Search
Close this search box.

Seçime Giderken Duyulan Sıkıntılar-Yusuf Akay

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

Her seçim dönemi, siyasetin karnının şiştiği sancılı bir süreçtir. “Karın ağrısı” diye adlandırılan, insanda acı ile karışık bir kızgınlığın depreştiği bu zaman dilimini bizde partilerin, özellikle HDP’nin aday listeleri oluşturdu. HDP’nin milletvekili aday listelerinde “yetmez ama evet”çileri ve de eski yılgın solcuları görünce küçük bir not düşme gereği duydum.

HDP’nin ABD emperyalizminin kurguladığı ve uygulamaya soktuğu Büyük Ortadoğu Projesi’nin bir parçası olduğu, geçmiş ve hâlihazır icraatlarından anlaşılacağı gibi, İmralı buluşmaları ile başta Abdullah Öcalan’ın demeçlerinden de rahatça kavranabilecektir. Ne demişti Öcalan: “Yeni Türkiye, Yeni Cumhuriyet ve İslam Ağırlıklı Yeni Ortadoğu”.

HDP’nin hedefi, AKP ile koalisyon kurmak ve ABD’nin Ortadoğu Projesi doğrultusunda Yeni Türkiye’nin kurulmasını sağlamaktır. Bu Yeni Türkiye projesi, bugünkü faşist rejimden daha da baskıcı, tabiri caizse tam anlamıyla bir diktatörlük olan dini bağnazlığı içinde barındıran bir başkanlık sisteminden başka bir şey değildir.

HDP’ye olduğunun dışında bir anlam yüklemenin devrimci mücadelenin geleceğine ne kadar zarar verdiğini her devrimcinin bilmesi gerekmektedir. HDP’nin bir takım popülist eski solcuları aday göstermesi düşündürücüdür. Bu tasarruflarıyla önemli değerleri sulandırmış oluyorlar. Bu adaylar, HDP’nin vesayeti altında gösterilerek, Türkiye sosyalistleri etkisizleştirilmek isteniyor.

Bu sürecin ipuçları açığa çıkmaya başlamıştır bile. Dün, “Mahirlerin, Denizlerin yolundayım” diyenler, bugün “Yiğit arkadaşım Öcalan’ın yolundayım” diyebilmekteler. Daha dün, Gezi Direnişi başlayıp bir başkaldırıya dönüştüğünde bu hareketi “faşist karakterli bir darbe girişimi” olarak niteleyenler, seçim sürecinde demokrasi havarisi haline geldiler. Eski solcularla birlikte bu görüntüyü vermeye çabaladılar ve çabalamaya da devam ediyorlar.

HDP demokrat bir parti değildir. Değildir, çünkü genelde devletin, özelde MİT’in onay verdiği mesajları taşıyan, bunları deklere eden, inisiyatifsiz bir parti konumundadır. Partinin içerisinde demokratların olması bu gerçekliği değiştirebilecek ağırlıkta değildir. Başkanlık, yeni anayasa gibi konulara yaklaşırken Kürt halkının isteklerini teğet geçerek bugünkü faşist sistemden daha beter, dini, yobaz bir sistemin kurulmasına çanak tutuyorlar. İmralı dememiş miydi “Başkanlık sistemi tartışılabilir” diye! İşin komik yanı, düşünülen yeni anayasa ile oluşturulacak yeni Türkiye’yi daha barışçıl, daha demokrat bir sistem olarak lanse ettiler ve etmeye de devam ediyorlar.

Ama, biz çok iyi biliyoruz ki Türkiye halklarına demokrasi ancak demokratik devrim ile gelebilir. Bu da, devrimci mücadeleyi kotarması gereken devrimcilerin işidir. Sözün kısası Türkiye’deki demokrasinin inşası, başlı başına bir demokratik devrim sorunudur.

Kürt halkının sosyalist yolla kurtulmasından vazgeçtiler. Şimdilerde seçim sürecinde, demokratik Türkiye’yi kurma hayaline kapıldılar. Yıllardır sivil toplumcuların, İkinci Cumhuriyetçilerin ve Birikimcilerin savundukları tezlerle demokrasi algısı yaratmaya başladılar. Bu ülkenin bağımsızlığını savunan devrimcileri, demokratları, sosyalistleri kandıracaklarını sanıyorlar. Oysa devrimciler, yaratılmak istenen algının teslimiyetin bir teorisinin olduğunu çok iyi biliyorlar. Türk ve Kürt halkı bu gerçekliği bir gün elbette anlayacaklardır nasıl bir ABD eksenli bir Kürdistan teorisi çizildiğini…

Liste başlarına popülist, eski solcu, Alevi, Ermeni koymakla demokrat olunmaz. Demokratlar, emekçi halklara birliğin adresi olarak İslam’ın birleştiriciliğini göstermezler. Hatırlayalım, daha önceki bir Nevroz mesajında İslam’ın birleştirici güç olduğu nasıl da savunulmuştu. Şimdi de sanki bunlar hiç söylenmemiş gibi, eski solcu, Alevi, Ermeni adayları listeye alarak demokrasi ve barış savunuculuğu yapıyorlar!

Umalım ki, kendisine “ilericiyim, demokratım” diyen herkes bu hileleri görür ve en önemlisi HDP projesinin kimin projesi olduğu anlaşılır ve ona göre davranılır.

Yazmaya değer mi bilmiyorum… Ana Gerilla Birliği’ni dağıtıp, arkasından “Gerilla Kartaldır” diye yazdığında anlamıştım, “O”nun sol gösterip sağa savrulduğunu… Ama doğrusu bu kadarını beklemiyordum. Mahirlerin yolundan sapıp “Beni öldürmezseniz devletin hizmetindeyim” diyenlerin yoluna gireceğini…

Seçimlerden sonra, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’dan onaylı bir belge ile İmralı’ya gitmek ona çok yakışacak. Yazık, yazık… Bir insan, “aklı başında bir insan” güzel geçmişini bu kadar kirletemez.                                                              

                                                                                            Sivas Devrimci Yol Davası’ndan

                                                                                                     Yusuf Akay

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

9 Responses

  1. SEVGİLİ YUSUF HERKESİN TERCİHİNE SAYGI DUYMAK LAZIM HEMEN BİRBİRİMİZİ YEME MODUNA GİRMEDEN YARINLARI DÜŞÜNEREK BİRBİRİMİZİN YALNIŞINI İKNAYA ÇALIŞARAK NEDENSE FARKLI DÜŞÜNENİ TU KAKA İLAN ETME KOLAYCILIĞINA DÜŞÜYORUZ HİÇ KİMSE GEÇMİŞİ KİRLETEMEZ ÇÜNKÜ GEÇMİŞTİR.YENİ GÜNE GEÇMİŞİN ÇARESİ VE FAYDASI YOK YENİDEN YARATMAK LAZIM O MUTLU GÜNDE BULUŞMAK DİLEĞİ İLE

  2. “Yazmaya değer mi bilmiyorum… Ana Gerilla Birliği’ni dağıtıp, arkasından “Gerilla Kartaldır” diye yazdığında anlamıştım, “O”nun sol gösterip sağa savrulduğunu” kısmına katılmıyorum. Yapılan o dönemin koşullarında değerlendirilmelidir ve de doğru bir karardı. Yazınızın diğer bölümlerine katılmamak elde değil. Hele “Mahirlerin yolundan sapıp “Beni öldürmezseniz devletin hizmetindeyim” diyenlerin yoluna gireceği” ifadenize.

  3. Sevgili Akay, son derece karmaşık ve bilinmezlerle dolu bir süreçten geçerken, elbette ki devrimcilerin söyleyecek sözü, eleştireceği siyasal tercihler olacaktır. Ne var ki, bugün HDP üzerine söylenecek her söz, anlaşılmaz bir şekilde sanki kürt halkına karşı bir düşmanlık kampanyasıymış gibi algılanmakta, eleştiriye karşı tepkiler bu minvalde olmaktadır.

    Bu anlaşılmaz ve zor bir durumdur elbette. Bir körlük oluşmuş. Türkiye halklarının kurtuluşu sanki HDP projesiymiş gibi sunulmaktadır. Bunu mu doğru kabul etmeliyiz? Böyle düşününce sorun yok. Yürütülen barış sürecinin (süreç de ortada ya) mimarlarından biri olan Abdullah Öcalan, zaten en ileri noktada bir demeç vermemiş miydi? Ne demişti HDP’ye; “Mahir Çayan’ın emanetini teslim ediyorum”. Bunu eleştirmek ve hayır emanet sende değil demek, ister örgütlü olsun ister olmasın, Mahirlerin geleneğine sahip çıkmış, çıkan, bunun için bedel ödemiş ve ödemeye devam eden her devrimcinin doğal hakkıdır. Bu eleştiriyi yapabilmek için illa da bir adresinin olması gerekmiyor. Adres; inançtır, etiktir, ahlaktır, duygudur.

    Ortadoğuyu kan gölüne çeviren emperyalist ABD ile masaya oturduğunu kendilerinin dillendirmekten imtina etmediği bir sürecin, kurt halkının çıkarına olmayacağını da herkesin bir kez daha düşünmesi gerekir.

    Herkes tanıktır ki, emperyalizm, Ortadoğu’da sürekli kendine yedek güç üretme çabasındadır. KOBANE’yi işgal eden IŞID belasını üreten güç de emperyalizmdir, IŞID’i bombalıyorum diye masum insanların üzerine bomba yağdıran da emperyalizmdir. Arap Baharı, Mısır, Irak,Libya,Suriye, Lübnan, Yemen, … neredeyse çoğrafyanın tamamı, ABD emperyalizminin oyun tahtası haline gelmişken, dama taşlarından biri olmayı kabul etmek sorgulanmalıdır. Her kürt devrimcisi de bilir ki, emperyazlimin en değişmez yasası, böl-parçala-yönet tir.

    Yıllarca alanlarda “Yaşasın Halkların Kardeşliği” sloganlarını haykırırken, bu coğrafyada yaşayan her aidiyetin, her kültürün bir arada kardeşçe yaşamasını savunduk. Faşizme ve yaptığı katliamlara, faili mechullere karşı sesimizi hep bir ağızdan yükselttik. Tarihsel duygudaşlığımız zulme karşı mücadelede olgunlaşmıştır ve bu duygudaşlığımız zedelenmemiştir. Dün temel alınan mücadele, emperyalizme ve onun yerli işbirlikçilerine karşı yürütülmüştür. Bu temel bugün de değişmemiştir. Önsezgisel olarak emperyalist oyunları anlama, bunu anlatma ve bu çerçevede örgütlenme bugün de Türkiye devrimcilerinin en temel görevidir.

    Yaşasın Halkların Kardeşliği

    1. Can dostum kadim dostum ;güzel ifadelerin için ne denirki,,,,, Evet Ayrılar ayrı yerde Aynılar aynı yerde olmalılar,,,,,,

      Kadim dostum o elestirenler bilirlerki bizler kurt halkina nasil gonulden bagliyiz ,onlarki bizlerin soyledigini irdelemezler , Herkesin tercihine saygi evet saygi onemli ama savrulup gitmeye saygimi lazim cok tartismali, eline saglik genc dostum

