Çok da mağrur olma kim meyhane-i ikbalde
Biz hezaran mest-i mağrurun humarın görmüşüz. Nabi
1970’li yıllarda seçim öncesinde parti başkanları birbirlerini “anarşistler”le ya da faşistlerle işbirliği yapmakla suçlarlardı. Ama 31 Mart yerel seçimine gittiğimiz bugünlerdeki kadar seviyesiz olmamışlardı. Bu seçimin eskilerden bir farkı da suçlamaların tek taraftan yapılıyor olması. Cumhur ittifakını oluşturan partilerin yönetici ve adayları muhalefete ağızlarına geleni söylüyorlar. İktidar olmanın ötesine geçmişler, tek parti devleti olmuşlar. Hukuk tanımıyorlar, muhalefet adaylarını fişlemişler, teröristlikle, sahtecilikle suçluyorlar, seçilseler dahi görevden alacaklarını ilan edebiliyorlar. Anlaşılan muhalefet partileri kimi aday gösterirlerse göstersinler bir kulp takacaklarmış. Ülke onların tapulu malıymış gibi karşılarında rakip istemiyorlar.
Basın-yayın kuruluşlarını, haber kaynaklarını, propaganda araçlarını ve inanmadıklarını söyledikleri (!) anket şirketlerinin çoğunu ele geçirmiş durumdalar. Birçok TV ve gazete gerçeklikleri tersine çevirerek tek taraflı yayın yapıyor, muhalefetin sesini ancak merak eden duyabiliyor. Cep telefonlarından sadece iktidar blokunun adaylarının mesajları geliyor, evlere torbaları onlar dağıtıyor, sokaklar onların afişleriyle dolu, en fazla bu ittifakın arabaları yollarda dolaşıp kafa şişiriyor… Sadece devlet imkânlarını kullanmıyorlar, sınırsız para harcıyorlar. Bu değirmenin suyu nereden geliyor?
Seçime mi gidiliyor, savaşa mı, belli değil!
Muhalefetin yönetici ve adayları bu sinir bozucu gerginliği gidermeye çalışıyorlar ama iktidar çevreleri her gün yeni bir hakaretle, tehditle, hukuk dışı davranışla ortamı zehirliyorlar ve toplumu tamiri zor biçimde bölüyorlar.
Hükümet üyeleri asıl işlerini, devlet yönetimini (tarımı-hayvancılığı, pahalılık ve güvenlik sorunlarını) bırakmışlar aday onlarmış gibi oradan oraya koşturmaktalar. Karşısındakilere en fazla hakaret edenler de onların içinden çıkmakta. Hem gönül seferberliğinden söz ediyorlar hem de iktidar gücüyle, baskıyla, yargı tehdidiyle boyun eğdirmeye kalkışıyorlar. Lafa gelince “millet iradesi” asıldır diyorlar, ama halkın gücünün iktidarın gücünden üstün olduğunu hala öğrenememişler.
Bu kişilerin düşmanlık tohumları saçan sinir bozucu konuşmalarını sadece büyükler dinlemiyor, küçük çocuklar da televizyonlardan dinliyor. Bunlar sırf çocukların dillerini ve terbiyelerini bozdukları için bile siyaset sahnesinden uzaklaştırılmalı.
Kim etrafa korku salarsa, kendisi de korkusuz değildir. Epikuros
31 Mart seçimi birçokları gibi gelip geçecek mi, yoksa kalıcı izler bırakacak mı? Genelleme yapılırsa gelip geçecek denebilir. Fakat aması var! Bazı seçimler vardır ki unutulmayan izler bırakır. Mesela ilk çok partili seçim olan 1946 seçiminde uygulanan “açık oy gizli sayım” yöntemi unutulmadı. 1950’de yapılan genel seçimde ise “gizli oy açık sayım” yönteminin uygulanması ve yüzde kırka yakın oy alan Milli Şef İnönü’nün iktidarı DP’ye hiçbir sorun yaratmadan bırakması unutulmayan olaylardır. 1977 genel seçiminden hemen önce Başbakan Demirel’in CHP genel Başkanı Ecevit’e Taksim mitinginde suikast yapılacağını mektupla bildirmesi de unutulmazlar arasındadır. Tek adam rejiminin ilk adımlarının atıldığı 2010 Anayasa referandumunda bir kısım neo-sol liberalin “yetmez ama evet” çığlıkları ve 2017 referandumunda YSK’nın oy sayımı sürerken aldığı mühürsüz oyların geçerli sayıldığı karar unutulmazlar arasında yerlerini almışlardır.
31 Mart 2019 yerel seçimi de önemli sonuçlar yaratacaktır. Bu seçimi ülkenin dört bir yanında mitingler düzenleyen Erdoğan bir tür referanduma dönüştürdü. Bahçeli ise Cumhur ittifakının oylarının yüzde elli ikinin altına düşmesinin beka sorunu olacağını ilan etti. İktidar bloğu kendilerini bağladılar. Eğer AKP iktidarı ciddi bir gerilemeyle karşı karşıya kalırsa; bu sonuç hem iç politikalarının, hem dış politikalarının, hem de ekonomi politikalarının yanlışlığının tescillenmesi anlamına gelecektir. Böyle bir sonuçla halk, iktidara Suriye ve Doğu Akdeniz politikan yanlış; özelleştirmeler, borçlanma, tarım politikan, sosyal politikaların, yargı alanındaki uygulamaların vb. yanlış demiş olacak. İktidar, 17 yıldır uyguladığı politikalara ve siyaset yapma biçimine halkın onay vermediğini görmek durumunda kalacak. Böyle bir ciddi ikaz yıkılmaya çalışılan Cumhuriyet ve yok sayılan Demokrasi açısından önemlidir. Ancak tersi bir sonuç çıkarsa bu Türkiye halkı için olumsuz gelişmeleri beraberinde getirecektir. Bu nedenle iktidarın güç kaybetmesi gerekmektedir. İktidarın güç yitirmesi Cumhuriyetin, laikliğin, hukukun ve demokrasinin mevzi kazanması anlamına gelmektedir.
İktidarın güç kaybetmesi için 31 Mart’ta sandığa gidelim. Cumhuriyet, laiklik, hukuk ve demokrasi karşıtı, tek adamcı bloğa karşı oy kullanalım…
(Mağrur: kendini beğenmiş, ikbal: talih, hezaran: binler, mest: sarhoş, humarın: sersem)