Birinci Bölüm
Mehmet Ali Yılmaz
Ekonomik, siyasi ve askeri çıkarlarından başka bir şey düşünmeyen emperyalistlerin politikalarına güvenerek, Amerikan güçleriyle aynı tarafta yer alarak ne devrimci anlamda ulusal kurtuluş sağlanır ne de solculuk, sosyalistlik yapılır.
Bölgemiz Üzerine Yapılan Plan
ABD’nin eski Dışişleri Bakanı ve güvenlikten sorumlu danışmanı Condoleezza Rice, 7 Ağustos 2003’te Washington Post’ta kaleme aldığı “Transforming The Middle East – Ortadoğu’yu Dönüştürmek” isimli makalesinde BOP’un gerçek amacını açıklıyordu. Büyük Ortadoğu Projesi ile ilgili yapılan bu çarpıcı açıklamada Rice, Fas’tan Basra Körfezine kadar uzanan bölgede yer alan 22 devletin rejiminin ve sınırlarının değiştirileceğini, Türkiye’nin de bunların arasında olduğunu açıklıyordu.
Başkan Bush döneminde ortaya atılan bu proje, Büyük Ortadoğu olarak adlandırılan Kuzey Afrika’yı, Ortadoğu’yu, Pakistan’ı ve Orta Asya’yı da içine alan geniş bir coğrafyayı kapsıyordu.
ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi ile ulaşmak istediği hedefleri şu başlıklar altında toplayabiliriz.
1-ABD, bu proje ile söz konusu coğrafyayı hegemonyası altında tutmak ve kendisine rakip olabilecek muhtemel güçlerin bu bölgede etkin olmasını önlemek istiyordu.
2- ABD, BOP ile Ortadoğu bölgesinde bulunan zengin petrol, doğalgaz ve su kaynakları üzerindeki denetimini garanti altına almayı ve büyütmeyi hedefliyordu.
3- ABD, bu proje ile stratejik ortağı İsrail’in güvenliğini sağlama almayı da amaçlamaktaydı.
4- Avrupa Birliği, Rusya, Japonya ve bilhassa Çin’i bölge kaynaklarından ve pazar olanaklarından uzak tutmak ABD için stratejik bir hesaptı.
ABD emperyalizmi bu hedeflerine ulaşabilmek için bölgede sürekli karmaşa, iç karışıklıklar, iç savaşlar ve devletler arasında savaşlar çıkarma stratejisini benimsedi. Daha önce yaşanan Yugoslavya örneğinden de yararlanarak bölgedeki orta büyüklükteki, nispeten barış içinde yaşayan ülkelerde iç karışıklıklar çıkarmak amacıyla etnik, mezhepsel ve diğer kültürel unsurları tahrik etmeye başladı. ABD, Ortadoğu’daki karışıklıkları, çatışmaları büyüterek devam eden sayısız sorunları derinleştirerek hedeflediği sonuca doğru gitmeyi planladı. Son tahlilde hedefine ulaşmak için farklı senaryolar ve projeler hazırladılar, haritalar çizdiler. Bu haritaların en meşhuru ve hep akılda tutulması gerekeni meşhur BOP haritasıdır.
Hiç şüphesiz ne bu haritanın ne de yapılan projelerin azamisinin hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini söyleyebiliriz. Ama emperyalizmin varmak istediği sonuca en fazla yaklaştıracak politikaları sürekli takip edeceğini de bilmeliyiz. Mesela yukarıdaki BOP haritasında bölmeyi amaçladıkları bütün ülkeleri burada olduğu gibi bölemeyebilirler ya da bazılarını hiç bölemezler. Belki de bazılarını pratiğin gelişimi içinde daha fazla parçaya bölerler. Mesela Suriye devletini ele alalım. Haritaya göre bu devletten üç devlet çıkarmıyorlar, bir kısım toprağını Kürtlere ve bir kısmını da Sünni Irak devletine vermiş olabilirler. Ama günümüzde bu devletin toprakları üzerinde üç devlet fiilen oluşma yolunda. Günümüzde Kürtler de, Sünni Araplar da haritada gösterilenin çok üstünde toprak elde etmiş görünüyorlar. Batılı devletlerin sözünü ettikleri “Kürt koridoru” gerçekleşirse Suriye’nin bütün kuzeyini boydan boya kurulması istenen Kürt Devletinin sınırları içine katmış olacaklar. BOP haritasında böyle bir koridora yer verilmediği gibi Amerikan’nın Neocon uzman stratejisti Rubini de bu olasılığa ihtimal vermiyor. Ama bugün emperyalist devletlerin Kuzey Irak petrolünü Akdeniz’e güven içinde akıtmak ve İran’ın Akdeniz’e ulaşacak Şii koridorunun önünü kesmek için hem Kürt hareketlerinden hem de Sünni Araplardan yararlanmaya çalıştıkları teorinin önüne geçmiş bir gerçekliktir. Bu nedenle Suriye’nin üçe bölünmesi çok işlerine gelmektedir.
İran’ın Akdeniz’e inecek bir koridora sahip olmasından en fazla rahatsız olacak ülkelerin başında İsrail’in geldiği ve bu devletin bölgedeki güçlerin birbirleriyle çatışarak kendilerini tüketmelerini çok istediği bilinen bir şey.
Başka Bir Haritanın Gösterdikleri
Uluslararası enerji yatırımlarında savunma danışmanlığı yapan, Jeopolitikçi, düşünce kuruluşu ORBAT ve Alexandrian Defense Group’un üyesi Pakistanlı emekli Binbaşı Agha H. Amin, NSNBC İnternational’den Christof Lehmann ile geçtiğimiz yıl yaptığı söyleşide, ABD’nin NATO üzeriden yürüttüğü planın “Bölgedeki petrol ve doğal gaz kaynaklarını kontrol altına almak” olduğunu açıklıyordu. Amin’e göre, ABD ve İngiltere, İran’ın Akdeniz’e açılmasını engellemek, İsrail’i Hizbullah ve Hamas’a karşı garantiye almak ve Rusya’nın bölgedeki etkinliğini kırmak istiyorlar. Bu stratejik amaçlarını gerçekleştirebilmek için Akdeniz’e Suriye ya da Türkiye üzerinden açılan bir Kürt devleti kurdurmayı düşünüyorlar. Amin, ABD ve İngiltere’nin kurdurmayı düşündükleri bu devletin bir ucunu da Kafkasya’ya dayayarak Hazar bölgesine de ulaşmayı planladıklarını ve böylece Hazar bölgesinin petrol ve doğal gazını kontrol altına almayı ve Rusya’nın bu bölgeyle ilgili planlarını bozmayı amaçladıklarından söz etmektedir.
İşte Amin’in sözünü ettiği harita:
Bu haritaya dikkatli bakınca Türkiye sadece toprak kaybetmemekte, çeşitli eyaletlere de bölünmekte ve başta Azerbaycan olmak üzere İran, Irak ve Suriye ile komşu olması da engellenmektedir. Bu arada İran’ın da Akdeniz’e doğru önü kesilmektedir. Bu haritaya göre kurdurulacak Kürt devletiyle ABD, Rusya’nın zayıf noktası Kafkasya’ya kadar uzanmayı hedeflemektedir. Böylece ortaya ABD ve İsrail çıkarlarına uygun bir devlet çıkarılarak, emperyalizm Kürdistan üzerinden yüzyıldır bölgede elde edemediği ölçüde büyük bir avantaj sağlamayı amaçlamaktadır. ABD, bir vuruşla Ortadoğu, Kafkasya ve Hazar bölgesinin petrolü ve doğal gazı üzerinde söz sahibi olmakta; Türkiye, İran, Irak ve Suriye’nin İsrail’in çıkarları doğrultusunda parçalamasını sağlamakta, Rusya’nın bölgedeki gücünü kırmakla da kalmayıp Çin ve AB’nin petrol ve doğal gaz kaynaklarını ve yollarını da kontrol altına almaktadır. Bu operasyonla ABD emperyalizmi dünya çapında hegemonyasını sağlamlaştırmayı ve büyük bir stratejik üstünlük kurmayı amaçlamaktadır.
ABD, Artık Türkiye’ye Soğuk Savaş Dönemindeki Gibi Bakmıyor
Son onbeş yıldır emperyalizm bölgede büyük ve güçlü bir Türkiye istemediğini birçok kez ortaya koydu. Artık zayıflatılmış, hırpalanmış ve bölünmüş bir Türkiye işlerine daha çok gelmektedir. Emperyalist politikalara karşı direnç gösterme ihtimali olan güçleri birer birer yok etmeye çalışıyorlar. Türkiye’de AKP’nin iktidara taşınması da; aydınlara, bazı stratejik devlet kuruluşlarına ve sola yapılan operasyonlar da, kültürel değerler üzerinden yürütülen tahrikler de, CHP’de yapılan operasyon da hepsi de emperyalizmin bölge politikalarına ülkemizde direnç gösterme ihtimali olanları etkisizleştirme planının parçalarıdır.
BOP haritasına göre, Türkiye’nin Doğusunun önemli kısmı ve Güney Doğusu kurmayı tasarladıkları Kürt Devletine bırakılıyor. Türkiye’de sözünü ettiğimiz operasyonlar yapılmasaydı BOP’nin ülkemiz yönünden uygulamaya sokulması mümkün olamazdı.
Emperyalistler planlarının hayata geçirilmesi şansını yükseltmek için tam bir fikr-i takip içindeler. Türkiye’nin müttefiki görünen ABD, askeri haritalarında da Türkiye’yi ikiye bölerek temelde BOP haritasını gerçekleştirme amacını taşıdığını göstermekten geri durmadı. ABD, Avrupa ve Asya’nın batı, kuzey ve doğu kısmını kapsayan Avrupa Komutanlığı (USECOM)’un sorumluluk alanını Türkiye’nin Doğusu ve Güney Doğusu’nu dışta bırakacak şekilde tespit ederek BOP haritasıyla uyum içinde olduğunu ortaya koydu. Türkiye’nin Hatay ili dahil Doğu ve Güney Doğu’sunu Ortadoğu, Pakistan ve Afganistan’ı sorumluluk alanı içine alan Merkez Komutanlığı (USCENTROM)’nın bölgesi içine almasının başka ne manası olabilir? Pentagon’un yayınladığı bu haritalarda Türkiye açıkça ikiye bölünüyor.
Türkiye, ABD Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın organizasyon şemasını gösteren haritada, resmen “bölünmüş” olarak yer alıyor.
Türkiye’nin Sınırlarını Sorun Yapıyorlar
Son zamanlarda ABD sözcülüğü yapan çevreler, Kürt örgütlerinin politika yapıcıları ve liberalleşmiş “solcu” siyasiler, bir kısım “kanaat imalatçı”ları ve “akademisyenler”, Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’yla çizilen bazı Arap ülkelerinin sınırlarıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırlarının belirlenişini bir tutarak kafa karıştırmaya çalışıyorlar. Bu çevrelerden birilerini okuyan ya da dinleyen sanır ki, Türkiye’nin sınırları emperyalist güçlerce çizilmiş ve dolayısıyla bu sınırlara karşı çıkmak gerekirmiş! Böylece bu uyanıklar, Türkiye’nin sınırlarını tartışılır hale getirecekler ve sonuçta ülkenin topraklarının bir kısmını kopartarak bölgede emperyalistlerin istediği bir devletin kurulmasını meşrulaştıracaklar. Onlar kulaklara kurnazca, Türkiye’nin sınırlarını emperyalistlerin çizdiğini, dolayısıyla bu sınırları bozmanın emperyalizmin yüz yıl önce uyguladığı bir planı bozmak anlamına geleceğini fısıldayarak amaçlarına ulaşmak istiyorlar. Ama bugün bölgede bir Kürt devletini asıl kurdurmak isteyenin ABD emperyalizmi ve İsrail olduğunu söylemeye dilleri varmıyor ya da daha doğru bir bakışla bu emperyal planı gizlemeyi tercih ediyorlar. Bu çevreler adım adım gerçek olan BOP haritasını yok sayıyorlar.
ABD emperyalizmi ve müttefiklerinin Ortadoğu’ya bombalarıyla, füzeleriyle, uçaklarıyla tekrar dönmelerinin asıl nedeninin Irak ve Suriye’nin sokulduğu parçalanma sürecinin belli bir olgunluğa erişmiş olmasını ve bu iki ülkenin toprakları üzerinde kurdurmayı planladıkları yeni devletlerin ortaya çıkmaya başladığı bir döneme girildiğini bu işbirlikçiler itiraf etmek istemiyorlar. Bu arada ABD ve diğer Batılı ortaklarının Türkiye’de yürütülen bölünme sürecinin hızlandırılması için giderek derinleşecek kaos ortamı yaratmaya başlamalarını “özgürlük mücadelesi” olarak sunmaya çalışmaktan da geri durmuyorlar. Son zamanlardaki gelişmeler göstermektedir ki, Suriye ve Irak’tan sonra bölünme sırası İran’da ya da NATO üyesi Türkiye’dedir. Akbabaların tepemizde dolanmaya başlamasının nedeni içine Türkiye’nin de dahil edildiği yeni bir Sykes-Picot Antlaşması hazırlığının yapılmasındandır. Türkiye’yi yönetenler de sonuçta bu plana hizmette kusur etmemektedirler.
RTE, son Fransa gezintisinden dönüşte özel uçakta bu görevi yerine getirdiklerini şöyle itiraf ediyordu:
“Bazıları ABD’ye destek vermediğimizi iddia ediyor. Yalan. Gerekli desteği verdik. Ama biz bu desteği belirli kurallar çerçevesinde verir, NATO planlamasına göre yürürüz.”
RTE, NATO’nun ABD’ye bağlı bir örgüt olduğunu bilmez mi?
Kobani Kampanyası
Konya-Bağdat demiryolu yapılırken bu yolun yapımını üstlenen şirketin şantiyesini kurduğu Ayn el Arap köyünün adı, şirket demek olan Company ifadesinden dolayı Kobani olarak anılmaya başlandığı biliniyor. Bu bakımdan Kobani ifadesinin Kürtçe ile bir ilgisinin olmaması gerekir. Burası yakın zamanlara kadar Arapların çoğunlukta olduğu bir yerleşim yeridir. Suriye’de 3–4 yıl önce yaratılan krize kadar Arapların yanı sıra Kürtlerin ve Türkmenlerin de yaşadığı bu ilçede, 2012’den itibaren YPG-PYD’nin kontrolüne geçtikten sonra Kürtlerin lehine nüfus hareketleri meydana gelmiştir. Suriye’deki içsavaş boyunca etkin oldukları yerlerde Arap örgütleri Kürtlere yönelik, Kürt örgütleri de Araplara yönelik etnik temizlik uyguladılar. Hıristiyan’lara karşı ise her iki taraf da dinsel temizlik uyguladı.
Üç yıldır Suriye’nin birçok yerinde kelle kesen, kadınları cariyeleştiren ve satan, ABD tarafından Suriye yönetimine karşı kullanılan, orta vadede de Avrasya ülkelerine karşı kullanılması düşünülen IŞİD gericilerinin Ayn el Arap’a saldırması üzerine Batı destekli büyük bir kampanya başlatıldı. Başını ABD ve diğer Batılı devletlerin çektiği insani görüntülü bu kampanyanın en etkili ucunun Türkiye’ye karşı yürütülmeye başlanması akıllara ister istemez emperyal amaçlarla çizilmiş haritaları getirmektedir. Diğer yandan bu kampanyanın içinde Rusya, Çin, Hindistan, İran, Mısır, Küba, Latin Amerika’nın ABD emperyalizminin rakibi veya karşıtı ülkelerin yer almaması da söz konusu faaliyetin Batı emperyalizminin yeni bir projesi olduğu tezini güçlendirmektedir.