  4. Benim can yoldaşım,kadim dostum hislerimize tercüman olmuş.Bazen insan içinden geçeni söylemekte,ortaya koymakta güçlük çeker.Zira “zülfüyare”dokunmak lazım gelir.Bir taraftan kendince “aklı eriyor gücü yetmiyor”dur;diğer taraftan bütün buna rağmen canı acıyordur,mutlak birşeyleri söylemek gerektir ki doğrular ve gerçekler ile aynılar ve ayrılar yerli yerine otursun…Kimse takiye yapmadan, durumu kurtarmaya,şirin gösterip hafifletmeye yeltenmesin.Demem o ki bugün saflarımızda seçim sürecinin orta yere getirdiği bir kaosu ve kafa karışıklığını yaşamaktayız.Oysa uzak yakın Dünya ve Ülkemiz devrimci pratiğinden az çok nasiplenen;devrimci ideoloji ve teori ile iştigal edenler bilirler ki doğru( DEVRİMCİ YOL) tekdir.Ve karşımızda eğilip-bükülemeyecek,dolambaçlara sapılamayacak kadar çarpıcıdır,sarihtir.Yani emek mücadelesi,özgürlük ve bağımsızlık mücadelesi SINIFLAR mücadelesinin taa kendisidir.Bu cümleden olarak çok fazla teoriye dalmadan,uzatmadan Türkiye Devrimci-Demokratik Mücadelesi bütün Ülke halklarının,sınıf ve katmanlarını birlikte-birleşik mücadelesinden geçmektedir.Bu mücadele tek bir ulus yada etnisitenin değil bütün coğrafyamızın yegane,biricik seçeneğidir.Kabaca özet olarak ortaya koyduğumuz perspektif ışığında sevgili dostum AKAY’IN yazısını irdelediğimizde koparılan vaveylayı (hemde en yakınlarımızdan)anlamak zor!..Zira tanıyan herkes bilirki Yusuf Akay canı acıdığında yada sabrının son sınırında sesini yükseltir.Bunuda uğrunda ömrünü verdiği değerlerinin rencide edildiğini,hırpalandığını gördüğünde yapar.Ki bu benim içinde (herhalde hepimiz içinde)böyledir böyle olmalıdır diye düşünüyorum.Tamda bu noktada HDP ve bileşenleri ile arka plandaki güçler eleştirilemez dokunulamaz kutsallarmıdır.Eğer gerçekten hepimiz demokratik,tam bağımsız,kardeşçe özgür bir Ülke istiyorsak herşeye ve herkese dokunabilmeliyiz.Bu bağlamda dokunanlar basitçe kabaca,düz mantıktan hareketle düzen içindeki başka bir parti yada partileremi yakıştırılacaktır.Zaten biz o yanlışın da yanında değiliz,eleştiriyoruz.Birilerine bir yerlere oy vermekte zorunda değiliz.Dokunduğumuz ve eleştirdiğimiz hareket tarzına ilişkindir.Yani ANA FİKİR sitesindeki dokunan- dokunduran,eleştiren arkadaşlarımız da daha çok ve kendi içindeki gaflet ve dalalete varan hareket tarzına yönelik;sonrada genel olarak HDP bileşenler ve arkasındaki temel destekçilerinin yanlış-eksik bulduğu,kendi ifadesi ile”Sol gösterilip sağ vurulan”Politikalarına yönelik şiddetli ve sarsıcı bir eleştiridir.Hal böyle olunca yukardaki bu yazıya ve ANA FİKİR sitesinde bu minval üzre ortaya konan Mehmet Ali Yılmaz’ın,Levent Yakış’ın,sitenin editöründen araştırma-derleme-röportaj vb.gibi süreçteki konularla ilgili doküman ve envanterde ortaya konan; ayrıca M.Avni Hindistanın yazı ve eleştirilerine ilişkin değerlendirmelerine YÜREKTEN katılıyorum.Bu yüzden aynı eleştiri konularını yineleyip uzatmak istemiyorum.Anlamlı olan bu vb değerlendirmeler karşısında ortaya konan eleştiri-özeleştiriyi belli kalıplar içerisinde(Seviyeli-Saygılı)ele alarak gliştirmek,zenginleştirmektir.Aslolan ve önemli olanda budur.Elbetteki süreç-zaman Aynıları Aynı Yerde;Ayrıları Ayrı Yerde birleştirecek ve buluşturacaktır.Bu gerçeklerin ışığında;HERKESİN YOLU,BAHTI AÇIK OLA…RASTGELE…!

  5. Evet hacım aynılar aynı yerde dursun bu dönemde buda önemli , bizim kürt halkına gönül bağımızı bilenler bilir ,çarpıtanlar yada duygusal bakanlar böylesi dönemde olacaktır

  6. Öncelikle Anafikir’de, aklın yolu bir deyişinde olduğu gibi, aklını ve yüreğini ortaya koyan yeni yazar ve yazıları görmek gerçekten çok güzel. Yazara cesaretinden ve açık yürekliliğinden dolayı teşekkür ederim. Ancak şunu da ifade etmeden geçemeyeceğim, yazı, yorumların daha ilerisinde. Bir başka ifadeyle, bazı yorumlar yazının gerisine düşmüş. Yazı, zaten yorumlarda tartışılan husuların pek çoğunun yazar tarafından daha önceden düşünülüp doğru biçimde çözüldüğünü gösteriyor. Bir hususu daha ifade etmekte yarar var. Bizim kendimizi kimseye, Kürt halkına ya da onun siyasal önderliğine ispatlamaya ihtiyacımız yok. Bu “hadi Kürt halkının yanında mısın, ispatla” mantığı hepimizi felakete götürdü. Devrimci hareketi Batı’da bitiren, bu Kürt hareketinin gelmiş olduğu ayrılıkçı-milliyetçi çizgiye verildiği düşünülen koşulsuz destek görüntüsü olmuştur. Artık kaybedeceğimiz fazla birşey kalmadı. Bu Kürt milliyetçiliğine yaranma refleksinin bir kenara bırakılmaması halinde yeni ve bağımsız bir şey yapmaya kesinlikle imkan yoktur. Buna bağlı olarak, şahsen, artık halkların kardeşliği, ortak örgütlenme gibi “hoş” düşüncelerin halkta pek bir karşılığı olacağını sanmıyorum. Evet, biz de isterdik. Geçmişte bunu denedik. Ama hep salak yerine konuyoruz. Bu durum, birinin sürekli hile yaparken diğerinin de herkesi ikide bir fair-play’a davet ederken komik duruma düşmesi gibi bir şey oldu artık. Siz bir güç olmadıkça kimse sizi ciddiye almaz. İçine düşülen rezil durum da bunun bir göstergesi değil mi? Adamlar her türlü kirli atraksiyonun içine girsin, sen de halkların kardeşliği diye feryat edip dur. Hayır efendim, örgütlenme dediğin bir şeyin etrafında olur. Ortak bir zemin kalmamışsa ayrı zeminlerde olur. Devrimci hareket bağımsızlığını, özellikle Kürt hareketinden ve onun sızdığı ilişki biçimlerinden bağımsızlığını kazanmadıkça santim ilerleyemez. Aha buraya yazıyorum. Eski solcuların bir araya gelip dertleştikleri sohbetlere dönüşür, bir süre sonra o da biter. Önemli olan kitlelere açılmak. Bu da yapılan fahiş hatalardan ders almakla olur. Saygılarımla, Mehmet Kemal

  7. Sevgili Mehmet Kemal Aladağ, halkların kardeşliği sadece kürt halkı için ifade edilmiş bir söylem değildir. İster kürt olsun, ister acem, halklar birbirleriyle çoğu kez sorun yaşamaz ve bir arada yaşayabilirler. Ancak, politikayı kendi toplulukları adına üretenler, emperyalistlerle yaptıkları işbirliğini dahi halkın çıkarınaymış gibi sunarak kabul gördürebilirler. Soruna bu minvalde bakmak gerekir diye düşünüyorum. Aksi, bir halkı sorunlu kabul etmek olur ki, bu felaket demektir. Türkiye’de bunu yapan yeterince fikir ve odak var. Bu manada bize hiç ihtiyaç yok zaten.
    Saygılarımla,

  8. Mahmut Memduh Uyan geçmişiyle,bugünkü yaşamı ve mücadelesiyle Devrimci Yol’un yüz akıdır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir