Ön Seçimle Aday Belirleme -Av. Mehdi Bektaş

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

Meslek kuruluşlarında, dernek ve partilerde Kurultaya önerilecek adaylarını ön seçimle belirleme, yönetimlerin aday seçimine müdahalesini önlemek için geçerli bir yöntem olarak sunulur ve savunulur. Bu durum, Kurultaya katılacak yönetimin müdahalesinin söz konusu olmadığı gruplar içinde de görülüyor, grubu dağıtma potansiyeli taşıdığı için de tartışılıyor.

 

Ekim 2022’de barolarda kurultaylar (kongreler) yapılacak. Kurultaya katılacak gruplar,  kurultay gününden önce başkan ve kurul adaylarını belirleyecekler.  Ankara’da Demokratik Sol Avukatlar, 2 Haziran’da ön seçim gidiyor, diğer gruplar sessiz.

 

Avukatlık ruhsatımı aldığım 12.12.1974’ten bu yana Baro Kurultaylarına katılırım. DSA ile Çağdaş avukatların işbirliği sonucu Baro Yönetimine, özel çağrı üzerine DSA listesinden TBB Delegeliğine seçilmişliğim var. Demokratik solcu, sosyalist avukatlarla birlikte Ankara Barosunun ve Barolar Birliğinin, ülkenin bağımsızlığını, devrimci cumhuriyeti, hukukun üstünlüğünü, yargının bağımsızlığını ve yansızlığını, laik demokratik sosyal hukuk devletini savunan, halkçı, kamucu, emekten yana bir mücadelenin içinde olmaya, bu değerler için katkı koymaya ve mücadele etmeye çalıştık. Yol arkadaşlarımızın birçoğunu kaybetsek de aynı inancı taşıyanlar ve uğraşanlar var.

 

Sosyalist dünya görüşüne sahip birisi olarak önce Çağdaş Avukatlardan, ittifak ve özel davetle DSA, sonra Savunma Hareketi listelerinden aday olmuş ve gösterilmiş birisi olarak gruplar ve ön seçim konusunda düşüncelerimi aktarmanın yararlı olacağını düşünüyorum.

 

Çağdaşın daralması, DSA’nın soldan ve sağdan gelen katılımlarla genişleyip şekilsizleşmesi, savrulup oynaklaşması, demokrat, devrimci, yurtsever, sosyalist solcu avukatları kuşkusuz ki üzüyor. DSA’nın dışında duran solcu, sosyalist avukatların henüz ne yapacağı net değil, bir arayışta oldukları konuşuluyor.

 

DSA’nın 2 Haziran 2022’de toplanacağı, 10 başkan aday adayının olduğu söylenirken ortaya beş aday ve beş liste çıktı. Her listede tanıdığım meslektaşlar var. Her yaş grubundan aday gösterilmesine karşın çoğunlukla genç avukatlara yer verilmiş, doğru da yapılmış. Çünkü 22 bin avukatın kayıtlı olduğu Ankara Barosu’nda gençler çoğunluktadır, hatta 5 yıllık kıdemi olanlar ağırlığı oluşturuyor.

 

Üzerinde durmak istediğim,  grup içi ön seçimin nereden çıktığı, Ankara, İstanbul, İzmir gibi büyük barolarda grup içi ön seçimde çok sayıda adayın listelerle yarışmasının normal olup olmadığıdır. İktidar tarafından büyük baroların parçalanmaya çalışıldığı bir dönemde, grup içinde birden çok adayın listelerle yarışması normal olabilir mi? Bu listelerden biri kazanınca diğer listelerde ki ekipler kazananın arkasında duracak mıdır? Bir grubun bu kadar parçalı olması akıllıca bir iş midir? Bu kadar başkan adayının neyi hedeflediğini sorgulamak gerekmiyor mu? Bunlar baro yönetimlerine gelerek kendi ikbal ve istikballerini mi yoksa avukatlığın ve baronun genel çıkarını mı düşünüyorlar düşüncesi akıllara takılmıyor mu?

 

Adaylar arasında düşüncesiyle, eylem ve işlemleriyle ülke yararına, avukatlık mesleğine ve örgütlülüğüne katkılarıyla öne çıkmış bir isim/isimler yok gibi.  Şu isim başkan olursa, şu isimler yönetime girerse, cumhuriyetin değerlerine ödünsüz sahip çıkar, toplumsal muhalefete, avukatlık mesleğine, baronun ve birliğin ekonomik, demokratik hukuk mücadelesine düşünce ve davranışlarıyla önderlik eder, ortak dayanışmayı sağlar denilebiliyor mu?

 

Ankara Barosu yeni kurulmuş değil, kimse kimseyi yeterince tanımıyor denilemez.  Her kuşak kendi kuşağını tanır, kimin ne olduğunu bilir, birbirlerine bilgi aktarımı olur. Eski kuşaklar öğrenim dönemlerinden itibaren sosyalleşerek, politikleşerek, birbirini tanıyarak okullarından mezun olup meslek örgütlerine girdiklerinden bunu anlamak kolaydı. 12 Eylül askeri darbesinden sonra eğitim ve öğretimin özelleştirmesi, paralı parasız okul ayrımı, bireyci liberal düşüncenin etkin kılınması, toplumculuğun ve kamuculuğun dışlanması, “ya hep beraber ya hiçbirimiz” yerine “gemisini kurtaran kaptan” denilmesi, dinci, gerici, liberal iktidarlar eliyle okulların kursa, üniversitelerin medreseye dönüştürülmesi, “dinci ve kinci” kuşaklar yetiştirilmeye kalkılması karşısında olumsuzluk meslek kuruluşlarına da yansıdı, ortam ve ilişkiler karıştı.  Dinci ve gerici iktidarla, sermaye çevresiyle,  bürokrasiyle, yargıyla içli dışlı olan ekonomik çıkarı önceleyen ücretli meslektaş çalıştıran şirketleşmeler, bürolaşmalar ortaya çıktı, para kazanınca bunlarda meslek kuruluşlarında yönetime gelerek gücüne güç katma arzusu doğdu.

 

Meslek kuruluşlarında görülen ideolojik, politik, mesleki yarışma, kişisel güç kazanmaya evrildi görünüyor. Ankara Baro Başkanının TBB’ne başkan seçildikten sonra baro yönetiminde yaşanan tartışmalar, istifalar, DSA içinde ortaya çıkan on başkan adaylı yarışmayı başka türlü açıklama olanağı yoktur.

 

Geçmişte gruplar içinde birkaç isim dillendirilir, bunlardan temsil gücü ağırlıkta olanın etrafında birleşilir, kurultayda seçim yapılır, seçilen başkan olurdu. Baro Kurultayında, sağ partilere yakınlık duyan muhafazakârlar, dinciler, liberaller Baroda Birlik,  MHP’ye yakınlık duyanlar ya muhafazakârlarla birlikte ya da Milliyetçi Avukatlar,  CHP’ye yakınlık duyanlar Demokratik Sol Avukatlar, sosyalist partilere, sol hareketlere yakınlık duyanlar Çağdaş Avukatlar adıyla üç ya da dört grup olarak yarışırdı, genellikle DSA grubu seçimi kazanırdı. Farklı eğilim ve düşüncede üç dört grubun seçimi kazanmak için yarıştığı bir baroda, bir grup içinde aday olmak için beş altı gurup nasıl ortaya çıkar ve yarışır, akıl alacak iş mi?

 

Kitle ve ideolojik partilerde ortak hedef için yarışan hizipler olur, ancak bir meslek örgütünde gruplar içinde farklı ekiplerin ortaya çıkması pek görülmüş durum değildir. 12 Eylül 1980 darbesi ile ANAP, DYP, AKP iktidarları dönemlerinde Çağdaşın içyapısı bozuldu, düşünsel ve etniksel ayrışmalar yaşandı, daraldı. Baroda Birlik içinde Liberaller, İslamcılar, Ülkücüler gibi farklılaşmalar oldu. Demokratik Sol Avukatlar Grubu genişledi; Çağdaştan, Baroda Birlikten ve Ülkücülerden düşünsel ve eylemsel olarak kopanlar,  demokratik solcuyuz diyerek bu gruba daldı, özüyle uyuşmayanların istilasına uğrayan grup genişledi, içyapı bozuldu, yolgeçen hanına döndü,  söylendiğine göre iç denetimi olan bir düşünce grup olmayı sağlayamıyorlar.

 

Çağdaş Avukatlar Grubunda yer alanların,  yöneticilik yapmış olanların, 7 TİP’li gencin katledildiği bahçeli katliamı davasında katliam sanığının vekilliğini üstlenenlerin DSA’da ne işi olabilir, bu normal midir? Bunlar “Bulunmaz Hint kumaşı” mıdır, bir “hesapları, beklentileri” var mı diye düşünmek gerekmiyor mu?

 

Ne oldu, onlarca yıldır baroların ve barolar birliğinin laik, demokratik, devrimci, sosyal hukuk devleti idealinin sürdürülmesi, mesleğin bağımsızlığının korunması konusunda öncü rol oynayan Demokratik Sol Avukatlar grubuna? Grubunun ve genel avukat kitlesinin kabul edebileceği, içine sindireceği ortak bir aday bulup çıkaramıyor mu? Kimi “muhteris” ve “devşirmeleri” ön seçimde yarıştırıyor? Bu grubun anlayışı, töresi buna nasıl izin veriyor, anlayan var mı?

 

Gönül isterdi ki bu grubun önde gelenlerin, düşüncesiyle, bilgi ve birikimiyle örnek olanların, duruma el koyması, grubun geçmişini ve mücadelesini bilen, kendisine değil laik hukuk düzenine, hukukun üstünlüğüne ve cumhuriyetin değerlerine sahip çıkacak, örnek ve önder olacak birikimli, donanımlı birilerinin aday olmalarını sağlayabilselerdi.  Durumun böyle olmadığı, grubun kendi haline bırakıldığı, kapanın elinde kalacak bir akıbete doğru hızla sürüklendiği anlaşılıyor.

 

CHP’nin, altılı ittifak nedeniyle konuya uzak durduğu, ilgilenmediği söylenmektedir. Bir grubu var eden düşünce ve eylem birliğidir. Düşünce birliği bozulunca, eylemde birlik sağlanamaz, dağılma kaçınılmaz olur, dağılma olmasa bile ruhsuz ve şekilsiz, dışarıdan etkiye açık bir yapıya dönüşür.

 

Adayları taban seçsin diye bir anlayış yaygındır, çoğumuzda buna evet deriz; ama ideolojik ve politik olarak nerde durduğu bilinmeyen, ekonomik ve demokratik mücadelede yer almayan, kamuculuk yerine bireyciliği savunan, günlük düşünüp günlük yaşayan kitlenin seçiminin sağlıklı olması olası mı?  Kitleleri düşündüren, belirli hedefe yönlendiren örgütlere, kadrolara ve liderlere ihtiyaç yok mudur? Kitle her şeyi kendiliğinden belirliyorsa, politik hareketlere, dernek, vakıf, parti kurmaya ne gerek var denilmez mi? Her oluşumun fikri temelleri, kuralları ve iç disiplini vardır ve olmalıdır. Ön seçim bu kuralları ortadan kaldırmamalıdır.

 

Umarım ve dilerim meslek örgütleri, örgütlerin bağımsızlığını, laik demokratik cumhuriyet ilkelerini, sosyal hukuk devletini,  hukukun üstünlüğünü, yargının bağımsızlığını koruyan ve savunan çizgilerinden sapmazlar, ödün vermezler. Bunu da sağlayacak olanlar, devrimci, demokratik, laik düşünceli özgür yurtsever üyeleridir. Ön seçimde gereğini yapmalı, “muhterisleri” ve “devşirmeleri” grubun dışına atmalı.

 

 

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir