Castro’nun Özgün Politik Düşüncesi ve Onun Küba Devrimi’ne Katkıları

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

Castro, Küba Devrimi’nin amacının öncelikli olarak gerçek bağımsızlığa ulaşmak olduğunu düşünmektedir,

Castro’nun Özgün Politik Düşüncesi ve Onun Küba Devrimi’ne Katkıları

 

Yazan: Mao Xianglin (*)

Çeviren: Cem Kızılçeç – Canut Yayınevi editörü

               Fidel Castro Küba Devrimi’nin en önemli lideridir, Küba halkına Küba Devrimi’nin üç aşamasında da önderlik etmiştir: Marx’ın öngördüğü gibi komünizm mücadelesi proletarya önderliğinde aşamalarla sürekli olarak ilerleyen tek bir süreçtir, nitekim Castro iktidarın ele geçirilme aşaması, demokratik devrimini ilerletme aşaması ve sosyalizm (sosyal devrim) aşaması ve bugüne kadar Küba halkına ileriye dönük olarak önderlik etmiştir.

Daha 1959’da Devrim’i zafere ulaştırırken, Castro’nun düşünce yapısı kendi kişiliğini göstermeye, bağımsız ideolojik yapısını oluşturmaya başlamıştı. O zamanlar, yabancı gözlemciler onun düşünce yapısını tanımlamak için Fidelizm, Castroizm terimlerini dile getirmeye başlamışlardı. Ancak, Küba Devrimi daima Castro’nun düşünce rehberliğinde gelişme göstermiş olmasına karşın, bu övgü Küba’da asla kullanılmadı. Küba’da sosyalizm geliştikçe, özellikle zor günlerin yaşandığı Özel Dönem’e (1991-1996) girildiğinde, Castro’nun düşünceleri yaşanan testlere direnç göstererek, parlak bir başarıyla kendi sistemini geliştirdi. KKP (Küba Komünist Partisi)’nin Ekim 1997’de yapılan 5. Kongresi’nin, İnsan Haklarının Birlik, Demokrasi ve Savunma Partisi isimli merkezi belgesinde partinin Marksizm ve Leninizm, José Martí’nin ideolojisi ve Fidel’in düşüncelerinin rehberliği altında olduğu bildirilmektedir.  Bu Fidel’in düşüncelerinin Küba Partisi’nin resmi belgelerinde ilk kez yer almasıdır. Castro’nun Küba Devrimi’nde aldığı tarihi yeri açıklamak için, onun düşüncelerinin oluşum sürecine, düşüncelerinin temel özelliklerine ve Küba Devrimi’ne yaptığı katkılara bakmamız gerekir.

Castro’nun düşüncelerinin oluşum süreci                                                           

  1. 20. yüzyıl ortalarında Küba’daki toplumsal durum
  2. yüzyılın 40’lı ve 50’li yıllarına kadar Küba yarım yüzyıldan uzun bir süredir yeni sömürgecilik dönemini yaşıyordu. ABD kendi kontrolü altında tuttuğu Küba’da toplumun gelişmesini engelliyordu. 30’lu yıllarda başlayan reformcu hareket, ılımlı burjuva olan liderlerinin kararsızlığı ve yozlaşmaları sonucu başarısızlığa uğradı. 40’lı ve 50’li yıllarda, Küba’yı birbiri ardından, yolsuzluk yapan ve diktatörlük eğilimleri olan değişik hükümetler yönetti. Ülke içeride huzursuz ve dışardan istila edilmiş durumdaydı. Halkta belirgin bir devrimci coşku vardı. Ancak, işçi sınıfının çıkarlarını temsil eden Komünist Parti’nin (PSP), kendi politikalarındaki yanlışlar nedeniyle mücadelenin ön saflarında yer alması ve devrimi yönetme sorumluluğunu alması zordu. O zamanlar, mevcut durum yeni politik güçlerin oluşumuna ve özellikle de yeni politik önderlerin ortaya çıkmasına gereksinim duyuyordu. Mücadele Küba’yı bu zor durumdan kurtarıp düzlüğe çıkarabilecek şahsiyetlere gereksinim duyuyordu. Fidel Castro bu toplumsal ortamda devrim mücadelesine başladı.
  3. Castro’nun düşüncelerinin ideolojik gelişim aşamaları
  4. a) Castro’nun aile ortamı

            Castro 13 ağustos 1926’da, Eski Oriente İli’nin uzak bir köyü olan Birán’da bir çiftçi ailesinin oğlu olarak doğdu. Babası yoksul, köylü bir aileden gelen bir İspanyol göçmeniydi, Küba’ya geldikten sonra bir şeker fabrikasında çalışmıştı. Güçlü, girişimci bir ruha sahipti, kendi kendini yetiştirme amacıyla okuma yazma öğreniyordu, örgütlemeye uygun bir yapısı vardı. Castro doğduğunda, babası büyük toprak sahibi haline gelmişti ama yanında çalışan tarım işçilerine oldukça iyi davranıyordu. Ailesi yoksul bir geçmişe sahip olduğundan, zenginler ve toprak ağalarının sahip olduğu ideolojiyi benimsemiyordu.  Onun tarafından yetiştirilen Castro da zenginlerin ve toprak ağalarının ideolojilerinden etkilenmedi. Bunun sonucu olarak Castro, çiftliklerinin etrafında yaşayan köylülere olan davranışlarında burjuva önyargılarına sahip değildi. Ayrıca Castro’nun anne ve babası inanç sahibi olduklarından, özellikle annesi aşırı dindar olduğundan, dinsel ahlak kavramı küçük Castro üzerinde olumlu etkiler yarattı.

  1. b) Castro’nun ilk ve orta öğrenimi

            Castro 5 yaşına gelince, bir öğretmenin evinde eğitim görmek üzere Santiago de Cuba kentine gitti. Öğretmen yoksul olduğundan, Castro 2 yıldan fazla bir süre onunla tutumlu bir hayat sürdürdü. Daha sonra La Salle, Dolores ve Belén de la Habana okullarında öğrenim gördü, tüm bu okullar dini eğitim veren okullardı. Bu, Castro’nun kişiliğinin ve temel ahlak kavramlarının oluştuğu bir dönemdi. Papazların verdiği eğitim, genç Castro’ya kişisel saygınlık, adalet ve sorumluluk kavramları açısından derin etkiler yaparken ahlak ölçütleriyle, adil olmayı öğrenme konusuna vurgu yapıyordu. Spora olan eğilimi genç Castro’ya disiplinli olmayı ve yorulmaz bir biçimde mücadele etme alışkanlığı kazandırdı.

  1. c) Martici düşünceden Marksist-Leninist görüşe geçişi

             Castro 1945’te Havana Üniversitesi’ne girdi ve 1950’de adli bilimler doktoru diplomasına hak kazandı. Castro’nun gelişimi, devrimin önderi oluşu süreci açısından üniversite yılları en önemli dönemlerden biri oldu. Üniversitede en gelişmiş fikirleri öğrendi, kendini farklı alanlarda geliştirdi ve Küba devrimini yönetme becerisini arttırdı. Castro önceleri, daha üniversiteye girmeden önce devrimci bilinci oluşurken Marticiydi, bağımsızlık için geleneksel savaş fikirlerine inanıyordu, José Martí’ye büyük bir saygı besliyordu ve onun tüm yazılarını okumuştu. Üniversiteye girdikten sonra, iktisat politikası öğrendi, kapitalizmin saçmalığını ve mantıksızlığını fark ederek kafasında ütopik sosyalizm fikirlerini oluşturdu. Daha sonraları, onu ideolojik olarak derinden etkileyen Marx ve Lenin’in sayısız eserini okudu ve üniversite eğitimini tamamlamadan önce, sonunda Marksist-Leninist oldu. İkinci olarak, üniversitedeki politik mücadele onun yönetici kimliğini güçlendirdi. Üniversite Öğrencileri Federasyonu (FEU) başkanlığı için yapılan seçim kampanyasında Castro, hükümet ve mafya güçlerine karşı çetin bir mücadele yürüttü. Üçüncü olarak, Castro iç politik mücadeleye katıldı.  Gelişimci bir politikacı olan Eduardo Chibás, 1947’de Küba Halkı Partisi’ni (PPC, Gelenekçiler) kurdu. Castro bu partiye girdi ve onun sol kanadını oluşturdu. Castro, Chibaá’ın önderlik ettiği politik istismar ve yolsuzluklara karşı verilen mücadeleye etkin bir şekilde katıldı, aynı zamanda uluslararası politik mücadeleyi de yürüttü. 1947’de Trujillo diktatörlüğüne karşı koymak için Dominik Cumhuriyeti’ne giden grupta da yer aldı. 1948’de Bogota’da toplanacak Amerika Devletleri Örgütü (OEA) konferansı çağrısına karşı yapılan öğrenci kongresine katılmak üzere Bogota’ya gitti. Castro protesto hazırlık çalışmalarını yönetti. Castro Bogota’dan sonra ABD emperyalizmine karşı mücadele verdi. Tüm bunlar, her geçen gün Castro’yu ideolojik ve politik anlamda olduğu kadar ahlak ve yetenek bakımından da, çok olgunlaştırdı. Küba’nın en zor ve çalkantılı yıllarında yeni bir devrimci önder doğdu.

Castro’nun düşüncelerinin temel özellikleri

Bu konuyu açıklamadan önce, iki konuya açıklık getirmek gerekir: İlk olarak, Castro’nun düşünce yapısının çağrışımı çok zengindir, çünkü Castro Küba tarihinin tüm gelişmiş fikirlerinin ve deneyimlerinin sentezini yaparak onları geliştirmiştir. Yarım yüzyıldan fazla bir süre önce, Moncado Kışlası’na yapılan saldırıyla Küba Devrimi’ni yönetmeye başlamış ve bugüne dek Küba’yı kendi yolunda ileriye doğru taşıyarak yönetmiştir. Bu uzun yıllar boyunca, Küba Devrimi’nin gelişim süreci ve sosyalist ülkünün çeşitli yönlerde elde ettiği başarılar onun düşüncelerini somutlaştırmıştır. Onun yaptığı binlerce konuşma ve söylev dilinin ve kelimelerinin açık bir dışavurumudur. İkinci olarak: Castro sıkı bir Marksist’tir, sıradan Marksistlerin sahip olduğu koşullara, yani, politik duruş, bakış açısı ve Marksist metodolojiye sahiptir. Ayrıca Küba topraklarında yetişmiş bir Marksist’tir, onun düşünceleri Marksizm’in Küba gerçeğiyle bütünleşmesidir ve bu nedenle Castro’nun düşünceleri Küba’nın özelliklerini taşımaktadır.  (Koyulaştırmaları biz yaptık, Kby, Anafikir Editörü)

Yukarıda bahsedilen ilk noktaya gelince, biz Castro düşüncelerinin rehberliği altında sosyalizmin değişik yönlerinde elde edilen başarıları diğer bölümlerde ayrıntılarıyla anlatacağız. Onun düşüncelerini ana hatlarıyla açıklamak amacıyla, burada sadece kısa bir özet yapılmaktadır. İkinci noktaya gelince, yazar Castro’nun Marksist kavramının belli belirsiz açıklanması yerine, onun düşünce yapısının temel özelliklerini kısaca özetleyecektir.

Castro’nun düşüncelerinin temel özellikleri:

 

Ulusal bağımsızlık düşüncesi

               Castro, Küba Devrimi’nin amacının öncelikli olarak gerçek bağımsızlığa ulaşmak olduğunu düşünmektedir, Küba ulusu sadece bu şekilde tam bir özgürlüğe kavuşacaktır. Küba’da devletin bağımsızlığını korumak için sosyalizm yolunda ilerlemek gerekir. 20. yüzyılın 90’lı yıllarında Küba en zor anlarını yaşıyordu, Castro vatanı kurtarmak için bir çağrı yaptı. (Kby)

Toplumsal adalet düşüncesi

               Bu düşünce politik, ekonomik ve toplumsal eşitliği kapsar. Castro daima nüfusun çoğunluğunu oluşturan halk kitlelerini düşünür. Politikada kitlelerin katılımına vurgu yapar, ekonomide eşit bir dağıtım uygulanır, toplumsal olarak da ırk ve cins ayrımına karşı mücadeleyi savunur. Sosyalizmin üstünlüklerinin sadece bu şekilde gösterilebileceğini düşünür. (Kby)

Enternasyonalizm

              Proletarya ve işçi sınıfı enternasyonalizmi Castro düşüncesinin önemli bir parçasını oluşturur ve bunu uzun devrimci pratiğinde gösterir. Castro’ya göre, a) Bağımsızlıklarını kazanan ülkeler, halen bağımsızlıkları için mücadele eden halkları desteklemelidirler, bu sadece yapılması gereken bir görev değil, aynı zamanda bağımsızlıklarını kazanmış ülkeler için de yararlıdır. b) Devrimciler için, yurtseverlik ve enternasyonalizm birlikte olmalıdır, birincisi ikinciye tabi olmalıdır, başka bir deyişle, önce insanlık sonra vatan gelir. c) Latin Amerika’da, çeşitli ülkelerdeki devrimci mücadeleler geçmişte ve bugün olduğu gibi gelecekte de,  her zaman karşılıklı olarak birbirlerini desteklerler. (Kby)

Emperyalizm karşıtlığı

               Castro, içinde bulunduğumuz çağın kapitalizmden sosyalizme geçişin yaşanıyor olmasıyla nitelendirilebileceği düşüncesindedir. Uluslararası şartların yumuşaması, dünya halklarının uzun mücadelesinin sonucudur ve emperyalizmin saldırgan doğasını yitirdiği anlamına hiç gelmemektedir. Emperyalizmin geleceği yoktur, eninde sonunda kaybolup gidecektir. Neoliberalizm emperyalizmin en son ifade şeklidir ve neoliberalizme karşı mücadele etmek emperyalizme karşı mücadele etmektir. Bugün, tek kutuplu hegemonyacılık tehlikesine karşı duruyoruz. Ayakta kalabilmek için tek kabul edilebilir yol, dünyanın çok kutuplu olmasıdır. Emperyalist saldırıları yenebilmek için, Üçüncü Dünya Ülkeleri birleşmeli ve birlikte mücadele etmelidirler. Küba dünyanın birinci emperyalist gücünün saldırılarına direnç gösterebilmiş olmaktan gurur duymaktadır.  (Kby)

Küreselleşme düşüncesi

               Castro’ya göre, küreselleşme bir kişinin ya da bir düşün yarattığı bir şey değildir, tarihsel bir yasadır, küreselleşme dünyadaki üretici güçlerin gelişmesinin bir sonucudur.  Marx kendi zamanında, kaynakların eşit dağıtıldığı, küreselleşmiş bir dünyayı düşlemişti ama bu dünya günümüzde kurulmaktan uzakta. Biz küreselleşmeye karşı çıkmıyoruz, buna karşı çıkmamız olanaksız. Biz neoliberal küreselleşmeye karşı çıkıyoruz. Bu küreselleşme zengin ülkelerin sömürgecilik aracıdır, çeşitli eşitsizlikleri derinleştirmeye ve ebedi kılmaya yönelik bir unsurdur, zengin ülkelerin pazarı kontrol edebilmek için kendi aralarında rekabet ettiği bir sahnedir. Neoliberal küreselleşme, Üçüncü Dünya Ülkeleri’nin yüzsüzce yeniden sömürgeleştirilmesidir. Bu küreselleşme dünyaya çağdaş emperyalizmin dayatmasıdır ve çok uzun sürmeyecek ve kesinlikle başarısız olacaktır.  (Kby)

Yeni insanın yetiştirilmesi düşüncesi

  Castro, sosyalizmin devam edebilmesi ve gelişebilmesi için, sadece sağlam bir sisteme değil, aynı zamanda sosyalist bilinçle donatılmış insanların yetiştirilmesine de gerek olduğunu düşünmektedir. Onlar “sosyalizmin insanları” ya da “yeni insanlar” olacaklardır. Bu insanlar toplum için vardırlar, özel mülkiyet kavramını ortadan kaldırdılar ve toplum tarafından uzaklaştırılmış olmayacaklardır. Ancak, “sosyalist insan”  kendiliğinden doğmaz, devrimci bir eğitim almalıdırlar ve kendi aralarında kalıcı bir politik ideolojik çalışmayı sürdürmelidirler. Sadece bu şekilde sosyalist yaşam biçimi gelişebilir ve genel anlamda yüksek kalitede, ilkeli, sosyalist ahlakla donatılmış insanlar yetiştirilebilir. (Kby)

Castro’nun Komünist Partinin inşası hakkındaki düşüncesi

  Castro Parti’nin Küba Devrimi’nin ruhu olduğunu düşünmektedir. Parti idealleri, ilkeleri ve tüm devrimcilerin güçlerini bir araya getirmelidir. Yeni üyeleri kabul etmek için adayları titizlikle seçmek gerekir. Parti kitlelerle daima sıkı bir bağ kurmalıdır, Parti doğallığı ve organik birliği korumalıdır. Parti sadece işçi sınıfının öncüsü değil aynı zamanda ülkenin ve ulusun sadık temsilcisidir de. Parti daima Küba toplumunun örnek aldığı bir model olmalıdır, bu nedenle de kendine gerçek anlamda özen göstermesi, zorlukları aşması, disiplinli olması, fedakârlık gösterme ve sade olma ruhunu koruması gereken bir örgüttür. (Kby)

Silahlı kuvvetlerin inşası hakkında düşüncesi

  Castro’nun silahlı kuvvetler hakkındaki düşüncesi şu noktalarda özetlenebilir: a) Silahlı kuvvetler Parti yönetimine tümüyle itaat etmelidir. b) Küba modernize edilmiş güçlü bir silahlı kuvvetlere sahip olmalıdır. c) Tüm halkın savaşı kavramı kapsamında çok sayıda halk milisi kurmak ve geniş halk kitlelerine askeri eğitim vermek. d) Silahlı kuvvetler barış zamanında, ekonominin inşasında önemli katkılar sağlar. e) Tüm ülke ulusal savunmaya önem vermeli ve asla devrimci gözetimde gevşeme olmamalıdır.

Din hakkındaki düşüncesi

                 Castro, Hristiyanlık öğretisi taraftarlarının Marksist-Leninistlerle ortak yanları olduğunu düşünmektedir, ikisinin de ortak amacı, etik konusunda ortak ölçütleri vardır ve benzer bir tarihi geçmişe sahiptirler. Günümüzün Latin Amerika’sında çağdaş Katoliklik içinde ilerici akımlar oluştu ve ortaya çıktı, Castro’ya göre devrimci iktidar dini çevrelerle stratejik ortaklık kurmalıdır, dinin halkın uyuşturucusu olup olmadığı belli durumlara bağlıdır ve değişkendir. Bu soruya yanıt vermek için somut koşulların somut analizi yapılmalıdır.

Devam edecek

(*) Yazar Çin Dünya Sosyalizmi Araştırmaları Merkezi’nde Profesör, 42 yıldır, Küba ve Latin Amerika Sosyalizmi üzerine araştırma yapmaktadır.

Bu yazı yazarın Türkçe’ye çevrilmekte olan ve aynı zamanda İspanyolca yayınlanmış olan “Küba Sosyalizmin Gücü” adlı kitabından alınmıştır. Kitap yakında Canut Yayınevi tarafından yayınlanacaktır.


Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir