Süleymancılık-Cemaatçilik-Mehmet Ali Yılmaz

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

29 Kasım 2016’da Adana-Aladağ’da meydana gelen yurt yangınında 11’i çocuk 12 kişi ölmüş 24’ü de yaralanmıştı. Bu yangınla ilgili sorumlu görülen tutuklu altı yöneticiden dördü 22 Ocak 2017’de tahliye edildi.  Bu gelişme de gösterdi ki bu katliamın üstü örtülmeye çalışılıyor.

Başbakan da yaptığı bir konuşmada Adana-Aladağ’daki bu yangınla ilgili “İnsanın olduğu yerde böyle hatalar oluyor” diyerek bu toplumsal sorunun, daha da önemlisi tarikat ve cemaatlerin yıllardır sürdürdükleri Cumhuriyeti yıkıp yerine Ortaçağ düzeni kurma faaliyetlerinin kurbanı olan çocukların ölümünü geçiştirmeye çalışmıştı.

Aladağ’daki bu yurt, tıpkı Konya-Taşkent’te 2008’de gaz patlaması sonucunda 17’si kız öğrenci 18 kişinin öldüğü, 27’sinin yaralandığı Kuran Kursu gibi Süleymancılık cemaatinin çocukları dinci amaçlar doğrultusunda eğittiği bir yerdi. Ülkemizde bu tür yurt ve kurslardan yüzlerce daha olduğu herkesin malumu, ama arayan soran yok.

Halk arasında “Süleymancılık tarikatı” olarak bilinen bu cemaat(*) tıpkı Fethullahçılık gibi siyasi amaçları olan, başta laikliği, bilimsel eğitim sistemini ve Cumhuriyetin getirdiği toplumsal yaşam biçimini yok etmeyi esas alan bir örgütlenmedir. Süleymancılar, bu amaçlarına ulaşmak için yıllardır özellikle toplumun en fakir kesimleri üzerinde, dini kullanarak sessiz ve derinden çalışmalar yapmaktadırlar. Özellikle Devletin fiilen ulaşmasının zor olduğu coğrafi bölgelerde, dağlık yörelerde, sağcı iktidarlardan destek de alarak Kuran kursları ve öğrenci yurtları açmakta, çocukların beyinlerini gerici zırvalarla yıkamaktadırlar.

 

Süleymancılığın Kökü ve Özellikleri

Abdülbaki Gölpınarlı bu cemaat hakkında şunları yazmaktadır:

“Nakşbendi şeyhlerinden Süleyman adlı bir zata mensup olanlara Süleymancılar denmiştir. Şapka devriminden önce bu zat ve buna uyanlar, beyaz takke üstüne beyaz sarık sararlar, namaz kılarlarken, ucunu çözüp arkalarına koyuverirler, Tanrı’ya karşı gönül alçaklığı göstermek için, Müslümanlıkta olmadığı halde başlarını ve vücutlarını aşağı doğru eğerlerdi. Bunlara halk ‘Ak takkeliler’ adını vermişti. Bu yola giren, hükümet dairelerinde hizmet görüyorsa çıkar, alış-veriş hayatına atılırdı; öğretmenlik yapmak bile, layisizmi telkıyn edeceği, savunacağı için, onlarca haram sayılırdı. Tarikata giren kişinin sakal koyuvermesi de şarttı.” (Abdül Baki Gölpınarlı, 100 Soruda Türkiye’de Mezhepler ve Tarikatler, s.225, Gerçek Yayınevi, 1969)

1960’larda ve 70’lerde Antalya, Mersin, Konya ve daha birçok yerde yoğun olan bu tarikat mensupları toplumdan farklı, kapalı bir hayat sürerlerdi. Bir tür gizli tarikat şeklinde faaliyet yürütmekteydiler. Şehir merkezlerinin yanı sıra özellikle dağ köylerinde yurtlar ve kurslar açarlardı. Bu yurt ve kurs binaları köylerin en büyük, gösterişli yapılarıydı ve yörenin fakir ailelerinin çocukları bu binalarda yatılı olarak cemaat eğitiminden geçirilirlerdi. Kılık ve kıyafetlerinin yanı sıra ibadet biçimleri de farklıydı. Namaz kılarken, Gölpınarlı’nın yazdığından farklı olarak, başlarına genellikle halk arasında söylendiği gibi “kara terlik (takke)” takarlar, altlarına şalvar veya geniş pantolon giyerlerdi.

Yukarıdaki alıntıda Gölpınarlı’nın 1960’larda sözünü ettiğinin aksine, bu tarikat mensupları ANAP ve özellikle de AKP dönemlerinde devlet içinde yer alarak kaleyi içerden feth etme yolunu tercih ettiler. Öyle ki devletin en stratejik kurumlarını ele geçirerek ülkeyi dinciliğin hegemonyası altına sokmaya çalıştılar. Bu çalışmalarını tarikat, cemaat adı altında, halka hizmet sunan, özellikle de eğitim hizmeti sunan “dinsel hayır kuruluşları” görüntüsü altında yaptılar ve hala da yapıyorlar. Bunların adlarının şu veya bu olması önemli değil, hepsinin de temel amacı Cumhuriyeti yok ederek yerine emperyalizmle işbirliği içinde şeriatçı bir düzen kurmaktır. Bu tarikatların hepsi de laikliği, bilimsel eğitimi, kadın ve işçi haklarını şeriata aykırı bulurlar. Tam bağımsızlığa, Cumhuriyete, gerçek demokrasiye, aydınlanmaya ve solun her türüne hep karşı olmuşlardır.

Süleymancılık dahil bu tarikatlar içinde kesin bir hiyerarşi vardır ve tarikatın üst seviyesinde bulunanlarla ilgili gerçek olması mümkün olmayan hikâyeler uydururlar. Bu tarikatların mensupları devletten ele geçirdikleriyle yetinmezler; halktan sürekli para, yiyecek, barınma eşyaları ve kurban derileri de toplarlar. Süleymancıların 1960 ve 70’lerde bazı dağ köylerinde harman zamanı Osmanlı’daki gibi “aşar” vergisi topladıkları ve tarikatın işlerinde kurs talebelerini çalıştırıldıkları da halk arasında bilinirdi.

Gölpınarlı’nın Süleymancıların kimler olduğu sorusuna verdiği cevabında yer alan şu ifadelerin benzerlerini bugünlerde Fethullah için de duyuyor olmamız tesadüf değildir:

“Süleyman Efendi ve efendi hazretleri denen bu zat,…, hatta rabbiyle görüştüğünü bile iddia ederdi.” (Age, s.225, kby.)

1946’da vefat eden Süleyman Tunahan ve yerine geçen damadı Kemal Kaçar, Necip Fazıl Kısakürek ve Cevat Rıfat Atilhan gibi dinci cenahın önemli kişileriyle de ilişki içindeydiler.

 

Süleymancılık Cumhuriyet’in Karşısında Mevzilenen Bir Cemaattir.

1950’lerden bu yana Türkiye’nin birçok yerinde ilkokul ve ortaokulda okuması gereken çocuklar için kurslar ve yurtlar açan Süleymancıların hedefi Türkiye’de şeriat kurallarını geçerli hale getirmektir. Bu hedeflerine ulaşmalarına engel olarak gördükleri Cumhuriyetçi, aydınlanmacı, devrimci değerlerin, kavramların, kişilerin, kurumların karşısında yer almışlardır. Hatta devlet okulu olan, İmam Hatip ve İlahiyat Fakültesi gibi dinsel içerikli eğitim kuruluşlarına da karşıdırlar. Cumhuriyet döneminin eğitim sistemine karşı kendi eğitim sistemlerini kurarak eğitimin birliği ilkesini reddettiler. Onların bu gerici girişimlerine 1960’lı ve 70’li yıllardaki sağ iktidarlar da destek verdiler.

Bütün cemaat ve tarikatlar gibi 1960’lı ve 1970’li yıllardaki devrimci hareketlerin, solun-sosyalizmin de karşısında yer alan bu hareketin mensupları ulaştıkları vatandaşları Cumhuriyete ve Atatürk’e karşı yönlendirmeyi baş uğraşları arasına alırlardı. Etkileri altına aldıkları bilinçsiz insanları biat kültürü altında karanlıkta yaşamaya mecbur ettiler. Her türlü bilimsel gelişmeyi “gâvur icadı” olarak gördüler, radyo dinlemeyi bile günah saydılar. Güney bölgelerimizde yaşayan Alevi kökenli Tahtacı Türkmenlerini Sünnileştirmek için uygulanan psikolojik ve toplumsal baskının da başını çektiler.

 

12 Eylül ve Süleymancılar

12 Eylül döneminde Süleymancıların uğradığı kısmi takibatın Cuntaya irticaya karşı olduğu propagandasını yapma imkânı sağladığı da bir geçek. Süleymancıların lider kadrosundan bazı kişilerin bir buçuk yıl kadar Antalya’da tutuklu kaldıkları bu gelişmenin nedeni hakkında Çetin Yetkin’in yazdıkları ilgi çekicidir:

“12 Eylül döneminde, Süleymancılara karşı girişilen tutuklamalar askeri yönetimin irticaya karşı açtığı savaş olarak gösterildi ve kamuoyu bu yönde koşullandırıldı. Gerçekte ise bu, Diyanet İşleri Başkanlığı ile Süleymancılar arasında kökleri çok eskilere dayanan bir kan davasında Diyanet İşlerinin 12 Eylülcüler ile işbirliği yaparak Süleymancıları devre dışı bırakmak istemesinden başka bir şey değildi.” (Çetin Yetkin, 12 Eylül’de İrtica Niçin ve Nasıl Gelişti, s.93, Ümit Yayıncılık, 1994)

Diyanetin ve Süleymancıların uluslararası ilişkilerini, aralarındaki çatışmanın ideolojik nedenini ortaya koyan Çetin Yetkin şöyle devam eder:

“Diyanet İşlerinin Suudiler ile iyi ilişkiler içinde bulunduğu kimsenin yadsımadığı bir gerçek. Süleymancılar ise başta Almanya olmak üzere, daha çok Avrupa ülkelerinden destek buluyorlar. Süleymancıların, Diyanet İşlerine karşı çıkmasının ideolojik nedenlerinin başında da, onlara göre Diyanetin laik bir devlet yönetimi ile işbirliği yapması geliyor…” (Age, s.93)

Süleymancıların imam hatip hakkındaki olumsuz düşüncelerine Çetin Yetkin de yer vermiş:

“Süleymancılar, imam hatip için ‘imam hatap’ (odun) diyorlardı.” (Age, s.93)

Bu arada eski Diyanet İşleri Başkanı Tayyar Altıkulaç’ın Süleymancıları dinci çevreler açısından çok ağır ifadelerle tanımladığını görmekteyiz

Süleymancılık, mensuplarını, Sünni, Nakşi diye takdim eden, ama Sünnilikten de, Nakşilikten de uzak, sapık bir dini cereyandır. Temel vasıfları cehalet ve kindir… Din görevlileri ve Müslüman halkımız içinde fitne unsuru olmuşlardır.” (Aktaran Çetin Yetkin, Hürriyet, 7 Mart 1988.)

 

Süleymancıların Liderleri 12 Eylül Yönetimiyle Anlaştı Mı?

Süleymancılar, 12 Eylül Cuntasının İslamcılığı sola karşı çare olarak görmesi ve dincilikle ülke bütünlüğünü sağlamaya kalkışmak gibi emperyalizmin Yeşil Kuşak projesine uygun bir politikayı tercih etmesinden yararlanarak varlıklarını sürdürdüler. Bu dönemde bir iddianın ortalıkta dolaştığını biliyoruz. Bu iddiaya göre, 1982 Anayasasıyla ilgili yapılan referandumda “Evet” lerin daha fazla çıkmasını sağlamak için 12 Eylül yönetimi Süleymancı liderlerle anlaşmışlar ve bu anlaşma gereğince hapisteki Süleymancılar serbest bırakılmışlar.

Diğer yandan ANAP hükümetlerinin tarikat ve cemaatlere dayalı politikalar gütmesi dinci kesimlerin gelişmesine büyük katkı sağladı. Bu dönemde dinciler Abdülhamit devrinden beri ilk kez çok güçlendiler, devlet içinde yuvalanmanın ve kamu olanaklarından faydalanmanın büyük fırsatlarını yakaladılar. AKP döneminde ise tarikat ve cemaatler, devleti ele geçirerek Cumhuriyeti tasfiyeye giriştiler.

***

Akdeniz, İç Anadolu, Ege ve Karadeniz bölgelerinde ciddi bir oy potansiyeline sahip olan Süleymancılar genellikle sağın büyük partilerini desteklediler. AP’den sonra Anavatan’a, daha sonra RP’sine ve nihayet AKP’ye destek verdiler. Yıllarca sağcı partilerin oy deposu olan Süleymancıların amaçları ile bu partilerin amaçları arasında esasta bir farklılık olmaması nedeniyle her türlü faaliyetlerine izin verildi. Ve hatta bu partilerden milletvekilleri çıkarmaları da sağlandı. Bu tarikatın kurucusu olan Süleyman Hilmi Tunahan’ın damadı Kemal Kaçar AP’den üç dönem milletvekili yapıldı. Tunahan’ın torunlarından Arif Ahmet Denizolgun ise 1996’da RP’nin Antalya milletvekili oldu ve 1998’de Mesut Yılmaz Hükümetinde Ulaştırma Bakanlığına getirildi. Kaçar Avrupa Parlamentosu üyeliği, Denizolgun ise NATO Komisyon Başkanlığı da yaptı. Ağabeyi Mehmet Beyazıt Denizolgun ise AKP’nin kurucusu ve bu partinin İstanbul milletvekilli oldu.

 

Başkanlık Rejiminin Destekçileri

Tarikat ve cemaatlerin tek adamlık rejiminin en güçlü destekçileri olduklarına hiç şüphe yok.  Anayasa değişikliğini en aktif şekilde destekleyeceklerin başında Nurcular, Süleymancılar, İsmailağa, Menzilciler gibi tarikatların yer alacakları kesin. Referandumda “mezardakilere” bile oy kullandıracakları kesin!

AKP’nin Anayasa referandumunda en önemli güvencesi bu örgütlenmelerdir. Çünkü bunlar öteden beri akılcılığa, ilericiliğe, Cumhuriyet’e ve demokrasiye her zaman karşı çıkarak, dinci-gerici-baskıcı, tek adamcı ve biatçı düşüncelerin, hareketlerin odak noktaları olagelmişlerdir. Bu gerici odakların geçmişleri; 31 Mart Vakası’na, Kurtuluş Savaşı boyunca İngilizlerin kışkırtmalarıyla çıkarılan isyanlara, Şeyh Said isyanına ve Menemen kalkışmasına dayanır. Komünizmle Mücadele Dernekleri’nden Kanlı Pazara ve Sivas katliamına uzanan bütün önemli karşı-devrim hareketlerinde bu gerici, emperyalizmin işbirlikçisi kesimlerin rolü unutulmamalı.

Bu dinci örgütlerin nihai hedeflerinin emperyalizmle işbirliği içinde hilafeti yeniden kurmak olduğu akıldan çıkarılmaması gereken bir gerçektir.

 

Bir Anket Sonucu

Tarikatlar ve cemaatlerin Türkiye nüfusu içindeki sayılarına oranla siyasi alanda ve ülke yönetimi üzerinde çok daha etkili konumda oldukları bir gerçek. Onların bu güçleri; emperyalist siyasaya bağlı olmalarından, dini politikaya alet etmelerinden, Müslüman halkı dinle kandırmayı iyi bilmelerinden, sağ partiler ve feodal unsurlar üzerinde etkili olmalarından gelmektedir.

