1981’de Mısır’ın başına geçirilen Mübarek, 25 Ocak 2011’de başlayan halk ayaklanması sonucunda
11 Şubat 2011’de devrildi. İktidarda kaldığı yıllarda ABD’ye hizmette kusur etmeyen Hüsnü Mübarek zamanında; yolsuzluk, işsizlik, yoksulluk ve baskı dayanılmaz hale gelmişti. Bu diktatörlüğe karşı başlatılan ayaklanmanın yükünü uzun süre ezilen halk kitleleri ve aydınlar taşırken Müslüman Kardeşler geç bir zamanda Tahrir meydanına inerek mücadeleye sahiplenmeye kalkışıyordu. Bir buçuk yıl kadar süren geçiş döneminde halk kitlelerinin talepleri yerine egemen çevrelerin Mısır’a çizdikleri harita belirleyici oldu. Bir yıl önce yapılan seçime halkın büyük bir kısmı katılmayarak bu gidişe tepkisini ortaya koyuyordu. Katılımın yüzde kırk civarında olduğu bu seçimde Müslüman Kardeşlerin adayı Mursi oyların yarısından biraz fazlasını alarak (toplam oyların yüzde yirmisi etmektedir) devlet başkanı seçilmiştir. Bu kadar düşük bir oranla başkan seçilen Mursi, yeni anayasa yapımında katılımcılığı esas almadan kendi dinci anlayışı doğrultusunda adımlar attı.
Başından beri halk ve aydınlarla doğru ilişkiler geliştirmeyen Müslüman Kardeşler, Ordu ile iyi ilişkiler geliştirmeyi esas almıştır. Amerika’da NASA’da çalışan ve Amerikan vatandaşı olduğu ileri sürülen Mursi halkın demokrasi ve özgürlük taleplerine karşı diktatoryal bir tavır takınmış ve halkın işsizliğine, yoksulluğuna hiçbir çare üretememiştir. Aksine halk kitlelerinin sorunları son bir yıldır sürekli derinleşmiş, üstündeki baskılar yoğunlaşmıştır. Özellikle Şiilere ve Hrıstiyanlara karşı ölümlü saldırılar düzenlenerek ayrımcılık, ötekileştirme yapılmaya ve halkın yaşam tarzına müdahale edilmeye başlanmıştır. Halkın son direniş gösterisinin karşısına kendi yandaşlarıyla çıkan Mursi’nin faşizan baskıları kanlı saldırılara dönüşmüştür.
Bu yeni dinci diktatörlüğe karşı halk kitlelerinin gittikçe artan tepkisi ayaklanmaya dönüşünce ABD ile anlaşan Ordu gelişmeyi kontrol altına alarak sistemi kökten değiştirecek dönüşümlerin önünü kesmeye yönelmiştir. Ordunun yaptığı harekât dinci diktatörlüğü sona erdirme görünümlü olsa da esasta halkın devrimci hareketini kontrol altına almaya dönüktür.
Ama bütün bu gelişmelere karşın Mısır’daki bu olaylar ABD emperyalizminin Ortadoğu politikalarını ciddi biçimde etkileyecek kadar önemlidir. Mısır’daki bu halk hareketi, ABD’nin Suriye planını, Irak’taki hesaplarını ve bölgedeki daha birçok oyununu çok zora sokmuştur ve hatta bozmuştur. Artık ABD emperyalizminin bölgede uygulamaya soktuğu “Ilımlı İslam”i projeler ( buna Amerikan Sünniliği demek daha doğru) geçerliliğini kaybetmeye başladı. ABD, BOP’ni bu son gelişmeden sonra gözden geçirmek, son gelişmelere göre yeniden düzenlemek zorunda kalacaktır.
Türkiye’deki 31 Mayıs halk hareketinin ardından Mısır’daki bu son gelişmeyle birlikte AKP ve R.T.Erdoğan’ın BOP içindeki konumunun tartışılması kaçınılmaz olacaktır. Türkiye halkının gözünde iyice yıpranan RTE’nin en yakın kardeşlerinden olan Mursi’nin iktidarının yıkılması Amerikan Sünniciliğinin büyük bir darbe yemesi anlamına gelmektedir. ABD, Mısırlı komutanlar vasıtasıyla bu ülkede iktidara tutunmuş olsa da konumu hem Mısır’da hem de Ortadoğu’da darbe yemiş, dünden daha fazla yıpranmıştır. Mısır’da halkın kalkışmasıyla ABD ve uzantıları ve politikaları çok önemli bir tokat yediler ve bu yeni konumlarına göre yeni bir tavır belirlemek durumundalar.
Sonuç olarak, Mısır’daki 3 Temmuz halk hareketi ve Türkiye’deki 31 Mayıs halk hareketi özünde emperyalizme karşı direniştir, Ortadoğu halklarının onurlu kurtuluş mücadelelerinin önemli parçalarıdır, aşamalarıdır. Bu her iki halk hareketinin de Suriye halkının emperyalizme karşı yürüttüğü direnişe destek oldukları çok açık. Bu desteğin anlamını ve sonuçlarını çok yakında görmeye başlayacağız.
Halk kitleleri, 31 Mayıs’ta da, 3 Temmuz’da da özgürlük, eşitlik ve kardeşlik istediler. Bu istekleri gerçekleşinceye kadar mücadeleye devam edecekleri güçlü bir izlenim olarak beliriyor…