Böyle Yapılır Diplomasi!-Mehmet Ali Yılmaz

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

4 Nisan 2018 tarihinde Ankara’daki Putin, Ruhani ve Erdoğan buluşmasında basın önünde yapılan konuşmalar sırasında Erdoğan konuşmasını tamamlarken Putin’e “dostum”, Ruhaniye ise “kardeşim” diyerek nevi şahsına münhasır diplomasiyi konuşturdu.

Şimdi bu ne demek diyebilirsiniz. Tarihte uluslararası diplomasi açısından bu iki ifadenin farklı anlamlar taşıdıklarını görürüz. Erdoğan’ın bu tarihi bilgiden haberdar olup olmadığını bilemeyiz.

1848 devriminden sonra burjuvazinin karşı devrimci safa geçmesiyle birlikte Avrupa’da gericilik zafer kazandı. Köylülerin ve cumhuriyetçilerin önemli bir kısmının da desteğini alarak Fransa’ya cumhurbaşkanı seçilen Louis Napolyon’un asıl amacı imparator olmaktı. Bir darbeyle L. Napolyon (III. Napolyon sanıyla) imparator olduktan sonra Rus Çar’ı I. Nikola tarafından kutlandı. Çar I. Nikola gönderdiği mektupta III. Napolyon’a, hükümdarların birbirleriyle yazışırken kullandıkları “kardeşim” ifadesi yerine “dostum” demesini bir türlü unutamadı. Bu nedenden dolayı III. Napolyon Rusya’ya çatmak için fırsat kollamaya başladı. Çar Nikola’nın İstanbul’a Prens Mençikof’u olağanüstü elçi olarak göndermesiyle başlatılan süreç III. Napolyon’a bu fırsatı verdi. (*)

Prens Mençikof’un 1851’de İstanbul’a olağanüstü elçi olarak gönderilmesinin asıl nedeni Çar’ın Osmanlı Devletini himayesi altına almak istemesiydi. Rusya Rum Ortodoks kilisesinin Kudüs’teki kutsal yerlerle ilgili isteklerinin kabulünü ve Osmanlının Ortodoks tebaasının Rusya himayesine verilmesini istiyordu. İngiliz ve Fransız elçilerinin de etkisiyle ilk istek büyük ölçüde karşılandı ama 12 milyon Ortodoks’un himayesinin Rusya’ya verilmesi isteği kabul edilmedi. İngiliz ve Fransız elçileri de bu ikinci isteğin reddedilmesinden yanaydılar. Bu arada önce Fransız ve sonra da İngiliz filoları Çanakkale’ye doğru harekete geçirildiler…

Uzatmayalım, bu gelişmeler sonucunda Rusya Osmanlı ile ilişkilerini kesti ve bu iki devlet arasında savaş patladı. Bu arada Osmanlı yönetimi savaşın hazırlıklarını şovla değil sessiz sedasız biçimde yaptı. Vilayetlere hazırlıklarla ilgili gönderdikleri emirde şöyle deniyordu: “gürültü ve gösterişten sakınınız, vazifenizi sessizce yapınız.” İmparatorluğun çeşitli yerlerinden toplanan 60.000 kişilik kuvvet, “Türk vapurlarıyla halka hiç duyurulmadan Karadeniz Boğazından taşındı.”(**)

1853-56 yılları arasında cereyan eden Kırım Savaşı’nda İngiltere ve Fransa, Rusya’nın Karadeniz’e hakim olmasını, Akdeniz’e inmesini, doğu ticaretini, Balkanları ele geçirmesini istemedikleri, yeni kapitülasyonlar elde etmek ve Osmanlı pazarını ele geçirmek istedikleri için Osmanlının yanında yer aldılar ve sonuçta Rusya yenilgiye uğratıldı.

Artık günümüzde bu hitap yüzünden Putin Erdoğan’a kızmaz. Kaldı ki Batılı devletlerin neredeyse tamamının, yaratılan casus krizi bahanesiyle, Rusya’ya tavır almaya başladığı bir dönemde Putin’in en fazla ihtiyaç duyduğu şey dostluktur. Üstelik enerji alanında kendine bağımlı hale gelmiş bir ülkenin başkanının dostluğu çok daha önemli olsa gerek. Birine “Yeni Çar” diğerine “Yeni Osmanlı” deniyor olması da bu ilişkinin bir sözcük yüzünden bozulmasını gerektirmez!

Bu, “monşer” diplomasisi değil “yerli ve milli” diplomasi!

 

 (*)Louis Napolyon, Marx’ın “Louis Bonaparte’ın 18 Brumeri” isimli kitabına adını veren diktatördür. Napolyon Bonapart’ın yeğeni olan Louis ile ilgili Victor HugoKüçük Napoleon”u, Proudhon ise “Hükümet Darbesi” isimli kitaplarını yazdılar. Marx, bu eserinde “Fransa’da sınıf savaşımının sıradan ve kaba bir adamın kahraman gibi görülmesini sağlayacak koşulları ve durumu nasıl yarattığını” gösterdiğini, kitabının Almanca ikinci baskısına 1869’da yazdığı önsözde belirtir. Bonapartizmin koşullarının açıklandığı bu kitabın yazılmasından sonra Engels, Bismarck iktidarını Bonapartizmin bir çeşidi olarak değerlendirir. Kapitalizmin tekelci aşamasının açık veya gizli terörcü diktatörlüğü olan faşizmin ve emekçileri sömürmeye dayanan -tek adamcılık dahil- bütün baskıcı yönetimlerin de bu politik olayla çok sayıda ortak noktasının olduğunu söyleyebiliriz.

(**)Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi V. Cilt, s.231, Türk Tarih Kurumu, 2017)

 

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir