte çoğu zaman kamu borcu olarak kabul edilmediğinden miktar bilançoda yer almıyor. Bu, aslında altyapı projelerinin yürütülmesi ve kamu borçlar dengesinin bozulmaması için siyasi bir teşvik. Bu durum ilk başlarda sorun gibi görülmese de, eğer işler yolunda gitmezse sorun olabiliyor; çünkü bilançoda yer almayan kalemler firmanın iflası halinde bilançoda yer alıyor ve bu kamu borçlarına çok büyük bir ek yük getiriyor. Örneğin firma iflas ettiğinde Londra metrosu projesindeki 400 milyon sterlin bir gecede hükümet borcu haline gelebiliyor.
Kamu özel ortaklığı projelerinde firmalara ikincil piyasa yaratarak yerel sermayeye pazar alanı açılıyor, iş parçalanarak çok sayıda taşeron aracılığı ile sürdürülüyor. Bu arada süreç kamuoyu ile paylaşılmıyor. Etlik’te yapılacak kampüse taşınacak hastanelerin adı Daire Başkanlığı tarafından değil de ihaleyi kazanan firmanın yaptığı basın açıklamasında açıklanıyor. Dolayısıyla adı çok anılan “şeffaflık” söz konusu bile değil. Ortaklıkta yabancı yatırımcılar olması uluslararası anlaşmaları da beraberinde getirdiğinden bazen hükümetin ellerini bağlayabiliyor. Kriz veya ekonomik durgunluk dönemlerinde kullanım ve buna bağlı olarak gelir azaldığında ya da maliyet düştüğünde hükümetin ortaya çıkan kaybı karşılaması gerekiyor. Sonuçta proje ile ilgili bütün riskler devlete yükleniyor.
Son Söz Yerine
Kamu Özel Ortaklığı, kamu hizmet sunumunda yıllar önce başlayan piyasa mantığının en üst noktası. Hazine Müsteşarlığımız “Hizmetlerin kamu kesiminden özel sektöre aktarılmasına odaklanan özelleştirme politikalarını” bile yetersiz bulmuş, yap-işlet-devret dönemini kapatmış, neoliberal politikalara uyum sağlama sürecinde özel sektöre kaynak aktarımının yeni biçimi olan Kamu Özel Ortaklığı projelerine yönelmiş. Bu durum sağlık hizmetlerini piyasaya açarken kamu hizmeti adı altında güvencesiz istihdam biçimini de genişletecek. Uluslararası deneyimler Kamu Özel Ortaklığı modelinin daha etkili ve daha verimli olduğuna ilişkin bir veri vermezken ve zaten bulgular paylaşılmaz ve hatta saklanırken; buradan iyi bir şeyler çıkmayacağı kesin.
Değerlendirme yapabilmek için ulaşılması gereken veriler, hükümetler tarafından saklanıyor, şeffaflık söz konusu değil. Önümüzdeki yirmi beş yıl çok ciddi borçlanmaya neden olan, sağlık hizmetinin sunumunu, sağlık çalışanlarının statüsünü tümüyle değiştirecek bu uygulamaların kamuoyu ile paylaşılmaması, ihalelerde belirlenen yıllık kiralar ve sözleşme içeriklerinin resmi kanallardan duyurulmaması düşündürücü.
Kamu Özel Ortaklığı ile yapılacak kampüs hastaneleri şehrin uzak noktalarına inşa edildiğinde hizmete erişimi zorlaştıracak, verimsiz görülen hastanelerin kapanmasına yol açabilecek. Bunun yanında zaten birlik adı altında toplanıp, birer işletme haline getirilecek diğer kamu hastaneleri ile rekabeti arttıracak gibi görünüyor. Ve yine hükümetimiz ülke kaynaklarını hor kullanmaya devam ediyor.
Süheyla Ağkoç
İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi