İktidarın Derdi Ne Daha Ne İstiyor?- Av. Mehdi Bektaş

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

2002 yılında iktidara gelen AKP 18 yıldır ülkeyi tepe tepe yönetiyor. 18 yılda devrimci laik cumhuriyetin bütün kazanımlarını yerle bir etti. Fabrikalarını, tesislerini sattı, stratejik kurumlarını özelleştirme adı altında yabancıya peşkeş çekti, “yap işlet devret” modeliyle, “araç, hasta sayısı, kar garantili” yol, köprü, hastane, kamu binası yapımını yandaş firmalara ve işbirlikçilerine sundu, komisyon adı altında bağışlar toplayarak denetimsiz alternatif iktidar bütçesi oluşturdu, zamlarla, vergilerle, işsizlikle halkı ezip devlet maliyesini çökertti.

          Okulları Osmanlının mahalle mektebine, üniversiteleri özgür bireyin, eleştirel aklın, bilimin, laikliğin dışlandığı, kulluğun ve dinsel doğmanın kutsandığı medreselere dönüştürdü. İbadet yerlerini siyaset alanına çevirdi, laik hukuk düzenini ortadan kaldırdı, diyaneti politik işlere alet etti; Cumhuriyetin ordusuna, yargısına, güvenlik kuvvetlerine, kamu ve özerk kurumlarına,  iş ve suç ortağı FETO çetesiyle ile birlikte kumpaslar kurdu, operasyonlar çekti, devleti felç etti.

          Çağdaş laik hukuku yaşama geçirmekle yükümlü Yargı,  iktidarın hukuk dışı ve laiklik karşıtı eylemlerine ilişkin karar alamaz oldu; Ordu ise, varlık nedeni olan Laik Cumhuriyeti koruyamaz, komutanlarının ve subaylarının tasfiyesine ses çıkaramaz, itiraz edemez, kumpaslara karşı koyamaz duruma düştü. Kurumlar, yönetim kadrolarıyla devlete değil iktidara bağlı konuma geldi.   

          İktidar, ihale kanununda sayısız değişiklik yaparak, pazarlık usulüyle ihaleler vererek, hırsızlık, rüşvet, sahtecilik, dolandırıcılık, alım satımda kayırmacılık, yolsuzluk yapılmasına, kamu malının ve hazinenin yağmalanmasına,  kamu bankalarını Türkiye Varlık Fonu adı altında iktidarın başına bağlayarak, teminat gösterip kredi bulmak için emperyalist ülkelerin kapılarına, Arap halkının petrolü üzerine oturarak egemenlik süren kukla yönetimlerin ayaklarına yüz sürülmesine, İsrailli ve Arap şeyhlerinin ülkede toprak almasına, kanallar açıp arsa pazarlanmasına yol açtı.  

          Devrimci Cumhuriyetin “Ülkede barış dünyada barış” şiarını yok ederek, Osmanlının ilk çağdaki fetihlerine öykünerek, dinci örgütleri desteklemek için  “Terörle mücadele ediyoruz” adı altında Türk ordusu Ortadoğu’nun (Irak ve Suriye) ve Kuzey Afrika’nın (Libya) bataklığına sokuldu, ham hayal uğruna       “şehitler tepesi boş kalmayacak” diyerek binlerce vatan evladı toprağa gömüldü, şimdi girdikleri yerlerden geri çıkamıyorlar.   

          18 yılda yapacaklarını yaptılar, Türk devrimine ihanet ettiler, “hayır” çıkmış referandumu hileli yöntemlerle “evet”e çevirerek laik demokratik Cumhuriyeti parçaladılar, Anayasayı, kuvvetler ayrılığını, parlamenter sistemi, bağımsız ve tarafsız yargıyı rafa kaldırdılar; ülkeyi soygun yerine, kendileri ve yandaşları için suç cennetine çevirdiler; iktidardan inmekten ve yargı önünde hesap vermekten çok korkuyorlar.

          Bu korkuyla, Hakim ve Savcılar Kurulunun oluşumu ve işleyişi ile yargıyı sindirerek, kamudaki ve ordudaki Kemalist kadroları tasfiye ederek, boşalan kadrolara atama yöntemiyle partili yandaşları yerleştirerek, Jandarmayı İçişleri Bakanlığına bağlayarak, devlete kurumlarına personel alımında, polis ve sözleşmeli jandarma seçiminde mülakat yöntemini kullanarak,  yandaş ve partilileri doldurarak iktidarlarını korumaya aldılar,  ama yine de korkuyorlar.

          Bu nedenle olsa gerek, güvenliği sağlasın diye silah kullanma, kimlik sorma gibi polis yetkileriyle donatılacak olan bekçiliği öne çıkardılar. Bekçi gece mahallenin, çarşının güvenliğini mi sağlayacak yoksa güvenlik sağlıyorum diye yurttaşa baskı kuracak, fişleyecek, yaşayıp göreceğiz.

          Ne yaparlarsa yapsınlar, Cumhuriyetin aydınlık yüzlü kuşakları var oldukça,  iktidardan indikleri, tek kişiye bağlı diktatörlükleri çöktüğü an, iktidar sahiplerinin düştükleri gayya kuyusundan çıkmaları, ak ve pak olmaları pek kolay değil, yaptıkları kötülüklerin, işledikleri suçların hesabını Yargı önünde vermeden kurtulmaları zor.

Halk, Covit-19 virüsüyle boğuşurken, fırsattan istifa edercesine, Kanal İstanbul’u pazarlamayı sürdürmelerini, Atatürk Hava Limanı tesislerini yıkıma  terk ederek arazisini yağmaya açmalarını, halkın ödediği vergilerden oluşan devlet bütçesinden müteahhitlerin “yap, işlet, devret” yöntemiyle yaptıkları yol, köprü, hastane, kamu tesisleri yapımından ve işletiminden doğan zararlarının karşılanmasını, iktidar karşıtı belediyelerin bağış toplamasını önlenerek halka hizmetin engellenmesini, seçimle gelmiş belediye başkanlarının hangi gerekçe ile olursa olsun yargı dışında idari kararlarla görevden alınmasını, atanmış kaymakam veya valilerin yerlerine kayyum olarak görevlendirilmesini, ırkçılık, dincilik, bölgecilik sömürüsünü bu halk unutmaz ve affetmez.  

Halkın ne yapacağının örneği yerel seçimde görüldü.  İktidarın her türlü yalanına ve hukuku çiğneyen baskısına karşın halk, iktidarın elinde olan Adana, Ankara, Antalya, İstanbul, Mersin gibi katma değer üreten büyük kentlerin yönetimini iktidardan alıp muhalefete verdi.    

 Bu gayri milli, emperyalizmin işbirlikçisi, yalancı, talancı, yağmacı, dinci, halkı bölücü gerici iktidar, yandaşlarıyla, yanaşmalarıyla birlikte iktidardan mutlaka gidecektir; gidişin halkımız için ızdırapsız ve sancısız olması dileğimizdir.   

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir