NATO’nun Yeni Kavramı : Enerji Güvenliği-Kemal Ulusaler

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

NATO sadece çok uluslu enerji şirketlerinin enerji güvenliğini dert edinmemekte. Aynı zamanda “nadir toprak elementleri”

nden de söz edilmektedir ki bu yelpazeyi daha da genişletmektedir.

kulusaler@anafikir.gen.tr

 

 

NATO’NUN YENİ  KAVRAMI : ENERJİ GÜVENLİĞİ.

ASRIN ÇAPANOĞLU; ENERJİ

İçinde bulunduğumuz yüzyılda insan yaşamında en çok etki eden faktör enerjidir.

Enerji toplumsal yaşamda hangi taşı kaldırsan altından çıkar konumdadır. Sanayi, sağlık, tarım, iletişim, ulaşım, bilişim gibi ana başlıklarda olduğu gibi bunlara bağlı neredeyse tüm alt başlıklarda bir şekilde enerji rol almaktadır. Enerjiye, özellikle fosil kaynaklara bunca yoğun bağımlılık ve yakın gelecekte de petrol ve gazın ikame edilebilir olmaması, üstelik tükenme eğiliminde olmaları önemini bir kat daha arttırmakta. Dolayısıyla, enerjinin bu kadar geniş bir alanda belirleyici rol oynuyor olması, ne pahasına olursa olsun elde edile bilir olmasını gerektirmektedir. Çoğu zaman bu elde edilebilirlik zor ve zorbalığı peşinden getirmektedir.

Yüzyıla damgasını vuran birincil enerji kaynaklarıdır ki büyük oranda karbon  bazlı, fosil yakıtlardır. Bu yakıtlar; kömür, petrol ve doğalgazdır. Dünya enerji tüketimindeki payları ise %85’i bulmaktadır. Bunların içinden kömür,  dünya coğrafyasında dengeli bir dağılım gösterir. Ancak, petrol ve doğalgaz böyle değildir. Belli bölgelerde toplanmıştır.

Emperyalist-kapitalist dünyanın önde gelen aktörleri aynı zamanda birer büyük enerji ithalatçısıdırlar ( ABD, AB, Japonya, Çin vd..).  Hal böyle olunca enerji kaynaklarına ulaşım ve ulaşılan kaynakların nakli önem kazanmaktadır.

ENERJİ GÜVENLİĞİ

Emperyalist-kapitalist sistem zaman içinde kendi piyasa mantığı içersinde; kaynakların ve taşımacılığın güvenliğini sorgular oldu. Bu aynı zamanda pazarın, ve fiyatların güvenliğini de tartışmak anlamına geliyordu.  Şüphesiz ki bu sorgulamaya yaşanan çeşitli olaylar neden olmuştu. 60’lı yıllarda enerji millileştirmeleri ile başlayan ve  1973-74 petrol krizi ile devam eden bu olaylara, Afganistan’ın işgali,  İran’da Şah’ın devrilmesi, İran-Irak savaşı, Sovyetler Birliği’nin dağılması, Irak İşgali ve son olarak ‘ Arap baharı’ diye adlandırılan gelişmeler eklendi. Ayrıca Rusya’nın tekrar toparlanıp enerji alanında önemli aktör durumuna gelmesi, Çin ve Hindistan’ın yükselişi de bunlara eklenebilir.

Finans-kapital zorba için; kaynakların güvenliği, sadece fiziki güvenlik kapsamında değildir. Aynı zamanda ve daha öncelikli olarak siyasi ortamın yapısı, istikrarın sağlanması, jeopolitik tercihlerin yönü, ekonomik sistemin içeriği ve mülkiyet/işletme kuralları gibi hususları da kapsamaktadır. Çünkü arzın kesintisiz ve güvenli devam etmesi için yatırımların görünümü ve gelecekteki konumu da çok önemlidir.

Ancak, günümüzde enerji güvenliğini sağlamak artık tek başına hiç de kolay değildir.

ENERJİ GÜVENLİĞİ ve NATO

Bir önceki paragrafın son cümlesinden devamla, enerji bağımlısı AB,  ABD ve diğerleri birlikte hareket etmeyi uygun gördüler. Özellikle NATO üyesi ülkeler için konu kesinlikle tartışılmalı ve çözüm üretilmesine için gündeme alınmalıydı.

Gündeme alınmalıydı zira; NATO üyeleri aynı zamanda dünyanın önde gelen, kurumsal piyasa yapısı ile büyük enerji pazarıydılar. Tabii yine kendi mantığı içersinde küresel rekabet içindeki Çin ve Hindistan bu enerji pazarlarıyla enerji kaynaklarına dönük bir yarışma içindeydiler. Japonya ve Güney Kore ise rekabetin farklı bir boyutunda yer  almaktaydı.

2006 yılında NATO’nun Riga Zirvesi’nde açıklanan deklarasyonunda yer alan;  “Bizler enerji altyapılarına yönelik riskleri değerlendirecek ve enerji altyapısı güvenliğini geliştirecek koordine ve uluslararası çabaları destekliyoruz. Bu bağlamda daimi Konseyimizi, enerji güvenliği alanındaki en acil riskleri istişare etmesi ve NATO’nun katkı sağlayabileceği alanları belirlemesi için yönlendirmiş bulunuyoruz.”  ifadesi, enerji güvenliğinin artık İttifak’ın temel konularından biri haline geldiğinin açık bir göstergesi olmuştur.

2008 Bükreş Zirvesi’nde ise Konsey, Riga’da kendisine verilen görevi tamamlamış ve NATO’nun enerji güvenliği bağlamında dâhil olacağı alanları belirlemiştir Bu belgede ayrıca “İttifakın enerji güvenliği alanındaki acil riskler hususunda istişare etmeye devam edeceği” vurgulanmış, 2009 yılındaki zirvede sunulmak üzere NATO’nun enerji güvenliği alanında nasıl bir ilerleme kaydettiğine dair geniş kapsamlı bir raporun hazırlanması istenmiştir.

NATO’nun Politik Planlama Dairesi Yöneticisi Michael Rühle bu konuda NATO tarafından hazırlanan müktesebatı şöyle açıklıyor;

“ Son yıllarda NATO enerji güvenliği konusunda kendi belirgin yeteneklerine gayet uygun düşen bir “müktesebat” geliştirmiştir. Bu müktesebatın üç temel dayanağı vardır.

Bunlardan birincisi Müttefiklerin kendi aralarında, ortaklarla ve özel sektörle diyalog ve enformasyon ve istihbarat paylaşımıdır. Temel odak noktası özellikle enerji üreten ülkelerde ve transit geçiş ülkelerindeki kritik enerji alt yapısı; enerji nakil yollarının güvenliği; ve terörist tehditleri ile ilgili analizlerdir

İkinci temel dayanak istikrarın planlanmasıdır. Bu da öncelikle NATO’nun geniş stratejik ortamındaki reform süreçlerini şekillendirmek demektir. Burada odak noktası Avrupa, Kafkaslar, Orta Asya, Orta Doğu ve Körfez bölgesindeki ortak ülkelerle siyasi diyalog ve askeri işbirliğidir. Bu grup, enerji üreten ülkeleri, enerji transit geçiş ülkeleri ve tüketicileri içermektedir.

Üçüncü dayanak ise kritik enerji alt yapısının korunmasıdır “

Görüleceği üzere temel odak noktası olarak belirlenen enerji üreten ülkelerde ve transit geçiş ülkelerindeki enerji altyapısıdır.  Dikkat edilirse sözü edilen üç dayanağın ikisinde kilit sözcük “altyapı” sözcüğüdür.  Enerji ekonomisi için altyapı aramadan başlayıp, üretim, geliştirme, taşıma, rafinaj, pazarlama, dağıtım gibi tüm üretim ilişkilerini kapsamaktadır. Bu kadar kapsamlı bir müktesebat tam anlamıyla bir “gözü dönmüşlüğü” göstermektedir.

Kapitalizmin içine girdiği süreğen kriz dönemi uzadıkça, ikna yöntemleri de değişmektedir. Gelinen son nokta; “ Ya benimsin ya da kara toprağın.” anlayışına denk düşmektedir.  Artık kartlar açık oynanmaktadır. Zaten Rühle de; “Yeni Stratejik Kavram’ın yeni tehditlere bütünsel bakış açısı enerji güvenliğinin meşru bir İttifak konusu haline gelmesinin ilk adımıdır.” diyerek bunu açıkça belirtmektedir.

Kısacası İttifak, enerji güvenliğini konusunu kendisi için meşru kılarken aynı zamanda bu amaçla yapacağı operasyonlar için de meşruiyet zemini hazırlamış olmaktadır.  Nitekim “Müşterek Güvenlik” alt başlığında buda açıkça ortaya konmuştur. Yine Rühle’nin açıklamalarında bu  bu konu ele alınmaktadır;

“NATO’nun yeni konsept çerçevesinde üsleneceği üç temel görevden biri; Müşterek Güvenlik (Cooperative Security) alt başlığı ile ifade edilmektedir. Buna göre ittifak üyeleri sınırları dışında politik ve güvenlikle ilgili gelişmelerden etkilenmeleri hususu ortaya çıkınca, uluslar arası güvenliği sağlamak için ilgili ülke veya uluslar arası kurumlarla işbirliği içinde aktif bir rol alabilir. “

Konsepte giriş paragrafında ise; “ NATO bu faaliyetlerde bulunurken ….özellikle, Birleşmiş Milletler ve AB ile yakın bir çalışma içinde bulunmayı taahhüt eder.

İşte NATO bu gerekçelerden hareketle Libya’da BM ile koordineli olarak görev icra edebiliyor.. Ancak, Libya’da olan hadiseler NATO için güvenlik boyutunda herhangi bir tehdit oluşturmakta mıdır? sorusuna gelince, yanıt hazırdır; “ Evet, çünkü Libya mevcut petrol ihracatının büyük bir kısmını başta İtalya ve Fransa olmak üzere AB ülkelerine yapmaktadır. Bu kaynaktaki uzun süreli kesinti Avrupa ekonomisine ciddi zararlar verecektir.”

Libya ne ilktir ne de son olacaktır.  NATO geçmişte de enerji konusunda tetiğe dokunmaktan kaçınmamıştır.

Enerji kaynaklarının birçok defa askeri çatışmaların önemli bir nedenini teşkil etmiş olmasına dair kayda değer örneklerin var olması, üzerinde en çok durulan gerekçelerden biridir.

İran – Irak Savaşı sırasında çoğu NATO üyesi olan ülkeler koalisyonunun petrol arzını güvence altında almak maksadıyla ‘Earnest Will’ adlı bir askeri operasyona katılmaları, bu operasyon sırasında İran birlikleriyle savaşmaları ve nakliye rotalarına mayın döşeyen İran gemilerini ele geçirmeleri en bariz örneklerden biridir.

Bu kadarla da bitmemektedir. NATO, benzer saldırganlığı yakın gelecekte de sürdüreceğinin işaretlerini vermektedir. Enerji güvenliği söz konusu olduğunda, askeri müdahalelerde üye ülkelerden birinin başvurusu bile yeterli olabilecektir.  Bu konuda bariz bir örnek; Rusya’nın 2006 yılının Ocak ayında Ukrayna’ya gaz akışını kesmesi ve birçok Avrupa ülkesinin bu durumdan etkilenmesiyle konu tekrar gündeme taşınmış olmasıdır. Burada Polonya, NATO’ya üye ülkelerin tıpkı askeri bir kriz durumunda olduğu gibi enerji krizi durumlarında da birbirlerine destek olmayı taahhüt etmelerini önermiştir. Amerikalı Senatör Richard Lugar’da buna destek vermiş ve enerji güvenliği konusunun NATO’nun 5. maddesi kapsamında bir taahhüt olması gerektiğini ileri sürmüştür. Elbette Rusya bir Afganistan, bir Libya yada Sudan değildir.  Rusya’nın dünyadaki en büyük kömür, gaz, ve uranyum rezervlerine sahip olması ve petrol rezervleri konusunda dünyada 7. sırada yer alması, yani görünür bir güç olması, hem de AB’nin bu ülkeye olan enerji bağımlılığı, NATO’nun temkinli davranmasına neden olmuştur.

‘Gelecek Yüzyıl’ kitabının yazarı George Friedman’ın geçtiğimiz hafta ‘Gelecek On yıl ‘adlı yeni bir kitabı Türkçeye çevrilerek yayınlandı. Bu kitapta Friedman, 2020 yılında Polonya ve Türkiye’nin Rusya’ya karşı bir çatışma içerisine gireceği üzerine bir senaryo yazmakta.

Elbette her kes istediği biçimde istediği kadar senaryo yazabilir ve çoğunlukla bu senaryolar ciddiye alınmaz. Ancak unutmamak gerekir ki gelecek kurgusunda bu tür senaryolar tamamen ütopik olmayıp zaman zaman gündem aldığı, ya da servis edildiği görülmüştür.

Çok Uluslu Enerji Tekellerinin Askeri Gücü : NATO

Yakın geçmişte yitirdiğimiz Prof. Türkel Minibaş’ın ifadesiyle; “ Sermaye birikiminin daralmasıyla birlikte kapitalist sistem yüzyılın en uzun süreli kriz dalgasına girmiş, krizin çekirdeğinde sermaye birikimi yetersizliği yattığından, krizin aşılması sermayenin özgürleşmesini; yani en çabuk ve en kolay nemalanacağı alana girip çıkabilme olanaklarının yaratılmasını; yani küreselleşmesini gündeme getirmiştir.”

Böylelikle sermaye, ulus ötesi nitelik kazanmıştır.  Ulus-devletin yeniden şekillendiği  bu dönemde, çok uluslu tekeller daha ön planda ve daha görünür olmuşlardır.  Burjuva hukuku ve burjuva sosyal devlet anlayışı içersinde toplumun ihtiyaçları giderek göz ardı edilirken, diğer yandan çok uluslu tekellerin ihtiyaçları çok daha öncelikli konuma taşınmaktadır.

NATO kuruluş amacına yönelik kendisini şöyle tanımlamaktadır; “NATO hürriyetleri ve hukukun üstünlüğünü tanıyan milletlerin, medeniyetlerini, barış ve güvenliğini sağlar ve karşılıklı askeri, sosyal, kültürel yardımı esas alır. NATO’nun başlıca gayelerinden biri de üyesi bulunan ülkelerin hayat seviyesini yükseltmektir. “

Tanımlama her ne kadar böyle ise de aslında ne milletlerin güvenliği ne de üye ülkelerin hayat seviyelerinin yükseltilmesi NATO’yu ilgilendirmektedir. Görünen odur ki NATO’nun ilgi alanına sadece çok uluslu tekellerin güvenliği ve yine çok uluslu enerji tekellerinin ( yedi kız kardeş olarak tabir edilen Exxon-Mobil, BP-Amoco-ARCO, Shell, Aramco, Lukoil, Eni vb..) hayat seviyelerinin yükseltilmesi girmektedir.

Bir kez daha Rühle’ye dönelim;

“NATO enerji şirketlerinin görüş açılarını ve ihtiyaçlarını daha iyi anlayabilmek için özel enerji sektörü ile birkaç yıl önce başlattığı diyaloğu da genişletmelidir. Diğer örgütler ve özel sektörle sürdürülecek bu diyaloğun temel odak noktası kritik enerji alt yapısının korunması olacaktır—bu da NATO’nun tartışılmaz bir uzmanlık sahibi olduğu, birçok ortak ülkenin NATO ile daha yakın işbirliği yapmak istediği bir alandır.”

Son olarak, modern sanayi toplumları ve özellikle enerji tasarrufu teknolojileri için büyük önemi olan “nadir toprak elementleri” konusundaki yeni tartışmalar enerji güvenliğinin sadece petrol ve gaz arzının kesintiye uğramasını engellemek şeklinde algılanmaması gerektiğinin kanıtıdır. “

Hal böyle iken bu ülkenin gençlerinin, Somali açıklarında korsanlara karşı giriştiği operasyonlarda kim için, hangi kartellerin petrol tankerlerini korumak adına  canlarını tehlikeye attıkları netlik kazanmakta. Ve, neden; “NATO’ya Hayır!”  diyenlerin sopalandığı gaza maruz kaldığı, haklarında davalar açıldığı, öğrencilerin okullarından uzaklaştırıldığı, öğrenim haklarının gasp edildiği anlaşılmaktadır.

Rühle’nin yukarıdaki açıklamasında bir nokta vardır ki o da gözden kaçırılmamalıdır. NATO sadece çok uluslu enerji şirketlerinin enerji güvenliğini dert edinmemekte. Aynı zamanda “nadir toprak elementleri” nden de söz edilmektedir ki bu yelpazeyi daha da genişletmektedir.

Bu yazıda kapitalist-emperyalist dünyanın enerji güvenliği konusunda NATO ile ilişkilerine değindik. Elbette ki kapitalist dünya için NATO tek araç değildir. Anımsarsanız, bu yazının bir bölümünde Polonya’nın bir talebine değinmiştik.

Polonya’nın Rusya ile ilgili taleplerine ilişkin kapitalist ideologların görüşü;

“NATO’nun temkinli davranışının nedeni  enerji güvenliği konusunun AB’den Uluslararası Enerji Ajansına, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’ndan (OECD) özel sektöre kadar çok sayıda oyuncu tarafından zaten ele alınmış olmasıdır. NATO’nun oynayacağı rol bu nedenle ancak tamamlayıcı bir rol olabilir—sürece öncülük etmekten çok değer katacak bir rol. “ biçimindedir.

Burada çok açık bir kabullenme var. Evet NATO bir basamaktır, ancak Uluslararası Enerji Ajansı, OECD gibi başka basamaklarda mevcuttur.

Bu konuda NATO basamak kardeşliğini çoktan beyan etmiştir; “Enerji güvenliği konusunda daha sistemli bir NATO yaklaşımı oluşturmanın üçüncü adımı, AB, Uluslararası Enerji Ajansı, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) ve Enerji Şartı Anlaşması gibi diğer örgütlerle sürdürülebilir bir diyalogdan oluşmaktadır “ söylemi bunun kanıtıdır.

Daha ileriki yazılarda da başta ‘ enerji NATO’su olarak da sözü edilen Uluslararası Enerji Ajansı’nı ve diğer örgütleri ele almak üzere, esenlikle….

Kemal Ulusaler

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir