Search
Close this search box.

İnsan doğası, uygarlığın ortaya çıkışı-Saffet Bilen

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

İnsanın önde gelen özelliklerinden biri;

Verili ortamda sorununu en kolay şekilde çözecek yolu bulup, onu tercih etmesi, yaşamını bu temelde kurmaya başlamasıdır.

İkincisi ise, zorunlu çalışmaktan hoşlanmayan, boş zamanını dilediği gibi geçiren, aylak bir varlık oluşudur.

Bir diğeri ise, sosyal yaşam içinde hep önderlere sahip oluşudur. Önder karşı karşıya kalınan sorunları çözen ve sözü dinlenen bir kişidir. Bilgi birikimine sahip olması gerekir bu kişilerin, işin doğası gereği. Son dönem çoklu zekâ teorisyenlerinin ortaya koyduğu gibi, yaşamın tüm alanlarında kavrayışı ve yeteneği daha gelişmiş insanlar o günlerde de vardır.

Tarihin başından itibaren geçerlidir bu ilkeler.

Doğanın kendiliğinden sunumu kaynaklı ve herkesin ihtiyacı kadarını alabilmesine olanak tanıyan bir ortam doğurmuştur Avcı Toplayıcı yaşamı. Yaşamı idame ettirmenin ve insani diğer özelliklere en fazla uyan yaşam tarzı budur.

Bulunulan bölgede ortaya çıkan, doğal felaket ya da nüfus artışı vb. nedenlerden, sorunlar bir başka bölgeye göçerek çözülmüştür. Sürekli belirsiz bir gezme de değildir onlarınki. Sınırları belli bir alanda ve besin kaynakları ve onlara etki eden tüm çevre koşulları hakkında ayrıntılı bilgiye sahip olarak yaşam sürer.

Çevrelerinde bulunan diğer canlı türleri ile aralarında ast/üst ilişkisi yoktur. Tam aksine onları öğretmenleri olarak görürler. Toplayıcı faaliyetin temeli otçul hayvanların, kuşların yedikleri bitkileri gözleyerek kurulmuştur. Avcılığı öğreten doğadaki en usta avcılar Kurtlar olmuştur. Yön tayininde kuşlar önemli bir yere sahiptir. Su kaynakları ve arazi geçitlerinin bulunmasında ilk öğretmenler onlardır.

Onbinlerce yıl süren bu yaşam tarzının değişiminde de bu özelliklerin rolü oldukça büyüktür.

Son buzul döneminin sonlarında, özellikle Dönenceler arasında artan güneş ışınları daha çok bitki, daha çok bitki daha çok hayvan anlamına gelmiştir. Bu ortamın yerleşik ve açıkta bir yaşam birimini olanaklı kıldığı, ortaya çıkardığı anlaşılıyor. Dünyanın her yerinde bu yönde epeyce bulgu var son zamanlarda. Aynı zaman dilimine denk gelen. Nevali çori, Körtik Tepe, Hasankeyf Höyük ve Gusir Höyük, Anadolu’dan, Monte Verde Güney Amerika Şili’den hemen akla gelenler.

Oluşan bolluk ortamı gezmeden, bir anlamda oturduğun yerden karın doyurma şansını vermiş insanlara. Uzunca bir süre yerleşik, ama Avcı Toplayıcı sürmüş yaşam. Birkaç bin yıllık bir zamandan söz ediyor bulgular.

Yerleşik yaşam zaman içinde, sınırları belli bir arazi parçasında yılın belli zamanlarında yapılan, arazinin temizlenmesi, ekime hazırlanması ve biriktirilmiş tohumların ekilmesi, sulanması işlemini, deneme, sınama yolu ile ortaya çıkarmış olmalı. Bu işlem çok küçük bir alanda yılın küçük bir döneminde harcanan emekle, bütün bir yıl yetecek yiyeceğin teminini sağlar. Hatta şans yaver giderse ürün bile arttırılabilir.

Bu dönem, üretime, ekonomik hayata yön veren ana ilke ihtiyaç karşılamaya dönüktür, çalışan, çalışmayan ayrımına bakılmaksızın ürün paylaşılır ve boş zaman herkese aittir.

Sınırları daraltan bir başka etken olarak artan nüfusta sayılabilir. Verimli ve bereketli toprakların ünü kulaktan kulağa yayılmış olmalı. Bu durum o bölgelerin göç aldıklarının delaleti olarak görülebilir pekâlâ. Söz konusu bölgelerde nüfusun anormal artışı anlamına gelir bu durum. Alanın daralması, bunun aksine nüfustaki artışın bir krize yol açması kaçınılmaz olmuştur.

Krizden çıkışın iki değişiklik yaparak sağlandığını düşündüren bulgular ise; Ruhani ve düşünsel önderliğin merkezileşmesi, Göbeklitepe bu ihtiyacın sonucudur. Sonrasında da tedricen tarıma geçiş. Üretimi arttırma kendiliğinden gündeme gelmiş olmalı bu koşullarda.

Önderliğin merkezileşmesi, önderlere şimdiye dek olmadığı ölçüde büyük bir prestij getirmiş olmalı. Doğanın kendiliğinden sunumuna dayanan ve verirken karşılık beklemeyen pozisyonun yerine, ekmeği yaratan bir konumdur bu. Yaratan verdiği karşısında talepte de bulunmuştur. Önderler ile diğer toplum üyeleri arasında ilişki değişmeye başlamıştır.

Çeşitli bölgelerde hala kullanılan ünvanların doğduğu dönemdir bu dönem. Dünyanın çeşitli bölgelerinde yöneticilere verilen unvanlar ’Lord’ kelimesinin kökeni eski İngilizce’deki hlaford yani “loaf-ward” (ekmek bekçisi) sözcüğüdür. Çünkü ekmeği korumakla görevlidir ve onu paylaştıracağı umulmaktadır. İnka dilindeki qhapaq sözcüğü ‘cömert’ anlamına gelir; zenginliği elinde toplayan ancak onu paylaştırmasını bilen kişiler için kullanılan bir sıfattır bu. İnka imparatoruna verilen bir başka unvan da wakchakuyaq’tır. Anlamı, ‘yoksun olanı gözeten’dir. Birçok İnka kralı -aralarında Manku Qhapaq ve Wayna Qhapaq (Manco Capac ve Huayna Capac olarak da söylenir) da vardır-, bu kelimeyi unvan olarak taşırlar. Modern Quechua dilinde qhapaq, zengin anlamına gelir. Hawai şefleri, yiyeceği ve malları depolamamaları konusunda yaşlılar tarafından uyarılmışlardır: ‘Arii’nin elleri daima açık olmalıdır; prestijin buna bağlıdır’. Bizdeki ‘Baba’ kavramı da benzer bir kavramdır.

Yine merkezi bir yapının ortaya çıkışı birbirine rakip önder ve gruplarının ortaya çıkışını tetiklemiş olmalı. Gruplaşmaların olması ise, önderin yükselmesine olanak sağlayacak prestijli işlerin kotarılmasına, bu işler için gönüllü olan taraftarların doğmasına yol açar kendiliğinden. Veren ve alan ilişkisinin ve taraftar kitlesinin doğması demektir bu da.

Bu sürecin ise, artan nüfus içinde, gruplaşmalardan arta kalan insanları çalıştırıp, onların emeklerine el konmasını getirdiğini tahmin etmek zor değil esasen.

Ondan sonrasını ise biliyoruz detayları ile. Adına uygarlık diyoruz.

İki sonucun altını önemle çizmekte yarar var.

Birincisi; boş zaman özelleşmiş, kamunun, tüm toplumun malı olmaktan çıkmıştır. Gelecek endişesi sadece hükmedilen topluluklar bir gün isyan ederse olan, bir avuç zenginin tepe tepe kullandığı bir ayrıcalık olmuştur. Toplum çoğunluğu için ise belirsizliklerin, endişelerin, korkuların egemen olduğu bir gelecek algısının doğması demektir bu gelişme.

İkincisi; Aslen karın doyurma işleminin adı olan ekonomik faaliyet, ileri gitme, gelişme, kalkınma vb. gibi rekabetçi kavramlar ile anlaşılmaz hale gelmiş, sonuçta zenginliğin bir avuç insanın elinde toplanmasını sağlamıştır. Toplumun geniş çoğunluğu, kendilerini başlarına ne geldiğini bile düşünemeyecek zamansızlığa mahkûm eden, zorunlu çalışmanın kölesi olmuştur. Fiili kölelik, toprağa bağlı kölelik, ücretli kölelik arasında niteliksel bir farkta yoktur, bu çerçevede.

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir