23 Haziran 2019 İstanbul Büyükşehir seçimleri bayağı öğretici oldu. AKP’nin ve reisin yenilmezlik efsanesini bitirdi. Kazandıkları tüm seçimlerin hileli olduğunu ortaya döktü. Devlet, kamu gücünü kullanmanın, taraflı cumhurbaşkanın, bakanların, bunlara gönülden bağlı devlet görevlilerin hukuk dışı çabalarının seçim kazanmaya yetmediğini, “Cumhur İttifakı”nın “Beka” değil çıkar ittifakı olduğunu gösterdi.
“Millet İttifakı” adayı Ekrem İmamoğlu’nun seçimi kazanmasında birinci etken, yalandan, talandan, hırsızlık, yolsuzluktan, işsizlikten, pahalılıktan, dünya kenti İstanbul’un kirletilmesinden, rant için ihanet edilmesinden, halkın inanç ve etnik temelde bölünme çabasından, cumhuriyete düşmanlıktan, her gün aynı yüzlerin merkez medyada görülmesinden, halkın bıkmış olmasıdır.
İkinci etken, CHP’nin ve teşkilatının İyi Parti ile birlikte geçmişten ders alarak örgütlü çalışmasından, alanları iktidarın tasallutuna bırakmayıp sandığa sahip çıkmasından, gönüllülerin çalışmasından, HDP ve Saadet Partisinin olumlu söylem, eylemleriyle katkı sunmaları.
Üçüncü etken, “Millet İttifakı”nın ayrımsız halkı kucaklaması, Ekrem İmamoğlu’nun tatlı dili, güler yüzü, sempatik görünümüyle halkla ve özellikle gençlerle, hatta çocuklarla sıcak ilişki kurması ve “her şeyin güzel olacağına” inandırıp, umutlandırmasıdır.
“Millet İttifakı”nın gelecekte başarılı olmasının birinci koşulu ise, belediyelerde yapılan geçmiş uygulamalara sünger çekmemek, hırsızlık, yolsuzluk, çıkar ilişkilerini ortaya dökmek, mali, idari, siyasi sorumluları, haksız çıkar edinenleri, suç işleyenleri kamuoyuna açıklayarak suç duyurusunda bulunması, hesap sormayı yargıya teslim ederek sonucunu takip etmesidir.
İkinci koşul, verdikleri sözü tutmak, ayrımsız, çıkarsız, şaibesiz biçimde kente ve halka hizmet etmektir.
Üçüncü koşul, belediyelerin sırtından haksız kazanç elde etmeyi, avantayı, adam kayırmayı, bankamatik işçi ve memurluğunu bitirmek ve yenisine yol vermemektir.
Dördüncü koşul, işçi, memur alımında, düşünce, inanç, etnik ayrımı yapmamak, hak edene hakkı teslim etmektir.
Beşincisi koşul, memur ve işçi örgütlenmesini teşvik etmek, toplu sözleşme, grev hakkını hayata geçirmek, bunların örgütlü gücünün demokrasi, eşitlik, özgürlük, sosyal adalet yolunda gelişmesine ve ilerlemesine olanak tanımaktır.
Altıncı koşul, söylem ve eylemlerle, çağdaş değerlere ve laik Cumhuriyet ilkelerine sahip çıkmak, bu değerlerin derinleştirip gelişmesine, laik ve bilimsel eğitime, hukukun üstünlüğüne önem vererek desteklemektir.
Yedincisi koşul, kadın erkek eşitliğine dikkat etmek, doğayı, çevreyi, tarihi eserleri, tüm canlıları koruyacak, kollayacak bir tutum ve davranışı hayata geçirmektir.
Sekizincisi koşul, halkın birliğini, kardeşliğini, yurt bütünlüğünü savunmak, ulusal gün ve bayramlara sahip çıkmak, üretimi özendirip geliştirerek örnek davranışlar göstermektir.
Bu seçimden kazançlı çıkan CHP, İyi Parti, HDP ve Saadet Partisi ve başkanları olmuştur.
CHP, müzmin muhalefet partisi olmaktan çıkmış, üretimin, sanayinin, ticaretin, turizmin önde olduğu Adana, Ankara, Antalya, Antakya, Bolu, Eskişehir, İstanbul, İzmir, Kırşehir, Mersin, Muğla gibi kentlerde seçimi kazanarak iktidarın burnunu sürtmüştür. Parti içi ve dışı muhalefetin topa tuttuğu, Atatürkçülüğü, Laikliği, sosyal devleti kararttığı, ayrılıkçılarla iş tuttuğu, partiyi çürüttüğü, mezhepçi bir yapı kurduğu suçlamalarıyla karşı karşıya olan Kemal Kılıçdaroğlu, yanlışlarını düzelterek yıkılmaz olmuştur.
İyi Parti, yeni kurulmuş olmasına karşın, kimi büyük şehirlerde az oy farklarıyla seçimi kaybetse de fena sonuç almamış, sağ muhafazakâr, milliyetçi, liberal kesimi derleyip toparlamış, liderleri Meral Akşener, söz ve eylemleriyle, özellikle kadın seçmenlerden şehirli, köylü seçmenlerden destek görmüştür.
HDP, yıllardır mücadele ettikleri “Tek dil, tek bayrak, tek vatan” şiarıyla laik Cumhuriyeti kuran CHP’nin kanatları altına, eş başkanları Selahattin Demirtaş’ın cezaevinden verdiği mesajlarla girmiş, öz örgütleri PKK’nin hükümlü liderinin cezaevinden iktidar destekli açıklamalarına karşın, ayakta durmuş; yaşananlardan ders almış olmalı ki bölünme, ayrılma, ayrı devlet kurma fikrinin felaketlerine neden olacağını görmüş, sorumlu davranarak demokrasi güçlerinin safında yerini almıştır. Bu tutum, sürekli mi geçici mi, stratejik mi taktiksel mi, zaman gösterecek. Mecliste İyi Parti ile yaptıkları tartışmalara bakılırsa, “Demokrasiye katkı koyduk” demiyorlar, “sayemizde kazandınız” diyorlar, bu sözleri geçmişte de AKP’ye diyorlardı. Bundan sonra zik-zak siyasetinden vazgeçerlerse, barış ve kardeşlik için, kendileri ve toplum için iyi olacağı kuşkusuzdur.
Sadet Partisi, Erbakanlı dönemden ders almış olarak, AKP’nin yağmacı, din istismarcı yapısını ortaya koyarak, Temel Karamollaoğlu’nun sakin ve ağır başlı tutumuyla, milli değerlere bağlı, dini istismara karşı çıkan “Müslüman” kimliği ile olumlu görüntü sergiledi, kavgadan, çekişmeden uzak durarak laik cumhuriyetin geleceği için umut verdi.
AKP, hukuk dışı her türlü yolu denemesine karşı erimeye, bitmeye başladı; yolun sonu görünüyor, sonlarını geciktirseler de önleyemeyecekler. Günü gelince yandaşlarıyla birlikte adalet önünde mutlaka hesap verecekler; çünkü laik Cumhuriyette kimsenin yaptığı yanına kar kalmaz.
MHP, AKP’nin ipini eline geçirmiş, çalışmadan kazanıyor. “Cumhur İttifakı” içinde kazanan parti. Ne yaparsa yapsın Adana’yı Mersin’i kaybetti. Belediyeyi kazandığı yerler ortağı AKP’nin elinde olan yerlerdi. Büyük başarısı olmadı, “Beka” söylemi tutmadı, tabanı İyi Parti ve CHP’ye kaydı. Irkçılık yapma, şiddet söylemi ve özlemi toplumda ürküntü yarattı, ayakta kalsa da gelecek için kavgadan başka bir şey üretmedi.
Vatan Partisi, Feto ile mücadele, Ergenekon davalarında gösterdiği direniş, Suriye ve Rusya sorunlarında gösterdiği yapıcı tutumla elde ettiği sempatiyi, laik Cumhuriyetin değerlerini çürüten, hukuku ayaklar altına alan, ulusu 36 parçaya bölen, dincilik ve mezhepçilik yapan AKP ve liderini, göbekten bağlı olduğu ABD emperyalizmine karşı vatan savaşı veriyor mertebesine yükselterek, yanında saf tutarak, Kürt Türk dostluğunu çarpıtarak heba etti. Ne yaparsa yapsın dikiş tutturamayacağını gösterdi.
Sosyalist partilerin esamesi okunmadı, kimi CHP, kimi HDP yanında durdu, kimisi tek başımayım diyerek tabanını tutamadı, gelecek için umut olamadı.
İşimiz zor, emperyalizme, kapitalizme karşı durarak, ülkenin bağımsızlığını, emeğin iktidarını savunmaktan, üretim ve hakça bölüşüm için çalışmaktan başka bir yol yok.
Seçim zaferi, öz itibariyle, devrimcilerin, sosyalistlerin büyük bedeller ödeyerek toplumun zihnine yerleştirdiği eşitlik, özgürlük, kardeşlik, sosyal adalet duygusunun dışa vurumu olduğunu unutmamak gerek.
Çıkarsız ve yalansız devrimci mücadeleye devam, ülkemizin, halkımızın geleceği buna bağlı. Devrimciler, yurtseverler uyursa, “bana ne, olmuyor işte” derse halk ölür.