AKP’nin İpi Kimlerin Elinde

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

Daha önce basında da yer almış olan, Türkiye’nin kaderini yakından ilgilendiren önemli

 bir metni yayınlıyoruz. Bu metin, AKP iktidarının son beş senedir yürüttüğü faaliyetlerin kaynağını ve kimlerin, hangi merkezlerin tavsiye ya da talebiyle bu işleri yaptığını ortaya koymaktadır. Haziran 2007 Genel Seçimlerinden sonra Ağustos 2007’de hazırlanan bu rapor, AKP iktidarının arkasında kimlerin olduğunu, kimlerin bu iktidarın akıl hocalığını yaptığını bir kez daha açığa çıkarıyor.

Brüksel merkezli Ululararası Kriz Grubu’nun Türkiye ile ilgili hazırladığı söz konusu raporda AKP iktidarının yapması gerekenlerle ilgili tavsiyeler özetleniyor. Raporla (eylem planı da diyebiliriz) ABD, AB, Yunanistan, diğer AB ülkelerine ve Kıbrıs’taki taraflara da tavsiyelerde bulunuluyor. Üzerinde durulması gereken, bu belgede Türkiye’den istenilen işlerin birçoğunun AKP tarafından kendi programıyla bütünleştirilerek yerine getirildiğini görüyoruz. Aşağıda bu raporun Türkiye ile ilgili kısmını yayınlıyoruz.

“Uluslar arası Kriz Grubu”nun AKP İktidarına Tavsiyeleri:

7. Özellikle ceza kanununun 301. maddesini kaldırarak ya da Avrupa normları ile bağdaşmayan bir yorumla kullanılmasını engelleyecek şekilde değiştirerek Türk hukukunu Avrupa normları ile uyumlu hale getirmeyi amaçlayan reform sürecine kesin bir kararlılık içinde yeniden başlamalı ve AB müktesebatı üzerindeki teknik çalışmaları sürdürmelidir.

8. Türk seçmeninin verdiği yeni vekaleti laik ve milliyetçi felaket tellallarını etkisizleştirecek reform yanlısı güçlü bir oydaşma yaratmak için kullanmalıdır.

9. Meclisteki geniş bir etnik Kürt milletvekili varlığından faydalanarak Avrupa normları ile bağdaşan yeni bir Kürt siyasetini başlatmalıdır.

10. Türkiye’nin Avrupa sürecinin AB’deki yalnızca Türkiye’ye yakın duranlar değil tüm fikir önderleri davet edilerek düzenlenen toplantılarda katılımcılarla tartışılması ve Avrupa’daki düşünce kuruluşları ile ortak programlar tertip edilmesi noktasında daha fazla gönüllülük göstermelidir.

11. İnsiyatif alarak Türkiye’nin rolünün altını Avrupa için stratejik bir değer olarak çizen çok taraflı sorumluluklar altına girmeli ve bu şekilde Afganistan’a müdahil olma örneğindeki gibi Türk ulusal çıkarlarına hizmet etmelidir.

12. Mümkün olduğunca Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti’ne karşı alçak uçuşları, it dalaşını veya diğer sembolik askeri tehditleri azaltmalı ve bu sayede Yunanistan’a Türkiye’nin AB üyeliğini desteklemesinde yardımcı olmalıdır.

13. Okul kitaplarının AB normlarına uygun hale getirilmesi noktasında özellikle bütün dini geleneklerin ele alınmasında, çocuklara evrensel bir bakış açısı kazandırılmasında ve Türkiye’nin etrafının düşmanlarla çevrili olduğu vurgusunun gözden geçirilmesinde yakın zamanlarda kaydedilen gelişmeleri devam ettirmelidir.

14. Kürtlere PKK yanlısı uydu kanalları dışında bir seçenek sunmak için Kürt dilinde Türkiye’den yapılan yayının özgürlük alanını genişletmelidir.

Yukarıdaki raporda yerine getirilmesi istenen kimi değişikliklerin ne kadar gerekli ve hatta zorunlu, olduğunu savunanlar bu görüşleri demokrasi ve insan hakları için gündeme getirdiklerini düşünüyor olabilirler. Burada bizim bu konunun üzerinde durmamızın nedeni bu maddeleri savunmak ya da içeriklerini tartışmak değil, önemli olan emperyalizmin kurum ve kuruluşlarıyla birlik olup “değişimcilik” yapmaya kalkışmanın yanlışlığıdır. Yasalarda yapılacak her türlü demokratikleşmeyi halkın talepleri, hukukun ve adaletin gereği ve ülkenin ihtiyaçları doğrultusunda elbette ki savunursun ama emperyalizmin stratejisinin ve bölge politikalarının parçası olmamak kaydıyla. Emperyalizmin bölge politikalarının ve stratejisinin parçası olan her türlü girişime ve politikaya karşı çıkmak bütün ilericilerin, gerçek demokratların ve devrimcilerin görevi olmalıdır.

Bu raporun 8. Maddesinin Türkiye’de hangi davaların açılmasına, hangi gazetecilerin, siyasetçilerin, askerlerin hapse tıkılmasına hizmet ettiğini düşünün. Bu madde ile deniyor ki, “Ey AKP sen Milli İradeyi temsil ediyorsun, güçlüsün, işte şimdi tam zamanı, Laikleri ve Ulusalcıları temizle! Arkanda biz varız.” Böylece Türkiye’yi Soğuk Savaş döneminde yürüttürdükleri eskiyen politik hattan çıkararak emperyalizmin yeni politik çizgisine sokmanın adımlarının atılması isteniyor. BOP çerçevesi içinde ılımlı İslami anlayışı esas alan emperyalizmin bu yeni Ortadoğu politikasının hayata geçirilebilmesi için eskiyen politikaların, bu politikaların araçlarının, elemanlarının bir kenara atılması gerekiyordu ve bu tespit doğrultusunda atılacak adımlara ortam hazırlanmalıydı. İşte bu yönde gereken neyse onu da AKP iktidarı eliyle yaptılar…

Kürt meselesiyle ilgili olan 9. Maddede yapılan tavsiyelere de fazlasıyla uyulduğunu hep birlikte gördük. Kürt meselesiyle ilgili Irak’ın kuzeyinde Özal zamanında ABD istekleri yönünde atılmaya başlanan adımların sonucunda Barzani devleti kuruldu. Günümüzde Suriye’de ise AKP politikaları ile ABD emperyalizminin planladığı yönde gelişmeler yaşanmaktadır. Hiç şüphesiz bu yöndeki etnik temelli gelişmeler Türkiye toplumunu derinden etkilemektedir. Öte yandan Türkiye’nin “sol”cularının ve “aydın”larının bir kısmı da emperyalizmin bölge politikalarına denk düşecek düşüncelerle hareket ederek etnik temelli politikalara katkı vermektedirler. Tarih emperyalizmle ve onun uzantısı AKP ile işbirliği yaparak sonuç almaya çalışanları mutlaka kaydedecektir.

10. Maddeye de uygun davranıldığını biliyoruz. Batılı birçok akıldaneyi davet ederek onların değerli (!) fikirlerinden yararlanılmadı mı? Emperyalist siyasanın oluşturucusu olan bu kişilerin kimin veya hangi devletin çıkarları için öneriler ileriye süreceklerini, hangi siyasetin propagandasını yapacaklarını bugüne kadar yaşadıklarımızdan öğrenemediysek bundan sonra da zor öğreniriz.

AKP iktidarı, 11. Maddede istenilenleri ise fazlasıyla yerine getirdi ve hala bu yolda yürümeye devam etmektedir. Emperyalist devletlerin ve kuruluşların isteği doğrultusunda Afganistan’a asker gönderilmekle kalınmadı; Libya’ya yapılan saldırının da içinde aktif olarak yer alındı. Son bir yıldır da Suriye’ye karşı yürütülen saldırının baş aktörlüğünü kimseye bırakmayan bir iktidara sahibiz. Bu yöndeki politikalara,“komşularla sıfır sorun” gibi parlak bir şiarla başlandı ama dostumuz olan tek bir komşu bile kalmadı. Böylece Türkiye’nin çıkarlarının tersi yönünde büyük mesafeler alındığını söyleyebiliriz.

Bu arada Yunanistan ve Kıbrıs Rumları için istenenlerin de yerine getirildiği biliniyor. Rumlar İsrail ve Batılı petrol şirketleri, uluslar arası arenada güç sahibi kimi emperyal aktörlerle anlaşarak Akdeniz tabanını delik deşik ettiler. Kıbrıslı Rumlar Akdeniz’i büyük petrol şirketlerine parsellerken; Yunanistan da Ege Denizinde amaçladığı doğrultuda mesafe almaktadır.

Nerdeyse Dünyanın her yerindeki her soruna atlayan AKP iktidarı ülkenin karşı karşıya olduğu sorunlarla ilgi değildir.

13. madde ile istenenleri eğitimin daha fazla dincileştirmesi için büyük bir iştahla kullanmaktadır. En son uygulamaya sokulan 4+4+4 sistemi ile eğitim ve öğretim bilimsellikten dinciliğe doğru hızla kaydırılmakta ve bu gelişme ile birlikte bütün kamu alanları ve hayatı sürekli atılan yeni adımlarla laiklikten ve hukukilikten uzaklaştırılmaktadır. Batıdan gelen bu tür tavsiyeler, gerici bir zihin yapısına sahip olan AKP yöneticilerini ülkeyi daha fazla dincileştirme konusunda kamçılamaktadır. Yargıyı, polisi, askeriyeyi ve diğer bürokrasiyi amaçlarına uygun olarak düzenleyerek; ülkeyi istedikleri gibi yeniden şekillendirme yoluna girmelerinde dış desteğin rolünün önemi yadsınamaz.

14. maddedeki Kürtçe yayın talimatına da TRT’de açılan kanalla birlikte uyum sağlandığı biliniyor.

Bu bölümü şu kısa ama önemli notla bitirelim: Emperyalist politikalarla ve bu politikaların uygulayıcılarının marifetleriyle Türkiye toplumunu derinden derine iki cepheye bölmeyi başardılar. Bu cephelerden birisi emperyalizmin işbirlikçisi gerici, dinci, faşist ve neoliberallerden oluşmaktadır. Bu karşıdevrim cephesine “aydın” ve “sol”cu geçinen asalakları ve etnikçilik yapanları da katmak gerekir. Diğer cepheyi ise ilericiler, devrimciler ve yurtseverler oluşturacaklardır. Gerçek aydınların, bağımsızlıkçıların, solcuların, sosyalistlerin, demokratların yer almaları gereken bu cephe öyle anlaşılıyor ki geniş halk kitlelerinin zorlamasıyla oluşturulacaktır. Bu cephe işçilerin, köylülerin, yoksul halkın, işsizin, küçük üreticinin, emeğiyle geçinen herkesin toplanması gereken yerdir. Sömürücüyle, uluslararası büyük sermaye ile, emperyalizm ile çelişkisi olan herkesin ve her kesimin bu namus ve onur cephesinde yerini almasının zamanı çok uzak değildir. Özellikle sosyalistler-devrimciler zaman geçirmeden liberallerin ve etnikçilerin etki alanından çıkarak bağımsız devrimci tavırlarını, geniş halk kitlelerinden yana tavırlarını açıklıkla ortaya koymalıdırlar. Geçmiş devrimci mücadele içinde yer almış olmanın da bugünkü suç ortaklığını mazur göstermeye yetmeyeceğini ilgililer artık anlamalıdırlar.

 

Uluslararası Kriz Grubu’nun Yapısı Hakkında:

Batı emperyalizminin ve ittifakının önemli bir danışma, etkileme, projelendirme örgütü olan Uluslararası Kriz Grubu, emperyal güçlerin ideolojik, siyasi ve stratejik yönlendirme merkezlerinden biridir. Dünyanın dörtbir yanında faaliyet yürüten bu kuruluşun yöneticileri ve danışmanları arasında Batı dünyasının siyasetinin oluşumunda önemli etkiye sahip kişiler yer almaktadır. Eski başkan ve başbakanlardan, uluslar arası önemli kuruluşların yöneticiliğini yapmış kişilere; bakanlar, bankacı ve iş adamlarından, dışişlerinde çalışmış kişilere; stratejistlerden gazetecilere kadar birçok etkili ve önemli şahsiyet bu kuruluşun bünyesi içinde yer almaktadır. Mesela Morton Abramowitz gibi ABD dış politikasının önemli bir ismi (bu kişi ABD’nin eski Ankara Büyükelçilerindendir), Soros gibi ülkelerin altını oymakta, halkların beyinlerini boğmakta ustalaşmış, “renkli devrimler”in mucidi bir para babası, BM eski Genel Sekreteri Kofi Annan, J. Fischer (Almanya’nın eski Yeşil Dışişleri Bakanı), M. Ahtisaari (eski Finlandiya Başkanı), Z.Brzezinski, K. Adelman, Simon Peres(İsrail Başkanı), S. Fischer, G.Robertson, G.J. Mitchell (ABD Senatosu eski Çoğunluk Lideri), J. Solana (NATO eski Genel Sekreteri ve İspanya eski Dışişleri Bakanı). Uluslararası ölçekte takdir toplayan büyük işkadını Güler Sabancı’nın da bu kuruluşun danışmanları arasında olduğunu duymuş muydunuz? … Daha birçok önemli şahsiyet, omdudsmanlık konumuna haiz olabilecek muhterem (!) zat bu kuruluşun yöneticiliğini ya da danışmanlığını yaparak, dünyayı en büyük sermayenin çıkarlarına göre düzenlemeye çalışıyor.

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir