Şarkışla’ya Düşürmesin Allah Sevdiği Kulunu-Dr.Metehan Akbulut

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

Yazıların öyküsü

Şarkışla’ya düşürmesin/ Allah sevdiği kulunu” dizeleriyle başlayan ağıdı, kimin yazdığıyla bugüne kadar çok ilgilenmemiştim.  Benim için asıl önemli olan Mahir Çayan’ın “Hücredeki Adalının Dünyası“ şiirinde; “Karanlıklar imparatorluğuna kafa tutan adamlar” olarak betimlediği 68 Kuşağı’nın öncülerinden birisi olan Deniz Gezmiş’in fikirleri ve mücadelesiydi.

Oysa ki halkın ortak duygularını yansıtan ve halka mâl olmuş bu ağıtla ilgili ayrıntılar önemliydi. Deniz Gezmiş Ağıdı’nı kimin yazdığına ilişkin gelen soruyla başladı her şey…   Peşinden, başka sorular geldi: “Şarkışla’ya neden gittiler? Gece Elmalı’da kaldılar mı? Hamamcı Ali’yi sordular mı? Deniz Gezmiş Gemerek Belediye Başkanının evine hesap sormaya gitti mi?…” Sorulara farklı yanıtlar veriliyor ve yaşananlara ilişkin farklı şeyler anlatılıyordu. Üstelik birçoğu gerçeklikten uzak gibi görünüyordu. Yakalanma sürecinde Şarkışla ve Gemerek’te yaşananlara dair hayali (gerçek olmayan, kurgusal hatta yarı efsanevi denebilecek tarzda) olaylar da anlatılmaktaydı. Konuya ilgim giderek artmaya başladı. Ardından onlarca kaynağın taranması, dönemin tanığı onlarca kişi ile görüşme süreci başladı. Yazının ilk bölümü olan Deniz Gezmiş Ağıdını Kim Yazdı?  böylece ortaya çıktı.

Gerçekdışı anlatılar, belirsizlikler, eksik kalanlar

“Efsane, yakın veya uzak geçmişte de olsa tarihi bir dönemde yer alan anlatanla dinleyenin gerçek olduğuna inandığı bir öykü veya anlatı,” diye tanımlanır. Efsaneye konu olan olay gerçek gibi anlatılır, kuşaktan kuşağa aktarılırken insandan insana geçerken anlatıcının hayal gücüne göre zenginleşir.

Deniz Gezmiş ve 68 kuşağının birçok önderinin efsanevi nitelikler kazandığını söylemek yanlış olmaz. Tıpkı CHE ve diğer dünya devrimcileri gibi. Bu efsaneleşme, efsaneleştirilenlerin aslında anlatıcılarla yani halkla buluştuğunu gösterir.

Deniz Gezmiş bir efsane olmasa da onunla ilgili birçok olay somut gerçekten kopartılarak efsanevi bir tarzda anlatılmaktadır. ODTÜ’de beyaz bir atın üstünde sevgilisine serenat yaptığı, gece yarısı idam sehpasına götürülmeden önce, son arzusu olan demli bir çay ve sigara eşliğinde Rodrigo’nun Gitar Konçertosu’nu dinlediği, aynı şekilde konçerto bitip o idam sehpasına doğru yürürken, Ulucanlar Cezaevi’ndeki tüm tutukluların da ıslık ile konçertoyu yeniden çaldıkları; her yerde aranırken ve çember gittikçe daralırken Gemerek Belediye Başkanından hesap sormak için onun evine gittiği gibi pek çok olay duyabilir hatta okuyabilirsiniz… Bunlarla da kalmaz Naciye Sakarya’nın, Deniz Gezmiş’le birlikte ODTÜ’de okudukları ve aralarında duygusal bir ilişki olduğu, Denizlerin idamından sonra yaşadığı üzüntü nedeniyle eğitimine katıldığı paraşütle atlama esnasında paraşütünü açmayarak intihar ettiği gibi bilgilere/anlatılara da rastlayabilirsiniz.

ODTÜ’nün bahçesine at getirerek “beyaz atlı prens” şakası yaptığı, son isteği olarak demli bir çay ve sigara eşliğinde Rodrigo’nun Gitar Konçertosu’nu dinlemek istediği de doğrudur. Ancak ne serenat yapmıştır ne de kendisine konçerto dinletilmiştir. Gemerek Belediye Başkanının anons yaptırdığı doğrudur ama Deniz Gezmiş’in hesap sormak için onun evine gittiği doğru değildir.

En masalsı anlatıların bile durup dururken üretilmediği bir veya birden çok olaya, kişiye, yaşanmışlığa yaslandığı açık. İstanbul’da, Trakya’da veya Anadolu’da devrimcilerin içinde yer aldığı birebir yaşanmış hatta anlatıcının kendisi de olayın içindeymiş gibi anlatılan pek çok öykü dinlersin. Gerçekte ya Deniz, Yusuf Hüseyin orada yoktur ama o öyküde de gerçekte de muhakkak orada bir devrimci vardır ya da devrimciler.

Ağıtla bağlantılı olarak kamuoyu gündemine giren ve kimi yerlerde yazılıp çizilen bütün olayların gerçek olup olmadığına sırasıyla bakalım.

Yolları Neden Şarkışla’ya Düşmüştü?

Yörede anlatılanların ötesinde, internet sitelerinde, gazetelerde, dergilerde, kitaplarda; “Deniz Gezmiş, ilk ve ortaokulu Şarkışla’da okuduğu için çok fazla tanıdığı vardı, bölgeyi de çok iyi biliyordu, bu nedenle Şarkışla’ya geldiler…  Silaha ihtiyaçları vardı, satın almak için geldiler… Elmalı köyünden sınıf arkadaşı da olan sevgilisi vardı, o nedenle Elmalı’da kaldılar… Hamamcı Ali’yi motosikletlerine yakıt almak için sordular… Hamamcı Ali’nin oğlu, Deniz Gezmiş’in hukuk fakültesinden arkadaşıydı, ondan aldıkları bilgiyle gelmişlerdi…” şeklinde, yollarının Şarkışla’ya düşmesi ile ilgili gerçeği yansıtmayan çok fazla anlatıya rastlıyoruz.

THKO, 1970 yılında Halk Savaşını başlatmak için en uygun yerin Malatya olduğuna karar verir ve hazırlıklara başlar. 12 Mart ile birlikte Ankara’da sıkışan THKO militanları Malatya’ya doğru yola çıkarlar. 15 Mart 1971 tarihinde Ankara’dan iki motosikletle yola çıkanlar arasında Deniz Gezmiş de vardır. Güzergahları Kırıkkale, Yozgat üzerinden Sorgun, Sivas ve Malatya’dır.  Motosikletlerden birinde (beyaz Jawa) Tayfur Cinemre ve Sinan Cemgil, diğerinde (06 EY 943 plakalı kırmızı Jawa) Deniz Gezmiş ile Yusuf Aslan vardır.  Hava ve yol şartları motosiklet yolculuğu için uygun değildir. Sabaha karşı Yozgat-Sivas kavşağından Sarıkaya ilçesine dönmek zorunda kalırlar. Kırmızı Java arıza yapar. Güç bela ilçeye ulaşırlar. Sarıkaya Askerlik Şubesi Başkanı Üsteğmen Alparslan Batu’nun evinde bir süre dinlendikten sonra Deniz Gezmiş ile Yusuf Aslan, sağlam beyaz Jawayı alarak yola çıkarlar.  Normalde Gürün- Darende üzerinden Malatya’ya gitmeyi planlamışlardır. Sivas girişinde polis kontrolü olduğunu görünce Şarkışla yoluna dönerler.[1] Dolayısı ile Şarkışla’ya gidişleri planlı değildir.

Sarıkaya’da ayrıldıkları Tayfur Cinemre ve Sinan Cemgil ise kırmızı Jawayı tamir ettirirler.  Akşamüzeri gelebildikleri, Sivas girişinde polis kontrolüne takılmazlar. Ulaş-Gürün-Darende güzergahından Malatya’ya ulaşırlar. Tayfur Cinemre başka görevleri nedeniyle kısa bir süre kırda kalır. 31 Mayıs 1971’de Cihan Alptekin’le birlikte Tekirdağ’da yakalanır. Kürecik’teki Amerikan radar üssüne baskın yapmaya gidenlerden Sinan Cemgil, Kadir Manga ve  Alpaslan Özdoğan 31 Mayıs 1971’de çıkan çatışmada katledilir.

Deniz Gezmiş ile Yusuf Aslan’ın Sivas girişinden itibaren izledikleri güzergah kırmızı renk ile belirtilmiştir. Sinan Cemgil ve Tayfur Cinemre’nin izledikleri güzergah ise planladıkları gibidir ve mavi renk ile belirtilmiştir.

Elmalı Köyünde Kaldılar mı?

Deniz Gezmiş ile Yusuf Aslan’ın kontrolde yakalanmamak için Sıcak Çermik yakınlarındaki kavşaktan güneye doğru döndüklerini belirtmiştim. O yıllarda oldukça bozuk olan bu yoldan zor şartlar altında Şarkışla –Sivas karayolu üzerindeki Hanlı yol ayrımına, oradan da kısmen tekrar batıya doğru ilerleyerek Şarkışla’ya ulaşırlar. Üstelik son 20 km benzinleri bittiği için yürümek zorunda kalırlar. Elmalı köyü Şarkışla’ya bu yönden gidildiğinde -yakın bir yerde- sağ tarafta kalmaktadır.

Ağıtta geçen “Gece Elmalı’da kalmış/Hamamcı Ali’yi sormuş/…” dizelerinden, Elmalı’da konakladıkları sonucuna ulaşan çok sayıda insan var. Ancak buna dair bir bilgi ve belge bulunmamaktadır. Yukarıda “Yolları neden Şarkışla’ya düştü?” sorusunun altında yazılanlar dikkatlice incelendiğinde Elmalı’da bir gece kalmalarının mümkün olamayacağı görülecektir.  Çünkü, 15 Mart 1971 tarihinde akşam üzeri Ankara’dan yola çıkıyor ve bir gün sonra yakalanıyorlar. O geceyi de yolda geçirip sabaha karşı Yozgat/Sarıkaya’da konaklıyorlar. Kaldı ki Elmalı’da kimde kaldıklarına dair bir bilgiye de ulaşılamamıştır.  Gerçekten de Elmalı’da konaklamış olsalardı misafir edenler hakkında devlet soruşturma yapmayı kesinlikle ihmal etmezdi. Böyle bir soruşturma yürütüldüğüne dair de bilgi/belge bulunmamaktadır.

Elmalı köyünde kaldıklarına dair dize neden ağıda girmiş olabilir? Bu sorunun tek bir yanıtı yok. Elmalılı Kayhan Edip Sakarya’nın DEV-GENÇ İstanbul Bölge Yürütme Kurulu Üyesi[2]  olması ve  Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencisi Naciye Sakarya’nın devrimci olduğunun bilinmesi üzerine ağıda girmiş olma olasılığı bulunmaktadır. Ancak ağıdın yaratılmasıyla bu köy arasında bir ilişki mi var sorusu akla geliyor. Fakat ağıtla ilgili hak iddia edenlerin de Elmalı’yla bir ilişkisi yok, yörede anlatılanların da kaynakların da hiçbirinde ağıdın Elmalı köyü ile bir ilişkisi karşımıza çıkmıyor. Yol güzergahı, ağıda kattığı ses-ahenk özellikleri, yerelleştirme-sahiplenme gibi birbirinden bağımsız nedenler, olaylar ve kişiler eklenerek bir kurgu yapılmış ve ağıt yakılmış demek mümkün.

Naciye Sakarya, Deniz Gezmiş’in Sevgilisi mi?

Naciye Sakarya ile Deniz Gezmiş’in sevgili oldukları ve Denizlerin idamından sonra intihar ettiği (ya da öldürüldüğü ) iddialarına değişik kaynaklarda rastlıyoruz. [3]

Naciye Sakarya’nın devrimci düşüncelere sahip olduğu bilinmektedir. Ancak Deniz Gezmiş’in ODTÜ’den sevgilisi olduğu yolundaki iddialar hiçbir şekilde gerçeği yansıtmamaktadır. Deniz Gezmiş, ODTÜ yurtlarında kısa süreli kalsa da her şeyden önce ODTÜ’de okumamıştır. Kaldı ki Naciye Sakarya da ODTÜ de değil Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde okumaktadır. Deniz Gezmiş, İstanbul’da Hukuk Fakültesi öğrencisidir. Okuldan arkadaş hatta sevgili olmaları da idamdan sonra intihar ettiği iddiası da doğru görünmemektedir. Naciye Sakarya’nın ölüm tarihi 15 Temmuz 1971’dir.[4] Denizlerin idamı ise 6 Mayıs 1972.

Hamamcı Ali’yi Sordular mı?

Ağıttaki “Gece Elmalı’da kalmış/Hamamcı Ali’yi sormuş/…” sözlerinden; Elmalı’da Hamamcı Ali’yi sordukları sonucuna ulaşan çok sayıda insan var. Böyle bilgi içeren  yazılı bir kaynağa rastlamadık.  Ancak ağıtta geçtiği için değerlendirmek istedik.

Yaşananlar gözden geçirilip incelendiğinde bunun da doğru olma olasılığının bulunmadığı görülecektir. Kaldı ki o dönemde Elmalı köyünde ikamet eden “Hamamcı Ali” diye biri de yoktur. Şarkışla’da yaşayan bu kişi Elmalı köyünden olmadığı gibi köydekilerle de hiçbir akrabalık bağı bulunmamaktadır.

Hamamcı Ali’yi sorduklarına dair dize nereden kaynaklanıyor olabilir? Hamamcı Ali (Ali Dinçer) Şarkışla’da bakkalı olan ve çevresinde demokrat olarak tanınan birisidir. İlçeye gelen hemen tüm demokrat insanlarla diyaloğu olan Hamamcı Ali’nin büyük bir olasılıkla yaşadıkları yıllarda, Deniz Gezmiş’in babası Cemil Gezmiş ile de tanışıklığı var.  Hamamcı Ali’nin bir oğlu (Cengiz) o yıllarda İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisidir. Cengiz, sağ görüşlü olarak bilinmekte. Şarkışla’da yaşayan küçük oğlu Ali Osman da sol görüşlü olarak tanınmaktadır.

Hamamcı Ali’nin bakkalında benzin, mazot sattığı hatta motosikletlerinin yakıtı bittiği için Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan tarafından sorulduğu anlatılmaktadır.  Oysa bakkalının tam karşısında benzin istasyonu vardır. Ayrıca, benzin satmadığı o dönemin tanıkları tarafından anlatılmaktadır.

Hamamcı Ali’nin, ağıda neden girdiğini düşünürsek ağıdın bir hikâyesi bu hikâyenin de kronolojik bir ilerleyişinin olması gerekir.  Hâlbuki olaylar da kişiler de birbirinden bağımsız.  Bu dörtlük; yöreyi, yöredeki isimleri ve politik düşüncelerini bilen biri tarafından birbirlerine eklenerek bir kurgu ile yazılmış/söylenmiş diyebiliriz. Denizlerin kendilerine yardım edenlerin isimlerini ve misafir edildikleri yeri söylemediklerini de biliyoruz. Yani böyle bir şey duyulmuş da ağıda girmiş de diyemiyoruz. (Kaldı ki Hamamcı Ali’yi sorduklarına dair hiçbir bulgu da yok.) Ayrıca belirtmek gerekirse olayın olduğu dönemde de ağıt ortaya çıktıktan sonra da devlet tarafından Hamamcı Ali hakkında herhangi bir soruşturma yapılmamış, buna dair bilgi de bulunmamaktadır.

O yıllarda Şarkışla’da tüfek tamiri yapan Tüfekçi Ali isminde birisi vardır. Elmalı köyünden gelen ve köyle bağı olan biridir ancak Tüfekçi Ali’yi sormaları için mantıklı bir gerekçe bulunmamaktadır.

Deniz Gezmiş ile Yusuf Aslan’ın motosikleti yükledikleri ve olayların ilk başladığı cadde/1971-Şarkışla (Motosiklet üçgen çıkıntısı, çatısı olan ahşap binanın önünde yüklenmiştir ve  benzinlik buradadır. Görünen benzin firması tabelası bir direğe asılmış olan ve benzinliğe göre daha geride olan bir reklam tabelasıdır. )

Kiraladıkları Pikap Kime Ait?

Yusuf Aslan ifadesinde, “…Şarkışla’ya 20 km. kala benzin bitti. Yolumuza motoru iterek devam ettik. Yol arızalı ve hava da fırtınalı olduğu için ilerlememiz bir hayli güç oldu. Şarkışla’da 38 AL 684 plakalı bir pikabı, bizi Bünyan’a götürmek üzere 225 liraya kiraladık. Dursun Arı adlı bir şoförle pazarlık ettik. Motorumuzu pikabın arkasına yüklerken bir bekçi geldi ve bizi karakola davet etti. Biz de gittik. Binanın kapısından girerken kendimizi kurtarmak için havaya ateş açarak bahçeye kaçtık. Bizim ateşimize polis ve jandarmadan karşılık geldi. Ben kasığımdan yaralandım…” demektedir.

Yusuf Aslan ifadesinde kiraladıkları pikabın, şoförünün adını Dursun Arı olarak belirtmiş olsa da Kazım Demirezen kendisinin olduğunu anlatmaktadır:[5]  “38 AL 684 plakalı yeşil pikap için Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan benimle pazarlık ettiler. Havanın soğuk ve yağışlı olduğunu, Bünyan’a gitmek istediklerini söylediler. 225 liraya pazarlık ettik. Tam motoru yüklüyorduk ki olaylar başladı.”

Yaptığımız görüşmeler sırasında olayın tanıkları Kazım Demirezen’in kullandığı yeşil cipe, motosikletin yüklendiğini belirttiler. O dönem Şarkışla’da kiralanabilecek araç sayısı üç tanedir. Dursun Arı, Emrullah Arı ve Kazım Demirezen araçlarını benzinliğin yakınlarında park ederek sürekli aynı yerde müşteri beklemektedirler. Büyük bir olasılıkla, konuşma sırasında birkaç şoför de bulunmaktadır ama onlarla görüşülmemiş ya da görüşülmüşse bile kayıt altına alınmamıştır.

Uzatmalı Kim?

“Uzatmalı itin biri/ Yusuf’u gaflette vurmuş” dizelerinde kastedilenin kim olduğuna dair yazılı bir bilgi ve belgeye rastlamadık. Adı bizde kayıtlı olan, bir görgü tanığının tanıklığıyla ilk defa burada anlatacağız. Elimizde belgeler olmadığını, başka insanlara da doğrulatamadığımızı belirtmeliyim. Hâlâ Şarkışla’da yaşayan bu arkadaş; motosikletin araca yüklendiğini gördüğünü, çatışmayı duyduğunu ve bu olaya da tanık olduğunu söylüyor. Şarkışla’da alkol müptelası olduğu söylenen Hamit Orhan adında uzatmalı (uzman) bir çavuşun, kendine göre yolun karşı tarafında, muhtemelen askeri bir cipin altına yatarak ateş ettiğini ve Yusuf Aslan’ı vurduğunu görmüş.

Uzman Çavuş Hamit’i iyi tanıdığını ve çok net olarak hatırladığını söyledi. Çok fazla içki içtiğini, gözlerinin hep kanlı olduğunu ve Şarkışla sokaklarında elleri arkasında özellikle akşamları sürekli volta attığını belirtti. Şarkışla’da insanların kendisi hakkında oldukça olumsuz düşünceleri olduğunu vurgulayarak  “uzatmalı it” tabirinin ağıdı yazan kişi tarafından  yakıştırılmış olabileceğini vurguladı.

Bunlara tanık olduğunda 14-15 yaşlarındaymış. Anlattıklarının kesinkes doğru olduğunu iddia ediyor. Buradan hareketle ağıttaki Uzatmalı’nın  Hamit olduğunu söylemekte beis yok.

Yusuf Aslan Sivas Numune Hastanesine Nasıl Götürüldü?

Motosikleti pikabın arkasına yüklerken bekçi Salih Yıldız, şüphelenerek Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan’ı karakola davet eder. İtiraz etmezler ve binanın kapısından girerken havaya ateş açarak bahçeye doğru koşarlar. Polis ve jandarmanın karşılık vermesiyle Yusuf Aslan yaralanır. (Kurşun sağ kalçadan girip, mesaneyi delip, sol kasıktan çıkar.)

Parkasından düğme söktüm oy oy
Yeleğime dikeceğim oy
İpekli yorgan sırıttım
Yusuf’uma örteceğim oy[6]

Yusuf Aslan için pek çok kaynakta, “Sivas-Şarkışla’da, kolluk kuvvetleriyle girdiği çatışmada vuruldu ve Sivas Numune Hastanesine kaldırıldı…” yazmaktadır. Oysa doğrudan Sivas’a değil ilk önce Şarkışla’daki Sağlık Ocağına getirilmiş ve ilk müdahale burada yapılmıştır.

Araştırmalarımız sırasında birçok kaynaktan teyit ettiğimiz ve şu ana kadar açığa çıkmamış, yayımlanmamış bir bilgiyi daha paylaşalım. Sağlık görevlisi olarak çalışan Akçakışlalı Mehmet Önder, Yusuf Aslan’ı Sivas’a hastaneye götürürlerken araç içinde (ambulans olmadığı için pikap tarzı bir araba veya askeri araç) yol boyunca yaraya eliyle bastırmış ve bir yandan da ağlamıştır.”

İbrahim ve Şengül Fırıncı’nın oturduğu ev.

Deniz Gezmiş’in Şarkışla’da Girdiği Ev Hâlâ Durmakta…

Deniz Gezmiş, havaya ateş açarak bahçeyi çevreleyen telin üzerinden atlayarak uzaklaşır; çok yakındaki Şarkışla hükümet konağının arkasındaki sokağa sapar ve orada bir evin önünde, Ankara plakalı bir aracın durduğunu görür, hızla o eve girer. O ev hâlen durmaktadır. [7]  “…Sanıklar ateş ederek kaçmakta iken aldığı yaranın tesiri ile yüz metre kadar ileride Yusuf Aslan yere düşmüş, silahını ve elindeki deri çantayı alan Deniz Gezmiş polis takibinden kurtularak Hava Radar Mevzi K.lığı’nda görevli İbrahim Fırıncı’nın kapısını çalmış, evin önünde duran otomobilin kime ait olduğunu sormuştur. Kapıyı açan İbrahim’in eşi Şengül Fırıncı, karşısındaki şahsın sorusu üzerine, yardım isteyen biri zannederek kocasını çağırmış, pijamalı olarak gelen İbrahim’in göğsüne elindeki Tomsonu dayayan sanık kendisini tanıtmış ve bana araba lazımdır demiştir…” (Av. Halit Çelenk tarafından derlenen  ve yayına hazırlayan 1. THKO DAVASI kitabı 68’liler Yayınları, sayfa:56)

Bekçi Salih Ödüllendirildi mi?

Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan’dan şüphelenerek onların karakola gitmeleri gerektiğini söyleyen ve götüren Bekçi Salih Yıldız’ın[8] ödül olarak polis yapılmak istendiği ama kabul etmediği de anlatılır. Aslında kendisinin buna itiraz etmediği ama polis yapılmasına karşı çıkan siyasi tepkiler oluştuğu da söylenmektedir.

O yıllarda bekçilikten polisliğe geçiş sınavları olduğu, bazen de taltif olarak bekçilerin polis statüsüne yükseltildiği bilinmektedir. Bekçi Salih’e bir ödül verilmiş olabilir. Ancak polis yapılmak istendiğine dair iddiaları destekleyen bilgiye ve belgeye ulaşılamamıştır. Bekçi Salih’in “Eğer polis yapsalar çıplak ayakla koşarak olurum. Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan’ı yakalattığımın hiçbir yararını görmedim” şeklinde sözler söylediği de halk arasında anlatılmakta.

Deniz Gezmiş, Gemerek Belediye Başkanı’nın evini bastı mı?

Deniz Gezmiş’in, hakkında anons yaptıran Gemerek Belediye Başkanı’nın evini sorarak bulduğu birçok kaynakta yazmaktadır.  Erdal Öz’ün, “Gülünün Solduğu Akşam” ve Ali Yıldırım’ın “Deniz Gezmiş’in Günlüğü” kitaplarında[9]  birbirine çok yakın bir kurgu ve efsanevi bir dille anlatılan bölümden kaynaklanan bu olayın da doğru olma olasılığı bulunmamaktadır. Bu iddia da tamamen hayalidir, kendisi aleyhine anons yaptıran belediye başkanının evine girmesi de mümkün olmamıştır. (Deniz, Bir İsyancının İzleri, Turan Feyizoğlu Belge yayınları, sayfa: 222   …Deniz Gezmiş, Gemerek’e yaklaştığında durumda olağanüstü bir hal olduğunu anlamış ve otoyu kullanan Astsubay Fırıncı’ya otomobili derhal geri döndürmesini söylemiştir…)

Her şeyden önce, o karmaşa içinde asıl amacı kaçıp kurtulmak olan birinin Belediye Başkanının evini araması ve bulabilmesi akılcı olmadığı gibi ihtimal dâhilinde değildir. Kaldı ki Deniz Gezmiş, Gemerek’e giremeden yakalanmıştır. Hiçbir yazılı belgede ve dava dosyasında böyle bir olay geçmemektedir.

Son Yerine

Deniz Gezmiş’in bütün yaşamı ve mücadelesi birkaç ciltlik kitap olur. Biz ise sadece Deniz Gezmiş Ağıdı’nı ön plana çıkararak ve yakalanmaları sürecini, yaşadıkları gerçekliğe uygun olarak aktarmak istedik. Çalışmaya başladığımızda, en çok zorlandığımız konulardan birisi böyle bir çalışmanın getirdiği önemli kısıtlılıklar ve zorluklardı.

Bilinmeyen, yanlış aktarılan ve efsaneleştirilen kimi konularla ilgili yaptığımız, kolektif bir çalışmayla ulaştığımız sonuçları iki bölüm halinde aktarmaya çalıştık.  Ulaştığımız bilgilerin bazıları zaten bilinen şeyleri doğrularken, bazıları ise bilinenleri/anlatılanları kesinlikle doğrulamamaktadır. Bazı bilgiler de daha önce hiçbir yerde yayımlanmamıştır. Ayrıca biz de yazdıklarımızın kesinkes doğru olduğunu iddia edemeyiz.

Sürece dair dolaşımda olan hatalı ve eksik bilginin düzeltilmesi tarihsel sorumluğumuzdu. Biz bunu yerine getirmeye çalıştık. Bilinmeyen ya da kasıtlı olarak yazılmayanların açığa çıkarılması hem Denizlere hem de devrimci mücadele tarihinin çapaklarından temizlenmesine dair bir görevdi. Biz o görevi yerine getirmeye gayret ettik.

Bu çalışmalara çok insanın katkısı oldu. Tek tek isimlerini sayamayacağım. Onlar kendilerini biliyorlar, hepsine müteşekkirim.

YAPRAK DÖKÜMÜ
Sararıp dökülmeden önce kızaran yapraklar ki onlar
Şan verdiler ortalığa bütün bir sonbahar

Mevsim dönüp de yeniden yeşermeğe başlayınca rüzgar
Çıplaklığında o atın yine onlar koşacaklar
O çocuklar
O yapraklar
O şarabi eşkıyalar

Onlar da olmasa benim gayrı kimim var?
Can YÜCEL

[1] Deniz Bir İsyancının İzleri, Turan Feyizoğlu Belge yayınları, Sayfa:218,219 Yusuf Aslan, Sivas Emniyet Müdürlüğü’nde vermiş olduğu ilk ifadesinde, “…15 Mart gecesi saat 18’de Ankara’dan ayrıldık, ana caddeden Yozgat yoluyla çıktık Ankara’dan… Motoru ben kullanıyordum. Sivas istikametinden gelirken, 6 kilometre mesafede trafik kontrol ekiplerini gördük ve Sivas’a geliyor gibi yapmayıp, tam orada Şarkışla’ya ayrılan yola saptık. Şarkışla’ya 20 kilometre kala benzin bitti. Yolumuza motoru iterek yaya devam ettik. Yol arızalı ve hava da fırtınalı olduğu için, ilerlememiz bir hayli güç oldu.”

[2] FKF DEV-GENÇ TARİHİ, Ali Yıldırım, Doruk Yayımcılık ve ANT Sosyalist teori ve eylem Dergisi, 11. Sayı, sayfa:17

[3] https://www.milliyet.com.tr/the-others/gezmis-filmine-engel-5360989  “…Naciye Sakarya’nın Gezmiş’in mücadele arkadaşı olduğunu belirterek şunları söylüyor: “Araştırmalarımıza göre Naciye, Deniz Gezmiş’le birlikte ODTÜ’de okumuşlar. İkisi arasında adı konulmamış duygusal bir bağ var. Naciye aynı zamanda paraşüt kursuna da gidiyor ve zaman zaman Deniz’i de bu kursa götürüyor. Gezmiş ve arkadaşlarının 6 Mayıs 1972’de idam edilmesinden bir ay sonra Naciye Sakarya uçaktan paraşütle atlıyor fakat paraşütü açılmadığı için yaşamını yitiriyor. Söylenenlere göre Naciye paraşütünü bilerek açmıyor…”

[4]  https://www.bagimsizhavacilar.com/bursa-ve-kadin-havacilar/

[5] Devrimin Önsözü Deniz Gezmiş, Agit Cihan, Yeni Dönem Yayıncılık, sayfa:106

[6] Yazının ilk bölümü yayımlandıktan sonra Kiraz Gültekin’in yakınları tarafından bu dörtlük iletildi. Şu ana kadar bildiğimiz kadarıyla hiçbir yerde yayımlanmadı. Ancak daha önceki Kiraz Gültekin dörtlüklerdeki dizelerin “oy oy ” ile  bitmediğini de  hatırlatalım.

[7] Deniz, Bir İsyancının İzleri, Turan Feyizoğlu Belge yayınları, sayfa: 220,”… Bu arada Deniz Gezmiş, halkın şaşkınlığından ve ortadaki karışıklıktan yararlanarak Kaymakamlık binasının arkasındaki sokağa sapmış, orada Ankara plakalı bir taksinin durduğunu görmüştür. Hızla taksinin önünde durduğu eve giren Deniz Gezmiş, kapıyı önce sert bir şekilde çalmış, daha sonra zorlayarak açmaya çalışmıştır. Gürültü üzerine uyanan ev sahibesi Şengül Fırıncı, kapıyı açmadan kim olduğunu sormuştur.

Deniz Gezmiş, “Ben üsteğmenim. . . Çabuk kapıyı açın” demiştir. Şengül Fırıncı kapıdaki kişinin bu şekilde konuşması ve kapıyı zorlaması karşısında korkmuş ve o gün bir tatbikattan döndüğü için erken uyumuş olan eşi kıdemli hava başçavuşu İbrahim Fırıncı’yı uyandırmıştır…”

[8] Deniz, Bir İsyancının İzleri, Turan Feyizoğlu Belge yayınları, sayfa: 219, 220 “…Bekçi Salih Yıldız olayı şöyle anlatmıştır: “Gece saat 9-9.30 sıralarında iki şahsın bir motosikleti bir kamyonete yüklemeye çalıştıklarını gördüm. Yanlarına gidip kim olduklarını sordum. Şaşırdılar ve kekelemeye başladılar. Bunun üzerine iki kişinin de durumundan şüphelendim ve kendilerini karakola davet ettim. Hiç itiraz etmeden benimle birlikte karakolun bulunduğu Kaymakamlık binasına kadar geldiler. Tam dış kapının merdivenlerini çıkıyorduk ki sonradan Deniz Gezmiş olduğunu öğrendiğim şahıs tüylü başlıklı bir Amerikan parkasının altıdan bir sten ·tabanca çıkararak önce havaya ateş etmeye, sonra da etrafı taramaya başladı. Bu sırada silah seslerini duyan halk evlerinden ve kahvelerden koşarak Kaymakamlık bahçesinin etrafında toplandı. Bu iki kişi delirmişler gibi ateş ederek kaçıyorlardı. Bahçenin etrafı tel çevrilidir. Deniz Gezmiş bu tele yaklaşınca havada takla atarak telin üzerinden atladı ve halkın arasından ara sokaklara doğru kaçmaya başladı. Takla atarken de etrafa gelişi güzel ateş ediyordu. Bu sırada arkadaşı Yusuf Aslan kasıklarından vuruldu. Yusuf Aslan bu haliyle biraz daha kaçtı ve bahçenin yanındaki astsubay gazinosunun önünde yığıldı…”

[9] Erdal Öz, Gülünün Solduğu Akşam, Can Yayınları; Sayfa:50,51 ve Ali Yıldırım, Deniz Gezmiş’in Günlüğü, YOL sayfa:194,195…Bir ara, üstüne hoparlör bağlanmış bir taksi çıkıyor ortaya. Hoparlörden acımasız bir ses şunları söylüyor Gemereklilere: «Ben Belediye Başkanınız! Komünist Deniz Gezmiş, Gemerek’te. Silâhı olan silâhını alsın, av tüfeği olan av tüfeğini. Silâhı olmayan da taşla sopayla saldıracak. Herkes hazırlansın! Yakalayacağız onu!»
Gidiyor.
Halkta bu uyarıya karşı hiçbir kıpırtı olmuyor.
Kaçıp izimi kaybediyorum.
Artık jandarmalar da yok ardımda. Dolaşıyorum. Bir elimde otomatik; kayışından omuzuma asmışım. Gerekirse rahatça kullanacağım. Bir elim boşta. Gerekli olabilir bu elim.
Bir çocuğa yaklaşıyorum; on sekiz, on dokuz yaşlarında. «Bana Belediye Başkanının evini göster,» diyorum. «Peki Deniz ağabey,» diyor, «göstereyim.» Çok rahat. Çok sakin. Üstelik kendisine soru sormuş olmamdan da çok hoşnut. Hani, yardım etmiş olmanın sevinci içinde bir yabancıya yol falan gösterirler ya, bu çocuk da öylesine mutlu bir rahatlık içinde davranıyor. Düşüyor önüme, yürüyoruz. Bir evin önünde duruyoruz.
«Burası, ağabey,» diyor. Gemerek Belediye Başkanının evi. Az önce beni halka linç ettirmek için hoparlörle çağrıda bulunan acımasız başkanın evi.
Tanışacağız. Bir omuz atıyorum kapıya, giriyorum içeri. Belediye Başkanı, evinde; sofada, masanın başında; bir şeyler atıştırmakta.
Beni öyle birdenbire evinin içinde, karşısında görünce yerlere atlıyor kendini, ayaklanma kapanıyor utanmadan. «Ben bir şey etmedim, ben bir şey etmedim,» diye yalvarıp duruyor.
Bir odadan karısı, iki küçük çocuğuyla çıkıyor.
Kadın şaşkın. Bir yandan da o başlıyor: «Bunlara acı, bu yavrulara acı.» «Allah belânızı versin!» deyip atıyorum kendimi dışarı…”

©️ Tüm hakları saklıdır. Kaynak göstermeden alıntı yapılamaz. Kaynak göstermek kaydıyla, yazarın izni olmadan yazıya referans/atıfda bulunulabilir, kısa alıntılar yapılabilir. Birkaç cümleden daha uzun alıntılar için yazarın izni gereklidir.

 

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir