Güneşin kıpkızıl ateşinden doğdu
Taş küre,
Su gibi volkanlarla fışkırdılar
Bulutların, fırtınaların, okyanusların
Ve canlının doğumuna tanıklık eden
Kara, sert taşlar
Toprakla hayatı buldular.
Ayağa kalkınca insan,
Barınak, alet ve silah yaptı
Yetmedi,
Öfkeyle taşları biledi
Zalimlerin işgallerine karşı,
Dilinden eksik etmeden
Bağımsızlık türkülerini
Önce eline taşları aldı.
Tarihin eski tanıkları
Tanrıların suretleri onlar,
Hitit’in Mısır’ın savaşçıları
Kenanilerin tüccarları
Mete’nin orduları
Gelip geçti üzerlerinden,
İstiklallerin fırtınalarını
Konuk ettiler yüksek tepelerinde,
Dolarları kapışanları
Ve silahlarını halka doğrultanları
Bellediler, hiç unutmadılar…
Değirmenlerde buğdayları un ettiler döne döne
Sabanın demirine takılıp çiftçiye dert,
Sapanlarda avcıların mermisi oldular,
Sel gitti her seferinde
Kum kaldılar.
Gerçek taş gibi serttir
Kırar yalanları,
Yerli yerinde ağırdır
Taşlar ve gerçekler
İkisi de baş yarar
Tarihi yazarken toplumlar…
***
Uğultular kesilmez yerin derinliklerinde
Sönmüş yanardağların içleri kıpırdar
Ateş bacayı sararken,
Yeraltı kükredikçe
Tir tir titrer halka sağır olanlar
Ama kaçışı yok
Yeninin-devrimin doğumu başlayacak
Ve mutlaka dünya daha güzel olacak…