Felsefe Nedir?(Aklını Tanı)-Mehmet Uysal

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp
  1. Felsefe ile uğraşmanın birinci boyutu, aklın kendisini bilmesidir.

1.1 Aklın kendisi biyo-akıldır. Biyo-akıl, duygulanma sistemi ile duyu organları, sinirler ve beyinden oluşan maddi-biyolojik bir yapıdır. Akıl duygulanma ve mantık sisteminden ibarettir. Akıl duygulanarak harekete geçer. Duygulanma sistemi, mantık sistemini harekete geçirir.

1.1.1 Aklın kendisi duygulardır.

1.1.1.1 Bireysel duyguları ve bireysel duyguların duygusu sonsuz yaşam aşkını tanı.

Duygulanma, maddi-biyolojik bir süreçtir. Bedeninin duygulanma sistemini tanı.

1.1.2 Aklın kendisi mantık-matematiktir.

1.1.2.1 Mantık-matematiği tanı.

1.2 Biyo-akıllar, “dil” ile birbirine bağlanarak “toplumsal akıl”ı oluşturur. Toplumsal akıl, her bir biyo-akılın, hem geçmişteki hem şimdideki hem de gelecekteki akıllara dil ile bağlanmasıyla oluşmuş bir sistemdir. Her biyo-akıl bir dil sisteminin içine doğar; dili öğrenirken toplumsallaşır; dili öğrenirken geçmiş akılların bilgi ve deneyim birikimini devralır; yaşamı boyunca kendi bilgi ve deneyim birikimini dile ekleyerek toplumsallaştırır; geçmiş akıllardan dil ile devraldığı ve kendi eklediği bilgi ve deneyim birikimini, dil ile gelecek akıllara iletir. Toplumsal akıl da duygulanma ve mantık sistemlerinden oluşur. Toplumsal aklın duygulanma sistemi “sanat”, mantık sistemi de “bilim”dir.

1.2.1 Toplumsal akıl dil olarak karşımıza çıkar. Dili tanı.

1.2.1.1 Dil-sisteminin yapılanmasını ve hareketini tanı.

1.2.1.2 Dilin içindeki duyguları; toplumsal duygulanma sistemini, yani sanatı ve edebiyatı tanı.

1.2.1.2 Dilin içindeki mantığı; mantık-matematiği tanı.

1.3 Akıl, düşünme eylemi sırasında gözlem, inceleme, deney ve bilgi-işlem araçları kullanır. Bunlara kısaca “düşünme aletleri” diyoruz. Düşünme aletleri de toplumsal akıl kapsamındadır.

1.3.1 Aklın kendisini bilmek için düşünme aletlerini de tanımalısın. Düşünme aletlerini tanı.

1.4 Özetle felsefe ile uğraşmanın birinci boyutu, duygularla, sanatla, mantık-matematikle, dille, düşünme aletleri ile uğraşmaktır. Bu uğraşıların toplamı aklın kendisini bilmektir.

  1. Felsefe ile uğraşmanın ikinci boyutu, aklın kendisiyle birlikte her şeyi bilmesidir.

2.1 Aklın düşünme eylemini yaparak, yani hareket ederek, kendisiyle birlikte her şeyi bilmesi bilimdir. Bilimi tanı.

  1. Felsefe ile uğraşmanın iki boyutunu birlikte ifade edersek; günümüzde felsefe özetle şudur: sanat, mantık-matematik, dil, düşünme aletleri ve bilim.
  2. Günümüzden önceki felsefe, felsefe tarihidir.

4.1 Felsefe tarihi, aklın kendini bilme yolunda ilerleme tarihidir.

4.1.1 Sanat tarihini tanı.

4.1.2 Mantık-matematik tarihini tanı.

4.1.3 Dilin tarihini tanı.

4.1.4 Düşünme aletlerinin tarihini tanı.

4.2 Felsefe tarihi, aklın hareket ederek, kendisi ile birlikte her şeyi bilme (bilim) yolunda ilerleme tarihidir.

4.2.1 Bilim tarihini tanı.

4.3 Özetle felsefe tarihini; “aklın uzun yürüyüşü”nü tanı.

4.4 Felsefe tarihine mal olmuş düşüncelerle, günümüzü açıklamaya kalkma.

4.4.1 Felsefe tarihine mal olmuş düşüncelerle, günümüzü açıklamaya kalkmak, hacamatla, sülükle, muskayla ya da üfürükle hastalık tedavi etmeye benzer.

4.5 Felsefe tarihi, aklın özgürlüğünü keşif sürecidir. Akıl, özgürlüğünü keşif sürecinde dört aşama yaşamıştır.

4.5.1 Thales’e kadar olan “Bilinçsizlik Aşaması”.

4.5.2 Thales (MÖ 624-546) ile başlayan “Uyanış Aşaması”.

4.5.3 Descartes (1596-1650) ile başlayan “Farkındalık Aşaması”.

4.5.4 Kant (1724 – 1804) ile başlayan “Bilinçlenme Aşaması”.

Halen Kant’ın açtığı bilinçlenme çığırını yaşamaktayız.

4.5.5 Bu aşamaların ekseni metafizik olup; sürecin gelişimi, metafiziğin aklın içine alınıp, “fizik”e dönüşmesi doğrultusundadır. Çünkü metafizik bir yanılsamadır; aklın kendisini, kendine yabancı bir şey; “metafizik alem” sandığı bir yanılsama.

Kant’ın, “insan aklı metafiziği düşünür, ancak metafizik bilme yetimizin dışındadır” diyerek, felsefesinin kenarında muhafaza ettiği metafizik yanılsamanın halen sürmekte olması nedeniyle, Kant tarafından açılmış çığır, henüz sonuna kadar gelişmemiş; akıl henüz kendini tanımayı tamamlayamamıştır.

4.5.5.1 Hala Hegel’e inananlar var. Hegel’in Geist (Tin) dediği metafizik nesne, aklın kendisinden başka bir şey değildir. Bununla birlikte, Hegel, aklın kendisini bilme sürecinde çok ileri ve önemli bir aşamadır. Çünkü Hegel’in felsefesinde, aklın kendisi, kendisine elle tutulacak kadar yakındır. Öte yandan, “Evrenin içinde diyalektik var” demek, kendi kendine var olan, insan aklının dışında ve “kendinde şey” olarak bir diyalektik varsaydığı için metafizik bir düşüncedir. Diyalektik mantık, aklımızın mantık sisteminin programlarından birisi olup, akıl şeyleri diyalektik mantık ile kavrayıp, düzene koyar. Bu nedenle, doğaya bakınca, onun içinde -yanılsamayla- gördüğümüz diyalektik mantık, aslında aklın kendisinden başka bir şey değildir.

4.5.5.2 Mantıkçı-matematikçiler, mantık-matematiği insan aklının dışında, insana yabancı, kendinde-şey olarak görmektedirler. Mantık-matematik, aklın kendisinden başka bir şey değildir. İnsan aklının dışında, insana yabancı, kendi kendine bir mantık-matematik düşünmek “metafizik yanılsama”dır.

4.5.5.3 Fizikçiler, uzay-zamanı insan aklının dışında, insana yabancı bir şey olarak görmekte; uzay sonsuz bir boşluk, zaman da, içinde her şeyin yüzdüğü sonsuz bir “nehir” olarak düşünülmektedir. Bu düşünce de “metafizik yanılsama”dır. Oysa uzay-zaman insan aklının düşünme formu olup, insan aklından çıkar. Kant’ın deyimiyle “uzay ve zaman aklın gözlükleridir.”

4.5.5.4 Uzayın aklın sonsuz genişleme ve büzülme olanağı, zamanın da bu olanağını kullanarak aklın genişleme ve büzülme hareketleriyle, her şeyi içine alıp, sarıp (geometri), sayması (aritmetik) olduğu düşüncesine ulaşıldığı, yani, yüzyıllardır “metafizik âlem” sanılan şeyin aklın kendisi olduğu fark edildiği zaman, aklın kendisini bilmesi tamamlanmış olacaktır.

4.5.5.5 Metafizik yanılsamanın iki nedeni vardır. Birincisi, insan aklını, hareketi beden ile sınırlı bir sistem olarak düşünmek; aklın bedenin çok çok ötesine uzanan sonsuz kapsama ve etkime alanını görememektir. İkinci neden ise toplumsal akıl olgusunu yeterince tanımamaktır. Hegel’in “Geist (Mutlak Tin)” dediği şey, dil ile birbirine bağlanmış biyo-akıllar sistemi olan “toplumsal akıl”dan başka bir şey değildir.

4.5.5.6 Aklın kendisi, bedenlerimizin duygulanma sistemi, duyu hücreleri ve nöronları ile dil simgelerinden (ses ve işaret) ve düşünme aletlerinden (mikroskop, teleskop, bilgisayar vs.) ibaret olan fiziksel bir yapıdır. Düşünmek de bu fiziksel yapının hareketidir.

4.5.5.7 Aklın kendi kendine harekete geçebilmesi, sonsuz genişleme ve büzülme olanağı ile her şeyi sarıp, inceleyip, gözleyip bilebilmesi ve bildiği şeyler üzerinde egemen olabilmesi aklın özgürlüğüdür. Özgürlük, akılda içkindir. Aklında içkin olan özgürlüğü tanı.

  1. Sonsöz

Aklın kendisini tanıması tamamlanmadıkça ve aklın kendisini tanıması kitleselleşmedikçe, insanoğlu, kendisi gibi etten kemikten yapılmış, canlı ve/veya mitleşmiş “metafizik temsilcileri”ne kölece bağımlı olmaya devam edeceği için, kendinde -hep- içkin olan özgürlüğünü tam anlamıyla yaşayamayacaktır.

Sana sunulmuş bütün anlam dünyasını, hiçbir gerekçe göstermeden reddedebilirsin; çünkü senin aklın özgürdür.

Sen aklının mantık sistemini kullanarak, yepyeni bir anlam dünyası kurabilirsin; çünkü senin aklın özgürdür.

Sen kendi pratik yolunu, kendi aklın ile kurduğun anlam dünyası ile aydınlatabilirsin; çünkü senin aklın özgürdür.

Sonsözün sonsözü de şudur: Felsefe yapmak, insanın, aklının özgürlüğünü keşfetmesi ve yaşamasıdır.

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir