SBKP’nin Açıklaması

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

SSCB’de N. Kruşçev önderliğindeki revizyonist güçler iktidara gelmeden önce Sovyet-Çin ve Sovyet-Arnavutluk i

lişkileri genelde olumlu olarak gelişiyordu.

Çeviri: Cem Kızılçeç

 

2005’te Brüksel dünya komünist partileri toplantısında SBKP’nin açıklaması aşağıda:

Ek 1. Brüksel, 2-4 Mayıs 2005

www.icsbrussels.org   ics[at]icsbrussels.org

1960 ve 1970’lerde Sovyet-Çin-ve Sovyet -Arnavutluk Arasındaki Anlaşmazlıklar hakkında Değerlendirme Raporu

Oleg Shenin Önderliğinde 1994’te Kurulan Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin  “Emperyalizme Karşı Mücadelede Komünistlerin Uluslararası Deneyimleri ve Görevleri” başlıklı 14. Uluslararası Komünist Partiler Seminerine Katkı

Sunuşu

İkinci Dünya Savaşı sırasında S.S.C.B.’nin Nazi faşizmi ve Japon militarizmine karşı kazanılan zaferdeki belirleyici rolü birçok Avrupa ve Asya ülkesinde halka dayanan demokratik devrimlerin  ve bazı Avrupa ve Asya ülklerinde sosyalizmin zaferi  için bütün gerekli koşulları yaratmıştı. SSCB’nin önderliğinde ve en başından beri Çin Halk Cumhuriyeti  (01/10/1949’da kuruluşunu ilan etmişti) ve Arnavutluk Halk Cumhuriyeti’nin (AHC) (11/01/1946’da kuruluşunu ilan etmişti) ayrılmaz parçaları olduğu  güçlü  bir sosyalist kamp oluşturuldu.

SSCB’de N. Kruşçev önderliğindeki revizyonist güçler iktidara gelmeden önce Sovyet-Çin ve Sovyet-Arnavutluk ilişkileri genelde olumlu olarak gelişiyordu. ÇHC ve AHC’ne ekonomilerini geliştirme planlarını gerçekleştirmede, bağımsızlıklarına yapılan emperyalist saldırıları boşa çıkarmada, uluslararası konumlarının güçlendirmede SSCB çeşitli yardımlarda bulundu. Tüm alanlarda – politik, ekonomik, bilimsel, askeri ve kültürel – ikili ilişkiler başarıyla geliştirilmekteydi . Proleter enternasyonalizm ilkelere dayanarak bu ülkeler arasında işbirliği yapıldı, J. Stalin, Mao Zedung ve Enver Hoca arasında önemli konularla ilgili  birçok toplantı ve görüşmeler oldu.

14 Şubat 1950’de Moskova’da J.Stalin’in  nitelemesi  ile  “Uzak Doğu’da her çeşit saldırgan güçler ve savaş kışkırtıcılarına karşı barışı güvence altına almayı” hedefleyen 30 yıllık bir dostluk, birlik ve karşılıklı yardımlaşma anlaşması imzalanmıştı.

Aralık 1947’de imzalanan Bulgaristan-Arnavutluk dostluk, işbirliği ve karşılıklı yardımlaşma anlaşması Balkanlarda barışın güçlenmesinde çok önemli bir rol oynamıştı. Çok geçmeden Sovyetler Bulgaristan’la benzer bir anlaşma imzaladı ( Mart 1948). Şubat 1949’da Arnavutluk Ekonomik Yardımlaşma Konseyi (Comecon)’un üyesi oldu. 14 Mayıs 1955’te Arnavutluk, imzacı devletlerin güvenliğini ve Avrupa’da barışı sürdürmeyi amaçlayan Varşova Paktı’na imza attı.

Kruşçev’in önderliğindeki revizyonist politikalar Stalin’li yıllarda SSCB, Çin ve Arnavutluk arasında kurulan dostluk ve işbirliği ilişkilerine muazzam  ölçüde zarar verdi. Sovyetler Birliği Komünist Partisi (SBKP)’nin 20. Kongresi (Şubat 1956),  21 . Kongresi (Ocak-Şubat 1959) ve  22. Kongresi’nde (ekim 1961)alınan kararlar özellikle çok zararlı oldu.

 Bu kongreler SBKP içindeki zararlı değişimlerin başlangıcı ve Marxist Leninist devrimci bir partiden revizyonist tipte bir partiye dönüşmesinin başlangıcı oldu. Bu kongrelerde alınan kararlar dünya komünist ve işçi hareketlerinde anlaşmazlıklara ve bölünmelere neden oldu, ülkelerin ulusal ve toplumsal kurtuluş mücadelesinin  potansiyel güçlerini ve olanaklarını  zayıflattı. Kruşçev’in sorumsuz ve devlet karşıtı politikalarından doğan Anti-Stalinizm, uluslararası emperyalizmle bağlantılı bir sorundu  ve dünya sosyalist kampı tahrip etmek için emperyalizmin ana silahı oldu.

SBKP’nin XX. Kongresinde Kruşçev’in konuşmasında yer alan J. Stalin’in sorumsuzca eleştirilmesinin Çin Komünist Partisi (ÇKP) tarafından derhal reddedilmesi ÇKP liderliği adına   onurlu bir  tutumdu . Mao, bu konuşmayı okuduktan sonra, Çin’deki  Sovyet büyükelçisiyle yaptığı görüşmede “Stalin’in büyük bir Marxist, çoğu önemli sorunlarda genellikle doğru  çizgiyi   savunan ve izleyen   iyi ve dürüst bir devrimci olduğunu”  önemle belirtmişti . ÇKP nin 8.parti Kongresinde de   J. Stalin’in yaşamı ve çalışmalarının benzer değerlendirmeler, kişi kültü olumsuz bir şey olarak resmen reddedilmesine rağmen, dile getirildi . Bu arada ; yine de ÇKP liderlerinin, SBKP ile tam ve resmi olarak ayrı düşmelerine rağmen, sosyalist kampa yalnızca ve yalnızca SSCB’nin önderlik edebileceği ve etmesi gerektiği şeklindeki politik duruşlarını sürdürdükleri belirtilmelidir.

1957’nin Kasım’ında Moskova Komünist ve İşçi Parti Temsilcileri Konferansı sırasında Mao başkanlığındaki Çin delegeleri, Konferans Sonuç Bildirgesi’nin Sovyet tarfının  taslağında bazı önemli eklemeler ve düzeltmelerin yer almasını başarmışlardı. Bunlar şu önemli noktaları ve fikirleri  içeriyordu:

1) ABD emperyalizmi dünya devrim karşıtı gericilik güçlerinin merkezidir ve dünya halklarının en azılı düşmanıdır;

2)Eğer  emperyalizm yeni bir dünya savaşı başlatırsa, bu savaşta kendini de gömecektir

3) Marxizm Leninizm’in genel evrensel  ilkelerinin devrimci pratikle birleştirilmesi ve yine Markizm Leninizmin evrensel ilkelerinin bir ülkede sosyalist bir toplum inşa edilmesi pratiğiyle birleştirilmesinin farklı ülkeler için farklılıklar göstereceği  fikri

4) Siyasi -pratik çalışmalarda  diyalektik materyalizmin kullanılmasının gerekliliği;

5) kapitalizmden sosyalizme geçiş döneminde proletarya diktatörlüğünün koşulsuz  gerekliliği

6) kapitalizmden sosyalizme barışçıl geçiş stratejisini  kabul etmeyi reddetmenin tüm ülkelerin siyasi koşulları açısından  mutlak koşul olduğu –  Barışçıl geçiş tezini pratikte  Sovyet Revizyonistleri  savunuyordu

7)  Burjuvazinin etkisi revizyonizme yol açan içsel etkendir,  buna karşın  emperyalizmin baskısı  karşısında teslimiyet  Revizyonizmin  dışsal   kaynağını  oluşturur  ve benzer tezler ÇKP tarafından savunuldu  ve  bu müdahele kararları yönlendirdi

 Diğer yandan, “SBKP’nin 20. Kongresinde alınan kararların büyük önemi” hakkındaki bildiriyle aynı fikirde olmamalarına karşın  Çinli yoldaşlar, “o zaman ki SBKP önderliğinin zor durumunu dikkate alarak” karar metinlerinde bunu değiştirmek için ısrar etmediler.

ÇN  : SBKP nin o günkü güçlükleri  Macaristan ve Polonya’da meydana gelen  sag burjuva liberal  ayaklanmalar ve  buradaki  Komünist ve İşçi Partileri ile bu hareketlere karşı alıncak tavırlardaki farklılıklardan kaynaklanıyordu .Kruşçev ve SBKP bu krizlerin çözümünde  Çin ve Mao nun prestijinden yararlanarak onları görüşmelere katarak  bu çelişmelerin çözümünde  bazı mesafeler kattetti .Çinliler  bu hareketler karşısında alıncak tutum konusunda o zaman  bazı farklılıklarına karşın  SBKP ye yardımcı olarak krizi çözmek yönünde tavır koydular .Ağırlıklarını  polonya ve Macar partilerinin bazı taleplerinin  SBKP ye kabul etttirilmesinde de kullandılar .Bu görüşmelere ilişkin arşiv bilgilerini  isteyen dostlara sunabiliriz.

Moskova Konferansı’nda görünür hale gelen ideolojik farklılıklar daha sonra SBKP ile ÇKP arasında zamanın-dönemin  temel sorunlarının değerlendirilmesinde  ilişkin açık bir anlaşmazlığa dönüşmüştür. Çinli komünistler, SBKP’nin 1961 deki  22. Kongresinde benimsenen SBKP programını, özellikle “tüm halkın devleti” ve SBKP’nin “tüm halkın partisi olduğuna” ilişkin tezleri, etkili bir  biçimde ve doğru  bir yaklaşımla  eleştirdiler. Kruşçev’in, SBKP’nin  22. Kongresinin revizyonist çizgisini eleştirme cesaretini gösterdiği için, Enver Hoca’nın kişiliğine ve Arnavutluk önderliğine yaptığı saldırıları  açıkça  reddettiler. SBKP’nin 22. Kongresinin kararları  J. Stalin’in suçlanması ile birleştirildiğinde, aslında proletarya diktatörlüğünün rolünü reddediyor  ve dünya komünist ve işçi hareketlerinin temel olarak parlamenter mücadele yöntemlerini ve iktidarın barışçıl yollarla ele geçirilmesini hedefliyordu ; bu  SBKP yaklaşımları de ÇKP tarafından açıkça  reddedildi.

ULUSLAR ARASI DIŞ  POLİTİKA  KAVRAM VE POLİTİKALARINDAKİ  FARKLILIKLAR  (Bu başlığı biz koyduk  ÇN )

ÇKP ile SBKP arasında başlayan polemikler ayrıca dönemsel dış politikaya ilişkin farklılıkları da açığa çıkardı. Çinli yoldaşlar, Kruşçev’in sınıf mücadelesini ve proleter enternasyonalizminin ilkelerini inkar eden yaklaşım ve bakış açısı ile  şekillenen kapitalist ülkelerle barış içinde bir arada yaşama ilkesine katılmadılar. Çinli yoldaşlar, SBKP önderliğinin  Yugoslav revizyonistlerinin maskesini düşürmenin “Marxist-Leninist partilerin zorunlu bir görevi olarak sürmesini” hükme bağlayan Kasım 1960’daki Moskova Konferansı Bildirisi’ni görmezden gelerek SBKP’nin Yugoslav revizyonistleriyle olan ilişkileri normalleştirmelerine karşı çıktılar.

1962’deki Karayip Denizi (Küba Civarı ) krizi esnasında Kruşçev’in Sovyet füzelerinin Küba bölgesinden çekilmesini kabul etmesi, ABD baskısı karşısında bir  teslimiyetçi   tutum  olarak  nitelenerek Pekin tarafından  keskin biçimde eleştirildi. Moskova Pekin’in bu eleştirisine, kendisinkinden  farklı tüm yaklaşımların maceracılık anlamına geleceği ve tüm dünya için bir felaket olabilecek nükleer bir savaşa yol açabileceği şeklinde yanıt verdi.

Çinli komünistler,  Çin ile Hindistan arasındaki sınır anlaşmazlıklarında veya çatışmalarında , Çin’i desteklemeyi reddettiği için de Kruşçev önderliğini eleştirdiler. Buna karşılık, Moskova, Çin’i SSCB’nin Hindistan’la olan ilişkilerini bozmaya çalışmakla suçladı.

1963’de Moskova’da nükleer denemelerin atmosferde, uzayda veya su altında yapılmasının sınırlanmasına ilişkin Anlaşma’nın imzalanması esnasında Moskova ile Pekin arasında ateşli fikir alış verişleri oldu – ayrıca 1968’deki nükleer silahların yaygınlaştırılmamasına ilişkin Anlaşmanın imzalanması sırasında da aynı şeyler oldu. Çin, ne kadar çok sosyalist ülkenin elinde nükleer silahı olursa dünya barışının sürmesinin o kadar çok mümkün olabileceğini düşünüyordu.

Bilindiği gibi, 15 Ekim 1957’de SSCB ile Çin yeni askeri  techizatlara  ilişkin bir Anlaşma imzaladılar. Buna göre SSCB Çin’e tüm teknik belgeleriyle birlikte atom bombası numuneleri sağlamakla yükümlüydü. Fakat daha 1959’da Moskova bu anlaşmadaki yükümlülüğünü yerine getirmeyi reddetti.

Moskova ile Pekin arasındaki polemiklere konu olan sorunların karmaşıklığı aşikardı. Zengin deneyimi olan SBKP önderleri bu koşullar altında Sovyet-Çin ilişkilerinin onarılamaz bir biçimde bozulmasını engellemek için gereken sabrı, bilgeliği ve uzun vadeli düşünmeyi en başından beri göstermeliydi. Fakat yaptıkları bu değildi. J.Stalin’in sağlığında doğrudan Çin’le çalışanlara verdiği “ Olası tüm araçlarla, neye mal olursa olsun Çin ile dostluk ilişkilerimizi sürdürmeliyiz. Bizim Çin ile birliğimiz dünyada devrimci değişimin başarılmasını sağlayacaktır.” şeklindeki açık talimat ve uyarılarını  görmezden geldiler. Bu tavsiyenin stratejik bir özelliği olduğu açıktır. Eğer bu talimata uyulsaydı, bugün dünya çok farklı olabilirdi. Dünya sosyalist sistemi  varlığı  ve gelişmesi nedeniyle tarih tarafından ölüm hükmü verilmiş olan kapitalist sistem çoktan felç edebilecekti .

Ancak Kruşçev revizyonistlerinin sorumsuzluğu hiçbir sınır tanımıyordu. SSCB ile Çin arasındaki ekonomik ve bilimsel işbirliğinin sona ermesinde inisiyatifi elinde tutanlar kesinlikle onlardı. Bunu büyük bir acele ile yaptılar ve hiçbir haklı gerekçeleri yoktu . Temmuz 1960’da, Kruşçev’in kişisel talimatıyla tüm Sovyet uzmanlar Çin’den geri çağrıldılar, bu uzmanların “Çinlilerin Sovyet karşıtı propagandalarına  hedef olduğu” şeklindeki aptalca bir bahanesi ileri sürülerek tüm anlaşmalar çiğnendi . Bütün bunlara rağmen, Moskova tarafı Sovyet uzmanların geri çekilmesiyle iç kamuoyunda ortaya çıkan zor durumu aşmak için Çinli önderlerin başlattıkları  tarım ve sanayide “büyük ileri Atılım ” sloganı altında yürütülen harekete  ve benzer  kampanyalara  –ki biz Çinlilerin o dönemdeki bu  kampanyalarının  her zaman akılcı kararlar olduğu kanısında  değiliz –   alaya alan ve aşağılayan büyük medya kampanyalarına başladılar.

Aynı  dönemde  Moskova, küçük Arnavutluk’a karşı da saldırılara başladı. Aralık 1961’de Tiran’daki Sovyet Büyükelçisi geri çağrıldı ve Moskova’da sürekli bir Arnavutluk diplomatik misyonunun istenmediği açıklandı. Bu aslında iki ülke arasındaki diplomatik ilişkeleri kesmekti . SBKP ile Arnavutluk İşçi Partisi ( Arnavutluk komünistlerinin partisinin ismi Kasım 1948’den beri buydu) arasında yapılan tüm anlaşmalar SBKP tarafından bozuldu. Bunu yanıtı da aynı derecede sert oldu: 1961’in sonundan itibaren Arnavutluk  Comecon’dan (Ekonomik İşbirliği Konseyinden )ayrıldı ve 1968’de Varşova Askeri Paktı’ndan çekildi. Arnavutluk o zamandan beri politik olarak ve birçok yönden kendini Çin’le yakınlaşmaya yöneltti.

1960’ların ortasından itibaren Sovyet-Çin ilişkileri açık bir  düşmanca biçim aldı. Her iki taraf da birbirini “sosyalizmden uzaklaşmakla” suçladı. Damansky Adası’ndaki ilk askeri çatışmadan (02/03/1969) ve söz konusu adayı geri almak için Çinlilerin yaptıkları saldırının Sovyetler tarafından geri püskürtülmesinden (14-15/03/1969) itibaren Sovyet-Çin sınırı sürekli çatışmaların ortaya çıktığı  bir yer haline geldi ve bu durum Çinli önderlerin sınırlara ilişkin Sovyetlerden mantıksız ve temelsiz  toprak  taleplerinde bulunan çok sayıda deklarasyonlarıyla daha da şiddetli hale geldi. Yüzbinlerce Sovyet askeri Moğolistan’da ve Çin sınırı boyunda konuşlandırıldı ve yığınak yapıldı.

Sovyet – Pakistan işbirliğinin başlaması nedeniyle Çin, SSCB’yi “Çin’i askeri üslerle kuşatmayla” suçlamaya başladı. O zamanlar Çin’in SSCB’yi “sosyal emperyalizm” ile suçlaması çok  olağan ve yaygın  bir şeydi. Çin, ABD askeri saldırganlığına karşı SSCB ile Demokratik Vietnam’a yapılan askeri yardımın gözden geçirilmesi için bile S.S.C.B ile koordineli hareket etme önerisini  reddetti. Karşılıklı suçlamaların yarattığı bu kaos,  bazen diğer tarafın yaptığı bazı açıklamalarının anlamlarının  açıkça çarpıtılması son bulmadı.

Sovyet-Çin ilişkileri Başkan Mao’nun ölümünden (09/09/1976) sonra da çok düşük  düzeyde seyretmeye devam etti. 3 Nisan 1979’da Çin önderliği 1950 Çin-Sovyet Dostluk Anlaşması’nın yenilenmesi niyetinin olmadığını açıkladı. Sonuçta, bu Anlaşma’nın varlığı, kendi koşullarına uyarınca, 11/04/1980’den itibaren sona erdi.

1970’lerin başından beri, Çin’in sosyalist ülkeler arasında yalıtılma tehdidinin üstesinden gelme çabalarında Mao,  Amerika ile ilişkilerini normalleştirmeye başlamıştı. Aralık 1978’de Çin ile ABD birbirlerini ilk kez diplomatik olarak tanıdılar ve 01.01.1979’dan itibaren her iki ülke karşılıklı olarak diplomatik misyonlarını açtılar. Mao’nun izinden gidenler Sovyet “sosyal emperyalizmine” karşı Çin –Amerikan ittifakının gerektiğini  açıkça  dillendirmeye  başladılar. İç politikada, Başkan Hua Guo Feng (1976-1978)  döneminde de Mao nun Kültür Devrimi politikalarının devam ettirilmesi  görüşleri dillendiriliyordu . Hua Guo Feng’in döneminde  kapitalizmin restorasyonu tehdidine karşı Çin kamuoyunu seferber etmede bazı roller oynamış olduğu halde, Sovyet liderleri tarafından en başından beri çok olumsuz bir gelişme olarak görülen Başkan Mao’nun “kültür devriminin” sürdürülmesi için çağrılar hala duyuluyordu. Bu devrim Ağustos 1977’de Çin Komünist Parti’sinin 11. Kongresi’nde alınan kararla sona erdirilmiştir.

Mao’nun ölümünden hemen sonra Çin’de gelişen olaylar Arnavutluk’taki durumu da etkilemiştir: Çin’in A.B.D ve diğer Batı ülkeleriyle yakın bağlar kurmasına protesto olarak Enver Hoca 1978’de Çin ile olan bağlarını kopardı ve 1985 yılında ölümüne kadar her hangi bir büyük güç ile işbirliği yapmayı reddetti. Modern bir sosyalist ülkenin kurulması için bundan böyle sosyalizmi kendi başına inşa etmenin ve bu konuda yalnızca kendine güvenmenin zorunlu olduğunu açıkladı. O; SBKP liderliği ve SSCB nin   dostluk ilişkilerini yeniden kurma girişimlerinin hiç birine  her  hangi bir  yanıt ve tepki vermedi.

Enver Hoca’nın ölümünden sonra onun izleyicisi Ramiz Alia  da  bir süre  Enver Hoca’dan devraldığı  sistemi modernleştirmek  içn çaba sarfetti  ve  “Arnavutluk perestroika” sını başlattı . Bu perestroika hareketi  niyetlerin aksine sosyalizmin kazanımlarını belirgin bir biçimde zayıflattı. Sovyetler Birliği ile ilişkileri normalleştirmeye dönük bazı girişimler yapıldı ve Şubat 1991 de Tiran’da Sovyetler Birliği  ile ticari ve ekonomik  işbirliğine dönük uzun vadeli bir antlaşma imzalandı. Fakat o günlerde  Arnavutluk bir kaos ortamına  sürüklenmiş bulunuyordu birçok Arnavut İtalya, Yunanistan ve  Yugoslavya’ya kaçmıştı . Ve 1991 de  Ramiz Alia bir genel seçim  yapmaya  zorlandı. Bu seçimde Komünistler  makul ve  iyi bir sonuç almışlardı fakat  hükümet  altedildi  ve 1992 de Arnavutluk Halk Meclisi S.Berishu ‘yu Demokratik Parti’nin liderini yeni Cumhurbaşkanı olarak  seçti. R. Alia tutuklandı  ve yolsuzluk ile  suçlandı. Arnavutlukta kapitalist restorasyon tüm hızla sürüyordu . ABD  cömert mali fonlarla ilerledi  ve Arnavutluk Avrupa konseyine katıldı ve bütün dış politikasını  Batıya göre ayarladı .Berisha Komünist partisinin faaliyetlerini yasakladı ve hatta  “pembe sosyalist “ F.Nano ‘yu dahi hapse attı.

Ülkenin  sermayeleşmesi derinleştirildi  ve Arnavutluk’un tarım ve sanayi yıkıma sürüklendi .İşsizlik ve göç dalgasi iyice yaygınlaştı , Kamu memurları  arasında yayılan yolsuzluk  ;suçlarda artış ve  öte yandan  Arnavutluk mali düzeninin piramidinin dağılması binlerce insanın en zor yaşam sınırına sürükledi ; bunun sonucunda  insanlar sokaklara  döküldü  hatta  ellerine silah almaya zorlandı . Ülkede 1997 Mart ve Haziran arasında süren bir devrim ortamı doğdu .Ülkenin güneyinde doğusunda ve Kuzeyinde geniş alanlar ve 10 dan fazla kenti isyancıların kontrolüne geçti .Tüm ülkede içinde komünistlerin de olduğu çeşitli güçlerin de dahil olduğu  İsyan komiteleri  oluşturuldu .

Arnavutluk Emek Partisinin 10.Kongresinde bu parti ismini Arnavutluk Sosyalist Partisi olarak değiştirdikten  Hemen sonra Arnavutluk Komünist Partisi oluşturuldu  Sosyalist Parti kongrasinde kabul edilen yeni program Marxist Leninist ideolojiyi reddetmişti. Bu parti Sosyalist Enternasyonal’e alındı (ÇN Sosyal Demokrat partilerin ve CHP nin içinde olduğu örgüt) . Enver Hocanın müttfiki eski yüksek bürokrat (aparatçik) karizmatik yapıdaki Nano artık bir Sosyal demokrat olmuştu.

İşte bu koşullarda ortaya çıkan  ve örgütlenen Arnavutluk Komünist partisi bu ülkede ortaya çıkan Mart -Haziran Devriminde aktif bir rol oynamıştı bu partinin üyeleri bütün ayaklanma  komitelerinde yer aldı ve çoklukla komünistlerin bu komitelerin çalışmalarında  belirleyici rolleri oldu .1997 devrimi sonucunda Demokrat Partili Cumhurbaşkanı Berisha istifa  etmek zorunda kaldı .Ve  Sosyalist  Parti  29 Haziran 1997 seçimlerini  kazandı .O günden bu yana bu parti  iktidarda bulunuyor . 2002 den sonra ise Nato yanlısı  eski general A.Moisiu  Cumhurbaşkanlığı konumunda bulunuyor  ; yine 2002 den itibaren Nano başbakan konumundadır .

1997 devrimi tamamlanmıştı . Çalışan  halk kitlelerinin  kitle mücadelesi ile birlikte  bu kitle mücadelesine yer yer katılan  ordu  saflarından insanların mücadelesi Demokrat Partilileri iktidardan çekilmesi  ve geri plana çekilmeleri ve onların yerine  seçimleri kazanan Sosyalistlerin öne sürülmesi ve yaptığı bazı hükümet uygulamalarında yapılan değişiklikler ile  etkisizleştirildi. Bu taktikte emperyalist devletlerin müdaheleleri  önemli bir rol oynadı ; bunlar  İtalya’nın ana gücünü oluşturduğu güçlü bir  7000 kişlik askeri birliği Arnavutluğa soktular .A.B.D  Arnavutluk un sahillerinde bekçilik yaparak bir ablukası politikası uyguladı .Yapılan seçimlere hileler karıştırıldı vesair oyunlar oynandı .İktidar değişikliği A.B.D  ve Nato çıkarları doğrultusunda tasarlanmıştı; çünkü “demokrat “ Berisha’nın  rejimi halkın gözünde tamamen gözden düşmüştü .  İktidara gelen Sosyalistler Arnavutluğu Nato ya sokmak için  yoğun bir çaba içindeler ve Kosova’daki  ve Makedonya daki  Arnavut  Diaspora’yı kullanarak durumu etkilemeye çalışıyorlar .Ülke  içinde kapitalist reformları devam ettiriyorlar .Bugün  Arnavutluk ile Rusya Federasyonu arasındaki devletler arası ilişkiler normalleşmiş bulunuyor ve  iki ülkenin elçilikleri normal faaliyet sürdürüyor .

1998 de  Parlemento  sosyalist çoğunluk oyları ile Komünist partisinin yasallaştırılmasını kabul etti .Bu parti kendisini proleter karakterde ve halkın temsilcisi konumunda görmektedir . Ve bu parti Sosyalist Partinin burjuvazi ve emperyalistlerin çıkarlarının temsilcisi  olduğu şeklinde doğru bir bakışa sahiptir  ve kapitalizmin devrimci bir tarzda alt edilmesini  ve yerine proletarya demokrasisinin kurulması gereğini savunmaktadır .

60-70 li yıllarda sosyalist kampın bölünmesi esas olarak Kruşçev in revizyonist rotasının ve daha sonra da Brejnev liderliği nedeniyle ortaya çıkmıştır. Bu bütün bir uluslar arası komünist ve işçi akımında çok olumsuz ve acılı sonuçlara yol açmıştır. Birçok ülkede komünist partiler Çin ve Sovyet yanlısı olarak bölündüler. SBKP liderliğinin bu dönemde olayları özellikle Ç.K.P nin bölücülük  girişimi olarak açıklamaya çalışması hatta “Maoist İdeolojiye “ bağlama çabaları inandırıcı  değildi. Bununla birlikte Pekin in S.B.K.P  liderlerini  “sosyal emperyalizm “ ile suçlaması ve  Sovyetler Birliği’nin davranışlarını Çin ve diğer ulusal kurtuluş hareketlerine karşı ABD ile birlikte bir komplo tasarlamakta olduğu şeklinde vesair suçlamaları  da aynı şekilde zarar  vermişti . 1969 daki Komünist ve İşçi partilerinin Moskova’daki konferansından sonra –Bu konferansta Çinliler yoktu- bu tür böylesi geniş  katılımlı forumlar   toplanamadı .

1985 ve 1991 arası dönemde Sovyet ve Çin devleti arasındaki ilişkilerde bazı olumlu gelişmeler yaşandığı doğrudur .1989 Mayıs’ında Gorbacev Çin’i ziyaret  etti  .Bu ziyaret sonucunda bu ziyaretin” iki ülke arasındaki ilişkilerin normalleştirimesinin dönümü “ olduğu ilan edildi . Deng  Xiaoping Gorbacev ile yaptığı zirve toplantısında  Çin tarafının “geçmişi geride bırakmak ve geleceğin önünü açmak istediğini “ belirtti ve “ Bırakalım rüzgarlar bütün  olan bitenleri süpürsün ; gelin birlikte geleceğe bakalım “ ifadesini kullandı . Sovyet tarafı bu bakışı paylaşmıştı .Bunun sonucunda iki Komünist partisi arasında da kopan resmi ilişkiler yeniden tesis edildi .Fakat  Sovyetler Birliği’nin yıkılması bu başlayan süreci sona erdirdi . Şu anda Ç.K.P resmi düzeyde Rusya Federasyonu Komünist Partisi  ile (Ç.N Zyganov un lideri olduğu parti )  nispeten gelişkin sayılabilecek ilişkiler sürdürmektedir  fakat Rusya’daki diğer komünist partileri ile sadece sınırlı düzeyde ilişki ve temasları bulunmaktadır .

SBKP nin 24.7.2004 tarihli Merkez komitesi Plenum toplantısında Parti başkanı Oleg.S.Shenin  yaptığı açıklamada SBKP nin çok daha önceden Sovyet  Çin ve Arnavutluk Partileri  arasındaki çelişmeler  konusunda kendi  değerlendirmesini yapmış olması gerektiğini  ve bu çelişmenin ve çatışmanın nedenleri  ve bunların trajik sonuçları konusunda  kendi payına düşen sorumluluğu üstlenmiş olması gerektiğini  belirtti . Bu toplantıda  ÇKP ve Arnavutluk Komünist partileri ile ilişkileri yeniden kurmak hedefi karar altına  alındı . Bu kararımızı göz önünde bulunduranak ve yukarda verilen bilgilere dayanarak  bu yıl önümüzdeki Mart ayında gerçekleşecek Partimizin M.K  Plenum toplantısında  aşağıdaki iki noktayı  tartışmamız mümkün olabilecektir .Bu  noktalar  şöyle belirlenmiştir .

1-      SBKP  Merkez komitesi Plenumu  bundan böyle  Çin ve Arnavutluk Komünistleri ile  çatışmalar  ve bunların trajik sonuçları  üzerinde kendi payına düşen sorumlulukları üstlendiğini ilan etmektedir .

2-      SBKP  Merkez komitesi Plenumu  ve  parti MK Sekreterliğinin oluşturduğu  temsilciler heyeti  Çin ve  Arnavutluk  Komünist  Partisi liderliklerine bu kararımızı yazılı olarak  bildirecek  ve bu yazıda SBKP nin  her iki parti ile de ilişkileri yeniden kurmaya  tamamen hazır  olduğu  vurgulanacaktır .

Kararımızı bildiren bu mektuba ; burada yukarda  ifade ettiğimiz  bilgilerdeki görüşlerin önemi    nedeniyle  ; nihai kararın  Partimizin Plenum toplantısında  onaylanacağı  ilave edilecektir .

SBKP  Merkez Komitesi  Sekreteri 

Alexander  Baryshev

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir