NATO’cular ve Devrimciler: Mehmet Ali Yılmaz

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

Türkiye halkının emperyalizme karşı verdiği İkinci Kurtuluş Mücadelesinin zirvesi Kızıldere direnişinin 51’inci yıl dönümü 30 Mart 2023 tarihinde,  TBMM’nde Finlandiya’nın NATO üyeliği kabul edildi. Oylamaya katılan 276 milletvekilinin tamamı kabul oyu verdi. Bir tek milletvekili bile ne Hayır oyu verdi ne de Çekimser kaldı.

TBMM’deki partilerin tavırları ve gerçekler:

İktidar partisi AKP, önceki aylarda gösterişli biçimde ileri sürdüğü tüm itirazlarını geri çekerek Finlandiya’nın NATO üyeliğine Evet dedi. Tek adam rejiminin daha önce İsveç ve Finlandiya’nın üyeliğine karşı çıkışının ne ABD’nin ne diğer Batılı ülkelerin politikalarına, ne de NATO’nun büyümesine bir karşı çıkış olmadığını zaten biliyorduk. Her şeyden önce AKP, sonuçta Batı emperyalizminin çizdiği ana politik sınırlar içinde hareket eden bir kuruluştur. Zaman zaman yaptığı gündelik çıkışları, ABD’nin politikalarıyla çakışmıyor görünse de sonuçta bu devletin ve NATO’nun stratejik politikalarına uyum sağlar. “Dış güçler”e karşı olmak, “yerli ve milli” olmak gibi sözlerin içeriye dönük propagandadan başka bir anlam ifade etmediği bilinen bir şey. AKP’nin İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliklerine itirazları ilkesel değil, halka dönük propaganda ve pazarlık yapma amaçlıdır. Finlandiya’ya olan itirazın kaldırılmasıyla ilgili ne gibi bir pazarlık yapıldığını ileride öğreniriz. Aklıma seçim yenilgisi sonrasıyla ilgili bir şeyler gelmiyor değil!

AKP’nin ortağı MHP’nin ise emperyalizmin savaş örgütü NATO’nun güç kazanmasını istememesi bu partinin varlık nedenine ters düşer.

Muhalefet partileri (CHP ve İYİ Parti) konu NATO olunca yelkenleri suya indirdiler ve Mecliste Finlandiya’nın üyeliğine Evet dediler.

HDP ise oylamaya katılmayarak NATO’ya Hayır diyemeyeceğini ortaya koydu. Bu parti, ABD’nin Ortadoğu’yu terk etmesini istiyor mu?

Asıl garip olan TİP’nin milletvekillerinin de oylamaya katılmamalarıdır. Hem sosyalist olacaksın hem de NATO gibi solun ve ezilen milletlerin tarihsel düşmanı bir örgütün genişlemesine, güç kazanmasına Hayır demeyeceksin, olacak iş değil!

1949’da Sovyetler Birliği ve diğer sosyalist ülkelere karşı ABD önderliğinde kurulan NATO, o tarihten beri dünyada anti-komünizmin bayraktarlığını yapan askeri, siyasi gerici bir örgüttür. Emperyalist blokun saldırı örgütü olan NATO, kurulduğu günden bu yana ezilen halkların ilerici, demokratik, devrimci mücadelelerini, bağımsızlık savaşlarını bastırmayı amaç edinmiştir. Kendini sosyalist olarak gören bir kuruluşun NATO gibi emperyalist bir örgütün genişlemesine karşı durmaması anlaşılır gibi değil. Burada önemli olan kaç kişiyle karşı olmak değil ilkesel duruştur.

TİP’in bu tavrı, devrimciler-sosyalistler yönünden üç hayati gerçekliğin altını çizmemizi zorunlu kılmaktadır:

Birincisi, ülkemiz sosyalist ve devrimcilerinin tarih bilincine sahip olmaları gerektiğidir. Yakın tarihimizde devrimcilerin “6. Filo Defol”, “Yankee Go Home”, “NATO’ya Hayır” ve “Tam Bağımsız Türkiye” sloganlarıyla yaptıkları tarihe mal olmuş anti-emperyalist eylemleri ve bu yolda verdikleri şehitler unutulmamalı. İkincisi, halkın önemseyeceği boyutlarda bir güç odağı oluşturmanın önemini her solcu anlamalı, üçüncüsü ise ne CHP’nin ne de HDP’nin gölgesi altında olmayan, bağımsız bir güç birliği örgütlenmesinin yaratılmasıdır.

Aslında 14 Mayıs seçimine giderken sosyalist-devrimci partiler ve onlarla birlikte davranabilecek aydınlar, kitle örgütleri, sendikalar halkın önemseyeceği düzeyde bir güç birliğini yaratabilirlerdi ve bu birlikle başka partilerin şemsiyesi altına girmeden bağımsız şekilde seçime katılarak sonuç almak mümkün olabilirdi. Ama sonuçta üstüne vazife olanlar bu gerekliliği yerine getiremediler ve sosyalistlerin-devrimcilerin gerçek güçlerini kamuoyuna göstermelerini sağlayamadılar.

14 Mayıs’ta oy kullanırken sadece bugünü değil geleceği de düşünmeliyiz. Halkımızın yarınlarını gözetecek şekilde oy kullanmalıyız. Vereceğimiz iki oydan biri Erdoğan’ın saltanatına son vermeli, diğeri de TBMM’de sosyalizmin sesinin yükseltilmesi(ydi). Anayasa kısmi de olsa demokratik yönde değiştirilirken, Cumhuriyet ayağa kaldırılırken, tek adam rejimine son verilirken, hak-hukuk-adalet düzeni kurulurken, AKP döneminde yapılan talanların-soygunların hesabı sorulurken, halkın çıkarlarının savunulması adına sosyalist-devrimci seslerin TBMM’de ve meydanlarda yükseltilmesi hepimizin talebidir.

***

Geçtiğimiz günlerde Kılıçdaroğlu’nun farkına varmadan üzerine bastığı seccade konusu, AKP trolları ve Erdoğan tarafından bir seçim propagandasına dönüştürülmüş ve köpürtüldükçe köpürtülmektedir. Dini ve dinsel kavramları siyasete alet etmeyi pekiyi bilen siyasal dinciler, İslam Ansiklopedisi’ne göre, Kur’an ’da ve al-Kutup al-sita denilen hadis dergilerinde yer almayan seccadeyi İslam dininin çok önemli bir kutsalı gibi siyaset sahnesine sunmaktadırlar. Bu siyasal İslamcıların Abileri, 1969’da Dolmabahçe’de, Amerikan 6. Filosunu kıble yaparak secde ederlerken de seccade kullanmışlar mıydı?

Dini siyaset haline getiren zihniyet sahipleri koltuk ve para için her kılığa girerler, “ülkeyi NATO toprağı” ilan etmekte de bir sakınca görmezler…

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir