Parti Binası Önünde Evlat Aramak-Av. Mehdi Bektaş

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

 (*)

         AKP iktidara geldiğinden bu yana at izi it izine karıştı. Kimin eli kimin cebinde, kimin gözü kimin üstünde, kim kime neyi veriyor, kim kime neyi ne için yapıyor anlamak mümkün değil.

            Herkesin bildiği gibi evlatlarını kaybeden aileler yıllardır her cumartesi günü Taksim’de Galatasaray Lisesi önünde bir araya gelerek, kayıp olan ya da kaybedilen evlatlarının, yakınlarının, kayboluş tarihlerini, kayboluş neden ve biçimlerini, fotoğraf ve kimliklerini posterlere basarak, kartonlara yazarak, devletin ilgili kurumlarından akıbetlerinin araştırılmasını, ölüsünün ya da dirisinin bulunmasını,  sorumlulardan hesap sorulmasını, cezalandırılmasını istiyor.

Bunu kimden istiyor? Devletin yasamasından, yürütmesinden, yargısından, güvenlik örgütünden İstiyor. Yani TBMM’nden, cumhurbaşkanından, hükümetten, içişleri bakanından, devletin savcısından, polisinden, jandarmasından istiyor.

Buna tahammül edemeyen iktidar, içişleri bakanlığının emriyle “Terör örgütünün bu eylemleri kışkırttığı ve kullandığı” gerekçesiyle, ailelerin Taksim’de bir araya gelmesini, Galatasaray’da toplanmasını yasakladı.

Bu tür olayları bitirmenin yolu yasaklamak değil, aileleri, insanları, bilgi ve belgeyle aydınlatmak, ikna etmektir. Bu tür olaylar, üstü örtülerek, geçiştirilerek, yasaklanarak kapatılamaz. Nitekim aileler şu veya bu şekilde, o yerde ya da başka yerde sesini çıkarmaya, acılarını haykırmaya devam ediyor.

Yıllardır aileler evlatlarının ölüsünün ya da dirisinin bulunmasını devletten isterken, bir anne “Terör örgütüne çocuğunu kaçırdığı iddiası” ile bir siyasi partinin il binası önünde oturma eylemine başladı ve bir süre sonra çocuğuna kavuştu.

Çocuklarının terör örgütüne kaçırıldığını söyleyen aileler, birer ikişer, siyasi partinin il binası önünde toplanmaya başladı ki bu normal ve insani bir davranıştır; ancak bu yolla çocuklarını bulamayacakları da çok açıktır. Bir annenin çocuğunu bulması bu gerçeği değiştirmez, istisnalar kaideyi bozmaz; çünkü bir örgüt insani gerekçelerle de olsa bu tür baskılarla örgüte girmiş, katılmış ya da kattığı elemanını, sempatizanını, militanını serbest bırakmaz; bırakacağını sanmak saflıktır.

Bunu bile bile siyasi iktidarın buna destek vermesi, içişleri bakanın aileleri ziyaret etmesi, toplumun önde gelen kimi kesimlerinin ziyaret için sıraya girmesi gösteridir, beceriksiz iktidarın şovudur, siyasi hesabıdır, bundan bir şey çıkmaz. 

            Çocuk, genç kadın, erkek kandırılarak, ikna edilerek, korkutularak, gönüllü ya da gönülsüz örgüte eleman olarak kazandırılıyor, dağa çıkarılıyor ve kırda, kentte silahı silahsız eylemlerde kullanılıyorsa, bu bir suçtur.

Bu suçu ortaya çıkarmak, suç işleyenleri yakalayıp adalete teslim etmek iktidarın, hükümetin, içişleri bakanının, güvenlik örgütünün kaçınılmaz görevidir. Bunları yapanın gerçek veya tüzel kişi olması hiç fark etmez, tüzel kişiyse kapatırsın, gerçek kişiyse yakalar adalete teslim edersin. 

            Dünyanın her yerinde bu tür olaylar oluyor. Suç işlenmesini, terör estirilmesini yasadışı örgütün yapmasının bir önemi yoktur, çünkü bu onların işi ve yöntemidir. Önemli olan sizin devlet olarak ne yaptığınızdır. Suç işlemeyi iş edinmiş, şiddeti yöntem olarak benimsemiş örgütle yurttaşın değil devletin mücadele etmesi gerekmez mi? Bu konuda yurttaş, örgütü değil mal ve can güvenliğini sağlayamayan, çocuklarını koruyamayan devleti, devleti yöneten siyasi iktidarı sorumlu tutmaz mı?

Bu sorumluluğunu yeterince yerine getiremeyen siyasi iktidarın, yurttaşı yasadışı örgütten merhamet dilemeye itmesi, örgütle ilişkili olduğu savıyla yasal bir partinin binaları önüne aileleri yığması, bunu basınıyla, TRT’siyle büyük bir iş yapıyormuş gibi kampanyaya dönüştürmesi akıl alacak iş midir? 

Siyasi iktidara, siz “sözde” diye dile getirdiğiniz yasadışı örgütü, siyasi bir partiyi hedefe koyarak muhatap alıyorsunuz, yurtiçinde 600 yandaşı kaldı dediğiniz örgütü resmen diriltiyorsunuz, suç işliyorsunuz, bu işi beceremiyorsanız iktidarda ne işiniz var demezler mi?

 Bir an için örgütün insafa gelip ailelerin çocuklarını bıraksa, bilgilerini aktarsa, sorun bitecek midir? Bu çocuklar, gençler, örgütün emir ve talimatları doğrultusunda ya da kendiliğinden suç işlese, karakollara saldırsa, köyleri bassa, insan öldürse ne olacak, elini kolunu sallayarak ailelerine verilecek mi?  Bu çocuklar operasyonlarda “etkisiz hale getirilmişse” ailelere ne denilecek? Böyle bir durum olup olmadığı sorgulanmayacak mı?

Bu işin çözümü aftır. Siyasi iktidarın parlamentoda ağırlığı vardır, diğer partilerde buna sıcak bakar. Partili cumhurbaşkanı bunu hemen onaylar. “Belirli süre içinde silahını bırakıp teslim olanlar” af edilir, tutuklananlar, hükümlüler serbest bırakılır, sorun bir ölçüde çözülür; ayrıca Feto’ya yardım, laikliği çiğneme, dini siyasete alet etme, kamu malını yağmalama, hırsızlık, yolsuzluk, çalma, çırpma gibi suçlamalardan kurtulursunuz… 

            Yoksa solcu olanlar sağcı partilerin, sağcı olanlar solcu partilerin, hakkı yenenler, işyerleri, fabrikaları, tesisleri özelleştirilip satılanlar, iktidar partisinin önünde toplanır. Yurttaş, yitirdiğini devlet kapısında değil parti kapısında arar. Böyle bir durum ilkel toplumda bile düşünülemez. 

“İspanyada aileler şiddeti böyle bitirdi” diyenler var. Bunlar, ETA ile PKK’yı karıştırdıkları gibi Türkiye ile İspanya’yı da karıştırıyorlar. İspanya’nın komşuları Fransa, İtalya, Portekiz gibi gelişmiş az sorunlu ülkeler. Türkiye’nin komşuları ise Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan toprağı Nahcıvan, İran, Irak, Suriye, Kıbrıs, Yunanistan, Bulgaristan gibi gelişmekte olan çok sorunlu ülkeler. Ayrıca Türkiye’nin bulunduğu bölge Avrupa devletlerinin, ABD’nin, Rusya’nın, Çin’in çıkar, hır, kavga ve avlanma alanıdır, unutmamak gerekir.

            Sapla samanı karıştırmasak iyi olur.

(*) Arzum Onan’ın Cumartesi Anneleri heykelinin fotoğrafı

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir