2010 Anayasa Değişikliği Süreci ve Sonrası-Umut Demir

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

2010’da kabul edilen Anayasa değişikliğiyle, sadece Yargının FETÖ’nün eline geçmesi sağlanmadı, 15 Temmuz darbe girişiminin de önü açıldı. Eğer yeni Anayasa değişikliği teklifi 16 Nisan’da kabul edilirse Türkiye, kurulacak Tek Adam rejimiyle yüzyıllık mücadeleyle elde edilen kısmi demokrasiyi ve cumhuriyeti kaybetmekle kalmayacak, emperyalizmin Ortadoğu planları doğrultusunda parçalanma sürecine sokulacak. En son ABD’nin Suriye’ye karşı giriştiği füze saldırını Erdoğan’ın desteklemesi ve hatta daha fazlasını istemesi bu gidişin en yakın kanıtıdır. Sırf bu gelişmeden dolayı bile Tek Adam rejimine karşı çıkılmalı.

Türkiye’de Anayasa’nın tamamen yenilenmesiyle ilgili iki kez referandum yapıldı.  İlk olarak 1961 Anayasası, sonra da 1982 Anayasası halkoyuna sunuldu ve kabul edildi. 1982 Anayasasında yapılan değişikliklerle ilgili olarak da 2007 ve 2010’da iki ayrı referandum yapıldı. 2010’da yapılan Anayasa değişikliği gerek sonuçları, gerekse de 16 Nisan’da yapılacak halk oylaması açısından çok önemli. 2010 referandum sürecinde kimin ne dediği ise bugünlerde sonuna yaklaştığımız propaganda sürecini anlamak yönünden daha da önemli…

2010 Referandum Sürecinde kim ne dedi?

7 yıl önceki propaganda kampanyasında, AKP anayasada yapılacak değişikliklerle Türkiye’nin demokratikleşeceğini, darbelerden kurtulacağını iddia etti.

CHP’nin başını çektiği muhalefet ise yapılacak değişiklikle otoriterleşmeye doğru gidileceğini ifade etti.

Şimdiki HDP’nin geçmişi sayılan BDP boykot kararıyla sahnede boy gösterdi.

Gülen Hareketi (FETÖ) açıkça “Evet” için çalıştı.

Batılı ülkeler AKP’nin kazanmasını istediler ve “Evet” sonucunu desteklediler.

AKP’nin Demokratik dediği 2010 Anayasa Değişiklik Taslağını hatırlayalım:

Bu Anayasa değişikliğini yapmalarının asıl amacı yargıyı ele geçirmekti. Ancak AKP yönetimi ava giderken FETÖ’cüler tarafından avlandı, “kandırıldı”lar.

2010’da Anayasa Mahkemesini tam olarak etkileri altına alabilmek için yeniden yapılandırmak istiyorlardı: 11 asıl 4 yedek üyeli Anayasa Mahkemesi, 17 asıl üyeden oluşacak ve Anayasa Mahkemesi üyeleri 12 yıl için seçilecekti.

Bu değişiklikle, Anayasa Mahkemesine kişisel başvuru yapılabilecekti.

Anayasa Mahkemesi, Anayasa değişikliğinin iptali ile siyasi partilerin kapatılmasına ya da devlet yardımından yoksun bırakılmasına toplantıya katılan üyelerin üçte ikisinin oyuyla karar verebilecekti.

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) üzerinde de egemenlik kurmak isteyen AKP burayı da yeniden yapılandırmaktan yanaydı.

HSYK’nın 7 olan asıl üye sayısı 22’ye, 5 olan yedek üye sayısı ise 12’ye çıkarılacaktı. HSYK 3 daire halinde çalışacak ve kurulun üye yapısı da değişecekti.

Yüksek Askeri Şura’daki ihraç kararlarına yargı denetimi getirilecek ve Askeri yargının görev alanı yeniden belirlenecekti.

12 Eylül darbesinin sorumlularının yargılanmasını engelleyen geçici “15. madde” kaldırılarak demokrat kesimin değişikliğe desteği sağlanmak isteniyordu.

‘Kamu Denetçiliği Kurumu’ (ombudsmanlık) oluşturulacak ve bu kurum TBMM Başkanlığına bağlı olarak kurulacak ve idarenin işleyişi ile ilgili şikâyetleri inceleyecekti.

Evetçiler-Hayırcılar

“Evet” cephesinin ana gücü AKP oldu. Bunun dışında Saadet Partisi ve Büyük Birlik Partisi de “Evet” cephesindeydi. Bir de “Yetmez ama Evetçi”ler vardı. BDP’nin “Boykot”u da sonuçta “Evet”çilerin işine yaradı.

“Hayır” kesiminin ana gücü CHP’ydi. MHP de “Hayır”cıydı. CHP dışındaki sol partilerin ve kitle örgütlerinin büyük kısmı ile aydın-demokrat kesimden birçok insan da “Hayır” kampanyasını destekledi.

Evet’çilerin ana söylemleri

Türkiye’yi vesayetten kurtararak özgürlük sağlayacaklarını vadediyorlardı.

Bugünlerde olduğu gibi devlet olanaklarının sınırsızca kullanıldığı, haftalar süren kampanya boyunca AKP’liler, Anayasa değişikliğinin amacının 12 Eylül’le ve “vesayetçi anlayışla hesaplaşmak” olduğunu vurguladılar.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bir konuşmasında, sanki 12 Eylül Anayasasını zamanında destekleyen kendileri değilmiş gibi ifadeler kullanıyordu:

“12 Eylül ile yüzleşmek için, 12 Eylül üzerindeki dokunulmazlık zırhını kaldırmak için ‘Evet’ diyoruz. Bu ülkede bir daha darbelerin yaşanmaması, ülkenin geleceğinin karartılmaması için, demokrasinin kesintiye uğramaması için ‘Evet’ diyoruz. Büyük Türkiye, güçlü Türkiye, itibarlı Türkiye için ‘Evet’ diyoruz.”

Bu arada AKP’liler, CHP’yi ‘vesayet rejimiyle’ özdeşleştirmekten de geri kalmıyorlardı.

“Hayır” diyenlerin ana söylemleri:

CHP ise AKP’yi ‘yeni Anayasa ile yargıyı tamamen denetimi altına alma planı yapmakla’ suçluyordu.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na göre ‘asıl plan buydu ve bazı maddelerse göz boyamak için taslağa serpiştirilmişti’. Kılıçdaroğlu, yeni Anayasa’nın 12 Eylül darbecilerinin gerçek anlamda yargılanmalarının önünü açmayacağını da savunuyordu.

MHP lideri Devlet Bahçeli ise paketi “uzlaşmadan uzak, yabancı dayatması ve parti anayasası” olarak yorumluyordu.

Bahçeli’ye göre ‘AKP, ABD ve AB’nin istekleri doğrultusunda, Türk milletinin ihtiyaçlarından kaynaklanmayan bu anayasa değişikliğini millete dayatıyordu’. Bahçeli, ‘paketin Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin üniter siyasi yapısı ve kimliğine uygunluk içermediğini, AKP’nin de demokrasi kisvesi altında sunduğu açılımın, esasında bir AKP-PKK projesi olduğunu’ belirtiyordu.

Bahçeli AKP’yi ‘PKK ile pazarlık yapmakla’ suçluyordu.

Boykotçuların söylemleri:

2008’de kurulan Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) boykot kampanyası yürütüyordu.

BDP lideri Selahattin Demirtaş bir konuşmasında tavırlarını şöyle açıklıyordu:

“Bu kandırmaca Anayasa değişikliğine karşı oy kullanmayacağız. Oy kullanmayıp bu rejimi boykot ettiğimizi göstermek istiyoruz. Yeni bir anayasada kim özgürlük istiyor, kim ana dilde eğitim görmek istiyor, hangi öğrenciler parasız eğitim istiyor bunu herkes görecektir.”

Fethullah Gülen: Mezardakilere bile “Evet” oyu kullandırmak lazım

2010 Anayasa değişikliği kampanyası sırasında Gülen Hareketi (FETÖ) taraftarları da “Evet” için çalışma yürüttü.

Harekete bağlı medya kuruluşları AKP söylemleriyle aynı yönde yayın yaparken Fethullah Gülen de yandaşlarını şu sözlerle “Evet” için çalışmaya çağırıyordu:

“Demokratlaşma adına o anayasada gerekli olan reform yapılmadı maalesef. Yani bu yönüyle maalesef, yapılması gerekli olan şeyler yapılmadı. Ama yapılan şeylere gelince bence, onların 20 küsur veya 30 küsur madde, onlar değil yani.”

Fethullah Gülen, herkesi Evet oyu kullanmaya çağırdı:

“Onların içinde önemli, hayati, bir kısım cellatlıkların bir yönüyle, bir kısım vesayetlerin önünü almaya matuf bir iki madde bile olsa, bence değil yani hayatta olan insanlar, kadınıyla erkeğiyle, çoluğuyla çocuğuyla, dünyanın dört bir yanına dağılmış insanlarıyla, imkân olsa, mezardakileri bile kaldırarak, o referandumda ‘Evet’ oyu kullandırmak lazım. Mezardakiler bile kalksın, ben zannediyorum ki kalkarlar da, ben zannediyorum ruhları koşar da”.

“(…) Herkes Amerika’da bile olsa bence, Allah ona verir, eğer yazılıysa orada, gitsin oyunu kullansın, mutlaka. Onda bir bereket vardır, vazifesini yapmış olur. Yoksa nezdi uluhiyette sorumlu olur.” (Tanrı katında sorumlu olur. Bn.)

Yetmez Ama Evet’çilerin kampanyası

2010 referandum sürecinde neo-liberalizm rüzgârına kapılan bazı “entelektüeller” ve “solcular” yeni bir kampanya ile ortaya çıktılar: “Yetmez Ama Evet”.

Aralarında yazar, sanatçı, öğretim üyesi ve siyasi “aktivist”lerin bulunduğu grup, eksik olmakla birlikte yeni anayasanın Türkiye’de demokratik hak ve özgürlükler açısından ileri bir adım olduğu, 12 Eylül Anayasasında bir gedik açacağını savunarak çalışma başlattı.

AKP’nin yoğun destek verdiği ‘Yetme ama Evet’ kampanyasını yürütenlerin 28 Ağustos’ta İstanbul-Taksim’de yaptıkları yürüyüş ilgi çekiciydi. Yürüyüşçüler İstanbul Barosu önünden geçerken “Darbeci Baro” sloganı atarak kumpasçılara çanak tuttular.

Bu yürüyüş yapılırken CHP Beyoğlu İlçe Başkanlığı’nın penceresine “Amerika’nın Hayırlı, Türkiye’nin Hayırsız Evlatları, Tarih Sizi Affetmeyecek” pankartı asıldı ve korteje “Hayır” bildirileri atıldı. Kortejdekiler buna “Darbeci CHP” sloganıyla karşılık vererek ABD politikalarıyla uyuştuklarını ve AKP ile ortaklık içinde olduklarını ortaya koydular.

Referandum sonucu AKP’yi sevindirdi ama asıl kazanan FETÖ’cülerdi

Seçime katılanların % 57,88’si “Evet”, % 42,12’si “Hayır” diyerek anayasa değişikliği kabul edildi.

BDP’nin boykot çağrısının etkisiyle katılım % 73,71’de kaldı. Ve bu düşük katılım AKP’nin işine yaradı. Diğer yandan Kılıçdaroğlu’nun bu referandumda oy kullanamaması da eleştiri konusu oldu.

Erdoğan’ın balkon konuşması

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan sonuçların ardından ilk olarak AKP İstanbul İl Başkanlığı’nda bir açıklama yaptı. “İleri demokrasi ve hukukun üstünlüğü mücadelesinde tarihi bir eşiği milletçe aştık” diye söze başladı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan. Erdoğan, “İsteseler de istemeseler de her vesayetçi anlayış kaybetmiştir. Bu gün bu akşam kaybeden darbeci anlayış olmuştur” diyordu. Ama Erdoğan’ın kutladığı bu sonuç, 15 Temmuz darbe kalkışmasını hazırlayacaktı.

Erdoğan konuşmasında uzun bir teşekkür listesi hazırlamıştı. İşte o listenin bir kısmı:

“Başından itibaren ‘Evet’ diyerek desteğini ortaya koyan Saadet Partili kardeşlerimi kutluyorum. BBP’li kardeşlerimi kutluyorum. Bağımsız Ülkücüler’i kutluyorum. Türk aydınlarını, Devrimci Solcu İşçi Parti’li arkadaşlarımı kutluyorum, liberalleri kutluyorum. AK Parti’ye gönül veren sevdasını veren AK Parti’li kardeşlerimi kutluyorum. Sürecin içerisinde TOBB Başkanı’nın yaptığı açıklama… Kendilerini kutluyorum. Hak-İş Konfederasyonu, Memur-Sen’i başından itibaren verdiği destek nedeniyle kutluyorum. STK’lar olarak destek verenleri özellikle kutluyorum. Genç Sivilleri kutluyorum”.

Erdoğan’ın Fethullah Gülen’e teşekkür ettiği sözleri, dinleyiciler tarafından alkışlarla kesildi:

“Dünyanın dört bir yanından, Okyanus ötesinden bu sürece destek veren tüm kardeşlerimi de kutluyorum.”

Erdoğan’ın konuşmasının en önemli yanlarından biri, referandumla birlikte “Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısını demokratik ülkelerdeki işleyişe uygun hale getirdiklerini” belirtmesiydi. Yargıda artık “katılımcı demokrasi” döneminin başladığını iddia ediyorlardı.

Başbakan, ünlü balkon konuşmasında yeni dönemin müjdelerini verirken, “Adalet Bakanı yetkilerin birçoğunu devrediyor” diye devam etmişti. Ama Adalet Bakanı’nın yetkileriyle ilgili söylenen bu sözler üç sene sonra unutulacaktı…

ABD ve Avrupa Birliği sonucun “Evet”  çıkmasından memnundu

Batı sonuçtan memnun oldu.

ABD Başkanı Barack Obama, Başbakan Erdoğan’ı telefonla arayarak halk oylamasında çıkan sonucun Türk demokrasisini daha da güçlendireceğine inandığını belirtti.

AB’nin yürütme organı olan Avrupa Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu üyesi S. Fule, Türkiye’de referandum sonucunun “doğru yönde atılan bir adım” olduğunu ifade etti.

Fule, sonucun demokrasi ve temel hürriyetleri de kuvvetlendireceğini, halkın ‘askeri darbelerin geri geleceği korkusuna’ son verdiğini söyledi.

Avrupa Konseyi Genel Sekreteri T. Jagland, “Bu Türkiye’nin Avrupa standartlarına yaklaştığını gösteren bir işaret” dedi.

Referandum sonucunun memnuniyetle karşıladığını söyleyen Avrupa Parlamentosu Başkanı J. Buzek daha fazla ve derin reformların sivil topluma, farklı siyasi partilere ve etnik azınlıklara genişçe danışılarak hayata geçirilmesi gerektiğini ifade etti.

AB-Türkiye Karma Parlamento Komisyonu üyesi R. Howitt, “Beklenmedik şekilde yüksek çıkan ‘evet’ oyları gösterdi ki, Türk halkı değişim ve AB yolunda ilerlemek istiyor. Bu sonuçlar, ‘Türkiye’de AB yolunda ilerleyecek siyasi arzu yok’ diyenlerin görüşünü bertaraf edecek.” dedi.

Almanya Dışişleri Bakanı G. Westerwelle, Türkiye’de iç siyasete ilişkin reformları devam ettirmek isteyen güçleri desteklediklerini bildirdi ve sonuçların Türkiye’nin yönünün Avrupa olduğunu gösterdiğini söyledi.

İspanya Dışişleri Bakanı Moratinos, sonuçları Türkiye’nin Avrupalılık hedefine dair sağlam bir işaret olarak niteledi.

İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt, “Türk halkı, reform politikalarına devam yönünde oy kullandı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bundan sonra yeni bir anayasa teklifi için daha fazla yüreklilik gösterebilecek” dedi.

İsveç Dışişleri Bakanının isteğini 16 Nisan’da yerine getirmeye çalışıyorlar!

‘Evet’ oy oranının yüksek çıktığı iller

Boykota yüksek katılım nedeniyle en yüksek Evet oranları Doğu ve Güneydoğu Anadolu kentlerinde çıktı. Bu sonuç da gösterdi ki, Boykot aslında Evet’e yaradı.

 

Hakkâri: Evet % 94,27, Hayır % 5,73

Diyarbakır: Evet % 93,92, Hayır % 6.08

Ağrı: Evet % 95,75, Hayır % 4,25

Bingöl: Evet % 95,26, Hayır % 4,74

Siirt: Evet % 95,17, Hayır % 4,83

Batman: Evet % 94,69, Hayır % 5,31

Van: Evet % 94,45, Hayır % 5,55

Şanlıurfa: Evet % 94,15, Hayır % 5,85

Mardin: Evet % 93,45, Hayır % 6,55

Bitlis: Evet % 93.07, Hayır % 6,93

 

128 bin 572 kayıtlı seçmenin bulunduğu Hakkari’de sadece 11 bin 634 kişi oy kullanmış, katılım oranı yüzde 9,05’te kalmıştı.

Hakkâri’den sonra en düşük katılım, “Evet” oylarının % 89,08 çıkan Şırnak’ta oldu: % 22,50. Bunu % 34,8’le Diyarbakır takip etti.

Kıyı kentleri ‘Hayır’ dedi

1961 Anayasasına en yüksek, 1982 Anayasasına ise en düşük oy veren şehirlerden Tunceli, en fazla “Hayır” diyen kent oldu.

Hayır diyen şehirler listesinde başta gelenler şunlardı:

Tunceli: Hayır % 81,02, Evet % 18,98

Kırklareli: Hayır % 74,38, Evet % 25,62

Edirne: Hayır % 73,48, Evet % 26,52

Muğla: Hayır % 69,02, Evet % 30,98

Tekirdağ: Hayır % 65,33, Evet % 34,67

Aydın: Hayır % 64,16, Evet % 35,84

İzmir: Hayır % 63,68, Evet % 36,32

Mersin: Hayır % 62,83, Evet % 37,17

Çanakkale: Hayır % 59,90, Evet % 40,10

Antalya: Hayır % 56,72, Evet % 43,28

Bu kentlerin dışında Adana, Artvin, Eskişehir, Denizli, Hatay, Balıkesir, Bilecik, Manisa, Uşak da hayır demişti.

MHP tabanına “Hayır” dedirtemedi

Referandumun önemli bir sonucu da MHP’nin güçlü olduğu yerlerin önemli bir bölümünde “Evet” oyunun çıkmasıydı. Bu sonuç, 16 Nisan referandumuna giderken de önemli…  MHP Genel Merkezi “Hayır” dediği zaman da tabanı üzerinde fazla etkili olamamıştı. Sonuçlar gösteriyordu ki, 2010 referandumunda MHP tabanın önemli bir kısmı “Evet” demişti. Bu durum, MHP yönetiminin 16 Nisan’da “Evet” demesinin Anayasa değişikliğinin kabulü yönündeki oylara fazla bir etkisinin olmayacağını gösteriyor.

2010’da Devlet Bahçeli’nin seçim bölgesi Osmaniye dahil birçok yerde MHP’nin “kaleleri” çökmüştü.

2009 yerel seçimlerinde İl Genel Meclisi sonuçlarında MHP’nin % 42.2, CHP’nin % 12.2 oy aldığı Osmaniye’de seçmenin % 53.43’ü Evet, % 46.57’si Hayır diyerek Bahçeli’yi fazla dinlemediği ortaya çıktı.

Birçok kentte çıkan hayır oylarının oranı, 2009 seçimlerine göre MHP ve CHP oylarının toplamından az çıktı.

Mesela sağ partilerin güçlü olduğu büyük illerden Konya’yı ele alalım. 2009 yerel seçimlerinde Konya’da İl Genel Meclisi sonuçlarına göre, MHP oyların %19.22’sini alırken CHP %8.25’ini aldı. 2010 referandumunda ise “Hayır” oyları %21.86’da kaldı. Hâlbuki MHP ile CHP’nin toplamı %27.47 olması gerekiyordu. Görüldüğü gibi MHP’nin oylarının %6’sı “Evet”e gitmiş.

2009’da MHP’nin % 27.1, CHP’nin ise % 8.1 oy aldığı Aksaray’da seçmenin % 23.35’i “Hayır” dedi. MHP oylarının yarıya yakını “Evet” vermişti.

Çankırı’da MHP’nin 2009 oy oranı % 32.1, CHP’ninki % 4.1’di. Referandumda ise “Hayır” % 23.49’da kaldı. MHP’nin oylarının %13 kadarının “Evet” dediği anlaşılıyor.

Çorum’da MHP’nin 2009’daki oy oranı %17.42, CHP’ninki ise %21.47’ydi. 2010 referandumunda “Evet”ler 67.83, “Hayır”lar %32.17 oldu. Görüldüğü gibi 2009’da CHP+MHP=38.89’dir. Burada da 2010’da MHP’den “Evet”e %6 civarında bir kayma olmuş.

Gümüşhane’de ise “Hayır” % 21.52 çıktı. 2009’da seçinde MHP % 24.5, CHP % 7.9 oranında oy almıştı. Bu iki partinin oylarının toplamı % 32’yi geçiyordu. Bu ilde MHP oylarının %11’i “Evet” demiş.

2009’da MHP’nin % 30.3, CHP’nin % 7.7 oy aldığı Yozgat’ta ise “Hayır” oranı % 22.68 de kaldı. Yozgatlı MHP’lilerin %16’sı Genel merkezlerinin tersi yönünde oy kullanmış.

Benzer bir durum Ankara için de söz konusuydu. Ankara’da 2009’da CHP % 29.68, MHP % 24.05 oranında oy almışlardı. Bu iki partinin oy oranlarının toplamı %53.7 olması gerekirken 2010 referandumunda % 45.93’te kaldı.

Sonuç

ABD’nin Suriye’yi füzelerle vurması üzerine Erdoğan’ın bu saldırıyı olumlu ama yetersiz bulduğunu açıklaması, 16 Nisan’da yapılacak halk oylamasının sonucunu çok daha önemli hale getirdi.

ABD emperyalizmi, Ortadoğu’daki ülkeleri istikrarsızlaştırma, parçalama ve istediği gibi şekillendirme planı doğrultusunda yeni bir adım attı. ABD’nin son saldırısı tıpkı Irak’ı işgal etmesi gibi aslında bütün bölge ülkelerine karşı girişilen bir meydan okumadır. Bu füze saldırısıyla emperyalizm, Ortadoğu’nun petrolüne, doğal gazına, suyuna hakim olmak istediğini, bu isteğe karşı çıkanlara karşı da zor kullanacağını bir kez daha ortaya koydu.

Türkiye’nin tepesindekilerin bu saldırıyı desteklemeleri ülkemiz için büyük bir ayıptır. Tıpkı Cezayir bağımsızlık savaşında, Lübnan içsavaşında ve Irak işgalinde zamanın yöneticilerinin emperyalist ülkelerin yanında aldıkları tavır gibi bu son destek de gelecekte iyi anılmayacaktır. Unutulmasın, Cezayir Bağımsızlık Savaşı’nda DP hükümeti Fransız emperyalistlerini desteklediği için yıllar sonra Türkiye özür dilemek zorunda kalmıştı.

ABD’nin Suriye’ye daha fazla saldırı düzenlemesini isteyenlere Meclis’i devre dışı bırakarak sınırsız yetkiler verecek olan Tek Adam Anayasası değişikliğini reddetmek şimdi daha da önemli oldu. Eğer ülkemizde Tek Adam rejimi kurulursa, ne yüzümüze bakacak komşu kalır ne de Ortadoğu’da barış sağlanır.

Tek Adam rejiminin emperyalizmin Türkiye ve bölge ülkeleri üzerindeki hâkimiyetini güçlendirmesine hizmet edeceği bu son olayla açık biçimde ortaya çıktı. Sadece bu nedenden dolayı bile 16 Nisan’daki halk oylamasında HAYIR demek gerekir.

 

 

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir