Piyonlar tarih yapamazlar ancak verilen rolü oynarlar. Senaryodaki rolleri bitince işlerine son verilir. Amerika’nın Ortadoğu projesinin ilerleyebilmesi için yerel estrumanlara ihtiyacı olduğuna ve bunlardan bu bölgede bol miktarda bulunduğuna her gün tanıklık ediyoruz. Bu araçların ideoloji ve amaçlarının ne olduğu kullanılmalarına izin verdikleri sürece emperyalizm için önemli değil. Dinci ya da milliyetçi ve hatta solcu görünümlü de olabilirler. Büyük resmin kurgulanmasında renkler IŞİD veya ÖSO olmuş, PKK –PYD – Barzani -Talabani olmuş veya AKP olmuş hiç önemi yok. Resmi tamamlamak için uyumlu ya da zıt renkleri kullanabilirler. Yeter ki resim emperyalist güçlerin istediği biçimde yapılsın.
ABD çıkarlarını ve İsrail’in taleplerini karşılayacak şekilde Suriye’yi parçalamak için İŞİD ile diğer dinci örgütleri ve PKK-PYD’yi -birini diğerine karşı- kullandıkları herkesin malumu. Bu örgütlerin hepsinin kendi hesapları olsa da sonuçta ABD planının, İngiliz, Alman çıkar hesaplarının kapsamı dışına çıkmaları mümkün değil. Kukla örgütlerle kurdurulacak devletler de kukla olur. Kuzey Irak’tan Akdeniz’e doğru açılmaya çalışılan koridorla yaratılmaya çalışılan devlet de kukla olacaktır. Ulusal kurtuluş mücadelesi, mücadele verilen topraklar üzerinde yaşayan insanların ezici çoğunluğunu oluşturan, o toprakların sahibi olan halk tarafından verilir. ABD bombalarıyla Suriye’nin kuzeyinde açılan koridorda yaşayan insanların büyük çoğunluğu Araplar, Türkmenler ve Hıristiyanlardan meydana geliyordu. Bu halklara yönelik tehcir politikası uygulayarak emperyalizmin himayesi altında devlet yaratılmaya çalışılıyor.
Bu planın asıl büyük parçasını Türkiye’nin oluşturduğunu BOP haritasına bakan herkes görür. Suriye’nin kuzeyinde yaratılmaya çalışılan Amerikan koridorunun Türkiye’ye doğru genişletmeyi amaçladıklarını Türkiye halkı da görmeye başladı. İşte bu uyanış üzerine Amerika’nın planını kesintiye uğratabilecek potansiyele sahip gelişmeler meydana gelmeye başladı. Artık Türkiye halkı Amerika’nın Ortadoğu planının içyüzünü okuyabiliyor. Bu arada ABD-AB’nin isteğiyle AKP-PKK eliyle yürütülen Çözüm Sürecinin ülkeyi dağıtmaya yönelik planın parçası olduğunu da fark ediyor. Son üç yıllık gelişmelerin (Suriye’deki gelişmeler, Haziran’daki halk eylemleri, iktidar çevrelerinin yolsuzlukları gibi) de etkisiyle halkta BOP Eşbaşkanına ve çözüm sürecine karşı ciddi bir güvensizlik ortaya çıktı. Bu gelişmeler üzerine Türkiye bürokrasi ve orta kesimler halkta biriken bu potansiyelin basıncıyla AKP’yi uyarmak zorunda kaldılar. Çünkü halk Suriye’nin kuzeyindeki ABD operasyonunun Türkiye’ye de sıçratılmaya başlandığını (6–8 Ekim olayları başta olmak üzere), çözüm süreci boyunca PKK’nın sürekli silah yığınağı yaptığını, Batılı istihbarat kuruluşlarının bölgedeki faaliyetlerini ve PKK’nın başlattığı saldırılarla, yol kesmelerle, bilhassa Kars ve Iğdır yöresine yönelik nüfus hareketleriyle ülkenin Asya ile bağının kopartılmakta olduğunu gördü ve bu gelişmelere itirazını ortaya koyan davranışlar içine girmeye başladı.
Bir ABD-İngiltere planı olan çözüm süreciyle halkın gözü bağlanırken PKK silahlanıyor ve içsavaşa hazırlık yapıyordu. Bu arada Suriye’nin kuzeyinde Amerikan koridorunun açılışını kolaylaştırmak amacını taşıyan politikanın gereği olarak Suruç provokasyonu gerçekleştiriliyor ve ardından PKK tarafından başlatılan saldırılarla Türkiye kendi iç sorunlarına hapsediliyordu. İşte halkta yükselmeye başlayan tepkiyi bu gelişmeler ateşledi. PKK’ya karşı girişilen hava operasyonları esas olarak bu tepkinin etkisiyle yapıldı.
Toplumsal gelişmeler ve bu gelişmeleri kontrol altına alma faaliyetleri çoğu zaman masa başında planlandığı gibi yürümez, her olayın kendi iç dinamikleri vardır ve o dinamikler hesapta olmayan sonuçlar da yaratabilir.
Bu bakımdan Türkiye’deki son gelişmeleri sadece emperyalizmin gözünden düşen AKP’nin hırpalanmasına bağlamak ya da saray darbesiyle açıklamaya çalışmak durumu izahtan uzak değerlendirmelerdir. Asıl darbeyi yemeye başlayan saraydır, darbeyi vuran ne “başkan yaptırmadık” böbürlenmesi içindeki HDP ne de adından başka bir karşılığı kalmayan bazı sol hareketlerdir. Sarayı abondane eden Türkiye halkındaki potansiyel enerjinin yavaş yavaş açığa çıkmaya başlamasıdır. Yükselmeye başlayan bu tepkinin ilerici bir rotaya girmesini sağlayacak öncü bir sol gücün olmadığını egemen sınıflar da bildikleri için halktaki gelişmeyi maniple edebileceklerini hesapladılar ve bu yönde adımlar atmaya da başladılar. Son PKK saldırıları ve şehitler nedeniyle yükselen tepkileri, iktidar çevreleri bindirilmiş kıtalarını sokağa indirerek saptırmaya ve söndürmeye çalıştılar. Zaten devrimci öncüden yoksun gelişmelerin ne yöne doğru seyredeceğini kestirmek zordur. Bu tepkiler düzene muhalif olma özelliğini kazanamazsa -ki bu olasılık solun işin içinde olmaması nedeniyle çok düşüktür- içsavaşın gerici taraflarından biri haline dönüşebilir ve sonuçta bu gelişmeyi AKP kendini kurtarmak için kullanmaya çalışır. Başka bir ihtimal de güçlü görünüyor; o da bu gelişmelerin sıkı bir yönetimin kurulmasının aracı haline gelmesidir. Kelimenin gerçek anlamında çapula ve sokak eşkıyalığına doğru sürüklenerek karşı propagandanın malzemesi de olabilir. Geçtiğimiz günlerde meydana gelen bazı olaylar HDP yöneticilerine bu yönde malzeme yarattı.
Ne HDP’lileşen sol ve diğer liberal çevreler, ne yeni CHP, ne de güven vermeyen medya bu kitleleri etkileyebilir. Bu kadar yaşanılandan sonra halk, ancak sayıları az da olsa yurtsever -devrimci bilince sahip olan sol ve ilerici-laik aydınları ciddiye alabilir. Ancak bu çevreler örgütlü olmadıkları için halk kitlelerini henüz yönlendirme kabiliyetine sahip değiller. Önümüzdeki dönemin asıl yakıcı sorunu da bu eksikliğin giderilmesidir.
***
HDP binalarının saldırıya uğraması, Kürt asıllı vatandaşların iş yerlerinin tahrip edilmesi, Doğu illerine çalışan otobüslerin taşlanması, gazetelere yönelik saldırılar provakatif eylemlerdir ve ülkeyi daha fazla kargaşaya sürükleyen bu eylemleri öncelikle AKP+HDP+Türkeş ortaklığıyla kurulan hükümetin kontrol altına alması gerekmiyor mu? Bu saldırıları düzenleyenler ülkeye ve halkın birliğine zarar vermekle kalmıyorlar Amerikan planın uygulanmasına ortam yaratıyorlar. Bölme düşüncesine ve içsavaş kışkırtıcılığına güç veriyorlar.
Graham Fuller ile birlikte “açılım” politikasının fikir babası olan CIA ajanı Henri Barkey, İngiliz gazetelerinden Financial Times’a 1 Kasım seçimlerine ilişkin verdiği son demeçte, ya seçimlerden aynı sonucun çıkacağını ya da HDP’nin Meclis’e giremeyeceğini belirterek, “Eğer HDP Meclis’e giremezse şehirler havaya uçacak” diyerek büyük bir tehdit savurdu. Özellikle at izinin it iziyle karıştırıldığı böylesi dönemlerde herkes düşüncesini- tepkisini demokratik ölçüler içinde, barışçı hareketlerle ortaya koymalı, emperyalizmin uzantılarının, AKP ve PKK propagandacılarının hedef saptırmalarına kapılmamalı, faşizan hareketlerin kuyruğuna takılmamalı.
***
Burada bir gerçeğin de adını koyalım: Bazı sol partiler ve kitle örgütleri son PKK saldırıları karşısında ya sessiz kaldılar ya da bu örgütü açıkça eleştirmediler. Bu tavır politik olarak doğru olmadığı gibi etik de değildir.
İkinci bir yanlış da solun bir kısmının şehitlere sahip çıkma cesareti gösterememesi ve şehit aileleriyle ilgilenmemesidir. Ülkesini ve halkını düşünmeyen, kederde ve kıvançta insanlarıyla birlikte olmayan, Amerikan siyasetinin sonuçlarına razı olan bir sol olabilir mi? Sol olarak; kimin için-ne için-hangi topraklar üzerinde siyaset yaptığımızı, varlık nedenimizin ve hedefimizin ne olduğunu bir kez daha düşünmeliyiz. Yoksa ya yok oluruz ya da başkalarının kapılarında uşak oluruz.
Bu dönemin tarihini de yazacak olan halk kendisine layık gördüğü öncüsüyle birlikte yürüyecektir…
Mehmet Ali Yılmaz
7 Responses
Mehmet Ali ağabey doğruların ifade edildiği nitelikli ama her şeyden önemlisi siyasî bir yazı olmuş. Gerek internette gerekse de sosyal medyada gerçekler alabildiğine çarpıtılıyor. Ayrıca olguların ötesine geçen doğru düzgün siyasî bir yazı da göremedik. Bu nedenle bu yazının yazılmış olması çok önemlidir. Kalemine sağlık…
Cengiz Çandar geçtiğimiz günlerde ABD’de Harvard Üniversitesi’nin Ortadoğu Çalışmaları Merkezi’nde ‘Türkiye ve Ortadoğu’yu anlamak ve yanlış anlamak’ başlıklı bir seminer vermiş. Hürriyet gazetesinden Cansu Çamlıbel’in bu seminerden sonra Cengiz Çandar’la yaptığı röportaj 14 Eylül 2015’te Hürriyet’te yayınlandı.
Bu röportajın bir bölümünü, Cengiz Çandar’ın bile gizleyemediği ABD-PKK işbirliğini ısrarla görmek istemeyen Yeni liberal solcuların dikkatlerine sunuyorum.
Yıldırım Uygur
“BAYIK’IN ABD’YE ARABULUCULUK DAVETİNİN ARKA PLANINDA TEMASLAR OLABİLİR
Çamlıbel: Ne gibi adımlardan bahsediyorsunuz?
Çandar: Bunun çeşitli yolları var. Amerika’da arananlar listesine ismi geçirilmemiş olan ama PKK’lı olduğu bilinen birini Amerika’da bilmem ne toplantısında konuşmacı olarak görürsün mesela. Bu tür görüntüler verebilirler. Türkiye ile ilişkilerinin seyrine bağlı. ABD, Kürtleri dünya siyaset sahnesine yeni çıkmakta olan diri ve kendilerine dost bir güç olarak gördüğü sürece politikalarını sürekli modifiye etmeye yönelebilir. Iraklı Kürtlerle zaten böyle durum. Suriyeli Kürtlerle yol yordam aranıyor ne yapılabilir diye. Cemil Bayık ikide bir Amerika’yı üçüncü taraf olarak arabuluculuğa davet ediyor. Marksist kökenden geldiği bilinen bir örgütün şu anda sesi en çok duyulan ismi Amerika’ya davetkar bir halde. E bunlar kaydedilmiyor mu Washington’da?
Çamlıbel: Arka kapı diplomasisinin, bazı temasların olduğu ya da olabileceğinin sinyali mi Bayık’ın bu açıklamaları?
Çandar: Cemil Bayık zaten çıktı ‘bizim direk, indirek temaslarımız var’ dedi. Hemen ertesi gün ABD sözcüsü ‘yoktur’ diye yalanladı. ABD diyor ki ‘PKK terör örgütü, konuşmuyoruz’. E PYD ile konuşuyorsun. Ayrıca Washington yönetimi HDP ile görüşmüyor mu? HDP’nin Washington’da temsilciliği var. Selahattin Demirtaş ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Victoria Nuland gibi isimler ile görüşüyor. Salih Müslim’e Washington’ın mesajını ileten Kandil’e iletmez mi?”
M.Ali uzun uzun yazmak isterdim ama buralardan olmuyor, ne zamandan beri isgalciler tarafindan oldurulmeyen devlet gucu sehit sayiliyor ,ulkemiz fiili isgale ugrar ve bizler isgale karsi savasiriz, ama kurtlere kan kusturan , devrimci demokrat insanlara iskence eden devlet gucu ne zamandan beri sehit sayildilar, PKK yi tartismaya gerek yok sosyalist degil ve kendi cikari icin herkesle anlasir, bu baska bisey , milliyetci temelide olsa biz ezilen halkin yaninda oluruz,.uzun uzun konusmak lazim buralardan anlatmak zor.
Yusuf Akay
ABD emperyalizminin ülkemiz ve Ortadoğu’daki etnik çatışma, ayrılıkçılık temelinde örgütlenmiş silahlı şiddet ve işbirlikçilik politikalarını objektif olarak gerileten, zorlaştıran ya da geciktiren her türlü hareketin içinde yer almış/alacak kişiler benim gözümde şehittir. İşgalin açık olması gerekmez, ülkemiz ABD emperyalizminin gizli işgali altındadır ve bu işgale karşı verilmeyen hiçbir mücadelenin bizim gözümüzde meşruiyeti olamaz; bu meyanda “PKK ABD ile anlaşır, bu başka birşey” ifadesi bütünüyle hatalıdır, faciadır, kabul edilmesi mümkün değildir. ABD ile anlaşmanın meşru görülecek bir yanı olamaz ve son dönemdeki çatışma dinamiğinin de temeli “ABD ile anlaşmanın” PKK’ya verdiği özgüvenin silahlı şiddet temelinde kullanılmaya çalışılmasından ibarettir. Kürt halkının uğradığı katliamlara karşı olmak başlı başına bir politika değildir, herkes şiddetin esas kaynağı emperyalizme karşı mücadele etmedikçe şiddetin ve katliamların sonu gelmez. Buradaki bir “şehit” ifadesine takılıp yazının verdiği mesajı “almamak” büyük talihsizliktir.
ABD emperyalizmine devlet karsimi cikiyorki gucleri kutsal sayilsin,Emperyalizme karsi mucadele bizlerin sinif mucadelesinden ayri bir olgu degildir ,Kurt halki bildigimiz dunya paylasim savasinda 4 ceberrut ulkeye bolunmus ve nefes alamaz durumdalar ,turkiye devtimiyle kurt halki nefes alacaktir elbete ama devletsiz kalmis filistin ve kurtlerin temel haklarini savunmak gerekir .Bu temel haklari kurt halki istiyorsa ana dilde egitim vb. gibi bunlara devrimciler karsi cikmazlar . PKK ya karsiyiz diye olumune kurt halkinin direnisini gormezden gelemeyiz.Ana dil vb haklarin bizlerde savunucusu olmaliyiz
Aynen dediğiniz gibi.. Bu PKK sevdasına körlemesine takılmış NATO kafa NATO mermer anlayışlar kavrayamaz emperyalizmi… PKK ülkemizin bir bölümünü hüpletmek isteyen emperyalizmle işbirliği içinde bir acaip korkunç örgüt.. Ona karşı toprağını savunanlar şehittir beyler…
ABD emperyalizmine devlet karşı çıkmıyor elbette, yoksa İncirlik mutabakatından söz edemezdik. Ancak çatışmanın getirdiği nokta, PKK’nın Ortadoğu coğrafyasındaki kantonlaşma-demokratik özerklik girişimlerinin doğrudan doğruya ABD emperyalizminin bölge ülkelerini parçalama eğilimleri ile örtüştüğü ve tam da bu nedenle desteklendiğidir. Çatışmanın yapısal olarak (çatışmanın tarafı olan öznelerin her birinin iradesinden bağımsız olacak şekilde) getirdiği yere bakacak olursak, son süreçte PKK’nın hamlesine karşı devletin hamlesi, öznelerin iradesinden bağımsız biçimde, stratejik açıdan ABD emperyalizminin işine gelmeyecek bir hamledir, Zira Kobane-Cizire-Cizre kantonlaşma hattının önüne geçmiştir. Bunu görmek gerekir. Tam da dediğiniz gibi, emperyalizme karşı mücadele aynı zamanda bir sınıf mücadelesidir, bu nedenle ABD emperyalizmine karşı olmalıyız, onun sırtından tüfek atanlara, devlet kurmaya çalışanlara da karşı durmalıyız. 1. Dünya Savaşında çizilen sınırlar yapaydı, ancak şimdi bu sınırlar değişirse doğal mı olacak? ABD uçaklarıyla doğal sınır mı çiziliyor? Geçenlerde ABD’nin politika yapılıcılarının dergilerinden birinde ne tartışıyorlardı biliyor musunuz; Skyes-Picot’u unutun gitsin, Sevr hala güncel! Bunu ABD’liler tartışıyor, biz söz etsek komplo teorisi derler! Kürt meselesi uzun süredir Kürtlerin denetiminde değil, bu artık uluslararası bir mesele ve Kürtler Kürt meselesinin nesnesi haline dönüştüler. Gerçek devrimciler, Kürt hareketinin demokratik ve anti-emperyalist yönünü desteklemeliler, emperyalizme objektif olarak hizmet eden yönünü değil.