SSCB’de N. Kruşçev önderliğindeki revizyonist güçler iktidara gelmeden önce Sovyet-Çin ve Sovyet-Arnavutluk i
lişkileri genelde olumlu olarak gelişiyordu.
Çeviri: Cem Kızılçeç
2005’te Brüksel dünya komünist partileri toplantısında SBKP’nin açıklaması aşağıda:
Ek 1. Brüksel, 2-4 Mayıs 2005
www.icsbrussels.org ics[at]icsbrussels.org
1960 ve 1970’lerde Sovyet-Çin-ve Sovyet -Arnavutluk Arasındaki Anlaşmazlıklar hakkında Değerlendirme Raporu
Oleg Shenin Önderliğinde 1994’te Kurulan Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin “Emperyalizme Karşı Mücadelede Komünistlerin Uluslararası Deneyimleri ve Görevleri” başlıklı 14. Uluslararası Komünist Partiler Seminerine Katkı
Sunuşu
İkinci Dünya Savaşı sırasında S.S.C.B.’nin Nazi faşizmi ve Japon militarizmine karşı kazanılan zaferdeki belirleyici rolü birçok Avrupa ve Asya ülkesinde halka dayanan demokratik devrimlerin ve bazı Avrupa ve Asya ülklerinde sosyalizmin zaferi için bütün gerekli koşulları yaratmıştı. SSCB’nin önderliğinde ve en başından beri Çin Halk Cumhuriyeti (01/10/1949’da kuruluşunu ilan etmişti) ve Arnavutluk Halk Cumhuriyeti’nin (AHC) (11/01/1946’da kuruluşunu ilan etmişti) ayrılmaz parçaları olduğu güçlü bir sosyalist kamp oluşturuldu.
SSCB’de N. Kruşçev önderliğindeki revizyonist güçler iktidara gelmeden önce Sovyet-Çin ve Sovyet-Arnavutluk ilişkileri genelde olumlu olarak gelişiyordu. ÇHC ve AHC’ne ekonomilerini geliştirme planlarını gerçekleştirmede, bağımsızlıklarına yapılan emperyalist saldırıları boşa çıkarmada, uluslararası konumlarının güçlendirmede SSCB çeşitli yardımlarda bulundu. Tüm alanlarda – politik, ekonomik, bilimsel, askeri ve kültürel – ikili ilişkiler başarıyla geliştirilmekteydi . Proleter enternasyonalizm ilkelere dayanarak bu ülkeler arasında işbirliği yapıldı, J. Stalin, Mao Zedung ve Enver Hoca arasında önemli konularla ilgili birçok toplantı ve görüşmeler oldu.
14 Şubat 1950’de Moskova’da J.Stalin’in nitelemesi ile “Uzak Doğu’da her çeşit saldırgan güçler ve savaş kışkırtıcılarına karşı barışı güvence altına almayı” hedefleyen 30 yıllık bir dostluk, birlik ve karşılıklı yardımlaşma anlaşması imzalanmıştı.
Aralık 1947’de imzalanan Bulgaristan-Arnavutluk dostluk, işbirliği ve karşılıklı yardımlaşma anlaşması Balkanlarda barışın güçlenmesinde çok önemli bir rol oynamıştı. Çok geçmeden Sovyetler Bulgaristan’la benzer bir anlaşma imzaladı ( Mart 1948). Şubat 1949’da Arnavutluk Ekonomik Yardımlaşma Konseyi (Comecon)’un üyesi oldu. 14 Mayıs 1955’te Arnavutluk, imzacı devletlerin güvenliğini ve Avrupa’da barışı sürdürmeyi amaçlayan Varşova Paktı’na imza attı.
Kruşçev’in önderliğindeki revizyonist politikalar Stalin’li yıllarda SSCB, Çin ve Arnavutluk arasında kurulan dostluk ve işbirliği ilişkilerine muazzam ölçüde zarar verdi. Sovyetler Birliği Komünist Partisi (SBKP)’nin 20. Kongresi (Şubat 1956), 21 . Kongresi (Ocak-Şubat 1959) ve 22. Kongresi’nde (ekim 1961)alınan kararlar özellikle çok zararlı oldu.
Bu kongreler SBKP içindeki zararlı değişimlerin başlangıcı ve Marxist Leninist devrimci bir partiden revizyonist tipte bir partiye dönüşmesinin başlangıcı oldu. Bu kongrelerde alınan kararlar dünya komünist ve işçi hareketlerinde anlaşmazlıklara ve bölünmelere neden oldu, ülkelerin ulusal ve toplumsal kurtuluş mücadelesinin potansiyel güçlerini ve olanaklarını zayıflattı. Kruşçev’in sorumsuz ve devlet karşıtı politikalarından doğan Anti-Stalinizm, uluslararası emperyalizmle bağlantılı bir sorundu ve dünya sosyalist kampı tahrip etmek için emperyalizmin ana silahı oldu.
SBKP’nin XX. Kongresinde Kruşçev’in konuşmasında yer alan J. Stalin’in sorumsuzca eleştirilmesinin Çin Komünist Partisi (ÇKP) tarafından derhal reddedilmesi ÇKP liderliği adına onurlu bir tutumdu . Mao, bu konuşmayı okuduktan sonra, Çin’deki Sovyet büyükelçisiyle yaptığı görüşmede “Stalin’in büyük bir Marxist, çoğu önemli sorunlarda genellikle doğru çizgiyi savunan ve izleyen iyi ve dürüst bir devrimci olduğunu” önemle belirtmişti . ÇKP nin 8.parti Kongresinde de J. Stalin’in yaşamı ve çalışmalarının benzer değerlendirmeler, kişi kültü olumsuz bir şey olarak resmen reddedilmesine rağmen, dile getirildi . Bu arada ; yine de ÇKP liderlerinin, SBKP ile tam ve resmi olarak ayrı düşmelerine rağmen, sosyalist kampa yalnızca ve yalnızca SSCB’nin önderlik edebileceği ve etmesi gerektiği şeklindeki politik duruşlarını sürdürdükleri belirtilmelidir.
1957’nin Kasım’ında Moskova Komünist ve İşçi Parti Temsilcileri Konferansı sırasında Mao başkanlığındaki Çin delegeleri, Konferans Sonuç Bildirgesi’nin Sovyet tarfının taslağında bazı önemli eklemeler ve düzeltmelerin yer almasını başarmışlardı. Bunlar şu önemli noktaları ve fikirleri içeriyordu:
1) ABD emperyalizmi dünya devrim karşıtı gericilik güçlerinin merkezidir ve dünya halklarının en azılı düşmanıdır;
2)Eğer emperyalizm yeni bir dünya savaşı başlatırsa, bu savaşta kendini de gömecektir
3) Marxizm Leninizm’in genel evrensel ilkelerinin devrimci pratikle birleştirilmesi ve yine Markizm Leninizmin evrensel ilkelerinin bir ülkede sosyalist bir toplum inşa edilmesi pratiğiyle birleştirilmesinin farklı ülkeler için farklılıklar göstereceği fikri
4) Siyasi -pratik çalışmalarda diyalektik materyalizmin kullanılmasının gerekliliği;
5) kapitalizmden sosyalizme geçiş döneminde proletarya diktatörlüğünün koşulsuz gerekliliği
6) kapitalizmden sosyalizme barışçıl geçiş stratejisini kabul etmeyi reddetmenin tüm ülkelerin siyasi koşulları açısından mutlak koşul olduğu – Barışçıl geçiş tezini pratikte Sovyet Revizyonistleri savunuyordu
7) Burjuvazinin etkisi revizyonizme yol açan içsel etkendir, buna karşın emperyalizmin baskısı karşısında teslimiyet Revizyonizmin dışsal kaynağını oluşturur ve benzer tezler ÇKP tarafından savunuldu ve bu müdahele kararları yönlendirdi
Diğer yandan, “SBKP’nin 20. Kongresinde alınan kararların büyük önemi” hakkındaki bildiriyle aynı fikirde olmamalarına karşın Çinli yoldaşlar, “o zaman ki SBKP önderliğinin zor durumunu dikkate alarak” karar metinlerinde bunu değiştirmek için ısrar etmediler.
ÇN : SBKP nin o günkü güçlükleri Macaristan ve Polonya’da meydana gelen sag burjuva liberal ayaklanmalar ve buradaki Komünist ve İşçi Partileri ile bu hareketlere karşı alıncak tavırlardaki farklılıklardan kaynaklanıyordu .Kruşçev ve SBKP bu krizlerin çözümünde Çin ve Mao nun prestijinden yararlanarak onları görüşmelere katarak bu çelişmelerin çözümünde bazı mesafeler kattetti .Çinliler bu hareketler karşısında alıncak tutum konusunda o zaman bazı farklılıklarına karşın SBKP ye yardımcı olarak krizi çözmek yönünde tavır koydular .Ağırlıklarını polonya ve Macar partilerinin bazı taleplerinin SBKP ye kabul etttirilmesinde de kullandılar .Bu görüşmelere ilişkin arşiv bilgilerini isteyen dostlara sunabiliriz.
Moskova Konferansı’nda görünür hale gelen ideolojik farklılıklar daha sonra SBKP ile ÇKP arasında zamanın-dönemin temel sorunlarının değerlendirilmesinde ilişkin açık bir anlaşmazlığa dönüşmüştür. Çinli komünistler, SBKP’nin 1961 deki 22. Kongresinde benimsenen SBKP programını, özellikle “tüm halkın devleti” ve SBKP’nin “tüm halkın partisi olduğuna” ilişkin tezleri, etkili bir biçimde ve doğru bir yaklaşımla eleştirdiler. Kruşçev’in, SBKP’nin 22. Kongresinin revizyonist çizgisini eleştirme cesaretini gösterdiği için, Enver Hoca’nın kişiliğine ve Arnavutluk önderliğine yaptığı saldırıları açıkça reddettiler. SBKP’nin 22. Kongresinin kararları J. Stalin’in suçlanması ile birleştirildiğinde, aslında proletarya diktatörlüğünün rolünü reddediyor ve dünya komünist ve işçi hareketlerinin temel olarak parlamenter mücadele yöntemlerini ve iktidarın barışçıl yollarla ele geçirilmesini hedefliyordu ; bu SBKP yaklaşımları de ÇKP tarafından açıkça reddedildi.
ULUSLAR ARASI DIŞ POLİTİKA KAVRAM VE POLİTİKALARINDAKİ FARKLILIKLAR (Bu başlığı biz koyduk ÇN )
ÇKP ile SBKP arasında başlayan polemikler ayrıca dönemsel dış politikaya ilişkin farklılıkları da açığa çıkardı. Çinli yoldaşlar, Kruşçev’in sınıf mücadelesini ve proleter enternasyonalizminin ilkelerini inkar eden yaklaşım ve bakış açısı ile şekillenen kapitalist ülkelerle barış içinde bir arada yaşama ilkesine katılmadılar. Çinli yoldaşlar, SBKP önderliğinin Yugoslav revizyonistlerinin maskesini düşürmenin “Marxist-Leninist partilerin zorunlu bir görevi olarak sürmesini” hükme bağlayan Kasım 1960’daki Moskova Konferansı Bildirisi’ni görmezden gelerek SBKP’nin Yugoslav revizyonistleriyle olan ilişkileri normalleştirmelerine karşı çıktılar.
1962’deki Karayip Denizi (Küba Civarı ) krizi esnasında Kruşçev’in Sovyet füzelerinin Küba bölgesinden çekilmesini kabul etmesi, ABD baskısı karşısında bir teslimiyetçi tutum olarak nitelenerek Pekin tarafından keskin biçimde eleştirildi. Moskova Pekin’in bu eleştirisine, kendisinkinden farklı tüm yaklaşımların maceracılık anlamına geleceği ve tüm dünya için bir felaket olabilecek nükleer bir savaşa yol açabileceği şeklinde yanıt verdi.
Çinli komünistler, Çin ile Hindistan arasındaki sınır anlaşmazlıklarında veya çatışmalarında , Çin’i desteklemeyi reddettiği için de Kruşçev önderliğini eleştirdiler. Buna karşılık, Moskova, Çin’i SSCB’nin Hindistan’la olan ilişkilerini bozmaya çalışmakla suçladı.
1963’de Moskova’da nükleer denemelerin atmosferde, uzayda veya su altında yapılmasının sınırlanmasına ilişkin Anlaşma’nın imzalanması esnasında Moskova ile Pekin arasında ateşli fikir alış verişleri oldu – ayrıca 1968’deki nükleer silahların yaygınlaştırılmamasına ilişkin Anlaşmanın imzalanması sırasında da aynı şeyler oldu. Çin, ne kadar çok sosyalist ülkenin elinde nükleer silahı olursa dünya barışının sürmesinin o kadar çok mümkün olabileceğini düşünüyordu.
Bilindiği gibi, 15 Ekim 1957’de SSCB ile Çin yeni askeri techizatlara ilişkin bir Anlaşma imzaladılar. Buna göre SSCB Çin’e tüm teknik belgeleriyle birlikte atom bombası numuneleri sağlamakla yükümlüydü. Fakat daha 1959’da Moskova bu anlaşmadaki yükümlülüğünü yerine getirmeyi reddetti.
Moskova ile Pekin arasındaki polemiklere konu olan sorunların karmaşıklığı aşikardı. Zengin deneyimi olan SBKP önderleri bu koşullar altında Sovyet-Çin ilişkilerinin onarılamaz bir biçimde bozulmasını engellemek için gereken sabrı, bilgeliği ve uzun vadeli düşünmeyi en başından beri göstermeliydi. Fakat yaptıkları bu değildi. J.Stalin’in sağlığında doğrudan Çin’le çalışanlara verdiği “ Olası tüm araçlarla, neye mal olursa olsun Çin ile dostluk ilişkilerimizi sürdürmeliyiz. Bizim Çin ile birliğimiz dünyada devrimci değişimin başarılmasını sağlayacaktır.” şeklindeki açık talimat ve uyarılarını görmezden geldiler. Bu tavsiyenin stratejik bir özelliği olduğu açıktır. Eğer bu talimata uyulsaydı, bugün dünya çok farklı olabilirdi. Dünya sosyalist sistemi varlığı ve gelişmesi nedeniyle tarih tarafından ölüm hükmü verilmiş olan kapitalist sistem çoktan felç edebilecekti .
Ancak Kruşçev revizyonistlerinin sorumsuzluğu hiçbir sınır tanımıyordu. SSCB ile Çin arasındaki ekonomik ve bilimsel işbirliğinin sona ermesinde inisiyatifi elinde tutanlar kesinlikle onlardı. Bunu büyük bir acele ile yaptılar ve hiçbir haklı gerekçeleri yoktu . Temmuz 1960’da, Kruşçev’in kişisel talimatıyla tüm Sovyet uzmanlar Çin’den geri çağrıldılar, bu uzmanların “Çinlilerin Sovyet karşıtı propagandalarına hedef olduğu” şeklindeki aptalca bir bahanesi ileri sürülerek tüm anlaşmalar çiğnendi . Bütün bunlara rağmen, Moskova tarafı Sovyet uzmanların geri çekilmesiyle iç kamuoyunda ortaya çıkan zor durumu aşmak için Çinli önderlerin başlattıkları tarım ve sanayide “büyük ileri Atılım ” sloganı altında yürütülen harekete ve benzer kampanyalara –ki biz Çinlilerin o dönemdeki bu kampanyalarının her zaman akılcı kararlar olduğu kanısında değiliz – alaya alan ve aşağılayan büyük medya kampanyalarına başladılar.
Aynı dönemde Moskova, küçük Arnavutluk’a karşı da saldırılara başladı. Aralık 1961’de Tiran’daki Sovyet Büyükelçisi geri çağrıldı ve Moskova’da sürekli bir Arnavutluk diplomatik misyonunun istenmediği açıklandı. Bu aslında iki ülke arasındaki diplomatik ilişkeleri kesmekti . SBKP ile Arnavutluk İşçi Partisi ( Arnavutluk komünistlerinin partisinin ismi Kasım 1948’den beri buydu) arasında yapılan tüm anlaşmalar SBKP tarafından bozuldu. Bunu yanıtı da aynı derecede sert oldu: 1961’in sonundan itibaren Arnavutluk Comecon’dan (Ekonomik İşbirliği Konseyinden )ayrıldı ve 1968’de Varşova Askeri Paktı’ndan çekildi. Arnavutluk o zamandan beri politik olarak ve birçok yönden kendini Çin’le yakınlaşmaya yöneltti.
1960’ların ortasından itibaren Sovyet-Çin ilişkileri açık bir düşmanca biçim aldı. Her iki taraf da birbirini “sosyalizmden uzaklaşmakla” suçladı. Damansky Adası’ndaki ilk askeri çatışmadan (02/03/1969) ve söz konusu adayı geri almak için Çinlilerin yaptıkları saldırının Sovyetler tarafından geri püskürtülmesinden (14-15/03/1969) itibaren Sovyet-Çin sınırı sürekli çatışmaların ortaya çıktığı bir yer haline geldi ve bu durum Çinli önderlerin sınırlara ilişkin Sovyetlerden mantıksız ve temelsiz toprak taleplerinde bulunan çok sayıda deklarasyonlarıyla daha da şiddetli hale geldi. Yüzbinlerce Sovyet askeri Moğolistan’da ve Çin sınırı boyunda konuşlandırıldı ve yığınak yapıldı.
Sovyet – Pakistan işbirliğinin başlaması nedeniyle Çin, SSCB’yi “Çin’i askeri üslerle kuşatmayla” suçlamaya başladı. O zamanlar Çin’in SSCB’yi “sosyal emperyalizm” ile suçlaması çok olağan ve yaygın bir şeydi. Çin, ABD askeri saldırganlığına karşı SSCB ile Demokratik Vietnam’a yapılan askeri yardımın gözden geçirilmesi için bile S.S.C.B ile koordineli hareket etme önerisini reddetti. Karşılıklı suçlamaların yarattığı bu kaos, bazen diğer tarafın yaptığı bazı açıklamalarının anlamlarının açıkça çarpıtılması son bulmadı.
Sovyet-Çin ilişkileri Başkan Mao’nun ölümünden (09/09/1976) sonra da çok düşük düzeyde seyretmeye devam etti. 3 Nisan 1979’da Çin önderliği 1950 Çin-Sovyet Dostluk Anlaşması’nın yenilenmesi niyetinin olmadığını açıkladı. Sonuçta, bu Anlaşma’nın varlığı, kendi koşullarına uyarınca, 11/04/1980’den itibaren sona erdi.
1970’lerin başından beri, Çin’in sosyalist ülkeler arasında yalıtılma tehdidinin üstesinden gelme çabalarında Mao, Amerika ile ilişkilerini normalleştirmeye başlamıştı. Aralık 1978’de Çin ile ABD birbirlerini ilk kez diplomatik olarak tanıdılar ve 01.01.1979’dan itibaren her iki ülke karşılıklı olarak diplomatik misyonlarını açtılar. Mao’nun izinden gidenler Sovyet “sosyal emperyalizmine” karşı Çin –Amerikan ittifakının gerektiğini açıkça dillendirmeye başladılar. İç politikada, Başkan Hua Guo Feng (1976-1978) döneminde de Mao nun Kültür Devrimi politikalarının devam ettirilmesi görüşleri dillendiriliyordu . Hua Guo Feng’in döneminde kapitalizmin restorasyonu tehdidine karşı Çin kamuoyunu seferber etmede bazı roller oynamış olduğu halde, Sovyet liderleri tarafından en başından beri çok olumsuz bir gelişme olarak görülen Başkan Mao’nun “kültür devriminin” sürdürülmesi için çağrılar hala duyuluyordu. Bu devrim Ağustos 1977’de Çin Komünist Parti’sinin 11. Kongresi’nde alınan kararla sona erdirilmiştir.
Mao’nun ölümünden hemen sonra Çin’de gelişen olaylar Arnavutluk’taki durumu da etkilemiştir: Çin’in A.B.D ve diğer Batı ülkeleriyle yakın bağlar kurmasına protesto olarak Enver Hoca 1978’de Çin ile olan bağlarını kopardı ve 1985 yılında ölümüne kadar her hangi bir büyük güç ile işbirliği yapmayı reddetti. Modern bir sosyalist ülkenin kurulması için bundan böyle sosyalizmi kendi başına inşa etmenin ve bu konuda yalnızca kendine güvenmenin zorunlu olduğunu açıkladı. O; SBKP liderliği ve SSCB nin dostluk ilişkilerini yeniden kurma girişimlerinin hiç birine her hangi bir yanıt ve tepki vermedi.
Enver Hoca’nın ölümünden sonra onun izleyicisi Ramiz Alia da bir süre Enver Hoca’dan devraldığı sistemi modernleştirmek içn çaba sarfetti ve “Arnavutluk perestroika” sını başlattı . Bu perestroika hareketi niyetlerin aksine sosyalizmin kazanımlarını belirgin bir biçimde zayıflattı. Sovyetler Birliği ile ilişkileri normalleştirmeye dönük bazı girişimler yapıldı ve Şubat 1991 de Tiran’da Sovyetler Birliği ile ticari ve ekonomik işbirliğine dönük uzun vadeli bir antlaşma imzalandı. Fakat o günlerde Arnavutluk bir kaos ortamına sürüklenmiş bulunuyordu birçok Arnavut İtalya, Yunanistan ve Yugoslavya’ya kaçmıştı . Ve 1991 de Ramiz Alia bir genel seçim yapmaya zorlandı. Bu seçimde Komünistler makul ve iyi bir sonuç almışlardı fakat hükümet altedildi ve 1992 de Arnavutluk Halk Meclisi S.Berishu ‘yu Demokratik Parti’nin liderini yeni Cumhurbaşkanı olarak seçti. R. Alia tutuklandı ve yolsuzluk ile suçlandı. Arnavutlukta kapitalist restorasyon tüm hızla sürüyordu . ABD cömert mali fonlarla ilerledi ve Arnavutluk Avrupa konseyine katıldı ve bütün dış politikasını Batıya göre ayarladı .Berisha Komünist partisinin faaliyetlerini yasakladı ve hatta “pembe sosyalist “ F.Nano ‘yu dahi hapse attı.
Ülkenin sermayeleşmesi derinleştirildi ve Arnavutluk’un tarım ve sanayi yıkıma sürüklendi .İşsizlik ve göç dalgasi iyice yaygınlaştı , Kamu memurları arasında yayılan yolsuzluk ;suçlarda artış ve öte yandan Arnavutluk mali düzeninin piramidinin dağılması binlerce insanın en zor yaşam sınırına sürükledi ; bunun sonucunda insanlar sokaklara döküldü hatta ellerine silah almaya zorlandı . Ülkede 1997 Mart ve Haziran arasında süren bir devrim ortamı doğdu .Ülkenin güneyinde doğusunda ve Kuzeyinde geniş alanlar ve 10 dan fazla kenti isyancıların kontrolüne geçti .Tüm ülkede içinde komünistlerin de olduğu çeşitli güçlerin de dahil olduğu İsyan komiteleri oluşturuldu .
Arnavutluk Emek Partisinin 10.Kongresinde bu parti ismini Arnavutluk Sosyalist Partisi olarak değiştirdikten Hemen sonra Arnavutluk Komünist Partisi oluşturuldu Sosyalist Parti kongrasinde kabul edilen yeni program Marxist Leninist ideolojiyi reddetmişti. Bu parti Sosyalist Enternasyonal’e alındı (ÇN Sosyal Demokrat partilerin ve CHP nin içinde olduğu örgüt) . Enver Hocanın müttfiki eski yüksek bürokrat (aparatçik) karizmatik yapıdaki Nano artık bir Sosyal demokrat olmuştu.
İşte bu koşullarda ortaya çıkan ve örgütlenen Arnavutluk Komünist partisi bu ülkede ortaya çıkan Mart -Haziran Devriminde aktif bir rol oynamıştı bu partinin üyeleri bütün ayaklanma komitelerinde yer aldı ve çoklukla komünistlerin bu komitelerin çalışmalarında belirleyici rolleri oldu .1997 devrimi sonucunda Demokrat Partili Cumhurbaşkanı Berisha istifa etmek zorunda kaldı .Ve Sosyalist Parti 29 Haziran 1997 seçimlerini kazandı .O günden bu yana bu parti iktidarda bulunuyor . 2002 den sonra ise Nato yanlısı eski general A.Moisiu Cumhurbaşkanlığı konumunda bulunuyor ; yine 2002 den itibaren Nano başbakan konumundadır .
1997 devrimi tamamlanmıştı . Çalışan halk kitlelerinin kitle mücadelesi ile birlikte bu kitle mücadelesine yer yer katılan ordu saflarından insanların mücadelesi Demokrat Partilileri iktidardan çekilmesi ve geri plana çekilmeleri ve onların yerine seçimleri kazanan Sosyalistlerin öne sürülmesi ve yaptığı bazı hükümet uygulamalarında yapılan değişiklikler ile etkisizleştirildi. Bu taktikte emperyalist devletlerin müdaheleleri önemli bir rol oynadı ; bunlar İtalya’nın ana gücünü oluşturduğu güçlü bir 7000 kişlik askeri birliği Arnavutluğa soktular .A.B.D Arnavutluk un sahillerinde bekçilik yaparak bir ablukası politikası uyguladı .Yapılan seçimlere hileler karıştırıldı vesair oyunlar oynandı .İktidar değişikliği A.B.D ve Nato çıkarları doğrultusunda tasarlanmıştı; çünkü “demokrat “ Berisha’nın rejimi halkın gözünde tamamen gözden düşmüştü . İktidara gelen Sosyalistler Arnavutluğu Nato ya sokmak için yoğun bir çaba içindeler ve Kosova’daki ve Makedonya daki Arnavut Diaspora’yı kullanarak durumu etkilemeye çalışıyorlar .Ülke içinde kapitalist reformları devam ettiriyorlar .Bugün Arnavutluk ile Rusya Federasyonu arasındaki devletler arası ilişkiler normalleşmiş bulunuyor ve iki ülkenin elçilikleri normal faaliyet sürdürüyor .
1998 de Parlemento sosyalist çoğunluk oyları ile Komünist partisinin yasallaştırılmasını kabul etti .Bu parti kendisini proleter karakterde ve halkın temsilcisi konumunda görmektedir . Ve bu parti Sosyalist Partinin burjuvazi ve emperyalistlerin çıkarlarının temsilcisi olduğu şeklinde doğru bir bakışa sahiptir ve kapitalizmin devrimci bir tarzda alt edilmesini ve yerine proletarya demokrasisinin kurulması gereğini savunmaktadır .
60-70 li yıllarda sosyalist kampın bölünmesi esas olarak Kruşçev in revizyonist rotasının ve daha sonra da Brejnev liderliği nedeniyle ortaya çıkmıştır. Bu bütün bir uluslar arası komünist ve işçi akımında çok olumsuz ve acılı sonuçlara yol açmıştır. Birçok ülkede komünist partiler Çin ve Sovyet yanlısı olarak bölündüler. SBKP liderliğinin bu dönemde olayları özellikle Ç.K.P nin bölücülük girişimi olarak açıklamaya çalışması hatta “Maoist İdeolojiye “ bağlama çabaları inandırıcı değildi. Bununla birlikte Pekin in S.B.K.P liderlerini “sosyal emperyalizm “ ile suçlaması ve Sovyetler Birliği’nin davranışlarını Çin ve diğer ulusal kurtuluş hareketlerine karşı ABD ile birlikte bir komplo tasarlamakta olduğu şeklinde vesair suçlamaları da aynı şekilde zarar vermişti . 1969 daki Komünist ve İşçi partilerinin Moskova’daki konferansından sonra –Bu konferansta Çinliler yoktu- bu tür böylesi geniş katılımlı forumlar toplanamadı .
1985 ve 1991 arası dönemde Sovyet ve Çin devleti arasındaki ilişkilerde bazı olumlu gelişmeler yaşandığı doğrudur .1989 Mayıs’ında Gorbacev Çin’i ziyaret etti .Bu ziyaret sonucunda bu ziyaretin” iki ülke arasındaki ilişkilerin normalleştirimesinin dönümü “ olduğu ilan edildi . Deng Xiaoping Gorbacev ile yaptığı zirve toplantısında Çin tarafının “geçmişi geride bırakmak ve geleceğin önünü açmak istediğini “ belirtti ve “ Bırakalım rüzgarlar bütün olan bitenleri süpürsün ; gelin birlikte geleceğe bakalım “ ifadesini kullandı . Sovyet tarafı bu bakışı paylaşmıştı .Bunun sonucunda iki Komünist partisi arasında da kopan resmi ilişkiler yeniden tesis edildi .Fakat Sovyetler Birliği’nin yıkılması bu başlayan süreci sona erdirdi . Şu anda Ç.K.P resmi düzeyde Rusya Federasyonu Komünist Partisi ile (Ç.N Zyganov un lideri olduğu parti ) nispeten gelişkin sayılabilecek ilişkiler sürdürmektedir fakat Rusya’daki diğer komünist partileri ile sadece sınırlı düzeyde ilişki ve temasları bulunmaktadır .
SBKP nin 24.7.2004 tarihli Merkez komitesi Plenum toplantısında Parti başkanı Oleg.S.Shenin yaptığı açıklamada SBKP nin çok daha önceden Sovyet Çin ve Arnavutluk Partileri arasındaki çelişmeler konusunda kendi değerlendirmesini yapmış olması gerektiğini ve bu çelişmenin ve çatışmanın nedenleri ve bunların trajik sonuçları konusunda kendi payına düşen sorumluluğu üstlenmiş olması gerektiğini belirtti . Bu toplantıda ÇKP ve Arnavutluk Komünist partileri ile ilişkileri yeniden kurmak hedefi karar altına alındı . Bu kararımızı göz önünde bulunduranak ve yukarda verilen bilgilere dayanarak bu yıl önümüzdeki Mart ayında gerçekleşecek Partimizin M.K Plenum toplantısında aşağıdaki iki noktayı tartışmamız mümkün olabilecektir .Bu noktalar şöyle belirlenmiştir .
1- SBKP Merkez komitesi Plenumu bundan böyle Çin ve Arnavutluk Komünistleri ile çatışmalar ve bunların trajik sonuçları üzerinde kendi payına düşen sorumlulukları üstlendiğini ilan etmektedir .
2- SBKP Merkez komitesi Plenumu ve parti MK Sekreterliğinin oluşturduğu temsilciler heyeti Çin ve Arnavutluk Komünist Partisi liderliklerine bu kararımızı yazılı olarak bildirecek ve bu yazıda SBKP nin her iki parti ile de ilişkileri yeniden kurmaya tamamen hazır olduğu vurgulanacaktır .
Kararımızı bildiren bu mektuba ; burada yukarda ifade ettiğimiz bilgilerdeki görüşlerin önemi nedeniyle ; nihai kararın Partimizin Plenum toplantısında onaylanacağı ilave edilecektir .
SBKP Merkez Komitesi Sekreteri
Alexander Baryshev