HABERTÜRK için kamuoyu araştırmaları yapan Konsensus’un “Türkiye Gündemi Mayıs 2011’’ başlıklı anket çalışmasındaki ilgi çekici bölümlerden biri de “cemaat’’ başlığını taşıyordu. “Konsensus bu çalışma için 18-28 Mayıs tarihleri arasında seçmen nüfusunu temsil etme yeteneğine sahip, 18 yaş üstü 1528’i erkek, 1472’si kadın, toplam 3 bin kişiyle yüz yüze görüştü. Araştırma Türkiye genelindeki köy ve mahallelerden oluşan 375 yerleşim merkezinde gerçekleştirildi.”

Konsensus, anketinde “Herhangi bir cemaate üye misiniz?’’ diye de sorar, ankete katılanların yüzde 93.8’i “Hayır, değilim’’ derken, yüzde 6.2’si “Evet, üyeyim’’ der.

Peki, bir cemaate üye olduğunu söyleyenler arasında ilk sıraları hangi cemaatler alıyor?

Bu soruya yanıt verenlerin yüzde 61.8’i “Fethullah Gülen Cemaati” derken, onu yüzde 16.3 ile Süleymancılar ve yine aynı oranla Menzil Cemaati takip eder. (O dönemde -Mayıs 2011- AKP ile Fethullahçıların ikiz kardeş gibi olduklarını unutmayalım.)

Fethullah Gülen Cemaati %61.8

Süleymancılar %16.3

Menzil Cemaati %16.3

Nakşıbendi Cemaati %15.2

İsmailağa Cemaati %7.3

Aziz Mahmut Hüdai Cemaati %6.7

Yahyalı Cemaati %3.4

Alvarlı Efe Cemaati %3.4

İskender Paşa Cemaati %3.4

Kırkıncı Hoca Cemaati %2.8

Işıkçılar Cemaati %2.2

Cerrahi Cemaati %1.7

Tebliğ Cemaati %1.7

Haydar Baş Cemaati %1.1

Kıbrısi Cemaati %0.6

Yavuz Selim Cemaati %0.6

Yeni Asyacılar %0.6

Hakikatçiler Cemaati %0.6

Hayrat Cemaati %0.6

Erenköy Cemaati%0.6

Diğer %3.9

En çok cemaat üyesi Doğu’da

Araştırmanın sonuçlarına göre Türkiye’nin Batı’sından Doğu’ya gidildikçe cemaat üyeliğinde artış gözleniyor. Batı’da cemaat üyeliği yüzde 5.2 iken bu oran Doğu’da 10.2’ye yükseliyor.

En çok cemaat mensubu da AKP’de

Araştırmada cemaat üyelerinin parti seçmenlerine göre dağlımı da yer alıyor. Buna göre en yüksek oranda cemaat üyeliği sıralamasında AKP en önde…

AKP %9

MHP %4.5

BDP %1.9

CHP % 1.3

Diğer %11.4

Bu anket çalışmasında herhangi bir cemaatin mensubu olduğunu söyleyenlerin nüfus içindeki oranlarının olması gerekenden düşük olduğunu kabul etmek gerekir. Bazılarının kendilerini gizlemek istemiş olma ihtimali yüksek.

 

FETÖ’cüler Devletten Uzaklaştırılırken Yerlerine Diğer Cemaat Üyeleri Yerleştiriliyor.

AKP iktidarı son zamanlarda FETÖ’cü devlet memurlarının işine son verirken -bu arada FETÖ’cü olmayan ve hatta solcu olan birçok insan da işlerinden edildiler- diğer cemaat mensuplarının devlete doldurulduğu şeklinde iddialar ayyuka çıktı.

Yargıçlar Sendikası Başkanı Mustafa Karadağ, Cumhuriyet Gazetesinden Kemal Göktaş’a yaptığı açıklamada Yargıya yeni alınanların içinde Süleymancıların ve Menzilcilerin olduğunu söyleyerek bu iddiaların haklı olduğunu ortaya koymaktadır. Cumhuriyet’te 11 Aralık 2016’da yayınlanan röportajın bu bölümü şöyle:

Kemal Göktaş: “Yargıda FETÖ’cülerden boşalan kadrolara başka cemaatlerden insanların geldiği söyleniyor.”

Mustafa Karadağ: “Bizzat benim bildiğim yargıç atama hikâyesi var. İnsanlar atanmak için referans almak istiyorlar. Yargıç savcı adaylığı mülakatında şu ana kadar 4 kere yazılıda ilk 100’e girmiş insanların elendiğini gördük. Bunları Adalet Bakanlığı ve Yargıda Birlik üzerinden konuşmak gerekiyor. Yargıda Birlik yönetiminde olan müsteşar yardımcısının yazılı sınavı kazanmış yargıç adayına ‘her şey tamam, ama siyasi referansın eksik dediği’ biliniyor. Bu ciddi bir konuşma. Hakyol, Süleymancılar ve Menzilciler tarikatlarından çok sayıda aday alındığı söyleniyor. Yeni alınan 4 bin civarındaki yargıç ve savcıya baktığımızda da ne yazık ki bu dedikodulara inanmak zorunda kalıyoruz. Tabii içlerinde tarikatlara mensup olmayanlar vardır ama en azından adayların içinde mütedeyyinlerin ve özellikle Süleymancılar ve Menzilcilerin tercih edildiğine dair ciddi bilgiler var.” (kby)

AKP, tarikat ve cemaatleri esas tabanı, asıl seçmeni olarak gördüğü için onları her durumda kayırmaktadır. Onların Cumhuriyeti yok etme faaliyetlerine rıza göstermektedir. Süleymancıların ve diğer cemaatlerin, dinci vakıf ve derneklerin öğrenci yurtlarına, kurslarına izin vermektedir. Buralarda çocuk yaştaki kızların ve erkeklerin yasa dışı biçimde kalmalarına ses çıkarmamakta, dincilerin kurs ve yurtları devlet tarafından gerektiği gibi denetlenmemekte, yasa dışı hareketler engellenmemektedir. İktidar buraların Cumhuriyet düşmanlarının, akıl ve bilim karşıtlarının yuvası haline getirilmesine kolaylık sağlayarak ülkenin yarınlarının karartılmasına ortaklık etmektedir.

Ankara’da yargıçlık yapan Mustafa Karadağ’ın AKP-FETÖ ilişkisi hakkında aşağıda yaptığı hatırlatma unutulmamalı. Medyadaki yandaşlara ve AKP sözcülerine bakarsanız iktidar sütten çıkmış ak kaşık. Sanki FETÖ’cüleri besleyen, büyüten, devlet içine yerleşmelerini sağlayan muhaliflermiş gibi konuşuyorlar!

“AKP’nin ilk dönemi için yapılan çok temel bir değerlendirme hatası olmuştu. Avrupalıların görüşleri de bu hatayı beslemişti. Yetmez ama evetçi arkadaşların da görüşü de buydu. AKP iktidara geldikten sonra demokratikleşme süreci başladı denildi. Biz bunu demedik. Bizim gördüğümüz bambaşka bir şeydi ve ilk yansımasını Ergenekon, yani Silivri davalarında gördük bunun. AKP’nin de nihayetinde Cumhuriyet’le bir hesabı vardı, cemaatin de vardı. Hedefleri aynıydı. Bu yüzden ortaklaştılar. Karşı devrim sürecini beraber yürüttüler. Amaç farklılıkları olmadığı gibi yöntem farklılığı da yoktu. Sadece, cemaatçiler hükümetçilerden daha donanımlıydı, bu nedenle sürekli onlar yönetti. AKP lojistik destek sağladı bunlara. Sahte delil üretmelerine olanak verdi. Cemaatin istediği yasaları, kararnameleri çıkarttı. Fizik olanaklarını verdi. Bu şekilde beraber yürüdüler. Ne zamanki taşeron, yani cemaat, ‘bütün işleri ben yapıyorum, ben riske atıyorum kendimi, daha çok pay istiyorum’ deyince ortaklık bozuldu. Patron, yani hükümet bunu kabul etmedi…” (Cumhuriyet, 11.12.2016)

Sonuç olarak; emperyalizm dinciliği ve dincileri yönetmekte, politikasına alet etmektedir. Akılcılığa karşı dogmatizmi, bilime karşı safsatayı savunan dinci akımların-kişilerin dünyadaki bilimsel ve toplumsal gelişmelere ayak uydurmaları mümkün olmadığı ve çıkarlarına uygun düştüğü için emperyalist güçlerle kolayca anlaştıkları görülmektedir. Bunlar tek örnek çevreler içinde, kendilerini ilerlemeden-gelişimden soyutlamış, sosyal yönden içe dönük, biatçı ve otoriter kişilikli insanlardır. Toplumu tarikat-cemaat hapishanelerine tıkmak için Kuran kurslarını, din okullarını, öğrenci yurtlarını, ticari bağlarını ve siyaseti kullanmaktadırlar. Korkuyu, baskıyı,  parayı, mevkiyi ve başka çıkarcı vaatlerde bulunmayı çalışmalarında esas alarak toplumun özellikle geri kalmış kesimlerini kontrolleri altına almakta başarılı oluyorlar. Referandum sürecinde de bu ahlak dışı faaliyetlere dayanarak özellikle dinsel bağları güçlü yoksul kesimler üzerinde etkili olmaya çalışacaklardır.

Bizim bu yoz faaliyetlere karşı yapabileceğimiz şey gerçekleri, bu cemaatlerin iç yüzlerini halka en yaygın biçimlerde anlatmaktır.

 

(*) Cemaat: Arapça kökenli bir kavram olup “insan kalabalığı”, “bir dinden ya da soydan olanların topluluğu” anlamına gelmektedir. (TDK Sözlüğü)

Tarikat: Arapça kökenli olan bu kavram; aynı dinin içinde, tasavvufa dayanan ve kimi ilkelerle birbirinden ayrılan Tanrı’ya ulaşma yollarından her biri anlamına gelir. Mevlevi tarikatı, Bektaşi tarikatı, Nakşibendi tarikatı (TDK sözlüğü). Mükemmel Osmanlı Lügati’nde ise bu kavram; Eizze-i kiram tarafından tutulup gösterilen yol, pir-i tarikat, tarikat-ı aliyye-i Mevleviyye şeklinde tarif edilmiştir.

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

One Response

  1. Cemaatlere sormak lazım: Hangi İslam? Çünkü her cemaate göre bir İslam var. Bu koşular altında kaç cemaat varsa o kadar İslam var. Bunların verdikleri mesajlar da birbirinden çok farklı. İşte Suriye’de birbirlerini kesiyorlar. Bunların hangisi İslam???

    “Egemenlik Allah’ın” diyerek iktidar savaşları başlatanlar çoğunlukla emperyalist gericiliğin elemanlığını yapıyorlar. Bunlar aslında egemenliği milletten tekellerine almak için bu tür demagojilere başvuruyorlar. İnsanlık yüzyıllarca süren mücadelesi sonucu egemenliği gökten yere indirerek millete, halka verdi. Bu mücadele sürecinde akıl inançtan, bilim dinden-dogmalardan bağımsızlaştı. Temel insan hakları, laiklik, demokrasi yani Aydınlanma bu mücadele içinde meydana geldi. İnsanlığın bu büyük mücadelesini hazmedemeyen dinciler egemenliği milletten geri almak istiyorlar. Üstelik bunu ülkemizde “egemenlik milletindir” diyerek yapıyorlar. Dincilerin derdi ne millet ne de egemenliğin millette olması, onlar egemenliği din adına tekellerine almak istiyorlar. Allah’ın gölgesi sayılan Padişahtan egemenliği alıp millete veren Cumhuriyeti yok ederek tekrar saraya vermek istiyorlar. İşte bizdeki Başkanlık serüveninin altında bu gerici anlayış yatmaktadır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir