Search
Close this search box.

İsrail İran Savaşı ve de Dinciler- Av. Mehdi Bektaş

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

İsrail, 13 Haziran 2025 gecesi saat 03 sıraları, Suriye ve Irak hava sahasını kullanarak, İran’ın nükleer programını bahane ederek, stratejik noktalara, İran ve Devrim Muhafız ordusu komutanlarının ikametgâhlarına, bilim insanlarının iş yerlerine ve konutlarına saldırdı; Tahran, Tebriz, Kirmanşah şehirlerini, İsfahan’da ki Natanz Nükleer Tesisini vurdu; Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Muhammet Bakıri, Devrim Muhafızları Komutanı Hüseyin Selami, Atom Enerji Kurumu Başkanı Ferudun Abbasi, İslami Azat Üniversitesi Rektörü Muhammed Mehdi Tehranchi’yi, Hava Kuvvetleri Komutanı Amir Ali Hajzadeh ile birlikte 78 kişiyi öldürdü, 320’den fazla kişiyi yaraladı.

Bu şok saldırı karşısında İran, kırmızı renkli intikam bayrağını astı, 13 Haziran’ı 14 Haziran’a bağlayan gece, kendi ürettikleri Fettah adlı 150’yi aşkın Balistik Füzeyi, İsrail’in Tel Aviv,  Kudüs kentlerine gönderdi, koruma kafesini deldi, ölenler, yaralananlar oldu.

İkinci gün İsrail, Amerikan imalatı F-35 uçakları ile İran’ın Tarhan ile büyük şehirlerini bombaladı, casuslarıyla komutanlarına, siyaset ve bilim adamlarına suikast düzenledi; İran da kendi yapımı Fettah balistik füzeleri ile İsrail’in Kudüs, Tel Aviv, Hayfa kentlerini, Ben Gorino Hava Limanını vurdu.  Saldırılar karşılıklı olarak yinelenerek sürüyor, durma olasılığı da pek görülmüyor.

İranlılar meydanlarda, İsrailliler sığınaklarda dualarıyla, İsrail’in Yahudi Hahamları ile İran’ın Şii Mollaları ve de yöneticiler, “intikam” haykırışlarıyla ekranlarda boy gösteriyor.

Suriye ve Irak’ın, Türkiye sınırına yakın yörelerinde yaşayan, Sünni/Şii Türkmenler, Sünni/Şii Araplar, Türkmen/Arap(Nusayri)Aleviler, Hıristiyan Süryaniler, Katolik Süryaniler (Keldaniler), Sünni/Şafi Kürtler, Hıristiyan Ezidi/Yezidi Kürtler, Şii Dürziler, iç savaş çıkmasından çekinerek, silahlarıyla diken üstünde duruyor.

ABD, İngiltere, Fransa’nın başını çektiği emperyalist dünya İsrail’in yanında; işbirlikçisi dinci Arap yönetimleri emperyalizmin yanında saf tutarak sözde barış çağrıları yaparak “üç maymunu” oynuyor, Şii İran’ın yenilmesini istiyor;  Rusya, Çin işi oluruna bırakmış uzaktan itidal çağrısı yapıyor;  İsrail ABD’ye güvenip gaza gelmiş efelik taslıyor, İran yalnızlığına karşın umulmadık ataklar yapıyor, İsrail’e en ağır kayıpları verdiriyor. Birleşmiş Milletler, uykuya yatmış,  önlemlerini açıklamak için savaşın bitmesini (!) bekliyor.

Arabuluculuğa soyunan ve ciddiye alınmayan Türkiye yönetimi pek suskun. Her konuda uzun uzun açıklamalar yapan, Dünya lideri olduğu vurgulanan Reis, sessizliğe gömülmüş, emperyalist merkezlerle telefon diplomasisi yürütüyor. Dünya lideri (!) sert mi çıkıyor, yumuşak mı davranıyor, orduya verdiği zararı mı düşünüyor, İran, Irak, Suriye sınırında mayın söktürmenin, ayrılıkçı harekete yüz vermenin hesabını mı yapıyor, bilinmiyor, hiç renk vermiyor.

Cumhuriyetin kuruluşundan beri izlediği, komşularıyla karşılıklı çıkara dayanan saygılı dış politikayı değiştirmenin; en emperyalizme işbirliğine girerek, halifelik sevdasına düşüp,  ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesine eş başkan olmanın; yeni Osmanlılık adıyla dinci, yayılmacı, neo liberal politikalarla komşularla arayı açmanın, içeride demokrasiyi ve laik hukuku katlederek sosyal dokuyu bozmanın, ekonomiyi çökertmenin, ülkenin güvenirliğini ve ağırlığını yitirmenin, uluslararası sermayenin ağına takılmanın; içi boş, hamasete dayalı, kamuoyunu kandırmaya yönelik, ırkçı ve dinci kafa yapısıyla, ortağı ırkçı partinin gazıyla, ayrılıkçılığı diriltmenin, muhalefeti yok edeceğim dürtüsü ile muhalefeti gözaltı, tutuklama ve davalarla sindirilmeye kalkılmanın, muhalefetin direnişi karşısında ne yapacağını şaşırmanın, önünü göremez, geleceği bilemez duruma düşmenin sonucu: İsrail’den yana olsalar iç politikada, İran’dan yana olsalar dış politikada çuvalladıklarının resmidir.

Tüm bu olaylar neden oluyor:

Birinci neden,  emperyalizm. Geri kalmış ya da geri bıraktırılmış ülkeleri baskı altına almak, yeraltı, yerüstü değerlerine ve ürettiklerine el koymak, egemen sınıf ve yöneticilerle birlikte halkları sömürmek için işbirliği yapmak, tehdit ve şiddet kullanarak halkları ve devletleri birbirine düşürmek, din, mezhep, milliyet (etnisite) ayrımı yoluyla iç huzuru bozmak, ulus devletleri içten çökertip birbirine düşürerek çatıştırmaktır.

Bunu önce Yugoslavya’da, sonra Libya, Suriye ve Irak’ta uyguladılar, şimdi de İsrail’i koçbaşı gibi kullanarak, nükleer enerji üretmeye çalıştığı savıyla İran’da deniyorlar, sonra da sıra Türkiye’ye gelecek yaygarasını yapıyorlar, iç direnci dinci ve ayrılıkçılarla kırmaya çalışıyorlar.

Bunların hesap etmedikleri bir gerçek var:  Pers imparatorluğunun mirasçısı İran, Selçuklu ve Osmanlı imparatorluğunun mirasçısı Türkiye, güçlü tarihi bir geçmişe, birikime ve direnişe sahiptir. Hiçbir dayatmayı kabul etmezler, iç ve dış düşmana karşı amansız olurlar.

Ortada ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa gibi (Nükleer silahlı devletler) varken, bunlara Hindistan, Pakistan, Kuzey Kore eklenmişken, İsrail’in nükleer silah ürettiği söylenirken, Almanya, Türkiye, İtalya, Belçika, Hollanda’nın elinde nükleer silah var denirken, İran’ı neden engelleyeceksin?

Aslında insanlığın ve doğanın felaketine neden olacak nükleer silahların üretiminin ve kullanılmasının tüm ülkelerde yasaklanması gerekirken, üretenlerin dışarıda tutulup, İran’ın hedefe konulması, İsrail’i koçbaşı gibi kullanarak nükleer tesislerini bombalanmaya çalışılması, bilim insanlarını öldürmesi hiçte adil değildir.

Konunun görüşmeler yoluyla adilce çözülmesi tercih edilmelidir, baskı, şiddet ve zorbalıkla İran gibi devlete diz çöktüremez, istekleri kabul ettiremez.

İkinci neden, dinci, ırkçı kafa. Bu kafalar halkın birleşmesinin, kaynaşmasının, komşularıyla iyi geçinmesinin, huzur ve güvenliğin olmasının önündeki en büyük engeldir.

İsrail emperyalizm destekli eğitimli insanlarla kurulmuş, ancak din ve ırk temelinde örgütlenmiştir. Siyasi ve toplumsal yaşamda Yahudilik ve Musevilik belirleyicidir. Bakıyorsun, Tevrat’ta ne yazılıyorsa, ne vaat edilirse onun peşine düşüyor, ağlama duvarının önünde gözyaşı dökerek, Gazze’de 50 bin Filistinliyi dünyanın gözü önünde katlediyor; bunu yaparken de gaz odalarında ataların boğulmasını düşünmüyor, emperyalizmden aldığı destekle efelenip, bölgeyi kan gölüne dönüştürüyor.

İran’a bakıyorsun Molla kafasıyla, dini kuralları toplumu dayatarak, Şiiliği yaymaya çalışarak, topluma ve çevreye cehennem azabı çektiriyor. Kaçınılmaz olarak önce Irak’la şimdi de İsrail ile savaşmak zorunda kalıyor, iki yakasını bir araya getiremiyor.

Bizde ki iktidar da kravatlı mollalardan oluşuyor. Laik cumhuriyetin bağımsızlığını, ilkelerini ve değerlerini bir yana atarak, Türk İslam’ı yerine Emevi Arap İslam’ını öne çıkarak, eğitimi gericileştirip, demokrasiyi yozlaştırarak, orduyu kapı kuluna dönüştürerek, halkı ırk, din, mezheplere temelinde ayrıştırarak, siyasi ve hukuki bir kimlik olan Ulusal Türk kimliğini, etnik bir kimliğe dönüştürerek ulusu parçalamaya çalışıyorlar.

Emperyalizmin çöpe atılmış Sevr’i, ayrılıkçı hareketi kullanarak diriltme çabaları, Ortadoğu’nun yeraltı ve yerüstü servetlerine el koyma gayretleri İran ve İsrail savaşıyla sürerken,  Türkiye’nin ordusunu ayağa kaldırması, halkını birleştirip güçlendirmesi zorunluluktur.

Bu ortama, emperyalizmin işbirlikçisi tarikatçı Turgut Özal’ın “Bir koyup üç alacağız” sevdası, Irak’ı parçalaması ABD’yi komşu yapması,  dinci Abdullah Gül’ün 2 sayfa 5 maddelik sözleşme imzalaması, Recep Tayip Erdoğan’ın ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi eş başkanı olması, Suriye’yi parçalamasıyla geldik.

Bundan kurtuluşun yolu bu zihniyetten kurtulmaktan, bağımsızlığı, demokrasiyi, laik eğitim ve öğretimi güçlendirmek, laik orduyu ve emniyeti ayağa kaldırmak, ulusu kaynaştırıp birleştirmekle olur. Bu kravatlı, emperyalizmin işbirlikçisi dinci iktidardan, şu veya bu nedenlerle kurtulmak, ülkenin geleceği için birinci önceliktir.

Bunlar, önce halkı böldüler, Anayasayı çiğneyip, yargıyı çürüttüler,  demokrasiyi katlettiler, orduyu ve polisi kapı kuluna dönüştürdüler, yeni Osmanlıcılık rüyası ile dinci, gerici Arap emirlikleriyle ilişkiye girdiler, komşuların parçalanmasına destek olup milyonlarca sığınmacı kaçağı içeri aldılar, parayla yabancıya vatandaşlık verdiler, ülkenin demografik yapısını bozdular, şimdi zurnanın zırt dediği yere geldiler.

Yaradan,  halkımızı ve yurdumuzu uşak ruhlu çıkarcı, hırsız, kara cahillerden korusun!

Av. Mehdi BEKTAŞ   17. 06. 2025

 

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir