Search
Close this search box.

Türk Ordusu Suriye Bataklığına Sokuldu (!) -Av. Mehdi Bektaş

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

ABD emperyalizmi emeline ulaştı, kuklası aymaz iktidarın yarattığı ortam sayesinde, Türk Ordusunu Suriye bataklığına girmek zorunda bıraktı.

            AB-D Emperyalizmi, Ortadoğu’nun, Orta Asya’nın, Kuzey Afrika’nın yer altı yer üstü servetlerine, petrolüne, gazına el koymak için,  dinci radikal ve ayrılıkçı unsurları harekete geçirerek, “Arap baharı” adıyla Libya’da, Tunus’ta, Mısır’da iktidarları devirerek, Irak’ı parçalayarak, Suriye’yi parçalamaya çalışarak, İran’ı, Türkiye’yi hedef alarak ilerleyişini sürdürüyor.

            Genelde Ortadoğu’da özelde Suriye’de bir dünya savaşı yaşanıyor;  bir yanda NATO üyesi ABD, Kanada, İngiltere, Fransa, Almanya, Japonya, İtalya, İspanya, Portekiz, Hollanda ve Yunanistan’ın yer aldığı Atlantik İttifakı, diğer yanda ŞİO üyesi Rusya, Çin, Hindistan, İran, Kazakistan, Özbekistan, Tacikistan, Pakistan,  Moğolistan’ın bulunduğu Asya İttifakı.

Türkiye hem NATO üyesi hem de Beyaz Rusya ile birlikte 2012 yılından itibaren ŞİO’nun daimi gözlemci ülkesi olarak Atlantik ittifakı ile Asya İttifakı arasında yer almaktadır.

            Türkiye’nin bu durumu, “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkesinin bir sonucudur. Türkiye bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü, milli bütünlüğünü korumak için İttifaklar arası bir yerde olmak zorundadır. Türkiye’ye tehdit Asya İttifakı’ndan değil Atlantik İttifakı’ndan gelmektedir. Kıbrıs,  Kürt, Ermeni, Ege sorunu ve çözümsüzlüğü Atlantik İttifakı kaynaklıdır.

            Türkiye çözülmeden emperyalizmin emellerine ulaşması zordur ve bu nedenle Türkiye’ye operasyon üzerine operasyon çekilmektedir. Dinci, gerici siyasi iktidarın milletin başına bela edilmesinin, Ergenekon, Balyoz, Casusluk davalarıyla yurtsever komutan ve subayların tasfiyeye tabi tutulmasının,  muavenet gemisinin vurulup donanmaya gözdağı verilmesinin, ayrılıkçı hareketin silahlı kalkışmaya yöneltilmesinin, 15 Temmuz dinci darbe girişimiyle yönetime el konulmak,  askerle polisi karşı karşıya getirerek iç savaş çıkartılmak istenmesinin ve ülkeyi bölme projesinin ardında hep bu art niyet vardır.

            Bütün bu olayların baş sorumlusu, emperyalizmin desteği ile iktidarı ele geçiren, cumhuriyetin değerleriyle savaşan, “Alevi, Sünni, Türk, Kürt, Laz, Çerkez” diyerek milleti ırk ve inanç temelinde ayrıştıran, cumhuriyetin birikimlerini haraç mezat satan, parlamenter sistemi kaldırarak başkanlık hayalleri kuran, kuvvetler ayrımını hiçe sayarak tek elde toplamaya kalkan, parlamentoyu işlevsiz hale getirerek millet egemenliğini yok eden, Kanun Hükmünde Kararnamelerle cumhuriyetin temel yasalarını ortadan kaldıran,  4+4+4 sistemiyle bilimsel laik eğitime son vererek “dindar ve kindar” nesil yetiştirme derdine düşen, eğitim birliğini yok ederek mektebi medreseye dönüştüren, işbirliği içinde dinci çeteyi orduya, bürokrasiye, yargıya, devlet kurumlarına yerleştiren, kamu malını yağmalama, yolsuzluk, hırsızlık, batağına saplanmış siyasi iktidardır.

            İş ortağı dinci çete ile birbirine düşünce, paralel yapı var diye ortalığı bir birine kattılar,  “ne istediler de vermedik” diye sitemde bulanarak, “aldatıldık” deyip 17-25 Aralık yolsuzluğunu örtmeye kalktılar. Kurtuluşlarını ordunun başarılarına bağladılar, “açılım açılım” diye ayrılıkçı hareketle gizli görüşmelerle işbirliği yaparken, Diyarbakır meydanında Öcalan’ın nevruz mektuplarını okurken, ne olduysa birden bire ordunun ayrılıkçı hareketi hendeklere gömmesine, hamaset nutukları ve milliyetçi söylemlerle destek verdiler.

            15 Temmuz darbe girişimini,  ordunun Kemalist komutan ve subaylarının önderliğinde önlediğini bile bile meydanlara çıkan radikal dinci gruplara demokrasi kahramanı payesi verdiler.  Askeri kışla ve garnizonların önünü çöp kamyonları, tankerlerle, greyderlerle kapatarak, cumhuriyetin koruyucusu laik ordusunu halka karşı gösterip işbirliği yaptıkları dinci çetenin yerine koydular.

            Türkiye’nin ve Türk ordusunun caydırıcı gücünü örseleyerek, “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkesini yok ederek, Genişletilmiş Orta Doğu Projesinin eş başkanlığını üstlenerek, emperyalizmin hizmetinde Suriye’nin parçalanmasına destek oldular, radikal dinci örgütleri Suriye’ye sokarak, silah ve mühimmat yardımı yaprak, Suriye’yi parçalayıp  “Emevi Camisi’nde namaz kılmaya” kalktılar. “Mavi Marmara’yı” vurdular diye İsrail’e kafa tuttular, Rus uçağını “vurduk” diye caka sattılar,  işin sarpa sardığını görünce de  “devlet adamlığı” maskesiyle nedamet turları atmaya soyundular.

            Türk ordusunu Suriye’ye sokmak emperyalizmin bir projesiydi, siyasi iktidarın aymazlığı, aç gözlülüğü, cehaleti, tarih ve coğrafya bilmezliği bu ortamı sağladı, Türk ordusunu Suriye’ye girmesine mecbur etti. Türk ordusu, Kürt koridorunun oluşumunu önleme amaçlı Suriye topraklarına girdi. Bu giriş,  Rusya’nın direk, Suriye’nin dolaylı izniyle oldu. Ordu, Türkmen/Arap karması dinci radikal örgütlerin içinde yer aldığı ÖSO’yu öne sürerek, tanklarla, toplarla IŞİT ve PYD mevzilerini döverek, mayınları patlatarak, köyleri kasabaları ele geçirerek, ilerliyor. İlerleme kolayda bir de bunun dönüşü var.

ABD, PYD’ye vurma diyor, Türkiye PYD Fırat’ın doğusuna çekilsin ısrarında; PYD, ABD’nin desteğinde Kürt kantonlarını birleştirmek sevdasında!  ABD’de de bunu istiyor. ABD bu isteğinden vazgeçmiş görünmüyor, toprak bütünlüğüne saygılıyız dediği Suriye’nin birleşik bir Suriye olmasını dillendiriyor, yani Irak’ı Kürt, Sünni, Şii bölgesini ayırdığı gibi Suriye’yi de Nusayri /Sünni, Kürt/Arap/Türkmen bölgesine ayırarak parçalama kararında. Türk ordusu bataklığa iyice daldıktan sonra, muhtemel ki ABD temel arzusunu yerine getirmek için daha da hareketlenecek, PKK-PYD koridorunun oluşumu için çalışmalarını sürdürecektir.

Türk ordusu, Türkiye’nin bütünlüğünü halkın birliğini korumak için buna karşı koyacak, emperyalizmle çatışma muhtemelen kaçınılmaz olacaktır. Varlıklarını emperyalizmin desteğine borçlu olan AKP iktidarı bunu göze alamaz, orduyu soktuğu bataklıktan çıkaramaz. Türkiye ve Türk ordusu bu iktidarı daha fazla taşıyamaz, mutlaka bir çözüm bulmak gerekir.  Tatildeki meclis acilen toplanmalı, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş iradesine uygun bir hükümet kurulmalı,  milleti ordusunun arkasında tutmalı. Seferberlik bile düşünülmeli, Suriye, Irak, İran ve Rusya ile işbirliği içinde, emperyalizmle mücadeleye 30 Ağustos iradesi, ruhu ve kararlılığıyla hazır olunmalıdır. Bu yapılmazsa, iktidarın da, halkın da, ülkenin de sonu karanlıktır.

            Bu koşullar yaşanırken, aymaz biçimde iktidarın yandaşları, meşrutiyeti askıya alan,  33 yıl demir yumrukla kan kusturup ülkeyi yöneten, Kıbrıs, Girit dahil 1,5 milyon kilometre kare ki Türkiye topraklarının iki misli toprak kaybına neden olan,  Mithat Paşa’yı boğduran, aydınları süren, zindanlarda çürüten, hafiye örgütü kuran Abdülhamid’in adını Haydarpaşa Gülhane Askeri Hastanesi’ne veriyorlar; laiklik düşmanı Meclis Başkanı İsmail Kahraman, Küba’nın ve sosyalizmin kahramanı Che’yi “eşkıya” olarak niteliyor; gezi direnişiyle hevesleri kursaklarında kalan, gericiliğin terör merkezi olan Taksim Kışlasını yeniden inşaya soyunuyorlar. Kadın polis ve askerlere türban giydirmeyi beceri sanıyorlar.

Türk devriminin karşıtı tüm uygulamalar gün gelir önlenir, konulan isimler yine değiştirilir (Kalsaydı Kenan Evren’in adları kalırdı!), beyninin çalışmasını önlemek için resmi giysinin üstünde başa geçirilen bez de çıkarılır.  Tarih göstermiştir ki gericiliğin sonsuza değin başarılı olma şansı yoktur. Bunların derdi, halkın ve ülkenin sorunlarını çözmek değil, gereksiz ve lüzumsuz işlerle insanları oyalayıp, bulanık suda balık avlamak,  ciddi konular üzerinde toplumun ilgisini dağıtmaktır.  Çabaları boşadır, geldikleri gibi gidecekler, bir kötü anı olarak tarihin ibret çöplüğünde mümtaz yerlerini alacaklar.

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir