Çoğu durumda olduğu gibi Cerattepe yıkımı konusunda da, deyim yerindeyse, “tek ağaca bakmaktan dolayı orman görülemiyor.” Bu bağlamda genel olarak ülke genelinde şimdilerdeyse Cerattepe özelinde yapılmaya çalışılan, temelde;
- Kapitalist gelişmenin ülkemizde de emek ile doğal süreç, ortam ve varlıkların olabildiğince daha çok ve daha kolay sömürülmesi;
- Artvin’nde Artvinlilerin yaşama biçimi ile kültürünün yok edilmesidir!
Bu her zaman böyle olmuştur; bugünlerde olanlar ise öteden beri olup bitenlerin yeni boyutlar ve biçimler kazanmasıdır. Örnek mi, gerekiyor; işte birkaçı: Artvin’de;
- Olabildiğince daha çok orman ürünü (tomruk, direk, yakacak odun vb) hasat elde etmek amacıyla işletilmesi nedeniyle orman ekosistemlerinin yapısal özellikleri büyük ölçüde bozulmuştur;
- Yöre halkının çevrelerindeki orman ekosistemlerinden izinsiz ve teknik dışı yararlanma gelenekleri, yanı sıra, ormancılık kesiminde “tapulu kesim” olarak anılan ve kimi dönemlerde siyasal amaçlarla artırılan uygulamalar orman ekosistemlerindeki yıkım sürecini kalıcılaştırmıştır;
- Yanlış ormancılık tekniği uygulamaları ile izinsiz ve teknik dışı yararlanmalar, orman ekosistemlerinde zararlı böceklerin yaygınlaşmasını kolaylaştırmış; onbinlerce dönüm yaşlı doğal orman ekosisteminin “ayakta ölmesine” yol açmıştır;
- Murgul’da 1800’li yılların sonlarında gündeme gelen, giderek de “sömürge madenciliğine” dönüşen bakır madenciliğiyle başlayan asit yağmurları, toprak kirlenmesi ve erozyonu orman, su ve tarım ekosistemlerinde onarılamayacak yıkımlara, yörede ve çevresinde hâlâ aşılamayan ekolojik, toplumsal, kültürel ve ekonomik olumsuzluklara neden olmuştur;
- Orman Ürünleri Sanayi Kurumu’na (ORÜS) başlı odun kökenli sanayi işletmeleri birer birer özelleştirilip sonra da kapatılınca, Artvin’de zaten yoğun olan işsiz sayısı daha artmıştır;
- Çevresi Akdeniz Bölgesi’nin ekolojik koşullarına sahip olan Çoruh Nehri üzerinde yapılan barajlar, havzadaki ekolojik koşulların hızla bozulmasının yanı sıra başta Yusufeli olmak üzere Artvinlilerin göçünü daha da hızlandırmış; bir çok yerleşim yeri haritadan silinmiştir.
- Başta göçler olmak üzere Artvin’de yaşanan ekonomik ve toplumsal gelişmeler Gürcüler, Hemşinliler, Kıpçak Türkleri, Ahıska Türkleri ve Lazlardan oluşan toplumsal yapıyı büyük ölçüde olumsuz yönde değiştirmiş, dolayısıyla kültürel varsıllık hızla azalmıştır.
Yine de doğal süreçlerin, ortamların ve varlıkların devamlılığı Artvin’in, Artvinlilerin tek kurtuluşudur!
Bu değerlendirme abartma sanılabilir; değildir: Artvin’de;
- Orman ekosistemlerinin tümüne yakın bir kesimi doğal ve çok yaşlıdır; biyolojik çeşitlilik düzeyi (ağaç, ağaççık, çalı ve otsu bitki, yabanıl hayvan türü varlığı) son derece yüksektir; bitki ve hayvan türlerinin çoğunluğu yöreye özgüdür (endemik); bu nedenledir ki, Artvin, çeşitli amaçlarla koruma altına alınan alanların (milli park, tabiatı koruma alanı, tabiat anıtı, anıtsal ağaç, tohum ağacı, biyo-rezerv alanı vb) ) sayısı ve genişliğinin en fazla olan ilimizdir; bu varlıkların korunması ve gerektiği gibi yönetilmesi durumunda, Artvinliler de, sonsuza değin yoksulluktan ve yoksunluktan kurtarılabilecektir;
- Hem su varlığını dört mevsim sürdürebilen dolayısıyla hem de yine çok sayıda yabanıl sucul canlı türlerinin yaşama ortamları olan sucul ekosistemler (dereler, çaylar, göller, buzul gölleri vb) henüz doğal yapısını sürdürmektedir;
- Gürcistan sınırına bitişik olan Camili yöresinde genetik olarak henüz kirlenmemiş olan Kafkas arısıyla yapılan arıcılık etkinliklerinin yöreye göz ardı edilemeyecek boyutlarda ekonomik getirisi olmaktadır;
- Denizden yüksekliğin son derece kısa mesafelerde 0 metreden 3600 metrelere ulaşabilen yeryüzü biçimleri, doğa sporları yönünden olağan dışı sayılabilecek olanaklar sunmaktadır;
- “Artvinlilik, toplumsal ve kültürel çeşitliliğin yanı sıra geleneksel dayanışmacı, güleryüzlü, hoşgörülü insancıl ilişkilerin adıdır” denmesi abartı değildir; tüm bu olumluluklar, Artvinlilerin yüzlerce yıldır özgül doğal süreçler, ortamlar ve varlıklarla olan ilişkisiyle beslenmiş; bugünlere gelebilmiştir; dolayısıyla, özgül doğal süreçler, ortamlar ve varlıklarda yaşanabilecek her türden yıkım, Artvin’in Artvinlisizleşmesine yol açabilecektir.
Artvinliler bu gerçeklerin ayırdındadır ve Artvinliliklerinin daha fazla zarar görmesinden kaygı duymaktadır. Doğrusu, kaygılanmakta da yerden göğe kadar haklıdırlar.
Kısacası…
Siyasal iktidar, onüç yıldır ülke genelinde yaptıklarını Cerattepe’de de yapmaya çalışmaktadır. Bu, hiç de şaşırtıcı bir durum değildir: Ülkemizin ekonomik büyümesini, yandaş sermayenin kazanımlarının kolay yollardan olabildiğince artırılmasına; bu amaçla da emeğin yanı sıra her türlü doğal, dolayısıyla da kamusal sürecin, ortamın ve varlığın alınıp satılabilir duruma getirilmesine indirgemiştir çünkü. Artvinli artık bunun da bilincine varmıştır.
Öte yandan; Artvin, bu kapsamda Artvinliler, insanca yaşayabilmek için madencilik, enerji vb yatırımlarına “mecbur” değildir; bugüne değin yörelerinde yapılan bu türden yıkımların bedelini çok yüksek ödemişlerdir çünkü! Artvin’de doğal süreçler, ortamlar ve varlıklar korunabildiği, gerektiği gibi yönetilebildiğinde yalnızca Artvinlilerin değil, tüm insanlarımızın, insanlığın geleceği yönünden bitimsiz, sınırsız, sürekli ve eşitlikçi bir yaşama olanağı da sağlanabilecektir. Bu nedenle, tartışmaların bu kez Cerattepe örneğinde de olduğu gibi ilgili bakanın, madencilerin ve yandaşlarının öne sürdüğü gibi kesilebilecek ağaç sayısına, yerel düzeydeki çevresel kirlenmelerine indirgenmesi, özenle kaçınılması gereken bir yanılsamadır. Cerattepe’deki madencilik etkinlikleri, hiçbir ekonomik gerekçeyle savunulamaz; hazırlanacak ÇED’lerle ya da alınacağı öne sürülen teknik ve teknolojik önlemlerle, dahası, yargı kararlarıyla bile aklanamaz, olumlanamaz. Artvinliler bu gerçeği anlatmaya çalışıyor; Artvinli, yörelerinde bu türden etkinliklerin yapılmasını istemiyor! Bu istemi “çevreci” yurttaşlarımızın sıradan bir istemine indirgemek, böylece dillendirmek, en hafif söylemiyle aymazlıktır; Artvinlinin anayasal hakkına sahip çıkmasını “marjinalleştirme” çabasıdır! Çünkü Artvinli sahip olduklarının bilincindedir. Bu nedenledir ki;
- Anayasanın 56. maddesinde yer verilen;
“Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.”
ödevini yapmaya çalışıyor;
- Anayasanın 169. maddesindeki;
“Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz.
Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez.”
kurallarının gereğini yapılmasını istiyor; hepsi bu!
Yanılmayın, yanıltmayın !