Search
Close this search box.

Nazım’ın Şiiri

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

Çanakkale Savaşına katılmış bir bekçinin anlattıklarını Nazım Hikmet şiirleştirmiş. 18 Mart Çanakkale Savaşı’nın 102. yılı nedeniyle Nazım’ın bu şiirini yayınlıyoruz:

 

Mayısın altıncı gecesi yaralandım

sekiz yerimden.

Yaranın ikisi hala kapanmadı,

teper vakit vakit.

İngilizle karşı karşıyayız,

gayetle yakın,

bizim el bombası onun siperine gider

gelir onunki bizim sipere…

Hücuma kalktık.

Üç adım atmadan yıkıldım yere…

Kasıklarımın üstünü biçmiş

İngiliz’in makinelisi…

Geçti bir zaman.

Başımı kaldırıp baktım:

Gökte yıldızlar…

Bizimkiler çekilmiş geri,

Boyuna ateş eder İngiliz’in siperi.

Kurşunlar vızır vızır geçer

kafamın üzerinden…

Başladım sürünüp gerilemeye.

Toprağı ellerimle iterim,

alnım gavurdan taraf…

 

 

Bir yandan sürünürüm bizim sipere doğru,

“Hey Allahım,” derim bir yandan,

“arkamdan yara aldırma bana.”

O saat

başka şey gelmez insanın aklına…

Boyuna sürtünür bana şehitler,

doğrusu ben onlara dokunurum.

Kimisi sırtüstü yatar

açık ağzı kan içinde,

kimi yüzükoyun,

kimi diz çökmüş,

elinde mavzer

öylece donup kalmış…

“Hey Allahım,” derim kendi kendime,

“öldüreceksen beni böyle öldürseydin

elimde silah

diz çökmüş,

yüzüm gavura karşı…”

Neyse gayrı sabah oldu…

İyice açıldı ortalık.

Biz de siperin yanına vardık.

Bir mavzer uzattılar,

Yapıştım süngüsüne,

Beni çekip aldılar içeri…

Sonradan hesapladım;

üç saatta geçmişim

25 metrelik yeri…

Kaldım siperde bir zaman,

İki büklüm…

Yaralar başladı sızlamaya.

Öğleye doğru beni bir arkadaşın sırtına yüklediler,

Geldik fırka nahiyesine…

Çadırlar…

Kazıklar çakılı içinde çadırların,

samanla doldurulmuş kazıkların arası.

Samanların üzerinde boy boy yaralı yatar.

Ağlayan mı dersin,

küfreden mi dinine, imanına…

Makasla kestiler benim elbiseyi,

Bir kaput attılar üzerime…

Sargı bezi yok,

Yaralar açık,

Ama Allahtan

kan akmaz;

karışıp toprakla kurumuş…

Geçti bir zaman,

Dalmışım.

Koltuklarımdan tutulunca uyanıverdim.

Çadırdan dışarı çıkarıldık.

Vakit akşam

Gün kavuşmuş kavuşacak,

Dışarım serin, içerim sıcak…

Dizilmiş mekkâre arabaları sıra sıra,

Sıhhiyeler atar yaralıları arabalara,

Üst üste,

Boş buğday çuvalı atar gibi…

Bir tek arabada on, onbeş yaralı,

Bağıran mı dersin

belki o dakka ölen mi?

Neyse yola koyulduk,

Arıburnu’nun yolları taşlık,

Arabalar sarsılır.

Bastı karanlık,

Ben sırtüstü yatarım,

Altımda bir insan gövdesi kımıldanır,

Göğsümde bir çift bacak

ama bir tekinin yarısı yok.

Bayır aşağı ineriz

Gökyüzü tekmil yıldız,

Bir de inceden inceye bir rüzgâr,

Yürür birbiri peşinden arabalar…

Kum iskelesi’ne vardık sabaha karşı.

Bir çadır orda,

Çadırın içinden seslenir biri

(dışarı çıkmadan):

“-Nerelisin?”

“-Filân yerli”

“-Babanın adı?”

“-Falan”

“-Senin adın?”

“-Filân”

Sıra bana geldi,

Dayanılır gibi değil acıya,

Sövdüm ana avrat arabacıya…

Alışmış herif,

“Söv kardeşim” der,

“kalayla bildiğin gibi”…

Kumların üzerine uzatıldık,

Deniz fışır fışır gidip gelir.

Gayrı iyice ışıdı ortalık.

Kumların üzerinde belki bin yaralı var

belki ziyade.

Bekledik ikindi, vaktine kadar.

Bir vapur geldi:

iki bacalı,

deniz renginde…

Küfrede bağıra çağıra

yüklediler bizi vapura…

Vapurun içi mahşer,

Vıcık vıcık kan,

islim,

yağ,

ter…

Beni ambara indirdiler.

Yola koyulmuşuz,

Yedi gün yedi gece…

Kurtlandı yaralarım,

Kaputu açarım,

kara kara başları

beyaz beyaz kurtlar…

Bakarım eğilip,

Hayvancıklar akıllı,

kaçarlar beni görünce,

tekrardan girerler yaraların içine…

Yedi gün yedi gece.

Öldürmeyince öldürmez Allah…

Türkün sağlamdır naturası,

dayanır…

Sirkeci’ye varmışız sekizinci sabah,

Kaptan demiri atmış,

Ve lâkin

“Bu yanda boş yer yok,” diye istememişler bizi…

Akşam ezanı çekmiş demiri kaptan.

Gelmişiz Haydarpaşa önlerine,

Tıbbiye Mektebi hastaneydi o zaman.

Onlar, “Olur,” demişler.

Bir tayfanın sırtında güverteye çıktım.

Biraz topaldı ama tayfa

demir gibi Laz uşağı…

Bismillah deyip baktım dört tarafa:

İstanbul yanar pırıl pırıl.

Ah canım İstanbul…

Neyse hastaneye girdik

Duvarlar bembeyaz

Elektrikler donanma gibi

Malta taşları tertemiz

Gıcır gıcır

Tekerlekli araba hazır

Beni üstüne yatırdılar

Rahat

Allah devlete zeval vermesin

Devlete dua ettim o saat.

 

Nazım Hikmet, Destanlar

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir