Alain Badiou, “Gerçek Yaşam: Gençliği Yoldan Çıkarmaya Yönelik Bir Çağrı” adlı kitabında (2017) Platon’un Devlet’inde Adeimantus ile Glaucon arasında geçen diyaloğa bir alternatif yazmış. Doğrusu “tahrip gücü yüksek” bir diyalog bu. Sokrates şöyle konuşuyor; “(…) kişisel çıkar sağlamaya tutkuyla susamış insanlar, özel mülkiyetin varlığını ve genişlemesini iktidarın her zaman teşvik etmesi gerektiğine ikna olmuş insanlar kamusal işleri elde etmeye koşarsa, hiçbir gerçek siyasal topluluk mümkün olamaz. Bu insanlar iktidar için birbirleriyle amansızca dövüşürler ve özel tutkularla kamusal gücün iç içe geçtiği türden bir savaş sadece en yüksek mevkilere talip olanları değil, bütün ülkeyi de yok eder (Badiou, 2017, 15).
Sözü edilen, belki de bütün siyasal düşünce tarihinin üzerine inşa edildiği Platon’un Devlet’inin hep güncel kalmış temalarından biridir. Siyaset felsefesinin giriş kitaplarından biri olan Devlet, her okunduğunda yeni düşünce güzelliklerinin açığa çıktığı fenomen bir eserdir. Sanıldığından çok daha zordur; tıpkı Rousseau’nun “Toplum Sözleşmesi” eseri gibidir, tam anladığınızı sandığınızda yakalayıp yere çalar sizi. Devlet’te Platon Sokrates’i şöyle konuşturur; “Bir devlette başa geçenler, başa geçmeyi en az isteyenler oldu mu, dirliğin de, düzenin de en iyisi var demektir. Baştakilerin böyle olmadığı yerdeyse, tam tersine ne dirlik vardır ne düzen”. (Platon, 2013: 238). Platon’a göre; altın değil, akıl ve erdem zengini olmak gerekir. Aksi halde açgözlü kimseler başa geçmek için birbirini ezecek, bu çatışmada hem birbirlerinin hem de devletin başını yiyeceklerdir (2013: 239).
Badiou’nu eleştirisi de tam bu noktada sarsıcı bir hal almaktadır. Bugün gençliğin “ideasız” yaşama yönlendirilmesi, an’ı yaşamayı yüceltmekte ve yaşam iyi ya da kötü an’lara bölünmektedir. Yaşam “an” olduğunda “darmadağın olur, tanınmaz bir hale gelir, artık sağlam bir anlama bağlı değildir” (2017: 18). Bu an’lık yaşam kendini bütünüyle mevcut toplumsal düzenden pay kapma fikrine yönelttiğinde ise amaç daha konforlu yaşamaktır, böylece yaşam, “sağlam bir yere sahip olmak için uygulanacak taktiklerin, kurnazlıkların toplamı halini alır; bunun bedeli ise başarılı olmak amacıyla mevcut düzene başkalarından daha iyi itaat etmektir “(2017: 18-19).
Etrafınıza dönüp bir bakın. Mevcut sistemle “uzlaşamayan, uzlaşması da mümkün olmayan” ya da sistemle “uzlaşmanın özgün yollarını bulmuş olan son derece becerikli ve kurnaz” insanlar göreceksiniz. İktidarın sürekliliği biraz da burada yatar. İktidar ehlileştirir, kendine benzetemediğini tecrit eder. Anahtarını elinde bulundurduğu türden muhalefet ister. Mevcut iktidar ilişkileri toplumsal yaşamın bütün katmanlarında bir şekilde kendini açığa vurur. Eğer bu olmazsa yeni bir siyasallık oluşacağı için mevcut iktidarın kendisi tehlikeye düşer. Bilinen şey; kendini üretmeyen hiçbir düzen ayakta kalamaz. Kapitalizmin asıl başarısı, en şiddetli muhalif söylemin altına kendi ideolojisini kodlayabilmesidir. Aslında nitelik bakımından aynı olan bu muhalefet biçimlerinin hepsinin bir zayıf noktası vardır. Bu zayıf nokta, mevcut iktidar bloğu olmaksızın var olamayacakları gerçeğidir.
Her tür ilişkiye bu açıdan bakmayı öğrenirseniz çok az yanılırsınız. Mevcut hegemonik bloklaşma dağılırsa kim açığa düşer? Mevcut iktidar olmaksızın düşünülemeyecek muhalefet tarzları hangileridir? Kim meşruiyetini bütün bir toplumsal düzenin eleştirisine değil ama öncelikle kendi var oluş tarzını yeniden üreten mekanizmaların devamlılığına dayandırıyor? Hangi araçlar bu yapıları nasıl dönüştürüp yeniden kullanıma sunuyor? Kurumsal yapılanmanın gayrışahsi hiyerarşisinden, insan ilişkilerinde buna dayanarak üretilen dışlama biçimlerine kadar.
Bu türden bir yaşamı kabullenmiyoruz. İnsanlarımızın gerçek özlemlerini, var olana tahammül etmeme özgürlüğünü, farklı alternatifleri yaratabilme hakkını ve tartışmadan geçen bir mücadele biçimini savunuyoruz. Kaynağını mevcudun eleştirisinden alarak onun ötesine geçebilen bir yaşamın idea ve anlam yüklü olacağını düşünüyoruz. Ancak böyle ütopyacı bir uzak görüşlülüğün bizi geleceğe taşıyabileceğini, dahası taşınması gerektiğini söylüyoruz. Gündelik hayattaki yapay; çıkar ilişkilerine, kurnazlığa, sinsiliğe dayalı, insan onuruna yakışmayan yaşama ve çalışma koşullarına karşı mücadele etmek gerektiğini belirtiyoruz. Bu ilişki biçimlerinin alternatiflerini yaratmanın hem mümkün hem de zorunlu olduğunu, bunun için de çalışmak gerektiğini haykırıyoruz.
Hayır, başka bir yaşam olmalı!