Muhammed Ali’nin düşündürdükleri…-Mehmet Tanju Akad

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

Muhammed Ali’nin düşündürdükleri…

TOPLUMU DEĞİŞTİRENLER

Mehmet Tanju Akad

He toplumda insanların hayata bakışını, düşünce tarzını, günlük davranışlarını, giyim kuşamını ve kullandığı ifade tarzlarını değiştiren olağanüstü etkili kişiler vardır. Bunlar şairler, sinemacılar, müzisyenler, sporcular ve -hatta- siyasetçiler bile olabilir. Geniş kitleler için model teşkil ederler. 1950’lerin sonlarında Elvis Presley’in, 1960’ların başında Beatles grubunun kendi ülkelerinde ve dünyada yol açtıkları değişimi bir düşünün. Sinemadaki karşılıkları James Dean ve Marlon Brando idi. Değişimin siyasi alandaki idolleri de Fidel ve Che oldu. Daha yüzlerce isim sayabiliriz. Muhafazakârları çileden çıkaran bu sanatçı ve siyasetçiler yerleşmiş kalıpları ve davranış biçimlerini yerle bir ederek 1960’ların asi kuşağını ortaya çıkardılar. Hiç kuşkunuz olmasın, Pekin ve Moskova’daki sol muhafazakarlar, bunlardan Washington veya Londra’daki sağ muhafazakarlardan çok daha fazla nefret ediyor ve “dejenere” olarak niteledikleri bu sanat eserlerini çok ağır yaptırımlarla yasaklıyorlardı. Tabii yasakları örümcek kafalarında patladı, tarihten silindiler.

Bunlar kuşkusuz 1960’lı yıllarda gençliğe adım atan bizim kuşağı ve bizden yarım kuşak önce olan 68’lileri fazlasıyla etkilemiştir.

…..

Muhammed Ali, dünyada değişim yaratan insanlardan birisiydi. Hem müthiş bir sporcu, hem de ırkçılığa ve haksız savaşlara karşı çıkışıyla dönemi derinden etkilemiştir. En verimli çağında, Vietnam nedeniyle dört yıla yakın bir süre ringlerden uzak tutulması gerçek bir fedakârlıktı ve o daha fazlasını da göze almıştı. Sonra Parkinson oldu ve bununla başa çıkmasını da öğrendi. 20. yüzyılın en çok sempatiyle hatırlanan simalarından birisidir.

…..

Burada bir soruyu da sormak gerekir. Bunlar mı toplumu değiştirdi, yoksa toplum değişime hazır olduğu için mi öne çıkarıldılar? Sanırım ikisi de. “Baby boomers” denilen 1945 sonrası kuşak, rahat giyim, fast food, hippiler, protest müzik, bluejean, kadın hakları, kürtaj tartışmaları, TV, pop kültürü, Katmandu, saç sakal serbestisi, Mad ve Playboy dergileri ve kendilerinden önce olmayan daha yüzlerce şeyle tanıştılar. Bunların bileşik etkisi zaten değişimin ta kendisiydi. Muhafazakârlar bir irkildiler ama bunları derhal sisteme dâhil ettiler. Kapitalizm esnek bir sistemdir. Sosyalistler onların onda biri kadar esnekliğe sahip olsalar hemen yıkılmazlardı.

…..

Pekâlâ, dünyada böyle de, Cumhuriyet’in 29. yılında doğan bir kişi olarak, ülkemizi değiştiren kişiler arasında kimleri sayabilirim. Dünyayı gözlemeye ve okumaya başladığım yıllarda, toplumumuz belli kalıplara şimdikinden çok daha bağlı bir ülkeydi. Gazeteler belli bir “edep” çerçevesinde çıkar, yayınlar “ağırbaşlı” bir eda içerisinde kitlelere sunulur ve çok az seçenek bulunurdu. Memur çocukları olarak düzgün okur, en büyük taşkınlığımız mahallede biraz fazla yaramazlık olurdu. Ebeveynlerine birinci şahıs kullanarak hitap etmek kültürlü denilen kesimde ayıp sayılırdı. Bunların hepsi, dağdan inen bir selin önünde kalmışçasına, ve nitekim bir demografik sel tarafından birkaç sene içerisinde silip süpürülecek, iskelede “buyurun efendim, rica ederim efendim” diye birbirine yol verenlerin yerini ite kaka minibüse doluşanlar alacaktı.

…..

1950’lerin sonunda Akbaba dergisi ve Aziz Nesin’in kitapları, bakışımızı değiştiren ilk “farklı” şeylerdi. Kuşkusuz Zeki Müren de gelenekleri sarsma konusunda ancak bir “deprem” benzetmesiyle tanımlanabilir. Sinemada Sadri Alışık’ın “Turist Ömer” tiplemesi de öyledir. Ne var ki bunun hemen ardından Öztürk Serengil isimli kişinin “yeşşeee” gibi sevimsizlikleri, insanlarımızın laubaliliğe yatkınlığını göstermişti. Bir süre sonra çıkacak olan Gırgır adlı derginin mizahımıza ne getirip ne götürdüğü de çok tartışmalıdır. Bunlarla, Süleyman Demirel’in “Çoban Sülü” imajı arasında muğlak da olsa bir bağ olduğunu düşünmeden edemiyorum. Ve nihayet, 60’ları hatırlarken, Metin Oktay, Lefter Küçükandonyadis, Can Bartu, Metin Kurt ve Fethi Heper gibi efendi sporcuları düşününce, şimdi sahalarda dolaşan ve sürekli çirkin faul yapan kirli sakallıları futbolcu olarak göremiyor ve bu nedenle maç izleyemiyorum.

60’larda bakışımızı değiştirenler arasında Rıfat Ilgaz’ın Hababam Sınıfı’nı saymadan geçemem. Be bu eseri 12 fasikül olarak bulmuş ve üstü üstüne birkaç tur okumuştum. Meşhedi Cafer’in hikâyeleri kadar gülmüş, ama fazla düşünmemiştim. Ancak müzik toplumu edebiyattan çok daha fazla etkiliyordu. İnce Mehmet’i okuyanlar bile kaç kişiydi. Ama Barış Manço ve Orhan Gencebay milyonlara hitap ediyordu, tabii ikincisi çok daha fazla. TRT arabesk’e karşı umutsuz bir mücadele verdi ama sonuç başından belliydi. Böylece 1960’ların sonuna geldik. O dönemde 68 gençliği kitlelere mal olan iki önemli isim yarattı. Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan…

….

1960’larda, değişim baş döndürücü bir hız almıştı ve bunun muhafazakârlara saç baş yoldurarak devam edeceğine inanıyorduk. Fakat işler ters gitmeye, taşlar başka kafalara düşmeye başladı. Dünyada gerici dalganın çoktan yükselmeye başladığını, bunun geçici olmadığını Reagan ve Thatcher iktidarlarında ancak anladık. Afganistan’ın işgali ve Humeyni ile sıkıntı arttı. O zamana kadar iki darbe daha yaşamış, sonuçlarına katlanmıştık. Dünya değişecekti ama başka yöne doğru. Siyasi ve ekonomik alanda muhafazakârlığın giderek gericiliğe dönüşmesi ile sosyal alanda ve sanatta avamlığın prim yapması arasında acaba bir ilişki var mıdır? Zinhar vardır.

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir