Avukatlık ve Baro Seçimleri -Av. Mehdi Bektaş

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

Avukatlık halk yararına özel ve kamusal bir meslektir, yargıç gibi savcı gibi yargının kurucu unsurudur.  Ceza davasında savcı iddia makamı olarak kamu adına iddiada bulunur, avukat sanık vekiliyse savunma makamı olarak sanık adına savunma, yakınıcı ya da katılan vekiliyse iddia makamı yanında savunma ve iddiada bulunur; hukuk davasında davacı (gerçek/tüzel kişi) ve davalı (gerçek/tüzel kişi) vardır, davacı iddiada bulunur, davalı hem davacı iddialarına karşı cevap verir hem de karşı iddialarını sunar. İdari yargıda da davacı (gerçek/tüzel kişi) ve davalı (idare/kamu kurumu) vardır, davacı ve davalı avukatları müvekkilleri adına dava açar, cevap sunar, karşı iddialarını ileri sürer;  yargıç/yargıçlar kurulu tarafları dinler, kanıtları toplar, gerekli araştırmaları yapar, yargılamayı bitirir ve ulus adına kararını verir.

Karar, tarafların yasada belirtilen süreler içinde itirazı üzerine istinaf, temyiz üzerine Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleşir. Cezada kesinleşen kararı savcılık, hukukta kesinleşen kararı icra müdürlüğü yerine getirir yani infaz eder.

Avukat, yasanın tanıdığı tüm hak ve hizmetleri vekil eden (müvekkil) adına yapan hukukçudur. Avukatsız yargı insan haklarına aykırıdır, insan hakları sözleşmesini imzalamış ülkemizde ve çağdaş ülkelerde avukatsız yargı kabul edilemez.

Avukatların meslek örgütü barodur, üst örgütü Barolar Birliğidir. Ülkemizde avukatlara ve meslek örgütlerine karşı siyasi iktidarın, kendini her şeye muktedir sananların, hak ve hukuk tanımayanların bitmez tükenmez kini ve husumeti vardır; avukatı ve meslek örgütünü yıldırmak, işlevsiz kılmak için yoğun çaba gösterirler.

Bunun baş sorumlusu, ülkeden yaşanan ekonomik, sosyal, siyasi ve hukuki sorunları dile getiren, kamuya açıklayan, yargıya taşıyan,  avukatı ve örgütünü susturmak isteyen siyasi iktidar ve yandaşlarıdır. Yargı kararını tanımamak, avukatı ve örgütünü hedefe koymak, bireysel ve toplumsal husumete ortam hazırlamak bunların işidir. Ceza ve hukuk davalarında, idari yargıda, icrada taraf vekilliğini üstlenen avukatlara yönelik saldırılar, örgütüne yönelik suçlamalar cezai, hukuki ve idari yargılamalarda yargı güvenliğinin olmadığının açık kanıtıdır. Buna siyasi iktidarın ve kimi partilerin yaklaşımı, kurumların ideolojik tutumları, savcılığın ve güvenlik örgütünün umursamazlığı, vurdumduymazlığı, ikircikli, çelişkili ve hukuku yok sayan yargının siyasi kararları etki etmektedir.

Adalete olan güvensizlik toplumu gererken, siyasi iktidarın eylem ve işlemlerini eleştiren, halkı uyaran, yargı yoluna başvuran meslek örgütlerini parçalama ve itibarsızlaştırma girişimleri açığa çıktı.

Bu örgütlerin başında, ağırlıkla iktidar karşıtı düşüncelilerin yönetimde bulunduğu barolar ve Türkiye Barolar Birliği (TBB), tabip odaları ve Türk Tabipler Birliği (TTB), mimar ve mühendis odaları ve Türkiye Mimar ve Mühendis Odaları Birliği (TMMOB), eczacı odaları ve Türkiye Eczacılar Birliği (TEB), serbest muhasebeci ve mali müşavir odaları ve Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odaları Birliği (TÜRMOB) gelmektedir.

Kuvvetler ayrılığı ilkesini yok eden, mahkeme açılışı, yargıç savcı ataması, disiplin kavuşturma ve soruşturması yapan HSK ile yüksek mahkeme üyelerinin seçiminde,  Anayasa Mahkemeleri üyelerinin atanmasında belirleyici olan siyasi iktidarın ilk hedefi, ele geçiremediği barolar ve Barolar Birliği olmuştur, virüs salgını (pandemi) ortamından da yararlanılarak barolar ve barolar birliğini parçalama girişimi başlatılmıştır.

Avukatların ve meslek örgütü baroların karşı çıkmasına, çeşitli gösterilerle kınamasına karşın avukatlık kanununda değişiklik yapıldı, baroların Barolar Birliği’ne göndereceği delege sayısı ile  “yönetimde istikrar temsilde adalet” ilkesi yok edilerek birlik kongre yapısı değiştirildi; üye sayısı 5 binden fazla olan Ankara, İstanbul, İzmir gibi barolarda iki bin avukatla birden çok yeni baro kurulması olanağı yaratıldı.

Bu illerde birden çok baro kuruluşu yaratmanın amacı,  laiklik karşıtı dinci liberal iktidarın eylem ve işlemlerine karşı bu barolarca yürütülen hukuk savaşımını durdurmak, toplumsal mücadeleyi etkisizleştirmek, iktidarın eylem ve işlemlerini olumlayan yandaş barolar ve Türkiye Barolar Birliği yaratma düşüdür.

Avukatlar ve meslek örgütleri, iktidarın tuzağına düşmedi, İstanbul dışında ikinci bir baro kurulamadı, geçmişine sünger çeken iktidar yandaşı birlik başkanı ve avenesi seçilemedi, laiklik karşıtı, dinci ve liberal anlayışa barolar ve birlik teslim edilmedi, ağırlıkla laik cumhuriyet, demokratik hukuk devleti yanlısı yönetimler işbaşına geldi.

Türkiye Cumhuriyeti’nin, 1919-1922 yılları arasında Türk halkının Mustafa Kemal liderliğinde Kuvva-ı Milliye’nin öncülüğünde sürdürdüğü kurtuluş savaşıyla işgalci dış düşmanı kovarak, işbirlikçi iç düşmanı ezerek, 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması ile zaferi dosta ve düşmana kabul ettirerek, 29 Ekim 1923’te cumhuriyeti ilan ederek bağımsızlıkçı, halkçı, devrimci, laik, millici, devletçi, cumhuriyetçi ilkelere uygun olarak kurulduğu bilinir, unutulmasın diye sık sık dile getirilir.

Ülkeyi yönetenler, 1923’ten 1950 yılına kadar bu ilkelere bağlı kalarak,  toplumun aydınlanması, bilinçlenmesi ve ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel yönden gelişmesi için elinden geleni yapmışlar, eğitime öncelik vererek, tarımı, ziraatı, hayvancılığı geliştirerek, meslek okulları ve iş yurtları açarak, fabrikalar kurarak, madenleri çıkarıp işleyerek, çiftçiye araç gereç tohum yardımı yaparak sanayi ülkesi olmayı,  eşit, adil, laik, demokratik bir hukuk düzeni kurmayı hedeflemişler ve bu uğurda çok çalışmışlardır.

1950 yılında iktidara gelen Demokrat Parti (DP), sosyal devletçiliği, kamuculuğu, laikliği dışlayarak, muhafazakârlığı, özel girişimciliği önceleyen liberal ekonomik sistemi yaşama geçirmeye başlamış, bu girişim AP, ANAP ve AKP iktidarları eliyle sürdürülmüş, sonunda Türkiye Cumhuriyeti ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel, eğitim ve adalet yönlerinden bataklığa saplanmış, çırpınıyor.

Bu gelişmelerin ilk sonucu adaletsizlik ve adalet sistemindeki çürüme olmuştur. Adaletin olmadığı bir ülke ekonomik, sosyal ve siyasal yönden gelişemeyeceği gibi ayakta da duramaz, yıkılır.

Adaleti çürütmenin yolu ise avukatları ve meslek örgütlerini etkisizleştirmek ve itibarsızlaştırmaktır. Avukatlar ve meslek örgütleri halk adına sürdürdükleri hukuk mücadelesini bıraktıkları an yargının adalet terazisi bozulur, iktidar ve güçlüden yana tartmaya başlar, toplumsal doku çürür, yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet, zimmet, iltimas, suiistimal ve gasp gibi suçlar alır başını gider.

Bu nedenle laik hukuk, avukatlık ve barolar çok önemlidir. Laik demokratik cumhuriyetin yaşaması, meslek ve meslek örgütünün bağımsızlığı ve korunması zorunludur.  Bunu da yapacak olan mesleğin onurunu düşünen, yüceltmeye ve etkin kılmaya çalışan avukatlar, üyesi bulundukları barolar ile Türkiye Barolar Birliği’nin yönetim ve karar organlarıdır.

Avukatlık Yasası’nın 82. maddesine göre baroların Genel Kurulları “son rakamı çift olan yıllarda olmak kaydıyla iki yılda bir Ekim ayının ilk haftası içinde”  baro başkanının daveti üzerine toplanmaktadır. 2022 yılının son rakamı çift olduğundan Ekim ayının ilk haftasında baro genel kurulları toplanacaktır.

 

Başka baroları bilmiyorum, ancak Ankara Barosu’nda bir hareketlilik göze çarpıyor. Şimdiden 10’u aşkın avukatın baro başkanlığına aday olmak için adını dillendirdiği görülüyor. Ankara Barosu’nun çoğu genç 22 bin üyesi olduğu belirtiliyor.

 

12 Eylül 1980 öncesi baro genel kurullarına CHP’ye yakınlık duyan avukatlar Demokratik Sol Avukatlar, sosyalist partilere ve sol hareketlere yakınlık duyan avukatlar Çağdaş Avukatlar, dincilere, ülkücülere ve liberallere yakınlık duyan avukatlar dönem dönem adlarını değiştirseler de Baroda Birlik Grubu Avukatları olarak seçime katılırdı, ağırlıkla Demokrat Sol Avukatlar seçimi kazanır, bazen çağdaştan bazen birlik grubundan demokratik sol avukatlar listesini delerek yönetim organlarına, delegeliğe seçilenler olurdu.

 

12 Eylül sonrası çağdaş birliğini ve bütünlüğünü koruyamadı, birlik grubu çeşitlendi, özellikle 2002 yılı seçimlerinden sonra Demokratik Sol Avukatlarda da nitelik dönüşümleri yaşandı. Aday belirlenmesinde Çağdaşın zorlamasıyla ön seçim gündeme girdi, sağ ve sol grup içinde umduğunu bulamayanlar sosyal demokrat gruba katılmaya, ön seçimlerinde oy kullanmaya, kendilerine yakın gördükleri ağırlıkla neo liberallerin aday listelerinde yer almaya ve seçilmeye başladı.  Kemalist ilkelere ve sol düşünceye eleştirel yaklaşan, sağ ve sol gruplardan kopanlarla, dinci ve gerici iktidarlarla sıcak ilişkiler kuran, laikliği özde değil sözde benimseyenler baro başkanı seçildi.

Önümüzdeki genel kurulda bu durumu değiştirmek gerek.

Cumhuriyetin temel ilkelerine bakışı net olarak bilinmeyen, dinci, gerici, baskıcı iktidara karşı nasıl tavır alacağı kestirilemeyen, değişik ilişkiler ağı içinde ekonomik olarak güçlendiği söylenen “kerameti kendinden menkul” adayların laik demokratik cumhuriyet, kuvvetler ayrılığı, yargının bağımsızlığı ve yargıcın tarafsızlığı mücadelesine, savunma mesleğinin gelişimine katkısı düşünülmeli ve sorgulanmalı, dinci, ırkçı, ayrılıkçı, emek karşıtı çıkarcı birliklere ve adaylıklara izin verilmemelidir.

Ankara Barosunun tarihine uygun olarak, laik demokratik cumhuriyetin değerlerine ödünsüz sahip çıkan, halktan ve emekten yana demokrasi ve sosyal hukuk devleti mücadelesinde kararlı olan, yurtsever, devrimci, demokrat ve sosyalist avukatların birliği sağlanmalı ve yönetime taşınmalıdır.

Türkiye Cumhuriyetini dağıtmayı ve kurumlarını işlevsiz bırakıp çürütmeyi, halkın devletini değil parti devleti kurmayı kafasına koymuş, komşularıyla kanlı bıçaklı olmuş, Atlantik ittifakı ile Rusya arasında sıkışıp kalmış, ülkenin yeraltı ve yer üstü değerlerini yerli ve yabancı finans çevrelerine özelleştirme adı altında peşkeş çekip satmış, yolsuzluk, hırsızlık, yağma batağına batmış, halkı üretici değil tüketici yapmış, genç beyinleri “dindar ve kindar” yetiştirmeye, meslek kuruluşlarını bölmeye kalkmış, idareyi, yargıyı, hazineyi tek elde toplamış, halkın parasını denetimsiz harcamayı iş edinmiş “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” denilen ucube yönetime son vermek, halk demokrasi ve hukukun üstünlüğü mücadelesi ile mümkündür. Bunda öncülük yapacak olan emek ve halk demokrasi yanlısı güçler ile hukukun üstünlüğünü, bağımsız yargıyı savunan barolar olmak durumundadır.

Dönem, ayrışma değil, dinci, gerici, baskıcı iktidarın uygulamalarına karşı aktif mücadele verme, laik demokratik cumhuriyet değerlerine, yargının bağımsızlığı yargıcın yansızlığı ilkelerine ödünsüz sahip çıkma, demokratik kitle örgütlerinde, meslek kuruluşlarında ve barolarda bu işi yapabilecekleri iş başına getirme günüdür.

Egemen sınıfların işbirlikçilerini, iktidarın yandaşlarını, çıkarcıları, katliamcıların savunmanlığını yapanları ayıklamak görevimizdir.

Kuşkusuz birlikte mücadeleyi kazanır ve zoru başarırız.   23.03.2022

 

 

 

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir