Neticede özdeşleşenin halinde de karşı-özdeşleşenin halinde de –karşı özdeşleşme nedeniyle ortaya konulan ret tepkisinde de- bir keramet bulunmamaktadır.
İdeolojik bir içerikle karşı karşıya gelen kimseler üç farklı biçimde tepki verebilirler. Biz bu tepkilerden ikisi ile ilgilenecek ve ele aldığımız ikinci tepkiyi verenlere “lütfen artık bizi rahat bırakın” diyeceğiz. Birinci gruptakilere ise bizi takip edin demeyi uygun buluyoruz.
Bir üst paragrafta üç tepkiden bahsettik. Bunlardan ilki ideolojik içerikle karşılaşanların bu içeriğin sunduğu kahramanla ve bu kahramanı var eden değerlerle özdeşleşerek verdikleri tepkidir. Özdeşleme, ideolojik içeriğin iyiliğini/gereğini savunduğu fiili ve bu fiilin failini benimseme halidir. Benimsenen fail ve bu faile ait tavır, kıyafet, jest ve mimikler benimseyenin içinde bulunduğu sosyal sınırlarla bağlı olarak somut durumlara uyarlanacaktır. Bu kapsamda yurtseverlik, imana bağlılık, diğerkâmlık, aile sevgisi gibi temalar sadakat, külyutmazlık, dövüşkenlik, cesaret, akıl, tevekkül, sebat vs gibi özelliklerden biri ya da birden ziyadesi ile donanmış/donatılmış model (aktör, kahraman) üzerinden yaşam stratejileri envanterimize girecektir. (*)
Özdeşleşmeyi anladıysak karşı özdeşleşmeyi de neredeyse halletmişiz demektir: Karşı-özdeşleme ideolojik içeriğin iyiliğini/gereğini savunduğu ya da önerdiği fiili ve pek çok durumda da bu fiilin failini benimsememe, -benimsememekle bitse yine iyi- (çoğu kez eldeki bütün imkânları kullanarak) bunları reddetme halidir.
Ancak “vardır elbet her redde bir keramet” kabilinden nakaratlarla ucuz radikallik imkânı aramaya koyulanları uyaralım hemen. Buradaki ret ideolojik içeriklerin bütününe yönelik bir tavrın (ki böyle bir tavır da ne kadar imkânlıdır, tartışmaya açık) dışa vurumu olarak değil, başka bir özdeşleme pratiğinin neticesinde üzerinize yapışan kimliğin etkisiyle gerçekleşir. Ret ihtiyacı yaratan önceki kimlik ise –sol liberaller üzülecek ama- özgür bir tercihin değil sınıfsal, etnik, dini belirlenimlerin bir türevidir.
Bir örnek vererek yukarıdaki izahatı somutlaştıralım. Örneğimizde ismi zikredilecek olan Ron ve Zon terimlerinin farazi etnik ve/veya milli bünyelere karşılık geldiğini de önceden belirtelim. “Bütün Ron’lar üstün savaşçılardır” diyen, dedikten sonra da elindeki kılıçla bir seri Zon’u biçen sinema karakterine karşı duyulan hayranlık birincisine (özdeşleşmeye), “hayır Ron’lar pusu kuran korkaklardır” ifadesinin açığa vurduğu nefret ikincisine (karşı-özdeşleşmeye) örnek olarak sunulabilecektir. Herhalde açıktır, buradaki reddetme hali başka bir özdeşleme pratiğinin neticesinde üzerinize geçmiş olan kimliğin (Zon kimliği) etkisiyle yani reddi gerçekleştiren kimsenin Zon olmakla gelinen (ya da Zon’lar gibi ikinci pozisyonda olan bir başka kimliğe hapsolması neticesinde biçimlenen) bir pozisyonu doldurması nedeniyle gerçekleşir. Red ihtiyacı yaratan önceki kimlik (Zon kimliği) ise –sol liberaller üzülecek ama- özgür bir tercihin değil sınıfsal, etnik, dini belirlenimlerin bir türevidir.
Üçüncü bir seçenek var dedik: O bir başka yazının konusu ama ismini zikredelim: Özdeşleşmenin kırılması. Sosyalist faaliyetin milliyetçi hassasiyetlerle donanmamış olmasının gerçek sebebi de bu.
Neticede özdeşleşenin halinde de karşı-özdeşleşenin halinde de –karşı özdeşleşme nedeniyle ortaya konulan ret tepkisinde de- bir keramet bulunmamaktadır. Karşı özdeşleşen kimselerin (altta kalmış bir başka milliyetçilik nedeniyle oluşan) nefretlerini ifade ederken sol pozisyonlardan istifade etmeleri ise, işin özünde özdeşleşmeyi kırmaya çalıştıkları için milliyetçi tepkiler göstermeyen ancak karşı-özdeşleşmeyle de alakası olmayan sol-sosyalist gruplara zarar vermektedir. Bu kimselerden istirham ediyoruz, lütfen artık yakamızı bırakır mısınız?
Ali Murat Özdemir
(*) Diğerkâm: Kişisel yarar gözetmeksizin başkasına yararlı olmaya çalışan (kimse), özgeci. (Editörün notu)