7 Haziran 2015 seçimlerinden sonraki gelişmeler, ülkede ve bölgede çöken karanlığı aydınlatacak mı, kan deryasına dönüşen coğrafyaya huzur getirecek mi, sanmıyorum, yaşayıp göreceğiz!
13 yıldır AKP iktidarının öncüsü ve sözcüsü reisicumhur, iktidarın sallandığını görünce, makamın yansızlığını bir yana itip siyasetin içine balıklama daldı. YSK’nın koruması altında vaaz verdi, iktidarı tutup muhalefete çattı, önüne gelene “Sen de kim oluyorsun” bre gafil diye bağırdı çağırdı.
AKP iktidarı, devlet hazinesine el koydu, hazineden beslenen Reisicumhur’a ve sütkardeşi Davutoğlu’na devletin tüm olanaklarını sundu, valiyi, kaymakamı, emniyet müdürünü ve kamu görevlisini parti militanı gibi koşturdu durdu, yanlışa doğru, yalana gerçek algısı yaratmak için var gücüyle çalıştı, yol, köprü, tünel yaptıklarını anlattı; cumhuriyetin birikimlerini nasıl çarçur ettiklerini, stratejik kurumları özelleştirme adı altında kimlere nasıl pazarladıklarını söylemedi, seçmen kitlesi de kuzu kuzu dinleyip, alkışladı, aferin dedi, sosyal yardım kesilmesin diye oy verdi.
Muhalefet bu konuyu fazla deşmemiş, reisicumhurun icraatlarını eleştirerek, hırsızlık, yolsuzluk denizine dalmışlar deyip, “hesap soracağız” nakaratını yineleyip durmuşlardır.
AB-D emperyalizmine karşı, seçime katılan soldan KP, HKP, Vatan Partisi, sağdan BTP dışında kimse tek söz söylememiştir. İktidar partisini emperyalizmin kurdurup desteklediği konusunda toplumda genel bir kabul var. Bu konuda CHP, MHP, HDP’nin üç maymunu oynamaları garip gelmiyor mu? Anlaşılan o ki bu partilerin yöneticileri, emperyalizme tavır almadan parlamentoya girmek, olanak bulurlarsa iktidar ya da iktidara ortağı olmak heves ve arzusuna kapılmışlar.
CHP, uzun süredir altı oku tersyüz etmiş, “sosyal demokrat partiyiz” diyerek kurucusunun adını ağzına nerdeyse almaz olmuş, en az 14 bin lira aylık alarak geleceğini kurtarmaya çalışan etnik dincilerin, mezhepçilerin, liberallerin, soldan dönmelerin istilasına uğramış; “Emekliye iki maaş ikramiye“, “Çiftçiye mazot 1.500 TL”, “Asgari ücrete zam var, vergi yok!”, “Herkese iş, herkese sosyal güvenlik” vaatleri, “Merkezi proje” önerileriyle, yetmez ama evetçi soldan dönmelerden bile övgüler almış, “işte halkın partisi” denmiş; ancak seçmen kitlesi ağırlıkla CHP yönetimine güvendiği için değil, laik demokratik düzen yıkılıyor korkusuyla oy vermiş; bir kısmı da reisicumhurun tek adam olma hırsını gemlemek için HDP’ye oy verip barajı yıkmıştır.
MHP, “Tanrı Dağı Kadar Türk, Hıra Dağı Kadar Müslüman” kimliği ile bölücülüğe, yıkıcılığa, soygun ve talana karşı olduğunu yineleyip durmuş, en zor anında AKP’yi kurtardığını unutup, hesap soracağız, yüce divanda yargılayacağız demiş, etnik kalkışmayı ve ayrışmayı engel düşüncesiyle seçmen kitlesinden oy almıştır.
Beni asıl şaşırtan, ABD’nin orta doğudaki planlarına sesini çıkarmayan, Kobani’ye ABD’nin üniforması ve bayraklarıyla giren, Suriye’nin parçalanmasına ön ayak olan, Kandil ve İmralı arasında mekik dokuyan, doğu ve güneydoğuda etnikçiliği, feodalizmi, Sünni İslam’ı bayrak yapan, Cumhuriyet karşıtı mürteci Şeyh Sait’e övgüler düzen; batıda “…eylemlerden hükümeti devirecek bir halk hareketi çıkarılmaya çalışıldığını gördük, mesafe koyduk” dediği gezi direnişini sahiplenmeye kalkan, tam bağımsızlıkçı, Milli Demokratik Devrimci Mahir Çayan’ı, Deniz Gezmiş’i diline dolayan, sosyalizm nutukları atan etnikçi HDP’nin solcu ve özgürlükçü ilan edilmesidir.
HDP Meclis’e yeni girmiş bir parti değildir. İlk kez SHP’den sonrada bağımsız olarak Mecliste yer almışlardır. AKP’nin dikta hevesleri karşısında bunalan Alevilerin, solcuların desteği, Kürt aşiretlerinin biatı ile ummadıkları bir sıçrama yapmışlar, 80 milletvekili kazanmışlardır. AKP’nin tek başına hükümet kurmasını önlemeleri iyi olmuşsa da çözüm sürecinin akıbeti belirsizleşmiştir. .
Kesin olmayan sonuçlara göre AKP 258, CHP 132, MHP 80, HDP 80 milletvekili kazanmış görünüyor. Yeni hükümetin oluşumu konusunda koalisyon ya da azınlık hükümeti modeli tartışılıyor. Her kafadan bir ses çıkıyor. Kimi AKP-CHP, kimi AKP-MHP, kimi AKP-HDP, kimi CHP-MHP- HDP, kimi HDP destekli CHP-MHP, kimi CHP azınlık hükümeti düşlüyor.
Büyük sermayenin AKP-CHP koalisyonu istediği kulaktan kulağa yayılıyor. Yıllardır iktidar yüzü görmemiş CHP buna sıcak bakabilir.
AKP-MHP koalisyonu Milliyetçi Cephe hükümetlerini anımsatır, toplumda büyük yarılma yaratır, sakıncalıdır.
AKP-HDP koalisyonu, hem çözüm süreci bitirebilir, hem dağdaki silahlı unsurlar silah bırakıp düze indirilebilir, anlamsız düşük düzeyli savaş sona erdirilir, HDP Türkiye partisi olabilir diye düşünülebilinir. Bu öneriye Türkiye Cumhuriyetini tasfiye etmeyi amaçlayan ABD’nin bir projesi diye karşı çıkanlar da vardır. Burada kim av kim avcı hiç belli olmaz, yaşamadan anlamak zor!
AKP azınlık hükümeti, kabul edilir gibi görünmüyor ki bu 13 yıllık haksızlığı, hukuksuzluğu, zulmü aklamak, halkla alay etmek anlamına gelir, akla ziyan bir davranış olur.
CHP azınlık hükümeti olabilir, ama buna kim izin verir bilinemiyor.
CHP-MHP koalisyonu mantıklı görüneni, HDP’nin ya da bir kısım AKP’li milletvekilinin desteği ile olasılığı en yüksek olandır.
Erken seçim ihtimali yok denecek gibi bir şey. Ülke hemen yeni bir seçimi kaldıramaz, ayrıca yeni seçilen milletvekilleri “gidip de dönmemek var” düşüncesiyle bu işe sıcak bakmaz. Mutlaka bir hükümetin kurulmasına destek olurlar diye düşünmek gerekir. Seçime neden olacak partilerin başarılı olacağının garantisi de yok.
Bir iki söz de bazı sol partilere söylemek lazım:
Birinci olarak, seçimlere katılmayacaksanız niye parti kuruyorsunuz?
İkinci olarak, bir dönem parti yönetiminde bulunan, ayrılarak ya partiyi takmayarak bir başka partinin ipine sarılarak, kayığına binerek TC’nin meclisine doğru yüzen Akın Birdal’la başlayan, Ufuk Uras, Ertuğrul Kürkçü, Levent Tüzel, Sırrı Süreyya Önder, Saruhan Oluç’la süren furyaya sessiz kalarak, bazen olumlayarak, partililere kötü örnek oluyorsunuz!
Öyle ki parti yönetimine gelen kimileri, parti politikalarına hayata geçirme yerine zihinsel olarak böyle bir olanağı yaratma çabasına giriyor, derdine düşüyor, diğer partilerde açıktan gizliden öneriler sunuyor, bu da partinin gidişatını bozuyor, etkiliyor.
Bir partili ancak parti kararıyla bir başka partinin listesinden aday olabilir. Parti kararı olmadan hiçbir partiliye partiyi kullanarak bir başka partiden aday olma olanağı tanınamaz. Buna göz yumulursa parti yolgeçen hanına, işbulma kurumuna döner.
Şimdi partinin genel başkanıyken parti organını takmayarak başka partiden milletvekili olan Ufuk Uras’ın, yine parti yönetiminde yer almış Akın Birdal’ın sola bir katkısı oldu mu, sola ne kazandırdı? Etnik politika yapıyor görünerek sola miras olarak çürümeden başka ne bıraktılar? Olumlu bir şeylerini anımsayanlar var mı? Diğerleri de aynıdır, milletvekilliği karşılığında işlevleri sosyalist solu Kürt hareketinin hegemonyası altına sokmadır.
Devrimci Hareketin üç önemli ismi HDP’den aday oldu ve seçilecek kadar oy alamadılar, seçilemediler. Adaylıklarına kızanlar oldu, seçilemeyince üzülenlerde. Şimdi ne olacak, ne yapacaklar ben de merak ediyorum!
HDP’nin kendisini büyütmek için bunları çeşni yapmasına bakmayınız, sonuçta sol, sosyalizm mücadelesi dışarı (aut), ayrılıkçı politikalar içeri mi olacak, yoksa bunlar iç içe mi geçecek, bilemiyorum!
Sosyalist sol, dağınıklıktan kurtulup, kendi özgün bağımsız çizgisini yaşama geçirmedikçe örgütlenemez, gelişemez, büyüyemez, bugüne ve geleceğe dair düşünce üretemez, mücadele edemez, der ve düşünürüm.
Av. Mehdi Bektaş