Yaşamdan ne istediğiniz sorusu ile anlamlı hale gelen iki kavramdır.
Yaşam yeryüzünde, dışarıdan madde alışverişini önemli ölçüde kısıtlayan manyetik bir kalkanın varlığı temelinde gündeme gelen bir olgudur. Güneşin zararlı ışınlarından koruyan bu kalkan, aynı zamanda dış uzay ve dünya arasında madde alışverişini de sınırlar. Bu sınırlama kaynak kapasitesinde kendiliğinden istenildiği kadar bir genişleme sağlanamayacağı, niteliksel bir artış olmayacağı anlamına gelir. Bugünkü teknolojik seviye ile ihtiyaç olan fazlanın, dış uzaydan sağlanabileceği seçeneği ise, astarı yüzünden pahalıya gelecek bir girişim olarak durmaktadır.
Yeryüzünün egemen ilerlemeci doymak bilmez yaşam tarzına ise dayanma takati kalmamış durumda. 7 ayda kapasite kullanımını tamamlıyoruz. Kalan 5 ay gelecekten yeniyor. Sistemin sürdürebilirliğini tartışma konusu haline getiren temel unsurlardan biridir bu durum.
Durumun farkında olanlarca birçok seçenek sıralanıyor.
Dış uzayda yaşanabilir bir gezegen bulmadan( Hawking), türün çoğunluğunu gereksizler olarak tanımlamaya (Harari) kadar. Dile gelen seçenekler bir yıkım öngörüsüne dayanıyor haksız da değiller. Çözümlerin türün çok azının yararlanacağı, cüzdanı kabarıkları kapsayan çözümler olduğu da yazılıp çiziliyor.
Peki, çoğunluğu da kapsayacak başka bir çözüm yok mu?
Geliştirilemez mi?
Bence mümkün ve ipuçları İnsan tarihinin uzun geçmişinde.
İşe, kıtlık ve bolluk kavramlarına yüklenen anlamları tartışma konusu yaparak başlanabilir.
Kıtlık kavramı insan varoluşunun veya insan doğasının gerekli, zorunlu bir olgusu değildir. Uygarlık süreci ile gündeme gelen toplumsal bir kavramdır.
Avcı-toplayıcılar varlıklı olarak ve bolluk içinde yaşayan insanlar olarak kabul edilebilirler. Çünkü ihtiyaç duydukları her şeye sahiptirler ve ihtiyacın ötesinde, biraz daha fazlasını istememek suretiyle araçlar ve olanaklar arasında bir denge kurarlar. Avcı toplayıcılar çok az maddi mülkiyete sahiptirler. Ama boş zamanları ve gelişmiş ülke yaşayanlarına kıyasla daha zengin bir toplumsal yaşamları vardır.
Afrika’da sahada çalışan bir antropoloğun aktardığı diyalog farkı güzel anlatır;
Tarım niye yapmadıkları sorulduğunda! Kung insanı ‘ Dünyada bu kadar Mongongo ağacı ve meyvesi varken neden tarım yapalım’ (Lee 1968: 33). Bir Juphoansi şarkısı gibi, “Bir yaşam için çalışanlar, bu onların problemi!” (Lee 1993: 39).
Birçok Avcı toplayıcı ekonomi hala var. Tüm olumsuzluklara rağmen ortadan kalkmamış oluşları ne kadar dayanıklı olduklarının göstergesidir. İnsanların çok uzun dönem (%99) bu ekonomi anlayışı ile yaşanmış olmasını da unutmadan. Homo Sapiens bağlamında en az 300 bin yıldan söz ediliyor. Bu uzun sürede sorun çıkmadığı da iddia edilemez. Sorunlar paylaşım, özgür karar alma süreçleri ile aşılmıştır.
Uygar dönem ve zirvesi Modern sanayi toplumları ise, sınırsız istek yaratma ve tüketim üzerine kuruludur. Asla doymak bilmez bir yoksunluk psikolojisi hâkimdir. Kıtlığı yaratan budur.
Sözü burada Sahlins’e bırakmakta yarar var;
‘Yerleşik görüş her zaman inatçıdır. İnsanı polemik yürüterek karşı cıkmaya, gerekli düzeltmeleri diyalektik olarak ifade etmeye zorluyor: Avcı toplumunu yakından inceleyecek olursanız, gerçekte o orijinal bolluk toplumuydu. Paradoksal olarak bu ifade, bir başka faydalı ve beklenmedik sonuca yol acıyor. Genel anlayışa göre bir bolluk toplumu, herkesin maddi ihtiyaçlarının kolayca karşılandığı bir toplumdur. O halde, avcıların refah içinde olduğunu öne sürmek, insanlık durumunun, sınırsız ihtiyaçları ile yetersiz araçları arasındaki daimi farklılık nedeniyle insanın yoğun çalışmaya mahkûm olduğu mukadder bir trajedi olduğunu yadsımak demektir.’(Taş devri ekonomisi. BGST yy.s.13)
Varoluşumuzun biyolojik ve jeofiziksel temellerini tehdit eden ekonomik sistemimiz, daha çoğa el koyma hazzına sahip bir tür olarak tanımlanan ekonomik insanın maddi zenginlik biriktirmeye dünya çapında yaygın olan bağımlılığıdır. Bu da hiçbir şekilde doymaz.
Çözüm isteniyorsa çözüm geçmiştedir. Bu yeniden avcı toplayıcı yaşama dönüş anlamına gelmez. Yapılması gereken, o dönemden ders çıkarmak, ihtiyaç kavramının ne olduğu, bir insan ne ister sorusunu yeniden tartışmaya açmak, yerleşik yaşam koşullarında yaşamı paylaşım ve özgür karar alma temelinde yeniden örmeye başlamaktır.