Bütün Batı medyasını işgal eden bu kampanyanın en önemli hedefi olarak, IŞİD’in Kobani’de giriştiği saldırının sorumlusu olarak Türkiye’nin gösterilmesi çok dikkat çekicidir. AKP iktidarının körü körüne Esad karşıtı siyaseti ve Müslüman Kardeşçi politikalarının IŞİD destekçisi olduğu kanaatini uyandırması normal. Kaldı ki doğrudan veya dolaylı olarak bu örgüte destek olduğu öteden beri söylenmekte, yazılmaktadır da. Ancak burada başka bir hesap ve amaç söz konusu. Sorun, AKP iktidarının ötesinde Türkiye’ye karşı derin bir planın, “üst bir aklın” işletilmeye başlanması, Türkiye’nin müttefiklerinin ABD ve diğer büyük NATO ülkelerinin, ortakları olan bir ülkede kaos yaratmak için kampanya yürütmeye başlamalarıdır. Dün soğuk savaş döneminde Sovyetlere karşı en önde cepheye sürdükleri Türkiye’yi bugün parçalanmaya sürükleyecek bir kampanya ile karşı karşıya bırakmaları dikkat çekici. Yaklaşık ikiyüz yıl önce önlerine koydukları “Doğu Sorunu”nu bugün daha geniş bir koalisyonla “Kürt Sorunu” biçimi verilmiş şekliyle uygulamaya sokuyorlar. Çünkü bugünkü çıkarları, orta vadedeki ekonomik, politik ve askeri-stratejik hesapları bu projeyi uygulamaya sokmalarını gerekli hale getirdiği anlaşılıyor.
İşte bu nedenle Türkiye çok hayati ve kritik günlerden geçiyor. Türkiye’nin tepesine oturtulan, kendisi de bir proje olan AKP iktidarı istese bile giderek derinleşecek olan bu krizi atlatma kabiliyetine sahip değildir. 6–7 Ekim’de PKK taraftarlarına yaptırılan eylemlerle yaratılan kaosu göğüslemekte zaaf gösteren, bölgeye dair politikası çelişkiler yumağı olan AKP iktidarının önümüzdeki dönemde çıkarılacak çok daha sistemli ve karmaşık olayları önlemekte acz göstereceği kesindir. ABD destekli Kürt gruplarının ilişkide oldukları Kürtleri silahlandıracağı, kurtarılmış bölgeler yaratmak için harekete geçileceği ve Güney Doğu sınırlarımızı tanımayacakları ortaya çıkmış durumda. Bu kalkışmanın fikri ve moral desteğini sağlamak için dış güçlerin yanı sıra içerdeki uzantılarını da harekete geçirdikleri bu kampanya ile ortaya çıktı. Bu güçlerin içerdeki uzantılarının sınırlarla ilgili temel propaganda argümanları sınırların emperyalist güçler tarafından belirlendiği ve Lozan’ın tartışmaya açılmasıdır. ABD emperyalizminin bölge projesiyle uyum içinde olan bu faaliyetin yürütülmesine bir kısım solcu görünümlü çevre ve kişilerin de destek oldukları ayan beyan ortadadır. Türkiye’yi parçalama fikrinin temelini oluşturacak olan bu tartışmayı gündeme sokmak ve politikalarını “meşru”laştırabilmek için Türkiye’de kargaşa ortamı yaratmayı amaçladıkları da son aylarda iyice açığa çıktı.
Sınır Tartışmalarıyla Tarihi Gerçekleri Çarpıtıyorlar
Türkiye’nin sınırlarını doksan yıl sonra tartışmaya açanlar tarihi gerçekleri tahrif ediyorlar ve tam bir bilgi çarpıtması yaparak zihinleri bulandırmaya çalışıyorlar.
Birinci Paylaşım Savaşı’yla güneyimizdeki toprakları İngiliz ve Fransız emperyalistleri Osmanlı İmparatorluğundan kopardılar ve buralarda Arap devletleri kurdular. Bu devletlerin sınırlarını emperyalistlerin çizdiği doğrudur. Ama bu devletlerin aralarındaki sınırları emperyalistler çizdiler. Mesela Lübnan, Suriye, Irak, Ürdün ve Suudi Arabistan gibi devletlerin sınırlarını İngiltere ve Fransa çizdi. Türkiye Cumhuriyeti’nin güney sınırları ise 1919–1922 tarihleri arasında Batılı emperyalist devletlere ve onların maşalığını yapan iç ve dış güçlere karşı verilen Ulusal Kurtuluş Savaşı ve bu savaştan sonra imzalanan Lozan Antlaşmasıyla çizildi.
Birinci Paylaşım Savaşının sonunda 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi’nden sonra İngiltere, İstanbul’u, Boğazları ve Musul vilayetini fiilen işgal etti. Anadolu’nun bazı kentlerini askeri temsilcileri eliyle yönetmeye ve ülkenin birçok yerinde işbirlikçi güçler örgütlemeye başladı. Fransız devleti ise Adana, Antep, Maraş ve Urfa’yı işgal etmekle de kalmayıp özellikle Ermeniler arasında kışkırtmalar yaparak isyanlar çıkarttı. Antalya, Konya ve Ege bölgesinin bir kısmını ise İtalyanlar işgal ettiler. Mondros Mütarekesini de çiğneyen emperyalist devletler, Mayıs 1919’da toplanan Paris Barış Konferansında İzmir’i Yunanlıların işgal etmesi kararını aldılar. Bu arada Kars ve Batum’da kurulan Milli Şura hükümeti de İngilizler tarafından dağıtıldı.
Türkiye’nin İşgali Karşısında Dünya Sosyalist Hareketinin Tavrı
Anadolu ve Trakya Batılı emperyalistler tarafından işgal edilirken, dünya Sosyalist-Komünist hareketi bu gelişme karşısında ne diyordu? 1920 Eylül’ünde Bakü’de Doğu Halkları Kurultayı toplandı. İngilizleri çok tedirgin eden bu Kurultay III. Enternasyonal’in çağrısı ile yapılıyordu. 3 Temmuz 1920 tarihli İzvestiya’da yayınlanan Komünist Enternasyonal’in bu çağrısında halk, İstanbul ve Batı Anadolu’yu işgal eden İtilaf Devletleri’ne karşı direnişe davet ediliyordu:
“Anadolu Köylüleri! İngiliz, İtalyan ve Fransız hükümetleri İstanbul’u top ateşi altında tutuyorlar; Sultan’ı tutsak ettiler, onu Türk toprağının tümüyle parçalanmasını kabul etmeye zorluyorlar. Ve Türk maliyesini yabancı sermayedarlara teslim ettiler, altı yıllık savaşın fakirleştirdiği Türk halkını daha kolay sömürsünler diye. Anadolu köylüleri! Yabancı işgale karşı savaşmak için derhal Mustafa Kemal’in komutasında silah altına çağrılıyorsunuz; fakat aynı zamanda biliyoruz ki siz, paşaların aç gözlü İtilaf Devletleri’yle uzlaşmaya devam etmeleri durumunda da savaşı sürdürmenizi sağlayacak kendi ulusal partinizi, kendi köylü partinizi oluşturmaya çalışıyorsunuz.” (1) (Abç)
Lenin’in direktifi ile düzenlenen bu kurultayın düzenleyicileri Orconikidze ve Zinovyev’le birlikte Neriman Nerimanov ve Sultan Galiyev’di. 1 Eylül 1920’de 1891 delegenin katılımıyla açılan kurultayın esas hedefi, Doğu halklarının anti-emperyalist bir mücadele sürecini başlattıklarını ilan etmeleriydi. “Kürsüden, Mustafa Kemal’inki gibi ulusal kurtuluş hareketlerinin desteklenmesinin önemi defalarca vurgulandı.” (2)
Mehmet Ali Yılmaz
(1)-Aktaran; Bülent Gökay, Bolşevizm ile Emperyalizm Arasında Türkiye 1918–1923, S.125, Tarih Vakfı Yurt Yayınları)
(2)-Age, S.126
Devam Edecek
2 Responses
Kurtuluş Savaşı’nın gerçek olmadığı, Türkiye’nin sınırlarının emperyal güçlerce belirlendiği, Kamal Atatürk Türkiye’sinin dahi bağımsız olmadığı ve benzeri tür saçmalıkları internette bu aralar çok görüyorum, hatta kalkıp ulusal kanallarda bunları dillendiren meczuplar da var. Haliyle, insanların kafası karışıyor.
Arkadaşlar… Efendiler… Romalılar!
Lütfen tarih bilginizi sakin sakin yoklayın!
(1) Misakı Milli kongre ile belirlendi. Kongreyi emperyalistler mi manüple etti?
(2) Kurtuluş Savaşı bir başkomutanın mutlak idare ve iradesi altında gerçekleşmedi, tüm savaş Meclis’te görüşüldü, tutanaklar orada. 1. Meclis vekillerinden oturum tutanaklarına kadar her şey düzmece mi yani?
(3) Bağımsızlığın bir çok tanımı olabilir. Lakin, Kamal Atatürk’ün yaptığı tanım zaten var; askeri, ekonomik, adli, mali, eğitim vs. tüm konularda bağımsızlıktan söz ediyor Kamal. Bu adamın yaptığı onca devrim, atılım, siyaset ortadayken bazı odakların kendi bakış açılarından dar ve cımbızla çekilmiş ve dahi çoğunlukla yanlı görüşleri ile genç Türkiye’nin ve kamalizmin emperyalizmin bir oyunu olduğunu iddia etmek, kusura bakmayın ama, Mısırlıoğlu kafası ile paralel tarihçilik(!) yapmaktır.
Bilimsel yöntemin ne olduğu ortadadır. Tarih de bir bilimdir. Tarihi bir konu hakkında açık ve net deliller varken bunların tamamına düşen ve açık, net delili olmayan savları savunmak “Yerçekimi yoktur” demek kadar abesle iştigaldir.
İlla ki, emperyalizmin Türkiye ile ilgili planlarını bilmek istiyorsanız, buyrun olası bir senaryo için sizi şöyle alalım:
https://eksisozluk.com/entry/46309822
Dünyanın bir köy haline dönüştüğü,robotların hayatımızı her alanda etkilediği,paranın kazanılması ve el değiştirmesinin farklilastigi ,bilginin bir tuşla ulaşıldığı ve el değiştigi ,bir biriyle çok evlilik yapmış şirketler topluluğunun yani dünya nüfusunun %2 sinden oluşan dünyadaki olup bitenlerin oyun kurucusu olan bu güçlerin karşısında ulusal hangi firman,hagi sınırın,hangi “değerin”koruyucusu olarak akıl gelitirecegiz.
Tek tek bağımsız sosyalizm kuracak ulusal sınırları da olan devletler dönemi kapadı .robotlarin,bilgi sayarın,alt verisini oluşturduğu yeni bir sisteme evriliyor süreç,işsizlik,çevre sorunları sosyal patlamaların ana sebebi olacak. Kutsal sınır,kutsal bayrak,kutsal din sadece cahillerin bir birleri ile savaşmalari için iyi birer gerekçe.