Türkiye’yi emperyalizmin işgalinden kurtaran, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran CHP’ye yönelik iç ve dış saldırılar, tartışmalar, kurulduğu günden beri, hız kesmeden sürüyor. Bu partinin ne de çok dostu ve de düşmanı varmış diye insan düşünüyor. Bu tartışmalar, kimilerini üzüyor, kimilerini sevindiriyor.
Bu parti, kurulduğu günden beri cumhuriyet karşıtı hilafetçilerin, saltanatçıların, dinci tarikat ve cemaatlerin, ırkçıların, ayrılıkçıların, darbecilerin, feodal ağların, işbirlikçisi yerli ve yabancı sermayenin ve de emperyalizmin hedefi ve baş düşmanı olmuştur.
Bunlar yetmiyormuş gibi, parti içi çıkar çekişmeleri, sen ben kavgaları, liderlik yarışı hiç bitmiyor. Kemalizm / Sosyalizm / Liberalizm / Demokratik Sol /Sosyal Demokrasi tartışmaları sıkça yaşanıyor, ayrılanlar, ayrı parti kuranlar çokça görülüyor.
12 Mart 1971 karanlığından, İsmet İnönü’nün “CHP Ortanın Solundadır” sözü ile Bülent Ecevit’in “Haşhaşı Ekeriz Üstleri Sökeriz”, “Toprak işleyenin Su kullananın”, “Ne Ezen Ne Ezilen Halkçı Düzen” sloganlarıyla çıkar; ancak 12 Mart 1980 darbesinde kapısına kilit vurulmasını engelleyemez.
12 Eylül 1980 karanlığından ise, Bülent Ecevit’in eşine DSP’yi kurdurarak ayrılması, Necdet Calp başkanlığında Halkçı Parti’nin, Erdal İnönü başkanlığında SODEP’nin kurulması ve bu partilerin birleşerek SHP’yi oluşturması, başkanlığı Erdal İnönü’nün üstlenmesiyle çıkılır. SHP yeniden açılan CHP ile birleşir, tarihi köklerine ve hedeflerine yönelir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün 10 Kasım 1938’de yaşamını yitirmesinin ardından partinin başkanlığına seçilen İsmet İnönü (Paşa), uzun süre önce Celal Bayar’la sonra da Bülent Ecevit’le kapışır, yorulur, istifa eder, partiyi Bülent Ecevit ve ekibine bırakır.
Bülent Ecevit uzun süre Deniz Baykal hizbiyle uğraşır, 12 Eylül 1980 darbesiyle uğraşı ertelenirse de Bülent Ecevit’in DSP’yi kurdurarak ayrılmasıyla çekişme durur.
SHP’nin içinde çalışmalarını sürdüren hizipçi Deniz Baykal, Erdal İnönü ile de yarışırsa da başarılı olamaz. Erdal İnönü yerini Murat Karayalçın’a bırakır. CHP yeniden açılır ve SHP ile birleşir, Deniz Baykal hedefine ulaşır, CHP’ye genel başkan olur.
CHP’nin başına en büyük gaileleri Deniz Baykal açar, cumhurbaşkanı olma vadiyle dinci, tarikatçı RTE’yi yasaklı olmaktan kurtarır, seçim kazanacağını sanarak kara çarşafa CHP rozeti takar. İktidarın “Körfez Teskeresi” ne tavır alarak yabancı askerlerinin Türkiye’ye girişini engellerse de “evlilik dışı” ilişkisini belgeleyen bir kaset vurgunuyla tepetaklak olur, yerinde yeller eser.
AKP’li Ankara Belediyesi Başkanı Melih Gökçek’i bir televizyon programında mat ve madara eden, sakin duruşuna ve tavırlarına bakılarak Gandi lakabı takılan Kemal Kılıçtaroğlu, kamuoyunun istemesi, parti delegeleri ve üyelerin desteği ile partinin başına getirilir.
Kemal Kılıçtaroğlu CHP’de başkan seçildikten sonra, “Kürt ve Kızılbaş” kimlikli proje adamı olduğu, Baykal’a yapılan kaset vurgununun arkasında bulunduğu, sanki CHP girdiği her seçimi kazanıyormuş gibi, girilen her seçimi kaybettiği iddialarıyla içten ve dıştan saldırıya uğrar.
İşçi, köylü, esnaf, memur ve emeklinin haklarını savunmasına karşın, “Türkiye’de laiklik sorunu yok”, “Türban sorununu biz çözdük”, “Bizimde kusurumuz oldu, geçmişle helalleşelim” sözleri nedeniyle ağır biçimde eleştirilir. “Diyanet İşleri Başkanlığı Akademisi Kurulmasına” ilişkin yasa önerisine tüm partili milletvekillerinin imza koymasına karşın, tek sorumlusu olarak öne sürülür, parti üyelerinin ve seçmenlerinin yoğun tepkisini çeker.
Kılıçtaroğlu, CHP’nin kazanması için ittifak siyasetine yönelir, “Korkuyor, cumhurbaşkanlığına adaylığını koymuyor” savları karşısında, “İttifak partileri aday gösterirse bende adayım” der, ittifak partilerin aday göstermesiyle aday olur, bu kez de “adaylığını dayattı” suçlamasıyla karşılaşır.
İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in “Cumhurbaşkanlığı adaylığını” önce desteklemesi, sonra da “Alevi kimliğini” ima ederek, “kazanacak aday değil” söylemiyle karşı çıkması ve buna parti içinden ve dışından kimi üyelerin, yazar, çizer, okumuş takımının destek olması, şaşırtıcı olmaz, siyasi işler böyle oluyor denir ve geçilir.
Laik Cumhuriyet’te “ırk ve mezhep” söylemi ve de iması olmaz, olamaz diyenlerin sesi pek çıkmasa da ağırlıkla parti üyeleri ve seçmenler Kılıçtaroğlu’na sahip çıkar. Muhafazakâr seçmenle büyük oranda gönül bağı kurduğu, iktidarı indiremese de büyük darbeler vurduğu, cumhurbaşkanlığı seçimini açık ara farkla kazandığı, ancak devlet gücünü elinde tutan iktidarın hileleri karşında yalnız kaldığı, sandık oyunlarıyla kaybettiği savlanır.
CHP’li üye ve seçmen tabanında, ittifak partilerine çok sayıda milletvekili verdi diye yoğun eleştirilere uğrar, ağırlıkla çalışma ekibi kenara çekilir, sorumluk salt Kılıçtaroğlu’na yıkılır; kurultayı toplaması, yönetimi değTürkiye ittifak”iştirmesi ve başkanlıktan inmesi istenir.
Yapılan kurultayda başkanlıktan indirilir; gülerek ve oynayarak, İstanbul dukalığının desteği ile partinin başına Kılıçtaroğlu’nun en yakın çalışma ekibinde yer alan Özgür Özel getirilir, “Başkan Özgür Özel, lider Ekrem İmamoğlu” denir.
Kılıçtaroğlu’nun yakın çalışma ekibinin içinde yer aldığı yeni yönetim, Kılıçtaroğlu’nun muhafazakâr seçmenle kurduğu gönül ilişkisini “ söylemiyle sürdürür, her türlü hile ve baskıya karşın, cumhur ittifakını ağır bir yenilgiye uğratır, partiyi yerelde iktidar yapar.
Yeni yönetim, hemen genel seçim isteyeceği yerde, “seçim talebimiz yok” der, barış çubuğu tüttürmeye kalkar, bu tutum, paniklemiş cumhur ittifakının derlenmesine, toparlanmasına, iktidar gücünü kullanarak harekete geçmesine neden olur.
Cumhur İttifakı ve iktidar, önce DEM’in elinde bulunan anakent, il, ilçe ve belde belediyelerine yönelir; “bölücü örgüt PKK ile ilişkili oldukları” savıyla belediye başkanlarını görevden almaya, yerine kayyum atamaya, kimi belediye başkanlarını ve meclis üyelerini suç isnadı ile tutuklatmaya başlar, tepkilere, demokrasi katlediliyor söylemlerine kulak tıkar, hukuki kılıf giydirilmiş icraatlarını, DEM’le ve yasadışı örgütlerle ilişki kurdukları savıyla CHP’li belediyelere yönetir, kayyım ataması, yöneticilerin, çalışanların tutuklanması sıklaşır.
CHP yönetimi, iktidarın girişimlerinin olası cumhurbaşkanı adaylarından olan İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yönelik olduğunu, adaylığını engellemek için dava yoluyla itibarsızlaştırma ve yasaklama yolunu seçtiklerini saptar; karşı atağa geçerek protestolarını yaygınlaştırır, cumhurbaşkanı adayını seçim takvimi başlamadan belirlemeye yönelir, adayını korumaya alır, savunmadan saldırıya geçer.
Kamuoyuna yansıyan bilgilere göre, bazı CHP’lilerin verdiği iddia edilen bilgi ve belgelere dayanarak İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Şişli ve Beylikdüzü belediye başkanları ile 100 aşkın CHP’li çalışan gözaltına alınır, Ekrem İmamoğlu’nun 35 yıl önce verilmiş diploması iptal edilir, emniyette sorguları başlanır, hem İstanbul Belediyesine hem de CHP’ye kayyum atanacağı iddiaları ortalığı sarar.
Bu saldırıyı atlatmak için CHP genel Başkanı Özgür Özel, “Bir takım meczuplar bulunarak” CHP’ye saldırdıkları, İmamoğlu’nu gözaltına alarak, ön seçim yapılacak 23.03.2025 güne kadar gözaltında tutulacağını, CHP’ye kayyum atama niyetleri olduğunu, bunu önlemek için 6 Nisan 2025’te CHP’yi olağanüstü kurultaya götürme kararı alır. İktidarın hukuk ve demokrasi dışı tutumuna karşı CHP’lileri ve tüm demokrasi yanlıları kitleyi sokağa çıkmaya ve protestoda bulunmaya çağırır, her türlü sorumluluğu üstlendiğini açıklar, ülkenin meydanları ve sokakları protesto eden yurttaşlarla dolar, ülke Gezi direnişinden sonra yeni ve daha büyük direniş sürecine girer.
Bu yaşananların erken seçim talebinin iktidarca gözardı edilmesinden, mevcut cumhurbaşkanın 4’üncü kez cumhurbaşkanı adayı olma ve Ekrem İmamoğlu’nun adaylığını engelleme arzusundan doğduğu dillendirilir.
Bilindiği gibi cumhurbaşkanı seçimi genel seçimle birlikte yapılmaktadır. Seçim ya zamanında ya da TBMM’nin ve cumhurbaşkanının karar almasıyla erken olabilecektir.
Bir kimse en fazla iki defa cumhurbaşkanı seçilebilmektedir (Any. Md. 101). İkinci dönem bitmeden TBMM erken seçim kararı alırsa, ikinci kez seçilen cumhurbaşkanı bir kez daha aday olabilmektedir.(Any. Md.116) Mevcut Cumhurbaşkanı RTE, 28 Ağustos 2014, 9 Temmuz 2018, 28 Mayıs 2023 tarihlerinde olmak üzere üç dönemdir cumhurbaşkanıdır. YSK’nın, 2023 seçiminde RTE üçüncü kez aday olamaz itirazlarına ilişkin verdiği, “cumhurbaşkanı seçimi milletvekili seçimiyle birlikte yapılır, 28 Ağustos 2014 seçimi doğrudan ve tek başına yapılmıştır, bu nedenle 2014 seçimi ilk seçim sayılmaz” diyerek verdiği, ilk seçimi 2018’de yapılan seçim saydığı, 2023 seçimi ikinci dönem olduğu, TBMM’nin seçim kararı alması durumunda üçüncü (aslında dördüncü) kez aday olabileceği iddialarına karşın, sürekli iktidarda kalmak için Anayasanın 101 Maddesindeki iki kez seçilir hükmünü değiştirerek sınırsız aday olmanın önünü açmayı hedefliyorlar.
Bunun için siyasi iktidar, milletvekili transferine, demokratikleşme adıyla ayrılıkçı PKK’yı ve siyasi uzantısı DEM’i yemlemeye çalışıyor.
Ayrılıkçı PKK ve siyasi uzantısı DEM’e bakılırsa, “ulus devlet çözülecek, Türk vatandaşlık tanımı değişecek, üniter devlette eyalet sistemine geçilecek, Anayasa’da etnik karakter vurgulanacak, etnik diller resmi ve eğitim dili olacak; hükümlü ve tutuklular serbest kalacak, af çıkarılacak, dağdaki örgüt üyeleri düze inecek, ülke dışındakiler içeri girecek, barış olacak, ülkede bahar çiçekleri açacak!”
Cumhur ittifakına bakılırsa, “PKK kendini dağıtacak, uzantılarıyla birlikte silah bırakacak, silahlarıyla birlikte güvenlik güçlerine teslim olacak, devletin adaletine sığınacak ve terör bitecek.”
PKK’nin kurucu lideri Abdullah Öcalan, bulunduğu cezaevinden kamuoyuna bir açıklama yaptı, PKK’nin kurultayını toplayarak kendini dağıtmasını istedi, herkesçe olumlandı.
İçeride iktidar ve DEM destekli, barış havası eserken, Suriye’de örgütlü PYD/SDB, “bu çağrı PKK’ye yöneliktir, biz ayrıyız, bizi bağlamaz ve kapsamaz” dedi.
Sosyal medyada, PKK’nin kurduğu Kürdistan Topluluklar Birliği’nden (Koma Civaken Kurdistane / KCK) söz ediliyor. Ayrılıkçı Kürt hareketin en üst örgütü olduğu, Türkiye’de PKK, Suriye’de PYD, Irak’ta PÇDK, İran’da PEJAK’ın buna bağlı bulunduğu, PKK kendini dağıtsa da diğer örgütlenmelerin varlığını sürdüreceği; ABD ve İsrail desteği ile dört ülkedeki Kürtleri (Türkiye, Suriye, Irak, İran) birleştirme ve ayrı devlet kurma hedefine kararlılıkla ilerleyeceği vurgulanıyor.
İnsanlığın yasamı, su kıyısında başlar, karaya çıkar, ine(mağara) girer, aula (kom) dolar, köye sığınır, il olur, yurt olur. Birey aileye, aile gruba, grup boya, boy birliğe, birlik ulusa (millete) evrilir. Ulus, aynı duygu ve kültür birliğidir. Ulusu parçalayarak, ortak duygu, düşünce, kültür birliği mi kaldırılacak?
Bunlar ham hayal, ulusu ve ülkeyi bölmeyi ve dağıtmaya hiç kimsenin gücü yetmez, boşa çabalamayın derken, birden bire iktidar atağa geçti, CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı olarak ilan etmeye kalktığı Ekrem İmamoğlu’nu çeşitli iddialarla baskılamaya başladı, 30 yıl önce verilmiş diplomasını İÜ. Yönetim Kurulu’nun kararıyla iptal ettirdi, ardından İstanbul BŞ. Belediyesine yolsuzluk, örgüt soruşturması cenderesiyle ve polis ablukasıyla Ekrem İmamoğlu’nu, Şişli, Beylikdüzü belediye başkanlarını ve 100 aşkın CHP’li yönetici ve çalışanı gözaltına alınır.
Bu ülkede, okumuş, okumamış insanı, yazarı, çizeri, basını, askeri darbelerden, baskılardan çokça söz eder; sivil darbeleri somut olarak pek yaşamadığı için görmezden gelir.
Öncelikle bilinmelidir ki askeri darbeler geçicidir, bir süre iktidarda kalır, sonra iktidarı sivillere (siyasi partilere) devreder; baskıcıdır, ama ahlaksız değildir.
Sivil darbeler ise, iktidardaki siyasi iktidar iktidardan gidene kadar sürer, hem baskıcı hem de ahlaksızdır. İktidardan gitmemek için kanunsuz ve ahlaksız ne varsa yapar, her yolu dener.
İktidar gemi azıya almış, elindeki iktidar sopasıyla, yargıyı ve güvenlik güçlerini kullanarak muhalefete ve topluma kan kusturuyor; bu yolla kanunsuzlukların, yolsuzlukların, hırsızlıklarını örtüleceğini sanıyor ve de çok yanılıyor.
Bu millet durur durur, fırsat bulduğunda, halkı ve ülkeyi bölenin, kamu malını yağmalayarak çalıp çırpanın hakkından öyle bir gelir ki iktidarın feleği şaşar. Bundan DP, AP, ANAP kurtulamamıştır, ne yaparsa yapsın AKP’de kurtulamayacaktır.
CHP’de “biz Kuvayı Milliye geleneğinden geldik, Müdafaa-ı Hukuk direnişinden doğduk” söylemini de bıraksın artık, çünkü parti yönetimleri çoktan bırakmış… CHP’de politika yapanların böyle bir derdi yok artık, onların derdi milletvekili, belediye başkanı, belediye meclisi üyesi olmak, devletten ve kamudan yararlanmak olmuştur. Bir emekçinin aylığının en az on katı aylık alanların buna itirazını duyan var mı, bunlar halktan kopmuş zevat, sözleriyle özleri uyuşmuyor.
İktidar kendinde fazlasıyla olan bu zihniyeti saptamış, CHP’ye operasyon üzerine operasyon çekiyor. Parti üyeleri de toplanıp toplanıp bağırıp çağırıp dağılırlar, örgütsüz olduklarından uzun erimli direniş ortaya koyamazlar.
CHP iktidar olacaksa, kadrolarını kişisel çıkardan arınmış olarak uzun erimli mücadeleye hazırlamalı, işçi, köylü, esnafı örgütleyip yönetmeli, siyasi iktidara karşı kora kor bir demokrasi ve hukuk mücadelesini sürdürmelidir; yoksa nal toplamaya, kadrolarını, üyelerini ve partililerin hayallerini yıkmaya devam eder.
Dost acı söyler, bizden söylemesi.
22. 03. 2025, Av. Mehdi BEKTAŞ