Rus Büyükelçisi Neden Katledildi?

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

Rus Büyükelçisine sıkılan kurşunlar Türkiye ile Rusya arasında gelişmekte olan ilişkileri sabote etmeye yöneliktir. Türk-Rus ilişkilerinin gelişmesinden en çok rahatsızlık duyan ülke ABD’dir. Bu nedenle bu kurşunların Amerikan kurşunu olması ihtimali yüksektir.

ABD en önemli rakibi olarak gördüğü Rusya ile Türkiye’nin iyi ilişkiler içinde olmasını istememektedir. Amerikan emperyalizmi, bir süredir, soğuk savaş döneminde olduğu gibi Rusya’nın NATO ve müttefikleri tarafından çevrelenmesini istemektedir. Rusya’nın kuşatılmasında etkili bir rol üstlenmesi istenen Türkiye’nin Putin ile anlaşma yoluna girmesi Batılılar için en son istenecek bir gelişmedir. Çünkü Rusya’nın çevrelemesinde Türkiye’nin sahip olduğu Jeostratejik üstünlük başka hiçbir ülkede yoktur.

ABD, Türkiye’yi bu çevreleme planının bir parçası haline getirmek için -Rus uçağının düşülmesi dahil- uzun zamandır hazırlık yapmaktadır. Emperyalist güçler ülkemizi darbe girişimiyle, IŞİD ve PKK-PYD saldırılarıyla, AB kanalıyla sıkıştırarak bir kaos ortamına sürüklemek ve bu durumdan yararlanarak istediği sonuçları elde etme peşindedirler. Bu sonuçların orta vadeli olanı Türkiye’nin parçalanması, kısa vadeli olanlarından birisi ise Rusya ile sorunların derinleştirilmesidir. Son zamanlardaki intihar bombacılarının eylemlerine ve Rus Büyükelçisi Karlov’a yapılan suikasta bu yönlerden bakmak gerekir.

Rus Büyükelçisinin Ankara’da vurulmasını bir başka açıdan ele alınca şöyle bir manzarayla karşılaşıyoruz: Bu saldırıyla Türkiye’nin dünyanın büyük güçleri arasındaki uluslararası hegemonya kavgasının odak noktası haline getirildiğini görmekteyiz.

ABD ile Rusya arasında Doğu Akdeniz ve Suriye’de sürmekte olan dolaylı savaş (yarı-dolaylı demek daha doğru görünüyor, çünkü ABD’nin ve Rusya’nın özel kuvvetleri, hava unsurları, istihbaratçıları doğrudan savaşın içindeler), Büyükelçinin ABD’nin maşası olan bir örgüt (FETÖ, El Nusra ve benzerleri) tarafından öldürülmesiyle yeni bir aşama kaydetmiş oldu. Tam da Moskova’da Suriye’deki içsavaşa çözüm bulmak için yapılacak Rusya-İran-Türkiye Dışişleri Bakanları arasındaki görüşme öncesinde bu saldırı gerçekleştirilerek Rusya’ya gözdağı verilmekte, Türkiye’ye de bir uyarı yapılmaktadır. Batılı emperyalist güçler bu suikastla, Suriye’deki yarı-dolaylı savaşı sürdürerek bu ülkeyi parçalamak, yeni devletler kurdurmak ve bölgenin doğal kaynaklarına el koymak uğruna gerekirse savaşı genişleteceklerinin-derinleştireceklerinin işaretini veriyorlar.

Üç devlet (Rusya, İran ve Türkiye) Moskova’da Amerika’sız, İngilter’siz ve AB’siz olarak bir araya gelerek bu suikastla verilmek istenen gözdağına bir bakıma cevap verdiler. Ama asıl önemlisi Moskova’daki toplantının yapımcısı olan Rusya’nın bu cevabı yeterli görüp görmeyeceğidir. Rusya bu saldırıya karşı yeni bir hamleyle cevap verecek mi ve bu muhtemel hamle iki büyük güç arasındaki kavgayı daha da alevlendirir mi? Dünya ve Türkiye açısından esas mesele bu noktada düğümleniyor.

Medvedev’in uluslararası kurallara göre büyükelçiyi öldürmenin uluslararası uygar ilişkiler dışında olan, çok ciddi bir suç olduğunu vurgulaması ve “Rusya bunu cezasız bırakmayacaktır. Bu organizasyona kim katıldıysa herkes bunun hesabını verecektir. Sadece Rus Büyükelçisi’ne ateş etmediler. Yüksek değerler içeren barış ve insan hayatından yana olanlara ateş ettiler.” şeklindeki açıklaması hem saldırıyı yapanlar ve yaptıranlar yönünden hem de Türkiye’ye emanet edilen bir büyükelçiyi koruyamayan AKP hükümeti için de önemli olmalı. Sonuçta suikastı yapanlarla AKP yönetiminin ideolojik kökleri arasında temelde bir fark olmadığını herkes biliyor.

Bu arada Moskova’da üç ülkenin Suriye kriziyle ilgili yayınladıkları deklarasyonla, dört yıldır yanlış politikalar takip etmesinin sonucunda oyun dışında kalan Türkiye’nin sorunun çözümü sürecinin “garantör”lerinden birisi olması önemli görünmektedir. Bu açıklamanın ortaya koyduğu bir başka önemli gerçek ise Rusya’nın Suriye sorunu konusunda vazgeçilmez olduğudur ve bu konuda koyduğu ağırlığı AKP iktidarına da hissettirmiş olmasıdır. AKP iktidarı bu ağırlığı, deklarasyonda PYD’yle ilgili hiçbir şeyin yer almamasıyla ve Büyükelçi Karlov’un katliyle ilgili yapılacak araştırma-soruşturma sürecine Rus heyetinin de katılmasıyla kabullenmiş görünmektedir.

AKP Çelişkiler İçinde

Suriye ve Irak’taki gelişmeler, ABD’nin PKK’yı açıkça desteklemesi nedeniyle halk kitlelerinde gittikçe yoğunlaşan Amerikan karşıtlığı ve bürokrasi gibi iç dinamiklerin yarattığı zorlamalar ABD’nin desteğiyle iktidara gelen AKP’yi bölge devletleriyle ilişkileri geliştirmeye itti. Özellikle Rus uçağının düşürülmesinden sonra Türkiye’nin Suriye konusunda tamamen devre dışı kalması ve bu arada ABD’nin “kara gücü” PKK-PYD’nin emperyalizmin açık desteğiyle kuzey Suriye’de bir devlet oluşumu yaratmasına karşı etkili bir hareket ortaya konulamaması Türk devletini Rusya ve İran gibi bölgesel güçlerle ilişkiyi düzeltmeye zorladı. Bu gelişme ABD ve AB ülkelerinin Türkiye’ye karşı harekete geçmesine neden oldu. ABD’nin AKP’ye göre daha derinden destekleyip yönlendirdiği FETÖ’nün 15 Temmuz darbe kalkışması, Fırat Kalkanının Mümbiç’e doğru genişlemesine karşı çıkış, IŞİD ve PKK’nın yaptığı bombalı katliamlar Türkiye’nin bu yeni ve zorunlu bölgesel tercihine karşı hareketlerdir.

Bu sürecin yanı sıra gelişmeleri etkileyen başka unsurların olduğunu da hatırlamak durumundayız. Bu unsurların başında, AKP iktidarının Cumhuriyet ve laiklik karşıtı yeni Osmanlıcı siyasal çizginin iç ve dış politika üzerinde yarattığı yıkıcı etki gelmektedir. Bu siyasal çizgi, Türkiye’nin eğitim sisteminden başlamak üzere güvenlik politikalarına kadar birçok unsuru olumsuz etkileyip yönlendirmiştir. FETÖ’yü geliştiren, bu örgütün devlet kurumları içinde çöreklenmesini sağlayan, Ortadoğu’daki cihatçı örgütlerin desteklenmesine yol açan bu dinci siyasadır. Yıllarca cihatçı örgütlerle içli dışlı olan AKP iktidarının şimdi onlara rağmen adımlar atmak zorunda kalması çeşitli zorlukları beraberinde getirmektedir. AKP bu cemaat ve örgütlerle aynı ideolojik kökten gelme olduğu için onların politikalarından ve eylemlerinden etkilenmektedir. Medya organlarındaki yayın politikaları, son günlerde yapılan sokak gösterileri bu duruma tanıklık etmektedir. Son zamanlarda bir kısım dinciler ellerine aldıkları yeşil bayraklarla “Halep katliamı”nı protesto etme gerekçesiyle cihatçı slogan ve tekbirlerle sokaklara indiler. Yandaş medyanın da destek verdiği bu cihatçı kesimlerin Rus temsilcilikleri önünde düzenledikleri eylemler Büyükelçi Karlov’un hedef gösterilmesinde dolaylı da olsa rol oynamıştır. Bir gün önce Rus elçiliği önünde protesto gösterisi yapan AKP’liler Büyükelçinin öldürülmesinden sonra aynı yere taziye ziyaretinde bulunmak durumunda kaldılar. Bu çelişkili durum bile onların politik yönden ne kadar çıkmaz içinde olduğunu göstermesi bakımından dikkat çekici.

Başkanlık Rejimi Girişimi Boşa Çıkartılmalı

AKP yönetimi bu çelişkilere, yaşanan bunca soruna rağmen Başkanlık rejimi peşinde koşmaktan vaz geçmeyerek ülkeyi daha büyük risklerle karşı karşıya getirmektedir. Cumhuriyetçi sistemi sona erdirecek olan bu anti-demokratik, gerici ve diktatoryal adım; ülkedeki emperyalizm karşıtları, yurtseverler, ilericiler, demokratlar başta olmak üzere geniş bir kesimin etkin muhalefetiyle karşı karşıyadır. Başkanlık peşinde koşanlar her ne kadar son dönemlerde oluşturdukları dinci-gerici örgütlerin faaliyetlerine, son yıllarda yaratılan para babalarına ve Bahçeli’ye güvense de halkın büyük bir kısmı (bunlara AKP ve MHP’nin aklıselim taraftarlarını da katmak gerekir) bu daha baskıcı, tek adamcı sisteme geçilmesine karşı duracaklardır. Onların arasından da “Uzun dediysek o kadar da uzun boylu değil” diyecekler çıkacaktır.

Bu ülkenin çoğunluğu kendisinin ve ülkenin geleceğini hiç kimsenin iki dudağı arasından çıkacak sözlere emanet etmeyecektir.

Önümüzdeki günlerde; emperyalist oyunlara karşı ülkemizi, gerici-faşist girişimlere karşı Cumhuriyeti, hukuku ve demokratik haklarımızı korumak için mücadele etmeliyiz.

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir