Search
Close this search box.

Ramazan İbadet Ayı Mı Siyaset Ayı Mı? – Av. Mehdi Bektaş

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

Dini siyasete alet eden ve kullanan sağcı, muhafazakâr, ırkçı ve ayrılıkçı kesimler, Ramazan ayını ibadet ayı olmaktan çıkarıp siyaset ayı yaptılar,  yurttaşı beyninden ve midesinden bağlayarak sömürünün yolunu buldular, yurttaşın gözünün içine baka baka, dini söylemleri kullanarak, iftar sofralarını miting alanına çevirdiler.

Menderes dönemiyle başlayıp, Demirel, Evren, Özal, Erbakan,   dönemleriyle süren din sömürüsü, Erdoğan döneminde tavan yaptı, toplumun kılcal damarlarına kadar indi. Devletin, hükümetin başı, bakanlar, partinin yerel liderleri, belediye başkanları, valiler, kaymakamlar, üniversite rektör ve dekanları, okul müdürleri, kamu kurumu, işçi, işveren sendika yöneticileri, hatta kimi ordu komutanları iftar sofraları düzenleterek sorunları tartışmaya, yaptıklarını anlatmaya, çözüm önerilerini sunmaya hız verdiler.

Laik cumhuriyetin ve halkın sorunları tartışacak başka alan ve mekân kalmadı mı da ibadet sofralarında siyaset yapılıyor? 12 ayın sultanı denilen bu ibadet ayını kim bu hale getirdi? İnsanın tanrıyla olan gönül bağını güçlendireceği bu ayda siyasetin ne işi var? Reis, siyasi iktidarın sözcüleri, yandaşları, iftar sofralarında nutuk üzerine nutuk atıyor, iç ve dış siyasi konularda konuşuyor, muhalefete, konuya komşuya çatıyor, topluma ayar vermeye kalkıyor. Bunu bu ayın dışında yapsalar siyaset yapıyorlar denilir ve geçilir. İftar sofralarından bunların yapılması hukuken doğru olmadığı gibi ahlaken ve dinen yanlıştır, açıkça dini istismardır.

Gösterişli iftar sofralarında boy gösteren aşina yüzler ve israf haber oluyor. Pekiyi bu düzenlenen iftar sofralarının giderlerini kim karşılıyor, bu zevat kendi cebinden mi ödüyor? Sarayın, bakanlıkların, vali ve kaymakamlıkların, belediyelerin, kurumların harcamaları, muhtemelen bütçelerinden yapılıyordur. Bütçenin kaynağı kuşkusuz vergilerdir. Vergi ise işçiden, köylüden, esnaftan, serbest meslek erbabından yani üreten halktan alınan paralardan oluşur.

Kendi keselerinden bir kuruş harcamadan halkın kesesinden ağalık yapmak hangi dinde vardır? Dini hizmetler için Diyanetin bütçesi olduğuna göre, iftar sofraları için devlet ve kamu kurumlarının bütçelerinden harcama yapmak hukuken ve ahlaken mümkün müdür?  Kimse, yeri ve konumu ne olursa olsun bütçeden böyle bir harcama yapmaya hakkı da yetkisi de yoktur. Şimdi bunlar, siyasi iktidarın koruyuculuğunda, gereği gibi denetlenemiyor, yaptıkları kanunsuzluklar ve usulsüzlükler açıkça ortaya konamıyor ve Yargı bunların yakasına yapışamıyor, biz yaptık oldu anlayışındalar. İnternete girip Menderes’in yargılandığı davadaki suçlamalara baksalar, bu kadar pervasız olamazlar, en azından iktidardan düştükleri an hesap sorulacağını düşünürler.

Meslek kuruluşlarının, odaların, baroların, sendikaların, derneklerin üye aidatlarından bu harcamaları karşılıyor olmaları, faaliyet alanlarına uygun bir harcama yaptıkları anlamına gelmez.  AKP’liler yönetiminde olan devlet ve kamu kuruluşlarının, belediyelerin halkın dini inançlarını istismar ettiğini göre göre aynı şekilde davranmak kimseye yarar sağlamaz.

İktidar karşıtı partilerin ve belediyelerin, iktidar gibi davranıp, halkın gönlünü kazanacağını sanmaları ham hayaldir. Çağdaş bir toplum yaratma yerine mescit, cemevi açmaları, iftar sofraları kurmaları, AKP’lilerle yarışmaları boşa bir çabadır. Açları, yoksulları doyurmak, çıplakları giyindirmek için cumhuriyetin Kızılay, Çocuk Esirgeme,  Sosyal Yardım adlı birçok kuruluş yarattığını bilmeleri gerekir. Bu kuruluşlar hem devletin hem yurttaşın yardımlarıyla bu işi rahatlıkla yapıyordu, bu kurumları işlevsiz bırakarak, içini boşaltarak devleti devlet olmaktan çıkardılar, sosyal devleti sadaka devletine dönüştürdüler. Kızılay aracılığı ile yapacakları insani yardımları, ihvan benzeri örgütlere havale ederek, Mavi Marmara olayında olduğu gibi, insanları telef ettiler, sonrada gitmeseydi dediler.

Yurttaşın dini inançlarını istismar etmenin sınırı yoktur, bu işe bir başlandığı zaman nerde durulacağını kestirmek zordur. En doğrusu,  inançları insanların kendi özeline bırakmak,  inançlarını korkusuz yaşamalarına ortam ve olanak yaratmak, ibadete siyaseti karıştırmamaktır. İnsanların dini inançlarının gereklerini yerine getirmesi için devletin yardımcı olması başka bir şey, siyasetin ibadet alanın girip ibadet alanını siyasi alana dönüştürmesi başka bir şeydir. Kim ki siyasette dini kullanır, kısa sürede kazançlı olsa da uzun sürede zararını görür, bunla da kalmaz toplumu böler, insanı insana düşman eder, ülkenin ve toplumun geleceğini karartır.

Bunun örnekleri tarihimizde çoktur.  “İsterseniz hilafeti getirebilirsiniz” diyen Demokrat Parti, “Müslümanım diye göğsünüzü gere gere dolaşabilirsiniz”  diyen Adalet Partisi,  tarikatlarla kol kola giren Anavatan Partisi, nerede?  Cumhuriyeti kuran partiyi, yurttaşların inancına karıştığını, ibadetlerini engellediğini, camiyi ahıra çevirdiğini ileri sürerek suçlayan, halkın dini inancını istismar ederek iktidara gelen ve bir süre iktidarda kalan bu partiler, şimdi bir tabeladan ibarettir.  Kuşkunuz olmasın dini istismar eden AKP’nin de sonu aynı olacaktır. Dini istismar eden önceki partilerde olduğu gibi AKP’nin topluma verdiği hiçbir “yüce değer” yoktur,   hırsızlık, yolsuzluk, hukuksuzluk savları yakalarına yapışmıştır, bundan kurtulmaları da zor görünüyor.

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir