Bir milletvekili çıkıyor RTE için, “Allah’ın vasıflarına haiz bir lider” diyor. Hiçbir dincinin kutsalına halel gelmiyor! “Vay, sen benim Allah’ıma şirk koşuyorsun” diyen yok.
Bir başka milletvekili çıkıyor, “Cuma namazına gittiğimizde imam, yakınlarınızı kollayın ayetini okumuyor mu, biz de yakın akrabamızı koruyoruz” diyerek, AKP’li yetkililerin akrabalarını torpille yüksek makamlara memur yaptıklarını pişkince izah ediyor; bir ayeti hileciliğin, adam kayırmanın kılıfı yapıyor! Gene İslamcı zevatın kutsalına halel gelmiyor.
Bir bakan kalkıyor, Bakara suresini kastederek, “Sabah kalkıyorum bir hakara makara tiwiti sallıyorum…” diyor. Ve bunu halkı kandırmak için yaptığını söylemekten çekinmiyor. “Vay sen misin kuran-ı kerimle dalga geçen…” demiyor kimse. Yine bunların kutsalına halel gelmiyor!
Bir “ulema yazar” utanmadan sıkılmadan, “Yolsuzluk hırsızlık değildir” fetvası veriyor. “Hırsızlığı meşrulaştırıyorsun, dinen yolsuzluğa kılıf buluyorsun, dinimizi üç paralık ettin” diyen yok.
(Sosyal medyada “Kardan adam yapmak günahtır” diyeni, “6 yaşındaki kızla evlenilebilir” diyen çocuk istismarcısını, “ölmüş karınızla altı saat boyunca cinsel birleşme yapabilirsiniz” diyen sapığı ve bunun gibi her gün zırvalayan fetvacıları yazmadım bile.)
Bütün bunlara İslamcı yazar, çizer, ulema ve siyasetçi takımı kör, sağır, dilsiz!
“Charlie Hebdo Muhammet karikatürü yaptı” diye kutsalları akıllarına geldi. Onu da akıllarına getiren 12 kişiyi katleden şeriatçı katiller. Irak’ta, Suriye’de, Yemen’de, Nijerya’da, Afganistan’da vb. kız çocuklarını ve kadınları köle pazarına çıkaran, kafa kesen, kestiği kelleyle futbol oynayan şeriatçı caniler, bu bizim memleketin dincisine kutsallarını hatırlattı.
Niye size milletvekillerinizin, yazarlarınızın söyledikleri kutsallarınızı hatırlatmıyor? Niye? Onlar sizden diye mi? Yerliler kutsallarınızla alay edebilir, ama yabancılar edemez mi?
Hepsi hizaya girdi: Hükümet sözcüsü, AKP yetkilisi, yazarı, ilahiyatçısı, Diyanetçisi… Üstelik dilleri hiç pak değil. Tehdit ediyorlar, hedef gösteriyorlar… Bu yaptığınızın adı riyakârlık ya da mürailik değil mi?
***
Kıpti’nin “merdi” gibi sirkatin söylemekten de geri kalmıyorlar: Charlie Hebdo katliamını yapanlar gerçek Müslüman değilmiş. Sen misin Müslümanlığın ölçüsü? Kim gerçek Müslüman? Suudiler mi? El Kaide mi? İran mı? Işıd mi? İhvancılar mı? Fettullah mı? Tayyip mi? Kim? Kim? Kim? Söyle kim?
Bırakın gerçek Müslümanlığı, hakiki insan kim?
Sahi siz gerçek insan mısınız? Yoksa siyaset için, iktidar için dini, İslâmiyeti, her türlü kutsalı istismar eden mahlukat mısınız?
***
Ne kadar müraice bir izahtır şu:
“Hiçbir şekilde Charlie Hebdo katliamını savunamayız AMA..”
“Kafa kesme din adına savunulamaz AMA…”
“Katliamı kınıyoruz AMA…”
Batı’nın tavrını da görmemezlikten gelmemeliymişiz! Yani bu Batı mahvediyor Orta Doğu’yu, Afrika’yı filan, demek istiyorlar.
Adama sormazlar mı: Charlie Hebdo mu Müslüman coğrafyasını kana buladı? Bu mizahçılar hepinizden çok o Batı’yı eleştirmedi mi? Hiç biriniz neo- liberalizme laf etmezken, onlar çarkına tükürüyordu o Neo-liberal Batı’ın saldırgan, işgalci, ırkçı, yayılmacı değerlerinin.
Batı demekle, emperyalist-kapitalist batıyı kastediyorsan, olsana bir kere de anti-kapitalist, anti- emperyalist? Siz değil miydiniz 1969 da Amerikan 6. Filosunu protesto eden devrimcileri katledenler! Sizin küresel akrabalarınız değil miydi, Yeşil kuşak stratejisinin mücahitleri? Orta Doğu ve Afrika coğrafyasındaki Müslüman halkları birbirine kırdırıp ortaya dökülen kan deryasından yarar sağlayanlar kimler? Genel olarak Batı değil. O batının küresel kapitalizmi? Yüreğiniz ve aklınız ve fikriniz yetiyorsa, o emperyalist Batıya karşı eylem yaparsınız.
***
Bir de şunu ortaya koyalım: “Fikir özgürlüğü” bir kavramdır kavram. Bir içeriği vardır. Buna düşünce ve ifade özgürlüğü de denir. Devrimci burjuvaların önderliğinde gelişen ve diğer halk-sınıflarının da desteğiyle kazanılmış bir hak haline gelmiştir. Demokrasi denen hikayenin olmazsa olmazıdır. İki yüz yıldır Avrupalılar bu hakkı kullanıyorlar. Dünyanın diğer halkları gibi biz de bu hakka sahip olmak için mücadele ediyoruz. Ve bu hak her türlü inanca, kutsala, düşünceye karşı eleştiri ve sorgulama yaparak elde edilmiştir. İnsanların içine şeytan girdi diye yakan kutsal kilise siyasal hayatın ve hatta sosyal hayatın dışına konmuştur. Artık din adamları Tanrının yeryüzündeki temsilcileri olmaktan çıkmıştır. Bilumum dünya işi dünyalı-sahici- insanlarca yapılacaktır, denmiştir. Buna da Laiklik-sekülerlik deniyor.
Şimdi görüyoruz ki Charlie Hebdo katliamını yapanlar, “Bu sizin medeniyetinizin düşünce özgürlüğü kavramını kabul etmiyoruz.” mesajını veriyorlar. Sizler, alayınız da bunu destekliyorsunuz. Başbakan’ın da, Diyanet işleri Başkanı’nın da, bilumum İslamcı yazar çizer takımının da açıklamaları IŞİD’in mesajını destekler nitelikte. Sizin kutsalınız tasvir edilemezmiş, eleştirilemezmiş, sorgulanamazmış… Ne yapacaksınız sorgulayanları? Ne kadarını katledeceksiniz? Bu tabansızlığınız, güçsüzlüğünüz, kendine güvensizliğiniz ne zamana kadar sürecek? Her şeyi, her konuyu açıklıyorsa sizin kitabınız ve tarikatlarınız, kimden korkuyorsunuz? Sürekli terör yapmak acizlik, çaresizlik değil midir aynı zamanda?
Ve Diyanetin başındaki zat, çok güzel fikir bulmuş gibi konuşuyor: “Paris’te on iki kişi öldü diye dünya ayağa kalktı ama aynı gün Nijerya’da iki bin kişi öldü, ona ses çıkarılmamasını ibretle izledik.” Mealen böyle dedi kutsal kişi. Safsata. Safsata çünkü, IŞİD, Boko Haram, El Kaide her gün, evet hemen hemen her gün Orta Doğu’da ve Afrika’da ve Güney Batı Asya’da yüzlerle ifade edilen insanı katlediyor. Niçin? Egemen olmak için, iktidar olmak ve iktidarını pekiştirmek için. Charlie’den önce de sonra da katlediyor. Charlie Hebdo saldırısı münhasıran “düşünce özgürlüğü”ne yönelikti. Hem adama söylemezler mi? “Sen dünyadan değil misin, izleme ibretle, çık açıklama yap. İslam Teşkilatını, İran’ı, El Ezher Üniversiteni göreve çağır ve mesela Kahire’de Paris’teki kalabalığa üç basan insan topla. Çok da yakışıklı bir şey yapmış olursun. Lakin bunu yapmaya aklınız ve yüreğiniz yeter mi? Düşünsel bukağılarınızı nasıl aşacaksınız?
***
Ölmeden birkaç hafta önce, “IŞİD’i biz yeneriz, IŞİD’i ancak devrimciler yener” demişti Nasuh Abim. Onu duyanlar, “ giderayak bir şeyler sayıkladığını” sandılar belki. Oysa o ölümüne birkaç hafta kalmışken bile tehlikenin farkındaydı, IŞİD tehlikesinin sınırlarımızın dışında ve bize uzak diye düşünülmemesini söylüyordu. Net tutum almanın zamanı şimdi değilse ne zaman? Burjuva demokratik değerleri savunmak da maalesef devrimcilere kalmıştır.
***
Yazıyı bitirirken, Cumhuriyet gazetesini “Düşünce özgürlüğüne sahip çıktığı için” selamlıyorum, Ceyda Karan ve Hikmet Çetinkaya’ya Gezi isyanındaki mizah zekasını ve fikir özgürlüğünü hatırlayarak, dayanışma duygularımı sunuyorum.
Muammer Sakaryalı