Yazımın başlığını okur okumaz, “Sevgi katman katman mı?” diye sorduğunuzu duyar gibi oluyorum. Evet değerli okuyucularım, sevgi katman katmandır. Sevgi, ilk olarak yabanıl katman olarak belirir, sonra insancıl katmana dönüşür ve oradan da aşkın katman haline yükselir. Ne demek sevginin yabanıl, insancıl ve aşkın katmanları?
Bu sorunun cevabına geçmeden önce, Einstein’ın sevgiye dair söylediklerinden söz etmek istiyorum. Büyük bilgin, kızı Lieserl’e bir mektubunda, sevgi üzerine şu satırları yazmış: “… Son derece güçlü bir kuvvet var ki şimdiye kadar bilim bunun için resmi bir açıklama bulmadı. Bu, tüm diğerlerini dâhil eden ve yöneten bir kuvvettir ve hatta evrende işleyen tüm fenomenlerin arkasındadır ve bizim tarafımızdan henüz tanımlanmamıştır. Bu evrensel kuvvet sevgidir. Bilim insanları evrenin birleşik teorisini aradıkları zaman, en güçlü görünmeyen kuvveti unuttular. Sevgi, onu alanı ve vereni aydınlatan Işıktır. Sevgi yerçekimidir, çünkü bazı insanların diğerlerine çekildiklerini hissetmelerini sağlar. Sevgi güçtür, çünkü sahip olduğumuz en iyi şeyi çoğaltır ve insanlığın kendi kör bencilliğinde yok olmamasını sağlar. Sevgi gözler önüne serilir ve her şeyi ortaya çıkarır. Sevgi için yaşarız ve ölürüz. Sevgi Tanrıdır ve Tanrı Sevgidir.” Gördüğünüz gibi; Einstein, “sevgi evrenin en büyük gücüdür” fikrini, herhangi bir bilimsel kanıta dayandırmıyor; ancak, “Bilim insanları evrenin birleşik teorisini aradıkları zaman, en güçlü görünmeyen kuvveti unuttular.” demek suretiyle de sevginin fiziki bir olgu olduğunu, tereddüde yer bırakmayan, kesin bir dille öne sürüyor.
Einstein’ın fikrine, yazımın sonunda döneceğim. Şimdi sevginin katmanları ile devam edeyim…
Yabanıl Katman
Sevgi ilk olarak bir içgüdüsel hareket olarak belirir. İçgüdülerin temelinde yaşama içgüdüsü vardır. Bunun da kaynağı, bütün canlıların doğasının yaşamaya yönelik olmasıdır. Canlıların yapıtaşı olan genler, kendilerini kopyalayabilme yeteneğine sahiptirler. Genler, yaşam kalım maddesi (protein) buldukları sürece, kendilerini sonsuza dek kopyalayabilirler. Bundan dolayı, canlıların doğasında, sonsuz yaşama eğilimi vardır. Bu eğilimi ben “sonsuz yaşam aşkı” olarak adlandırdım. Sonsuz yaşam aşkı, bütün duyguların kaynağı, duyguların duygusudur.
Kendilerine yaşam olanağı sağlayan her şey canlıların yaşama içgüdülerini harekete geçirerek, onları yaşam kalım maddelerine yöneltir. Martıların çığlık çığlığa balık sürülerine hücum etmeleri, kedilerin ciğer, köpeklerin kemik görünce heyecanlanmaları, aslanların ceylan görünce var güçleriyle harekete geçmeleri bundandır. Burnumuzda nefis bir yemek kokusu hissettiğimizde, o yemeği hangimizin canı çekmez. Sevdiğimiz insanları görünce içimizde hissettiğimiz sıcaklık ve heyecan nedir acaba? Balıkları gören martıların çığlığı, ciğer gören kedilerdeki, kemik gören köpeklerdeki heyecan, ceylan gören aslanlardaki hareketlenme, nefis yemek kokusunun iştahımızın kabartması, sevdiklerimizi görünce yüreğimizde hissettiğimiz sıcaklık sevgiden başka nedir ki? Bu arada, acaba bitkilerin dal ve yapraklarının güneş ışığına, köklerinin topraktaki besin kaynaklarına yönelmesi de sevgi midir diye sormadan da edemiyorum. Bitkiler bir tarafa, yukarıda saydığım, insanları da kapsayan hayvansal sevgi hallerinin hepsi, düşünüp taşınarak değil, içgüdüsel -deyim yerindeyse- otomatik olarak ortaya çıkar. Duyu organları yaşam kalım olanağını görür, bunlara karşı duyarlı olan içgüdüler bir duygusal hareketlenme ile yaşam kalım olanağını elde etmeye yönelir. İşte bu, sevginin yabanıl halidir. Kısaca sevginin yabanıl hali, bir duyusal-duygusal hareketlenme olup, onun ilk katmanıdır.
İnsan da dâhil bütün hayvanlar (belki bitkiler de) sevgiyi ilk olarak yabanıl katmanda yaşarlar. Hayvanların (belki bitkilerin de) sevgiyi yaşamaları, yabanıllık katmanından ileri gitmez. Ancak insanlar sevgiyi sadece bir duyusal-duygusal hareketlenme olarak değil, bir mantıksal hareketlenme olarak da yaşarlar. Bu nedenle sevginin ikinci katmanını insancıl katman olarak adlandırdım.
İnsancıl Katman
Yabanıl sevgi, yaşam kalım olanağı taşıyan somut bir nesne karşısında bir duyusal ve duygusal hareketlenme olarak başlar; nesne üzerinden yaşam kalım olanağının kullanılmasıyla sona erer. Örneğin kedi ciğeri, aslan ceylanı görünce sevgi duyguları uyanır, ciğeri ve ceylanı yiyip bitirince duygu inişe geçer, ta ki tekrar acıkıp ciğer ve ceylan ile karşılaşıncaya kadar. Ancak bütün hayvanlarda olduğu gibi yabanıl bir duyu ve duygu hareketlenmesi olarak beliren sevgi, insanda bu katmanda kalmaz; bir mantıksal hareketlenmeye de yol açarak, bir başka katmanda yaşanır. İnsanın diğer hayvan türlerine kıyasen üstün düşünme yeteneği sayesinde, tüm olguları, bu kapsamda sevgi olgusunu da dört boyutlu bir mantık formu, yani uzay-zaman içinde, yani mekânsal konumlanma ve değişimleri ile kavrar. Akıl tüm olguları, bu kapsamda sevgiyi uzay-zaman içinde kavrarken, duyu organlarını ve duyu organlarının uzantısı olan gözlem, deney ve bilgi işleme araçlarını kullanır. Bu çerçevede, sevginin öznesi, nesnesi, türleri ve değişimi incelenerek bir sevgi kavramı yapılır. Yapılan sevgi kavramı, insanların sevgiyi yaşarken nasıl bir duruş ve davranış sergileyeceklerine ilişkin ışık tutup, yollarını aydınlatır.
Öte yandan, sevginin insancıl katmanı, insan aklının mantıksal hareketle sevgi kavramı yapmasından ibaret değildir. İnsanlık, sanatçılar marifetiyle, aklın duygulanma sistemini hareketlendirerek sanat eserleri üretip, sevgiyi, sanat eserleri üzerinden, duygusal bir kurgu içinde de yaşar. Resim, heykel, müzik, şiir, roman, öykü, sinema filmi sanatı eserlerinin büyük çoğunluğu sevginin duygusal yaşanması üzerinedir. Tarih boyunca sanat, insanın duygusal yapılanmasının derinliklerine doğru inilmesi, böylece sevgi yaşantısının zarifleşip, incelmesi yönünde gelişmiştir.
Sevginin gerek mantıksal olarak kavranarak yapılan sevgi kavramı ışığında gerekse sanatsal faaliyetin kurgusal-duygusal eserleri üzerinden yaşanması, yabanıl katmandaki gelip gitmelere karşılık, insancıl katmanda sevgi yaşantısının sürekli ve yoğun olmasına yol açar.
İnsancıl katmanda mantıksal ve duygusal olarak yaşanması sırasında, insan aklı, sevginin pratikte nerdeyse sonsuz çeşitlilikteki haller içinde yaşandığını görmüştür. Her bir canlı türü sevgiyi kendi türüne özgü haller içinde yaşarken, her bir türün her bir bireyinin de sevgiyi yaşama halleri diğer bireylerden farklı olabilmiştir. Sevginin uzay-zaman formuyla görülen sonsuz çeşitliliği içinde, insan aklı başka bir şey fark etmiştir: sevginin uzay-zaman ötesindeki hali. Bu farkındalık ile insan aklı, sevginin, aşkın katman dediğim üçüncü katmanına yükselmiştir.
Aşkın Katman
Mantıksal olarak, uzay-zaman formuyla incelenmesi sırasında, insan aklı, sevginin canlı türlerindeki yaşantılanma farklılığı içinde ortak bir payda görmüştür. O ortak payda da sonsuz yaşama eğilimidir. Canlı olma doğalarından kaynaklanan sonsuz yaşama eğilimidir ki tüm hayvan türlerinde sevgi (örneğin yavru sevgisi) olarak belirmiştir. Bunun üzerine, tüm sevgi türlerinin ortak paydası olan sonsuz yaşama eğilimi, sevgi kavramını karakterize eden belirlenim olarak tespit edilmiştir. Bu tespit, tüm hayvan türlerinin ve her bir türün bireylerinin uzay-zaman içinde belirip yok olmalarına; buna bağlı olarak yaşantıladıkları sevgi halinin de belirip yok olmasına karşılık, sevginin hiç yok olmadan sürüp gittiğini göstermiştir. O zaman insan aklında sevginin iki hali belirmiştir: Birincisi her bir hayvan türünün ve her bir türün bireylerinin kendilerine özgü yaşantıladığı sevgi hali olan özgül sevgi; ikincisi de özgül sevgilerin bireylerle birlikte doğup yaşayıp ölmelerine karşılık hep var olan sevgi halidir ki bunu evrensel sevgi olarak adlandırıyorum. Özgül sevgi duyularla ve uzay-zaman içinde kavranırken, evrensel sevgi, duyular ve uzay-zaman formu ile kavranamaz; salt mantıkla kavranabilir. İşte evrensel sevgi, sevginin aşkın katmanına verdiğim addır.
Platon ona, gençliğinde “Güzel İdeası”, yaşlılığında “İyi İdeası” dedi.
Aristoteles ona, “Mutlak Form” dedi.
Dindarlar O’na Tanrı diyorlar.
Acaba Einstein’ın kızına mektubunda, “evrenin en büyük gücü dediği” sevgi, evrensel sevgi mi?
Acaba evrensel sevgi, fizikçilerin saf enerji dedikleri şey mi?
Özetlersem, sevginin birbirinden türeyen üç katmanı vardır. Yabanıl katmanı duyular ve duygularla; insancıl katman duyular, duygular ve mantıkla; aşkın katman ise salt mantıkla ve duygularla yaşanır. Öyleyse, siz sevgiyi hangi katmanda yaşıyorsunuz?