Search
Close this search box.

Evrensel Mantık – Mehmet Uysal

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

EVRENSEL MANTIK

(Sıfır ve Bir Göreceliliği)

– Sana mantık gözü ile görmekten hiç bahsettim mi Karınca?

– Hayır hocam; mantık gözü ile görmek ne demektir?

– Görünen üzerinden görünmeyeni görmektir Karınca.

– Görünen üzerinden görünmeyeni nasıl görüyoruz anlayamadım hocam.

– Bir berber dükkânında, karşılıklı iki ayna arasında oturup kendine hiç baktın mı Karınca?

– Baktım hocam.

– Önündeki aynada ne gördün Karınca?

– Uzayıp giden görüntülerimi gördüm. En öndeki görüntümün yüzü bana dönüktü; ondan sonrakilerden, birisinin bana sırtı, diğerinin yüzü dönüktü hocam ve görüntülerim bu şekilde, sonu gelmezcesine uzayıp gidiyordu.

– Sence, sana neden birisinin sırtı, diğerinin yüzü dönüktü Karınca?

-Arkamdaki aynaya benim sırtım, önümdeki aynaya yüzüm dönük olduğu için görüntülerimden birisinin bana sırtı, diğerinin yüzü dönüktü hocam.

-Peki, arkandaki aynayı görüyor muydun Karınca?

– Hayır hocam, arkamda olduğu için göremiyordum hocam.

-Ama arkanda ayna olduğunu biliyordun değil mi?

-Evet hocam, şimdi anladım mantık gözüyle görmek derken neyi kast ettiğinizi. Ben arkamdaki aynayı görmüyordum ama önümdeki aynada gördüğüm sırtı dönük görüntümden, arkamda bir ayna olduğunu anlıyordum. Yani mantık gözümle, görünen üzerinden görünmeyeni görüyordum.

-Evet Karınca, dediğin gibi. Peki sana, bir tanesinin yüzü, bir tanesinin sırtı dönük iki görüntü değil de neden sonu gelmezcesine uzayıp giden görüntüler görüyordun Karınca?

-Karşılıklı aynalardaki görüntülerimin, karşılıklı olarak tekrar tekrar yansımasından dolayı, görüntülerim, sonu gelmezcesine uzayıp gidiyor. Sonu gelmezcesine uzayıp giden bu görüntüler bana hep çok şaşırtıcı ve ilginç gelmiştir hocam?

-Bu olayda ilginç başka bir şey daha görüyor musun Karınca?

-Olayı aklımda tekrar canlandırdım ama başka bir şey göremedim hocam.

-Önündeki aynaya bakınca, sonsuza uzanan görüntülerin oluşması ne kadar zaman aldı Karınca?

-Evet, çok ilginç hocam. Aynaya bakar bakmaz sonsuza uzayıp giden görüntüleri gördüm.

-Demek ki bir anda, arkandaki ve önündeki ayna arasında sonsuz yansıma olabiliyor Karınca. İlaveten, sonsuza uzanan görüntü, aynı anda bir arada ve senin gözünün içinde Karınca.

-Evet hocam, bunlar da çok ilginç.

– Biliyor musun ki benzer olayı çok daha şaşırtıcı ve ilginç bir şekilde aklımızla yaşıyoruz Karınca?

– İki ayna arasında durup bakma benzeri olayı aklımızla mı yaşıyoruz hocam?

-Evet Karınca?

– Kafamda canlandırıp düşünemiyorum hocam. Nasıl oluyor merak ettim.

– Konuşmamız ilerledikçe anlayacaksın Karınca.

– Ama ortada ayna olmaksızın, sadece aklımızla benzer bir olayı nasıl yaşayabiliriz hocam?

– Ortada ayna yok değil, var Karınca. Ama bu iki aynayı yüzündeki iki gözünle değil, mantık gözün ile görebilirsin. Aslında iki ayrı ayna yok, kendi kendine ayna tutabilen ve kendine tuttuğu aynayı görebilen tek bir şey var: akıl.

– Aklım kendi kendine ayna tutabiliyor ve bu aynayı ancak mantık gözüm ile görebiliyorum öyle mi? Aklım iyice karıştı hocam.

– O zaman hemen soruyorum Karınca: Bir aklının olduğunun farkında mısın?

– Kuşkusuz farkındayım hocam.

– Aklının farkında olduğunu nasıl biliyorsun Karınca?

– Düşünüyor olmam, bana düşünen bir şeye sahip olduğumu gösteriyor. Düşünen şeyim de aklımdır hocam. Bu durumda, aklımın farkına, düşünerek varıyorum. Descartes bu durumu çok güzel formüle etmiş: “Düşünüyorum, o halde varım.”

-Düşünüyor olduğunu nasıl biliyorsun Karınca?

-Düşünüyor olduğumu, düşünmeme durumuna göreceli olarak biliyorum hocam.

-Bu nasıl oluyor Karınca, biraz açar mısın?

-Düşündüğümü nasıl bildiğimi düşünürken, düşündüğümü düşündüğümü fark ediyorum. Düşündüğümü düşünürken, aklımda düşünmeme durumu beliriyor. Düşünmeme durumu bana düşünme durumunu gösteriyor.

– Peki, düşünmeme durumu aklında nasıl beliriyor Karınca?

-Biraz önce dediğim gibi; düşünmeme durumunu, düşünme durumunu düşünürken düşünüyorum hocam. Yani aklım düşünme ve düşünmeme durumlarını, birbirlerine karşılıklı göreceleyerek düşünüyor. Düşünme durumunu düşünürken, buna göreceli olarak aklımda düşünmeme durumu beliriyor; düşünmeme durumunu düşündüğümde de buna göreceli olarak aklımda düşünme durumu beliriyor. Yani düşünmeme aynasında düşünmeyi görüyorum. Düşünmeme aynasında düşünmeyi görmekle, her ikisini görmemi sağlayan mantık gözü aynasını görüyorum. Ancak fark ediyorum ki mantık gözümle, düşünme ve düşünmemeyi aynı anda, bir arada göremiyorum; ya birisini ya da diğerini görebiliyorum. Her ikisini aynı anda bir arada görememekle birlikte, her ikisini de dönüşümlü olarak gördüğümü biliyorum.

-Peki, düşünmeyi, düşünmemeden nasıl ayırt ediyorsun Karınca?

-Düşünmeyi düşünmemeden ayırt edebilmek için, düşünmemenin nasıl bir şey olduğunu bilmeyi deniyorum. Bu amaçla düşünme eylemim sonucunda hafızama kaydedilmiş her şeyi, hafızamdan çıkardığımda, aklımda geriye ne kalabileceğini düşünmeye çalışıyorum hocam. Bu hafıza silme deneyi sırasında, hafızamda duygusal ve mantıksal olmak üzere iki tür kayıt olduğunu görüyorum. Başka bir deyişle, hafızamdaki kayıtlar, aklımın duygulanma ve mantık sistemlerinin işleyişi sonucunda oluşmuştu. Demek oluyor ki düşünme, duygu ve mantık sistemlerinin hareketidir. Düşünmeme durumunu görebilmek için hafızadaki kayıtları sildiğimde, geriye bu kayıtları oluşturan duygu ve mantık sistemleri kalıyordu. Bu durumda, düşünmeme durumunu görebilmek için duygu ve mantık sistemlerini de aklımdan çıkarmam gerekiyordu. Ancak gördüm ki duygulanma ve mantık sistemini de aklımdan çıkarıp, düşünmemenin nasıl bir şey olduğunu görmem mümkün değildi. Başka bir deyişle, ben ne kadar uğraşırsam uğraşayım düşünmeme durumunu düşünemiyordum. Böylece, düşünme ve düşünmemeyi ayırt edebileceğim ölçü da belirmişti: düşünülebilmek ve düşünülememek. Düşünme düşünülebilen, düşünmeme ise hem düşünülebilen hem de düşünülemeyen şeydi. Düşünme ve düşünmeme durumlarını böylece ayırt edince, tespitimi şu iki cümle ile özetledim hocam: “Düşünme, düşünmeme değildir.” ve “Düşünmeme, düşünme değildir.”

Ancak her birini diğerine göreceli olarak, her birinin “ne olmadığını” ifade eden bu belirleme kesin bilgi olabilir mi Karınca sence?

-Kuşkunuzda haklısınız hocam; belirlemenin kesin bilgi olabilmesi için ne olmadığını değil, “ne olduğunu” ifade etmesi gerekir. Bununla birlikte, bir belirlemenin şeylerin ne olduğunu ifade etmesinin yolu da ne olmadığını ifade etmesinden geçer. Farklılıkları fark etmeden farklılıkları bilemem; farklılıkları bilmeden de farklı şeyleri bilemem. Şeylerin ne olmadığını bilmekle, farklılıkları bilmiş olurum. Ne olmadığını bilmek de bana farklı şeylerin ne olduğunu gösterir. Düşünme ve düşünememenin ne olduğunu ifade etmek için de yukarıdaki cümleleri ters çevirerek, olumsuzdan olumluya döndürmek yeter: “Düşünme, düşünülebilen bir şeydir” ve “Düşünmeme, düşünülemeyen bir şeydir”. Düşünülebilen bir şey, düşünmeyi ifade ettiği için,  ilk cümleyi kısaca  “Düşünme, düşünmedir” biçiminde yazabiliriz.  Aynı yolla ikinci cümleyi de  “Düşünmeme, düşünmemedir” biçiminde yazabiliriz. Böylece her ikisini de ne oldukları ya da kendileri olarak belirlemiş olurum. Düşünmenin düşünme; düşünmemenin de düşünmeme olduğundan hiçbir kuşku olamayacağı için,  elde ettiğim son cümle kesin bilgiyi ifade eder hocam.

-Acaba öyle midir Karınca?

-Yine mi kuşku hocam?

-Yine kuşku ve yine bana hak vereceksin Karınca. Kuşku deyip geçme, kuşku olmasaydı, insanlığın entelektüel gelişmesi diye bir şey olmazdı.

-Sizi merakla dinliyorum hocam, buyurun.

-Düşündüğünü, düşünmemeye göreceli olarak bildiğini, ancak düşünmemeyi düşünemediğini söyledin. Bu durumda, düşünmemeyi düşünemiyorsan, düşünememeye göreceli olarak bildiğin düşünme bilgisi nasıl kesin olabilir?  Başka bir deyişle düşünülüp bilinemeyen bir şeye göreceli bilginin kesinliğini ileri sürmek kuşku ile karşılanmaz mı?

-Sorunuz üzerine düşününce anladım ki kuşkunuzda haklısınız hocam. Bu durumda,  düşünmeyi kesin olarak bilebilmek için, düşünmeme üzerine tekrar düşünerek, düşünme ve düşünmeme arasındaki farkı kesin olarak belirlemekten başka bir yol yok gibi görünüyor.  Bunu da tekrar hafızadaki tüm kayıtları silmek ve bu kayıtları yapan duygu ve mantık sistemini ortadan kaldırmak suretiyle yapabilirim. Bu yol da beni tekrar düşünmemeyi düşünememe bilgisine götürür. Böylece düşünmeme aynasında tekrar düşünmeyi görürüm ve “işte düşünmenin kesin bilgisi” derim. Bu arada hem düşünmeyi hem de düşünmemeyi görmemi sağlayan mantık gözü aynasını görürüm. Bu durumda siz düşünme bilgimin kesinliğine ilişkin tekrar kuşku ifade edersiniz; ben tekrar düşünmeme üzerine düşünmeye geçerim ve bu böyle sonsuzca sürer gider…

-Böylece, tıpkı fiziki aynalarda olduğu gibi, akıl aynasında da sonsuzca görüntülerin oluşabildiğini açığa çıkarmış oluyoruz Karınca.

-Evet hocam, konuşmamız kuşku yoluyla kendi kendini açtıkça,  biraz önce söz ettiğiniz; aklın kendi kendine ayna tutmasını, aynada sonsuzca kendini görmesini ve hem kendine ayna tuttuğunu, hem de tuttuğu aynada kendini gördüğünü açığa çıkardık.  Düşündüğünü nasıl bildiğini düşünürken, düşünmeme durumunu düşünmesi, aklın kendine ayna tutmasıdır. Başka bir deyişle, düşünmeme durumu, aklın akledip kendi içinden çıkarıp, kendine tuttuğu aynadır. Düşünmeme durumuna göreceli olarak düşünme durumunu düşünmesi, aklın kendine tuttuğu aynada kendini görmesidir. Düşünmeme aynasını gören, düşünmeyi düşünmemeye ya da düşünmemeyi düşünmeye görecelemek suretiyle her ikisini de bilen ise mantık gözüdür hocam. Düşünmeme aynasının içinde düşünme durumunu görmekle, düşünme bilgisini edinirim. Ancak, düşünmemenin düşünülememesi nedeniyle, düşünmemeye göreceli olarak elde ettiğim düşünme bilgisini kuşkuyla karşılayıp, bu bilginin kesin doğruluğunda emin olamam. Bunun üzerine düşünmemeyi, düşünülebilir kılmak için tekrar incelerim. Ne kadar incelersem inceleyeyim, düşünmemeyi düşünülebilir kılamam. Her seferinde ve sonsuzca, “düşünülemeyen düşünmeme”ye göreceli olarak “düşünülebilir düşünme” bilgisini elde ederim. Böylece mantık gözüm, düşünememe aynasının içinde sonsuzca düşünme görüntüleri görür; tıpkı fiziki aynalarda sonsuzca görüntülerimi gördüğüm gibi.

-Fiziki aynalara benzer olarak, akıl aynasında da sonsuzca görüntülerin nasıl oluşabildiğini güzel açıkladın Karınca. İlaveten, konuşmamızın akışı içinde, sadece akıl aynasında sonsuzca görüntülerin nasıl oluşabildiğini değil; daha önemlisi aklın düşünme programının, yani mantığının nasıl çalıştığını da ana çizgileriyle ortaya çıkardık Karınca.

-Yani nasıl hocam?

-Düşünmeyi bilme pratiğini, mantığımızla yaptık Karınca. Düşünmeyi nasıl bildiğini hatırlarsan, bilme sürecine içkin olan mantığı görebilirsin.

-Düşünmeyi nasıl bildiğimi şöyle özetleyebilirim hocam: Düşünmeyi bilme merakıyla düşününce, aklıma ilk olarak düşünmeme geldi ve ikisinin farklı şeyler olduğunu fark ettim. Buna müteakip, düşünme ve düşünmeme arasındaki farklılıkları bildim ve böylece her birisinin ne olmadığını belirledim.  Ancak her birisinin ne olmadığı kesin bilgi olmadığı için, düşünme ve düşünmemenin ne olduğunu bilmeye yöneldim. Böylece düşünme ve düşünmemenin kesin bilgisini elde ettiğimi, yani farklı şeyleri bildiğimi düşündüm. Ancak tam burada, haklı olarak kuşku sorunuz geldi. Kuşkuyu ortadan kaldırmak için düşünmemeyi düşünebilmeyi denedim ancak düşünemedim. Her denememde düşünmeme aynasında hep düşünmeyi gördüm; bu süreç sonsuza uzandı ve yine gördüm ki düşünmeme aynasında sonsuzca düşünme vardı; tıpkı fiziki aynalarda olduğu gibi.

-İyi özetledin Karınca. Bu durumda mantık birbirinden türeyen şu adımlardan oluşuyor: merakın mantığı harekete geçirmesi, merakla bakınca farklı şeyleri fark etmek, farklı şeyler arasındaki farklılıkları bilmek, farklı şeyleri bilmek, bildiğinden kuşkulanmak, kuşkuyla sonsuza uzanmak.

-Evet hocam. Özetle düşünmeyi düşünme sürecim bana, mantığımın temelinin kıyas ve kıyastan kaynaklanan göreceleme olduğunu gösterdi. Düşünmeyi nasıl bildiğimi düşünürken mantığın adımları yanında, başka şeyler de gördüm. İlk olarak; mantık akışı içinde, düşünme ve düşünmemenin kesin bilgisini elde ettiğimi, yani farklı şeyleri bildiğimi düşündüğüm anda, fark ettim ki hem düşünmeyi hem düşünmemeyi mantık gözüm ile görebiliyorum; ancak ikisini aynı anda değil, dönüşümlü olarak… İkinci olarak; düşünmeme aynası içindeki sonsuzca düşünmeyi mantık gözümle görmem bana, aklımın düşünme olanaklarının sonsuz olduğunu gösterdi. Son olarak; düşünmeyi bilme süreci bana, elektro-akılların mantığının temelinin de göreceleme olduğunu gösterdi hocam.

-Çok ilginç! Elektro-akıl ne demek Karınca? Aklıma bir cevap geliyor ama senden duymak istiyorum. Tabii bu arada daha ilginci; elektro-akılların mantığının temelinin de göreceleme olduğuna dair düşüncendir.

-Her ikisini de açıklayayım hocam: İnsan bedeninin bir sistemi ve bir nöron hareketi olan aklı “biyo-akıl” olarak adlandırırken;  bilgisayarları, özellikle de yapay zekâyı, bir elektron hareketi olmaları nedeniyle “elektro-akıl” olarak adlandırmayı tercih ediyorum. Birisinin nöron, diğerinin elektron hareketi olması nedeniyle, biyo ve elektro-akıl, fiziksel altyapıları bakımından birbirinden farklıdır. Ancak her ikisinin de aynı düşünme programı ile yani aynı mantıkla çalışmaları nedeniyle, her ikisi de “akıl”dır. Öte yandan, bildiğiniz gibi, bilgisayar programlarının temelinde 0 ve 1 olmak üzere iki sayı vardır. Bu sayılar bilgisayarda, elektrik akımının var oluşu ya da olmayışına göre belirir. 1 “elektrik akımı var”, 0 ise “elektrik akımı yok” demektir. Bu durumda, 1 düşünmeye, 0 ise düşünmemeye karşılık gelir. Akımın varlığı, yani 1, akımın yokluğuna yani 0’a göreceli olarak; akımın yokluğu, yani 0 da, akımın varlığına, yani 1’e göreceli olarak belirir. Deyim yerindeyse, bilgisayar dili, iki harften oluşan bir alfabenin, 0 ve 1’den oluşan harfleri arasındaki görecelilik ilişkilerinden oluşur.

-Anlattıkların bana varlık ve hiçlik göreceliliğini anımsattı Karınca, ne dersim?

-İzninizle, yerinde bir anımsama derim hocam. Düşünmeye ve elektrik akımının varlığına var deyip, varlığı 1 ile simgeleyebiliriz. Buna karşılık düşünmemeye ve elektrik akımının yokluğuna hiçlik deyip, hiçliği de 0 ile simgeleyebiliriz.

-Gerçekten de biyo-akıl ile elektro-akılların mantıklarının şaşırtıcı şekilde aynı temele dayandığı anlaşılıyor Karınca. Bu durumda, senin elektro-akıl dediğin bilgisayarlar, biyo-akılların makineleşmiş hali ya da uzantısı oluyor değil mi?

-Evet hocam. Size şaşırtıcı bir şey daha söylemek istiyorum hocam.

-İlgiyle dinliyorum Karınca.

-Dilin yapılanmasının temeli de görecelemedir.

-Anladım Karınca, Ferdinand de Saussure’den bahsedeceksin.

-Evet hocam. Bildiğiniz gibi büyük dilbilimci Saussure’e göre, anlamı taşıyan şey, ses simgelerinin kendisi değil, ses simgeleri arasındaki ses farklılıklarıdır. Örneğin taş, baş ve kaş ses simgeleri başlı başına bir anlam taşımazlar. Taş anlamını taşıyan şey taş sesinin, baş, kaş ve diğer bütün ses simgelerinden farklılığıdır. Başka bir deyişle, “taş”ın anlamı, diğer bütün ses simgelerinden farklılığı ile, yani diğer bütün ses simgelerine göreceli olarak belirir.

-O zaman sadece bilgisayar dili değil, beşeri dil de göreceli olarak yapılanıp, hareket ediyor Karınca.

-Evet hocam. Dil sadece bir sistem olarak göreceli yapılanmış değildir, dilin kullanılması da görecelidir.  Bunun da nedeni şudur: Düşünmenin düşünülmesi sürecini konuşurken ortaya koyduğumuz üzere, biyo-akıllar göreceli olarak hareket eder. İlaveten, biyo-akıl ve elektro-akıl yanında, toplumsal akıl da göreceli olarak hareket eder hocam.

-Toplumsal akıl mı dedin Karınca? Nedir toplumsal akıl? Birden fazla insanın, bir konu üzerine kafa kafaya verip düşünmesi mi? Yoksa kamuoyu diye bildiğimiz şey mi? Toplumsal akıl göreceli olarak nasıl hareket ediyor?

-Toplumsal akıl, birden fazla insanın, bir konu üzerine kafa kafaya verip düşünmesini de kamuoyunu da içine alır, ancak o, bunlardan öteye bir şeydir. Toplumsal akıl, birbirine dil ile bağlanmış biyo-akıllar arasındaki bir iletişim ve etkileşim sistemi olup; bir akıl olarak, elektro-akıl da toplumsal akıl kapsamındadır. Toplumsal akılı biz dil olarak görürüz.  Her insan bir dilin içine doğar, dili öğrenirken aynı zamanda toplumsal akıl ile bütünleşir. Toplumsal akıl insanlar tarafından taşınır, ancak ömrü insan ömrü ile sınırlı olmayıp; insanlar gelir, insanlar geçer ama toplumsal akıl dil halinde yaşamaya devam eder. Biyo-akıllar, göreceli hareketleri sonucunda elde ettikleri bilgileri, dil sistemini kullanarak, sözler halinde iletişip toplumsallaştırırlar. Böylece, biyo-akılların göreceli işleyişi, dile de geçer. Bu nedenle biyo-akıl ve elektro-akıl yanında, toplumsal akıl da göreceli olarak hareket eder hocam.

-Anladım ve bilgilendim Karınca, teşekkür ederim. Görüyorum ki görüşmediğimiz zaman içinde bu konulara epeyce çalışıp bilgi sahibi olmuşsun; artık sana Karınca olarak değil, hocam diye hitap etmeliyim.

-Estağfurullah hocam. Felsefeyi bana siz sevdirdiniz ve akıl hakkındaki temel bilgileri sizden öğrendim ben. Bu nedenle, ben hep sizin öğrenciniz Karınca’yım ve bundan gurur duyarım.

-Çok mutlu oldum Karınca, çok teşekkür ederim. Demek oluyor ki biyo-akıl, elektro-akıl ve bunların bütünlüğünden oluşan toplumsal aklın hareketi,  1 ve 0, ya da varlık ve hiçlik göreceliliği üzerine kuruludur.

-Evet hocam, insanlığın düşünme etkinliğinin, mantık dediğimiz; 1 ve 0, ya da varlık ve hiçlik göreceliliği üzerine kurulu tek bir programı vardır.

-Anlattıkların bunu gösteriyor, ancak temeldeki mantık birliği, bütünlüğe dönüşmüş değil Karınca.

-Haklısınız hocam, ancak gidişat bütünleşme yönünde. Mantık programlarının aynılığı da bütünleşmeyi mümkün kılıyor.  Bütünleşme sonuna kadar gelişip,  tüm biyo-akılların ve elektro-akılların bütünleşip, tek bir akıl gibi hareket etmesi halinde, insan aklı evrenin en büyük gücü olur desem, abartmış olmam hocam.

-Katılıyorum Karınca…

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir