Erken veya Normal Seçim Üzerine Bir Değerlendirme-Av. Mehdi Bektaş

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

Millet İttifakını oluşturan partiler (CHP, İyi Parti, Demokrat Parti, Saadet Partisi) erken seçim isteyerek kampanya yürütürken, Cumhur İttifakı partileri (AKP, MHP, BBP)  seçimin 2023 yılı Haziran ayında olacağını söylüyorlar. Ayrıca Erdoğan’la Bahçeli’nin Haziran 2022’de erken seçim yapılması konusunda anlaştıklarını savlayanlar var.

İktidarın ve özellikle Erdoğan’ın hesap vermekten kurtulmak için seçim yaptırmayacağını, kargaşa, iç savaş çıkaracağını, ekonomik nedenle OHAL ilan ederek, orduyu maceraya sokarak 2023’te yapılması gereken normal seçimi bile erteleteceğini düşünenler ve söyleyenler oluyor.

Tayip Erdoğan ile Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı adayı olup olmayacağı da ayrı bir tartışma konusu.

İktidarın seçim yaptırmadan sorunları çözmesi ve aşması olanaksız. Türkiye’de iç savaş, kargaşa çıkarak iktidarda kalmak ham hayaldir. Kendilerine bağladıklarını düşündükleri, orduya, polise, silahlandırdıkları şeriatçı çetelere güvenerek böyle bir girişimde bulunmanın sonuçları çok ağır olur, böyle bir girişime halkçılar, sosyalist ve Kemalist devrimciler karşı çıkar, Türk halkı destek vermez,  ava giderken avlanırlar.  Bu tür gevezeliklerle uğraşmayalım, erken veya normal seçime bakalım.

Anayasanın 77.maddesine göre,  milletvekili ve cumhurbaşkanı seçimi beş yılda bir aynı gün yapılmaktadır. Beş yıllık süre Haziran 2023’te dolmaktadır. Anayasanın 78 maddesine göre savaş sebebiyle yeni seçimlerin yapılmasına imkân görülmezse, Türkiye Büyük Millet Meclisi, seçimlerin bir yıl geriye bırakılmasına karar verebilmektedir. Geri bırakma sebebi ortadan kalkmamışsa, erteleme kararındaki usule göre bu işlem tekrarlanmaktadır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliklerinde boşalma olması halinde, ara seçime gidilmektedir. Ara seçim, her seçim döneminde bir defa yapılmaktadır. Ancak, boşalan üyeliklerin sayısı, üye tamsayısının yüzde beşini bulduğu hallerde (30 milletvekili), ara seçimlerinin üç ay içinde yapılmasına karar verilmekte, ancak genel seçimlere bir yıl kala ara seçim yapılamamaktadır.

Anayasanın 101. maddesine göre, Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilmektedir. Anayasanın 116. maddesine göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi, üye tam sayısının beşte üç çoğunluğuyla (360 milletvekili) seçimlerin yenilenmesine karar alabilmektedir… Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde, Cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilmektedir. Meclisin ve Cumhurbaşkanının yetki ve görevleri, yeni Meclisin ve Cumhurbaşkanının göreve başlamasına kadar devam etmektedir.

Anayasa’nın 119. maddesine göre Cumhurbaşkanı; savaş, savaşı gerektirecek bir durumun baş göstermesi, seferberlik, ayaklanma, vatan veya Cumhuriyete karşı kuvvetli ve eylemli bir kalkışma, ülkenin ve milletin bölünmezliğini içten veya dıştan tehlikeye düşüren şiddet hareketlerinin yaygınlaşması, anayasal düzeni veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerinin ortaya çıkması, şiddet olayları nedeniyle kamu düzeninin ciddî şekilde bozulması, tabiî afet veya tehlikeli salgın hastalık ya da ağır ekonomik bunalımın ortaya çıkması hallerinde yurdun tamamında veya bir bölgesinde, süresi altı ayı geçmemek üzere olağanüstü hal ilan edebilir,  aynı gün Resmî Gazetede yayımlanır ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur. Türkiye Büyük Millet Meclisi tatilde ise derhal toplantıya çağırılır; Meclis gerekli gördüğü takdirde olağanüstü halin süresini kısaltabilir, uzatabilir veya olağanüstü hali kaldırabilir. Cumhurbaşkanının talebiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi her defasında dört ayı geçmemek üzere süreyi uzatabilir. Savaş hallerinde bu dört aylık süre aranmaz.

Bu hükümlerden anlaşılacağı gibi, milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçimi normal olarak beş yılda bir aynı gün yapılacak, seçimlerin erkene alınmasına meclis karar verecek, milletvekili ve cumhurbaşkanın görev süresi beş yıl olup, bir kimse en fazla iki dönem cumhurbaşkanlığı yapacak, seçimlerin yenilenmesine meclisçe karar verilmesi durumunda, ikinci dönem cumhurbaşkanlığı yapan kimse üçüncü dönem içinde aday olabilecektir.

Cumhurbaşkanı seçimi erteleme yetkisi yok ise de, cumhurbaşkanı kararnamesi ilan edilen ve aynı gün Resmi Gazete ‘de yayınlanıp meclisin onayına sunulan OHAL kararının kabulü halinde, seçimlerin OHAL koşullarında yapılması kaçınılmaz olur.

Üçüncü kez cumhurbaşkanı adayı olan mevcut cumhurbaşkanı, seçimlerde de görev başında olacak, daha önceki seçimlerde yaptığı gibi iktidarı tutup muhalefete çatacak, kendisine ve partisine oy vermeyen seçmene yüklenecek. İktidarın yandaşı olan Yüksek Seçim Kurulu da cumhurbaşkanı diye önlem alamayacak, mülki amirlerin ve kolluk kuvvetlerinin yanlı tutumuyla özgür seçim lafta kalacak, atı çalan Üsküdar’a geçecektir. Bu haksızlığa izin vermemek, muhalefet partilerinin, örgütlü sosyal muhalefetin ve halkın birinci görevi olacaktır.

Erken seçim isteyen parlamento içi muhalefetin, 360 milletvekiline oy kullandırıp erken seçim kararı aldırması mümkün değildir. Yapabilecekleri tek şey, normal seçime bir yıl kalmadan en az 30 milletvekilin istifasını sağlayarak iktidarı ara seçime gitmek zorunda bırakmaktır.

Kaldı ki Anayasanın 116. Maddesine göre Recep Tayip Erdoğan, erken seçim kararı olmadan üçüncü kez cumhurbaşkanı adayı olamaz. Aday olmayı düşünüyorsa erken seçim kararı aldırmak zorundadır, bu da Erdoğan ve Bahçeli arasında Haziran 2022’de erken seçim yapılması kararını aldıkları iddiasını doğrular niteliktedir.

Cumhurbaşkanı ve bakanlardan hesap sormak, Anayasanın 105 ve 106. maddesinde belirtilen yüce divana sevk için aranan, TBMM’si üye tam sayısının (600 milletvekili) üçte iki çoğunluk (400 milletvekili) oyu nedeniyle mümkün görünmüyor; ancak Anayasanın 14. Maddesine giren suçlarda böyle bir güvence söz konusu olamaz.

Anayasanın 14. Maddesinde yer alan, “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz. Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve Hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz. Bu hükümlere aykırı faaliyette bulunanlar hakkında uygulanacak müeyyideler, kanunla düzenlenir.” hükmü karşısında dokunulmazlıktan yararlanmaları söz konusu olamaz.

Cumhurbaşkanı seçilemeyen, görev süreleri dolan bakan hakkında her zaman Anayasanın 14.maddesinin ihlal ettikleri iddiasıyla savcılıkça soruşturma başlatılabilir ve adli yargıda cezalandırılmaları istemiyle dava açılabilir;  çünkü AKP iktidarının “Devletin ülkesiyle ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü, demokratik ve laik cumhuriyeti ortadan kaldırmaya yönelik faaliyetleri” sır olmaktan çıkmış, normal okulları imam hatiplere dönüştürerek dinselleştirmeleri, Diyaneti siyasi amaçlı fetva makamı gibi kullanmaları,  cami açılışlarında, şehit cenazelerinde siyasi nutuk atmaları, devlet kadrolarını tarikatlara cemaatleri açmaları, ulusun etnik yapılarını diline dolayarak halkı bölmeleri, inanç ayrımı yapmaları gibi söylem ve eylemlerle ortalığa dökülmüştür. Bunların yaptırımı da TCK’nun da vardır, bu nedenle de erken seçimi istemek zorundadırlar.

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi isteyen, iktidarı erken seçime zorlamak için kampanya yürüten Millet İttifakı için en önemli sorun, erken veya zamanında yapılacak seçimde Cumhurbaşkanı adayının kim olacağıdır. Bir aday üzerinde anlaşabilecekler mi, yoksa her parti kendi adayını mı çıkaracak henüz belli değil. Millet İttifakına yakın duran HDP ve parlamento dışındaki parti ve hareketler ne yapacak?  Yazılı ve görsel basında Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın adı dillendiriliyor, Muharrem İnce ben adayım açıklamasında bulunuyor, Kemal Kılıçdaroğlu dostlarım aday gösterirse onur duyarım diyerek adaylık sinyalleri veriyor.

Millet İttifakının göstermesi durumunda Kemal Kılıçdaroğlu aday olacağı anlaşılıyor. Buna hem parti içinden hem de parti dışında itirazlar olduğu söyleniyor, kimi köşe yazarlarınca dillendiriliyor.

Bir kesim ahlaklı, doğrucu, çalışkan, demokrat, laik, hoşgörülü, barıştan yana iyi ve temiz bir adam,  haksızlık yapmaz iyi cumhurbaşkanı olur derken; bir kesimi Kürt ve Alevi kimliği ile ağırlıkla Karadeniz, Marmara, Doğu, Güneydoğu ve İç Anadolu bölgelerindeki muhafazakâr seçmenden yeterli oyu alamaz, ayrıca Millet İttifakı birleşenlerin seçmenlerini yeterince yönlendirebileceği de kuşkuludur, seçilemez, aday olmasın savındadır.

Bu konuda bir şey diyecek durumda değiliz, ancak Adana, Ankara, Antalya, Hatay, İstanbul, Mersin büyükşehir belediye seçimlerini Kılıçdaroğlu liderliğinde izlenen politikalar sonucu CHP’nin kazandığı da unutulmamalı; ülkenin içinde bulunduğu ekonomik, sosyal ve siyasal durumun kitleleri etkilediği, Kemal Kılıçdaroğlu’nun çalışmalarıyla CHP’ye bir yöneliş yarattığı da göz ardı edilemez.

Seçim bu,  kaybetmekte var, kazanmakta… Önemli olan doğru ve düzgün adaylarla yarışa katılmaktır. CHP’de Kılıçdaroğlu’ndan başka toplumu sürükleyecek bir aday var mıdır, var diye İmamoğlu’nu önerenler ileride bir Feyzioğlu faciası yaşanmayacağından eminler mi,  bilemiyorum. Mansur Yavaş’a siyasi yapısı nedeniyle sol ve Kürt kökenli seçmenlerin sıcak bakmayacağı söyleniyor. Kitleyi tatmin edemeyen, tabanını genişletemeyen, sağ tabanı iknaya çalışan CHP’nin işi zor. Başarı olursa herkes sahip çıkıyor, kaybedilirse fatura lidere kesiliyor, bekleyip göreceğiz.

Millet İttifakı adayı cumhurbaşkanı seçilirse iki yıl gibi bir süre görev yapmalı,  mevcut Anayasaya göre yetkilerini kullanıp parlamenter demokrasiyi hedefleyen Anayasa değişikliği ortamını hazırlamalı, çağdaş, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletinin oluşumuna katkı sunmalıdır;  hukuk ve demokrasi dışı kararnameleri ve OHAL’i yürürlükten kaldırmalı,  sınır ötesi askeri harekâtı durdurmalı, Suriye ve Irak yönetimine destek olmalı, parlamento içinden başbakan atamalı, hükümetin güvenoyu almasını sağlamalı, görevini yasalara uygun yapmayan bürokrasiyi düzetmeli,  ekonomiyi işler hale getirmeli, işsize, yoksula, çalışana, esnafa, sanayiciye nefes aldırmalı, tarımın, hayvancılığın, sanayinin önünü açmalı, eğitimi, sağlığı yeniden yapılandırmalı, laik eğitim ve öğretime yönelmeli, düşünce, örgütlenme ve eylem özgürlüğü önündeki engelleri kaldırmalı, yargı üstündeki tarikat, cemaat yapılanmasını ve vesayetini bitirmeli,  askeri hastaneleri ve okulları açmalıdır.

Bunları Millet İttifakı bileşenleri rahatlıkla yapar, parlamento içi ve dışı parti, hareket ve çevrelerin desteğini alır diye düşünüyorum.

AKP iktidardan kurtulmak için yalnızca siyasi partiler değil, tüm sendikalar, meslek örgütleri, dernekler, vakıflar, siyasi hareketler ve sosyal gruplar halkı aydınlatmak için çalışmalı, ev ev, sokak sokak, köy köy gezerek, yapacakları etkinliklerle halkı uyarmalıdır.

Ülke, AKP’nin izlediği ekonomik, sosyal ve siyasal politikaları sonucu perişan olmuştur, haksızlık, yolsuzluk ve hırsızlık zirve yapmıştır, halkın geleceği kararmıştır. Kurtuluşun ilk yolu AKP iktidarından kurtulmak, sonrada kuvvetler ayrılığına dayalı parlamenter sistemi kurmak ve işletmektir.

Bunun için uğraşanlara kolay gelsin. 19.12. 2021

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir