İmralı Tutanakları Hakkında…

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

 İmralı tutanakları olarak basında yer alan metinde Abdullah Öcalan’ın AKP ve Başkanlık sistemi ile ilgili sözleri basında önemli yankı buldu. Anafikir olarak bu kısma ilişkin basından derlediklerimizi kısaca özetliyoruz:

 ‘‘AKP’yi 10 yıldır ayakta tutan benim. Biz AKP’yi vareden gücüz…

Bu cumhuriyet gider yeni bir cumhuriyet gelir. (Anayasaya ve Başkanlık Sistemine bu yönde destek)

Başarılı olursak, yepyeni bir Cumhuriyete… Radikal demokrasi, tam demokrasi, Anadolu ve Mezopotamya’nın tam demokratikleşmesi, hazırlığım bu yönde.

Sayın Altan bilirsin İslamcıların 40 yıllık rüyasıydı, rüyalarını gerçekleştirdik. Biz AKP’ye iktidarı altın tepside sunduk. Bize bir teşekkür etmedikleri gibi 2. Atatürk rolüne soyunup daha çok üstümüze geldiler, ezmeye çalıştılar.

–  Sırrı: Başkanım her şeyi konuştuk. Bir de başkanlık meselesi var. Kamuoyu bu konuda çok hassas. Osman Kavala’nın size selamları var. Totaliter bir yapıya dönüşmesinden endişe ediyorlar.

–  Öcalan: Başkanlık sistemi düşünülebilir. Biz Tayyip Bey’in başkanlığını destekleriz. Biz AKP ile bu temelde bir başkanlık ittifakına girebiliriz. Yalnız Başkanlık ABD’deki gibi olmalı, devlet meclisi gibi bir senato. İkincisi, bir de halklar meclisi. Bunun adı demokratik meclis de olabilir. Bu da ABD’deki gibi temsilciler meclisi gibi olabilir, Rusya’daki alt duma gibi olabilir. Bu da ABD’deki gibi temsilciler meclisi gibi olabilir, Rusya’daki alt duma gibi olabilir.’’

İMRALI TUTANAKLARI ÜZERİNE BAŞBAKANIN SÖZLERİ

– Bu ülkeye, bu millete zerre kadar sevdanız varsa, şu çözüm sürecine katkıda bulunmak istiyorsanız böyle bir haber yapamazsınız. Bu süreç hassas bir süreç. Ben bu hassas süreçte konuşmadım. Konuşmayacağım.

Arkadaşlarıma da diyorum, sabırlı olacaksınız diye. Konuşmayacaksınız diye. Biz bir açıklama yapmadan, teyit etmeden ileri sürülen iddialar yalandır. İftiradır. Yazılanlar Türkiye’nin büyümesini istemeyenlerin açık bir sabotajıdır.

***              ***              ***

Zabıtlar şunu net gösteriyor: Apo ile RTE anlaşmışlar, işi bitirmişler… Her şey tamam olduktan, “Başkanlık Anayasası” üzerinde anlaşma ve uzlaşma sağlandıktan sonra Apo, dışarıdaki Kürtleri, PKK ve BDP’yi bu anlaşmaya ikna etmek için görev üstlendi veya görevlendirildi. Heyetlerin İmralı’ya gitmesine izin verilmesinin tek amacı budur. Nitekim, Apo’nun BDP’ye, Kandil’e ve Avrupa’ya yazdığı üç mektubun da amacı budur. Aslında sözde demokratik davranarak görüşlerini almak istediğini söylemektedir. Ama yaptığı anlaşmayı kabul etmeyenleri de kendinden saymamaktadır. Apo onlara çekilme tarihi de dayatıyor.

Bu tarih, aslında RTE’nin tarihidir! RTE, Apo’dan önce, kendi başkanlık anayasasını nisanda Meclis’e getireceğini ve sonbaharda da referanduma götüreceğini açıklamıştır. Mart-Nisan ve sonbahar, Apo’nun da (ağustosta tamamen çekilin) talimatlarıyla örtüşmektedir.

Bu ikilinin bu müthiş tarih zamanlaması, Allah aşkına kimsenin de mi dikkatini çekmiyor…

RTE bu tarihlemesiyle Kürt meselesini işte çözdük, PKK’lileri ülke dışına attık diyerek en büyük propaganda silahıyla anayasasını kabul ettirmeye ve “Başkanlık Anayasası” deli gömleğini bize giydirmeye çalışacaktır…

Orhan Bursalı 4 Mart 2013 – Cumhuriyet

***              ***              ***

Öcalan’ın, MHP ile CHP’yi aynı kefeye koyup “faşist” nitelemesine ne buyurulur? Faşizm, (bana kaba bir tarif olarak gelse de) büyük sermayenin en azgın yönetim biçimidir, der Dimitrov. Bunu Öcalan da bilir. İslami sermayenin örgütü TUSKON ve MÜSİAD’a iltihak etmiş TÜSİAD’ı arkasına alıp işçi sınıfına, tüm halklara en koyu karanlık günleri yaşatan, bunlarla yetinmeyip despotik iktidarını başkanlık rejimi ile diktatörlüğe taşımak için Öcalan’dan destek isteyen AKP rejimi mi faşist nitelemesini hak ediyor, CHP mi?

Mustafa Sönmez 4 Mart 2013 – Cumhuriyet

***              ***              ***

Şimdi gelelim İmralı’daki müzakerenin “arka yüzüne”.

Öteki yüzde, iktidarın barış ve çözümle hiç ilgisi olmadığı halde getirip sürece dahil ettiği “başkanlık sistemi” ısrarı var.

Öcalan konuşuyor:

“Başkanlık sistemi düşünülebilir. Biz Tayyip Bey’in başkanlığını destekleriz. Biz AKP ile bu temelde bir başkanlık ittifakına gidebiliriz.”

Demokratik ya da otoriter olanı fark etmez, herhangi bir başkanlık rejiminden en çok zarar görenin Kürt siyaseti olacağı kesin. Çünkü meclisin azınlığa mahkûm partileri, barıştan sonra parlamenter sistemde nasıl koalisyon hükümetlerine katılarak ülke yönetiminde söz sahibi olma şansını yakalayacaklarsa, başkanlık rejiminde bunu ebediyen kaybedecekler.

Kürt hareketi, Türkiye’nin eksik ve sakat bile olsa bir demokrasi olarak tanımlanmasını imkansız kılacak bir başkanlık rejiminin suç ortağı olmayı reddetse, bunun maliyeti, çözümsüzlük ve savaşın sürmesi mi olur? Hiç sanmıyorum.

İktidar sırf başkanlık olmadı diye barış sürecini bitirmeye cesaret edebilir mi?

Barış ve çözüm başka, başkanlık başka…

Muhatabın barış karşılığında demokrasiden vazgeçmeye zorlanması hangi ahlaka, hangi vicdana sığar?

Kadri Gürsel 03 Mart 2013 –Milliyet

***              ***              ***

 

Bir taraftan da Başbakan’ı töhmet altına alacak tarzda “Tayyip Bey’in başkanlığını destekleriz. Biz AKP ile bu temelde bir başkanlık ittifakına girebiliriz.” diyor. Bu cümle bile tek başına, Milliyet gazetesinde yayımlanan bu metnin provokasyon amacıyla piyasaya sürüldüğünü gösteriyor. Sözüm ona Başbakan Tayyip Erdoğan’ı, ‘başkan olmak için Öcalan’la anlaşma yapıyor’ töhmeti altına alacak bu ifadelere yer verip, görüşmelerin bir an önce bitirilmesini amaçlıyorlar. Yani operasyonu, Başbakan’ın en hassas olacağı konular üzerinden yürütüyorlar.

Mehmet Kamış 2 Mart 2013 Zaman

***              ***              ***

1- Kanımca tutanakta en can alıcı boyut MİT ve Başbakan üzerinden gelişen darbe iddiası. Öcalan devletin içerisinde enternasyonal bağları olan (ABD ve Belçika’yı zikrediyor) “devasa bir güç olduğunu” ve bu gücün MİT üzerinden Başbakan’a kadar uzanmak istediğini düşünüyor. İlker Başbuğ’un da bu gücün kurbanı olduğunu, Hakan Fidan’ın tutuklanması halinde sıranın Başbakan’a geleceğini söylüyor. Öcalan, Erdoğan’ın vatana ihanetle yargılanacağı bu sürecin bir darbe olarak tanımlanabileceğini, bunu fark edince devreye girerek “yardımcı olayım” dediğini ifade ediyor. Bunun kafası karışık bir komploseverin vehmi mi yoksa siyasi bir analiz mi olduğu tartışılabilir. Ancak Öcalan’ın halen aktif durumdaki MİT yönetimi ile arasındaki pozitif ilişkiyi göstermekten kaçınmadığı açık.

Deniz Ülke Arıboğan, 28 Şubat 2013 – Aksam.com.tr  …

 

***                   ***                 ***

Bütün metni okuduğumda en “çarpıcı” bölümlerden biri, Öcalan’ın başkanlık sistemine “sıcak bakması” ve bu konuda Erdoğan’a destek vermeyi kabullenmesi oldu. Üstelik bunu, S.S. Önder’in “kaygılı” (“Kamuoyu bu konuda çok hassas… Totaliter bir yapıya dönüşmesinden endişe ediyorlar”) bir sorusuna cevaben söylüyor. Bundan, siyasi iktidar tarafından tasarlanan yeni rejimde, Öcalan için Kürtlerin konumu dışında diğer meselelerin çok fazla önemli olmadığı sonucunu çıkarılabilir. “Anadolu ve Mezopotamya’nın tam demokratikleşmesini” hedefleyen birinin, “hegemonya kurmak” niyetinden defalarca söz ettiği Erdoğan’ın başkanlık planına destek vaadi nereye oturtulur, düşünmek lazım.

Adnan Bostancıoğlu 4 Mart  2013 Birgün

***              ***              ***

Öcalan’ın AKP ve Erdoğan’a ilişkin değerlendirmesinin inişli çıkışlı olduğunu, güven ve güvensizlik arasında gidip geldiğini görüyoruz. Ama, vesayetle hesaplaşan AKP’yi kurtarıp iktidar yapan, ayakta tutan;MİT’ten sonra hedef haline gelecek olan Başbakan’a arka çıkan biri olarak takdim ediyor kendisini. Sonuçta da, “Başkanlık sistemi düşünülebilir. Biz Tayyip Bey’in başkanlığını destekleriz. Biz AKP ile başkanlık ittifakına girebiliriz”, diyor.

Başkanlık sisteminin nasıl olacağına, nereye benzeyeceğine dair söyledikleri önemli değil artık. Burada başkanlığın nasıl olacağı, Başbakan “Türk tipi” demiş olmasaydı da,  memleketin gerçekleri tarafından belirlenecek, ne ABD’ye ne de başka bir yere benzeyecektir.

İş, “al başkanlığı ve haklarımızı” şeklinde bir al ver sürecine dönüşürse, birlikte yaşamın en samimi savunucularını rahatsız etmekle kalmayıp, memleketin geneli için de hayırlı olmayacaktır. Ama, şimdi öncelik Öcalan’ın Kürtler üzerindeki etkisinin tahkiminde galiba!

L.Doğan Tılıç 2 Mart 2013 Birgün

***              ***              ***

AKP mek parmak demokrat değildir. Barışsever hiç değildir. Zırnık kadar sevmez barışı ve demokrasiyi. İşte Suriye’de savaşan odur. Destek değil, ilan edilmemiş savaşı yürüten odur. BDP’liler Öcalan’dan MİT ve AKP onayıyla aldıkları ve iletmeleri istenen mektubu iletmeye gittiklerinde bile Kandil’i bombalatan Erdoğan’dır. Komutan odur çünkü artık. “Götür” dedikleriyle birlikte mektubu bile yok etmek – “Bu kadarı da olmaz” dedirtecek cinstendir. Durmadan silahlanan, silah sanayie yatırıma başlayan da odur. Ya “demokratlığı”? Başkanlık ya da sultanlık derdine düşen başkası değil! Ya da Sinop ve Samsun’da saldırttığı elli-yüz kişiyi on saatten fazla süre müdahale etmeden seyreden de odur. Aynı saatlerde aynı sayıda protestocu genci gaza boğarken, Karadeniz’de seyretmiştir. Gazetecileri, avukatları, sendikacıları, belediyecileri, KCK deyip binlerce kişiyi yok yere hapiste tutun da odur.

“Sürecin geri dönüşü yoktur”, ama, bu AKP’den bir kuruşluk bile barış ve demokrasi bekleme nedeni olamaz! Bir kuruşluk bile AKP övgüsüne yer yoktur.

Mustafa Yalçıner 4 Mart 2013 Evrensel

***              ***              ***

Daha büyük sakınca ise muhtemel bir anayasa referandumunda karşımıza çıkacaktır. Şayet AKP, BDP’nin desteğiyle bir anayasa değişikliği yaparsa ve bu değişiklik barış formülünün yanında başkanlık rejimini de içerirse, referandumda değişikliğin reddedilmesi herhalde büyük bir sürpriz olmayacaktır.

 

Geçen anayasa referandumunda MHP seçmenleri arasından evet oyu verenlerin bu defa ikna edilmesi güç görünmektedir. Bunun yanı sıra CHP’li seçmenin bir bölümü ulusalcılık sebebiyle anayasa değişikliğinin kültürel haklar kısmını reddedecek, bu bölüme itirazı olmayabilecek CHP seçmeni ise başkanlık rejimi nedeniyle hayır oyu kullanacaktır. AKP seçmeninin hatırı sayılır bir kısmının ne kadar milliyetçi olduğu göz önünde tutulursa, o cenahtan da çokça hayır oyu geleceği öngörülebilir. AKP, milliyetçi-muhafazakâr tabanını İslam kardeşliği formülüyle ‘evet’ oyu vermeye ikna etmeye çalışacak gibi görülüyor. Fakat bunun ne kadar işe yarayacağı meçhul.

Özgür Mumcu 4 Mart 2013 Radikal

***                 ***            ***

 (…)

Ben, 28 Şubat post-modern darbesinden sadece beş yıl sonra, 2002 seçimlerinde AKP’nin iktidara gelmesini, Türkiye’nin demokratikleşmesi yönünde, esaslı bir dönüşüm sürecinin miladı olarak görüyorum… (abç)

Nuray Mert, Birgün01.03.2013

 

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir