Seçim Yarışı Başladı Sonuç Ne Olacak?-Av. Mehdi Bektaş

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

          YSK, 15 Nisan 2023 günü, 24 siyasi partinin karar ekinde yer alan listedeki adaylarla seçime katılacağını, 152 bağımsız aday olduğunu belirterek geçici aday listesini ilan etti, iki gün içinde yapılan itirazları inceleyerek karara bağladı, 19 Nisan’da aday listesini kesinleştirdi, seçim pusulasının basım işlemini başlattı; yurtiçinde 60 milyon 697 bin 843, yurtdışında ise 3 milyon 416 bin 498 olmak üzere toplam 64 milyon 113 bin 941 seçmenin oy kullanacağını açıkladı. Seçimlerde ilk kez oy kullanacak seçmen sayısı ise 4 milyon 904 bin 672 oldu.

          YSK, Recep Tayyip Erdoğan’ın üçünce kez aday olmasına, bakanların görevlerinden istifa etmesine gerek olmadığına, Millet İttifakı içinde yer alan ve tek başına liste çıkaran İyi Parti’nin 7 ilde (Gümüşhane, Bayburt, Aksaray, Yozgat, Muş, Bitlis, Erzurum), CHP’nin 9 ilde (Çorum, Düzce, Batman, Van, Bartın, Adıyaman, Çankırı, Amasya, Hakkâri) oy pusulalarında “Millet İttifakı” adını kullanamayacağına karar verdi. Mühürsüz oy ve zarfların geçerli olup olmayacağını oyların sayım, döküm işlemleri ile sonuçlarının ilanında anlayacağız.

Aslında YSK çok iyi yaptı, millet ittifakı ve muhalefete karşı cumhur ittifakının ve iktidarın safında durdu; kararlarıma “itiraz edilmez” diyerek Anayasaya, yasaya, hukuka uygun davranmayacağını ortaya koydu. Vesayet rejimi dedikleri dönemde Adalet, İçişleri, Ulaştırma bakanının istifa ettiğini unutarak,  cumhurbaşkanı ve bakanların devlet yetkisini, askerini, polisini, araçlarını,  uçaklarını yani ekonomik mali olanaklarını sınırsız kullanmasına, seçmeni etkilemesine, diğer adaylara karşı haksız rekabette bulunmasına yol verdi; kararname ile atanan, devlet bütçesinden aylık alan bakanları “kamu görevlisi” saymayarak, normal yargının üstüne çıktı; bakanlara yönelik hakaret davalarında, “kamu görevlisine hakaret” suçlamasını, idari, hukuki, cezai davaları boşluğa düşürdü.  Bir yanda devlet yetkisini ve mali gücünü kullanan dopingli adaylar, öte yanda yardıma muhtaç yarışmacılar var.

          16 Şubat 1950 tarihinde kurulan YSK, AKP’nin iktidar olduğu dönemler kadar aşırı taraf tutma, partizanlık yapma, yasa ve hukuku çiğneme konumunda olmadı. Sağcı, dinci, liberal partilerin iktidarları döneminde, Anayasa Mahkemesi, HSK ve YSK, RÜTÜK, Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsız, üniter, laik, demokratik, sosyal hukuk devleti niteliğinin yok edilmesinde birinci derecede sorumlu konumuna yükseldiler; işledikleri suçlar, darbecilerin işlediği suçlardan daha ağır ve daha vahim sonuçlar doğurdu. Bu kuruluşlarda görev yapanların eylem ve kararlarını bağımsız yargı önünde tartışıp, hesabını sormadan, cezalandırmadan bu ülkeye huzur gelmez. Çalan çaldığı ile yapan yaptığı ile kalır, yaşandığı gibi halkın ve ülkenin gününe ve geleceğine çok yazık olur.

          14 Mayıs 2023’te yapılacak seçim, yalnızca cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimi değil, aynı zamanda ülkenin ve halkın geleceğini, yolunu ve hedefini belirleme seçimidir.

Bu seçim, yalnızca halk düşmanı siyasi partilere, savundukları dinci, ırkçı, mezhepçi, faşist, yağmacı düşüncelerine karşı çıkmak, ucube tek adam yönetiminde izlenen ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel politikalara, anayasa ve hukuk dışı kararlara, bu kararları alan, uygulayan kurum ve kişilere karşı tavır almak değil, aynı zamanda kapitalist sömürü düzeninde sermaye partilerine karşı emek iktidarını savunan parti ve partilere  destek olma seçimidir.

 Basılan aday listeleri ilgili seçim bölgelerine gönderilecek; 14 Mayıs günü yurttaş,  kayıtlı olduğu seçim sandık kuruluna başvuracak, kimliğini gösterecek, imza karşılığı verilen oy pusulasını, zarfı, “evet” veya “tercih” yazan mührü alacak, kapalı kabine girecek, oy pusulasında yazılı cumhurbaşkanı adayının ve siyasi partinin altındaki daireye basacak, bir metrelik pusulayı zarfa koyacak, şeffaf oy sandığına atacak, halkın ve ülkenin geleceği için yurttaşlık görevini yapacak.  Oy kullanmayanın yakınmaya hakkı olmasa gerek.

          Ülkemizde, kıratı şaha kaldıran kapitalizmi ve liberalizmi savunan Demokrat, Adalet, Doğruyol partisi, dinci, ırkçı, mezhepçi fetihçi Osmanlıyı çağrıştıran üç hilalli MHP,  dinciliği simgeleyen anahtarlı Milli Selamet Partisi ve türevleri,  çiçek toplayan arıyı Türkiye haritasının üzerine konduran, dört eğilimi birleştirdiğini savlayan liberal kap kaç ekonomisini sürdürücüsü, dinci, tarikatçı ANAP,  ampul yakarak define arayan, ayakkabı kutularında hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet paraları saçan, halkın varına yoğunu, ülkenin birikimlerini yağmalayıp satan, emperyalizmin işbirlikçisi dinci AKP, Türk devriminin değerlerini savunan, 6 oku bayrak yapan CHP’ye karşı bitmez tükenmez kin ve düşmanlık beslerler, ülkenin ve halkın aydınlık geleceğini dini duyguları ve yoksulluğu istismar ederek sürdürürler, devleti ele geçirerek, hak, hukuk tanımayarak seçim yarışına katılırlar.

          14 Mayıs 2023 seçimine giderken, toplum ve siyasi mücadele karşıt iki cepheye bölünmüştür. Bir yanda kapitalizmi, liberalizmi, ırkçılığı, dinciliği savunan, emperyalizmin işbirlikçisi, laiklik ve demokrasi düşmanı, tarikatlar, cemaatler, dernek, vakıflar ile sermaye sınıfı ve işbirlikçisi Cumhur İttifakı, öte yanda ülke bağımsızlığını, halkçılığı, sosyal devleti, kuvvetler ayrılığını, hukukun üstünlüğünü, yargı bağımsızlığını, laikliği savunan Kemalist ve sosyalist devrimci partiler, demokratik kitle örgütleri, sendikalar, dernekler, toplumsal muhalefet ve Millet İttifakı var.

Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren milli devrimciler, tüm sınıf ve tabakalara dayanan tek parti yönetimi ile bilimsel laik eğitimi temel alarak, ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel devrimler yapar, geri kalmış köylü toplumunu gelişmiş tarım ve sanayi toplumuna dönüştürmek için atılımlar üstüne atılımlar gerçekleştirirler, tek partili sistemden çok partili demokratik sisteme geçerler.

Demokrasi ve çağdaşlık mücadelesi gelişeceği yerde Demokrat Parti’nin 1950’de iktidara gelmesiyle akamete uğrar. Dini değerleri istismar eden sağ partiler, toprak ağlarını, mütegalibeyi (zorba takımını), tefeci bezirgânı, küçük, büyük esnafı, küçük ve büyük sanayiciyi yanına alarak, emperyalizmin desteği ile küçük istisnalar dışında yaklaşık 70 yıldır ülkeyi yönetirler; ülke bağımsızlığını, halk üreticiliğini, toplum geleceğini yitirir; üretici tüketici olur, tarikat ve cemaatler dirilir, milli eğitime, milli güvenliğe, bakanlıklara, kamu kurumlarına yerleşir, laik eğitim ve öğretim dışlanır, yurttaş kula döner, millet ümmete evrilir, dini doğma ve yozlaşma altında gençlik yolunu ve hedefini bulamaz konuma sokulur.

Böyle bir ortamda seçime gidiliyor, ittifaklar, siyasi partiler ve adaylar söylem ve eylemleriyle, programlarıyla yarışa giriyor.

AKP, cumhur ittifakı ile camilerde, şehit cenazelerinde nutuk atarak, kutsal kitabı ve çocukları kullanarak,  muhalefeti “mevtaya=ölüye”  dönüştüreceğini söyleyerek, CHP-HDP iş birliği savını yineleyerek, devlet kesesinden yapılan yol, köprü, hastane açılışlarını, Ankara- Sivas hızlı tren, uçak gemisi, helikopter, TOGG otomobil üretimini dillendirerek, deprem konutları adıyla hızlı temel atma gösterileri yaparak, Karadeniz’de bulunan doğalgazın merkezi sisteme bağlandığını, konutlara ücretsiz doğal gaz verileceğini muştulayarak, millet ittifakından arakladığı işsize iş bulunacağını, üreticiye yardım yapılacağını, atanmayan memur ve öğretmen adaylarının atanacağını, mülakatın kaldırılacağını sıralayarak; muhalefeti “dinsiz, imansız, komünist, beceriksiz”  ilan ederek, trolleriyle seçmenin aklını çelerek, sadakaya bağladıklarının,  polisin, jandarmanın, vali ve kaymakamların yardımı, işbirlikçisi MHP, BBP ile yamakları YMSP, DSP, Hüda Par’ın katkılarıyla seçimi kazanmaya, iktidarda kalmaya çalışıyor.

CHP, millet ittifakı ile beş partiyi birleştirerek, iktidarın Sümerbank, Etibank, Tekel, Çimento, Şeker fabrikalarını, Türk Telekom, PTT, Havelsan, Tank Palet gibi stratejik kurumlarını özelleştirip yabancıya ve işbirlikçi yandaşa satışını, yolsuzluk ve hırsızlık batağına batışını, ülkenin birikimlerini çarçur edişini, beşli çetenin milyar dolarları yutuşunu gündeme getirerek: tek adam yönetiminde yasamanın, yürütmenin, yargının, ordunun yargının güvenirliğini, saygınlığını, caydırıcılığını yitirdiğini vurgulayarak; ekonomik ve sosyal yıkımları, açlığı, yoksulluğu, bilim, sanat, kültür ve laiklik düşmanlığını ortaya sererek; millet ittifakı mutabakatını, aldığı kararları ve hedeflerini açıklayarak, aile sigortası, köylere okul, tarım ve hayvancılığa destek, emekliye ikramiye, mülakatı kaldırma, atanmayanları atama, sığınanları gönderme, barış, demokrasi, eşitlik, özgürlük ve adalet sağlama söylemleriyle 20 yıldır süren dinci iktidarın zulümden ülkeyi, halkı kurtararak, cumhuriyetin ikinci yüz yılında kurum ve kurallarıyla demokrasiyi yerleştirme vaadiyle, çeşitli sorunlara ilişkin “Kemal’in Kara Tahtası” videolarıyla çabalıyor.

          Millet İttifakı içindeki diğer partiler,  mutabakat metini, hedeflerini savunarak, Kemal Kılıçtaroğlu’nun ittifakın adayı olduğunu belirterek, destekleyerek,  seçim çalışmalarını sürdürüyor; yalnız kendi listesi ile milletvekili seçimine katılan İyi Parti birinci parti olmak ve orta sağdaki boşluğu doldurmak niyetinde görülüyor.

          Aslında seçim ortamı o kadar da rahat değil. İkinci Meşrutiyet’ten sonra Osmanlı Meclis-i Mebusan’ında oluşan Hürriyet ve İtilaf / İttihat ve Terakki saflaşması günümüzde de sürüyor. Hürriyet ve İtilaf’ın liberalizm ve Meşruiyet çizgisiyle, İttihat ve Terakki’nin Osmanlıcılık ve Meşruiyet çizgisi iz düşümleriyle günümüzde yaşıyor, özelcilik (liberalizm) ve kamuculuk (devletçilik) olarak saflaşıyor.

İttihat ve Terakki, milliciliği (ulusçuluk), devletçiliği, laikliği, merkezciliği,  Hürriyet ve İtilaf, liberalizmi, yerinden yönetimi, federatifliği savunuyordu. Değişik eğilimleri de içinde barındıran bu yapılar, kurtuluş savaşı sırasında fazla sorun çıkarmasa da cumhuriyetin ilanıyla birlikte Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve Serbest Cumhuriyet Fırkanın kuruluşuyla, dinciliğin, ayrılıkçılığın sığınağı ve kaynağı oldular, kapatıldılar.

  1. Dünya Savaşı’nın bitiminden sonra çok partili siyasi yaşamda İttihat ve Terakki’nin iz düşümü olarak CHP, Hürriyet ve İtilafın iz düşümü olarak Demokrat Parti siyaset alanına girdi.

Başlangıçta bu partilerin bünyesinde yer alan dinci, ırkçı, ayrılıkçı, sosyalist eğilimler ayrı ayrı partiler kurmaya,  solculuk ve sağcılık kavramlarıyla toplum yaşamına damgasını vurmaya başladı. Liberalizmden, özel girişimden ve sermayeden yana olan baskıcı tutucu (muhafazakâr) partilere sağcı, devletçilikten ve emekten yana ilerici, halkçı özgürlükçü partilere solcu dendi.

Liberalizmi savunan özel sektöre, toprak ağalığına, tefeci bezirgâna dayanan, dinci, muhafazakâr, sağcı söylemler kullanan Demokrat Parti’den, Adalet Partisi, Yeni Türkiye Partisi, Hürriyetçi Parti, Demokratik Parti, Yeniden Türkiye Partisi, Doğru Yol Partisi, Doğru Parti, Büyük Türkiye Partisi, Demokrat Parti gibi pek çok parti doğdu, birçoğu tutunamayıp silindi.

Bu kesimlere destek olan sağcı seçmen,  önce DP kurucusu Bayar-Menderes ikilisinin önderliğinde toplanır, 27 Mayıs ihtilalinin ardından AP Genel Başkanı Demirel’in ardından gider, 12 Eylül 1980 sonrası Demirel ve partisi yasaklanınca dört eğilimi birleştirdiğini söyleyen tarikatçı Özal’ın ANAP’ında, yasak kalkınca Demirel’in DYP’sinde, Özal ve Demirel öldükten sonra da AKP’nin peşine takılır; bu seçimde hangi partilerin ardında duracak, bakıp göreceğiz.

Demirel’e yakın olan Odalar Birliği Başkanlığı yapan Necmeddin Erbakan, 1969 seçimlerinde AP’den milletvekili adaylığı reddedilince Konya’dan bağımsız aday olur, seçilir. 17 Ocak 1970’de Milli Nizam Partisini kuruluşuna öncülük eder. Parti, “Laikliğe aykırı çalışma yaptığı” gerekçesi ile Anayasa Mahkemesi’nce 20 Mayıs 1971’de kapatılır. 11 Ekim 1972’de MNP kadrolarıyla Milli Selamet Partisi’ni kurarak dinci siyasi faaliyetine devam eder, 1973 seçimlerinde %12 oy oranıyla 48 milletvekili çıkarırlar, 1974’te Bülent Ecevit’in liderliğinde ki CHP ile koalisyon hükümetini kurarlar. 17 Eylül 1974’de Kıbrıs ve Af konusunda çıkan farklı tutumlar nedeniyle koalisyon dağılır. Mart 1975’de Demirel’in öncülük yaptığı I. Milliyetçi Cephe Hükümeti’ne katılırlar, 1977 seçimlerinde milletvekili sayısı yarıya düşer, II. Milliyetçi Cephe Hükümeti’nde yer alır, 1979’da Demirel azınlık hükümetini dışarıdan destek olurlar.

12 Eylül 1980 sonrası “MSP’yi illegal cemiyete dönüştürmek ve laikliğe aykırı davranmak” suçlamasıyla tutuklanan Necmettin Erbakan, Demirel, Ecevit, Türkeş’le birlikte 1982 Anayasası ile 10 yıl siyasi yasaklı olur. 6 Eylül 1987 halkoylaması sonucu siyasete dönerler, 11 Ekim 1987’de kuruluşunu yönlendirdiği Refah Partisi genel başkanı olur, IDP ve MÇP ile ittifak kurar, Konya’dan milletvekili seçilir. 27 Mart 1994 seçimlerinde %19 oyla birinci parti çıkar, Ankara’da Melih Gökçek, İstanbul’da Recep Tayip Erdoğan’la belediye seçimlerini kazanır.

1995 seçimlerinde %24,37 oyla 158 milletvekili çıkarır, Tansu Çiller’le karşılıklı yolsuzlukları örterek DYP-Refah koalisyon hükümetini kurarlar, 28 Haziran 1996’da başbakan olur.

Başbakanlığı döneminde laikliğe aykırı eylem ve söylemler artar, 11 Ocak 1997’de Başbakanlık konutunda devlet kesesinden tarikat şeflerine ve şeyhlere iftar yemeği verir. 30 Ocak 1997’de Sincan Belediyesi’nin düzenlediği Kudüs Gecesi’nde, Hamas ve Hizbullah liderlerin posterleri asılır, İran Büyükelçisi şeriat içerikli konuşma yapar, “cihat” konulu tiyatro oyunu sergilenir, toplumda infial olur, “aydınlık için bir dakika karanlık” eylemleri yayılır. Türk Silahlı Kuvvetleri Sincan sokaklarında tank yürütür.

MGK, 28 Şubat 1997’de toplanır, toplantı 9 saat sürer, “Laikliğin Türkiye’de demokrasi ve hukukun teminatı olduğu” vurgulanır, “irticayla mücadele” tavsiye kararları alınır. Hükümet temsilcileri imzalar, ancak önlemleri geçiştirmeye çalışır, savsaklar.

21 Mayıs 1997’de Cumhuriyet Başsavcılığı “Laikliğe aykırı eylemlerin odağı olduğu” savıyla Refah Partisi’nin kapatılması için dava açar. Tansu Çiller’in başbakanlığı altında yeni bir hükümet kurulması için Tansu Çiller ile Erbakan anlaşır. Erbakan hükümetin istifasını sunar, ancak Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, hükümeti kurma görevini Tansu Çiller’e değil ANAP başkanı Mesut Yılmaz’a verir. Mesut Yılmaz, Anavatan, Demokratik Sol ve Demokrat Türkiye partisi koalisyon hükümetini kurar.

 16 Ocak 1998’de Anayasa Mahkemesi Refah Partisi’ni “laikliğe aykırı eylemlerin odağı olduğu” nu tespit ederek kapatır, söz ve eylemleriyle kapatmaya neden olanlardan Necmettin Erbakan, Şevket Kazan,  Ahmet Tekdal, Şevki Yılmaz, Hasan Hüseyin Ceylan, İbrahim Halil Çelik’e 5 yıl siyaset yasağı getirir; kapatmadan bir ay önce 17 Aralık 1997’de kurdukları Fazilet Partisi de Refah Partisi’nin devamı olduğu gerekçesiyle 22 Haziran 2001 tarihinde Anayasa Mahkemesi’nce kapatılır.

Fazilet Partisi’nin kapatılmadan önce 14 Mayıs 2000’de yaptığı kongresinde, Erbakan’ın temsil ettiği “Gelenekçiler” ile Recep Tayyip Erdoğan’ın temsil ettiği “Yenilikçiler ayrışması yaşanır. Parti başkanlığı için gelenekçilerin adayı Recai Kutan, yenilikçilerin adayı Abdullah Gül’dür. Recai Kutan 633, Abdullah Gül 521 delegenin oyunu alır, Fazilet Partisi kapatılınca milli görüş hareketi bölünür. Erbakan’ın desteklediği gelenekçi kesim Recai kutan başkanlığında Saadet Partisi’ni (SP), Yenilikçiler Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında Adalet ve Kalkınma Partisi’ni (AKP) kurar.

Böylece ANAP, AKP, Saadet, Yeniden Refah adlarını taşıyan partiler dinci, tarikatçı partilerdir. Yalnız önemli fark ANAP ve AKP emperyalizmin işbirlikçisidir, Saadet ise Milli Görüşçü ve bağımsızlıkçıdır. AKP ile ittifak kuran YRP’nin Erbakan’a hısımlıktan öte bir anlamı yoktur. Erbakan’ın fikri temsilcisi Saadet Partisi Millet İttifakı’nda, irsi temsilcisi YRP Cumhur İttifakı’nda yarışıyor.

          Ülkemizde Sosyalist Partilerin doğuşu, 1. Dünya Savaşı sonrası 30 Ekim 1918’de imzalanan Mütareke (Ateşkes) Dönemi’nde Hüseyin Hilmi Bey’in (İştirakçi Hilmi) 1919 yılı başında İstanbul’da Türkiye Sosyalist Fırkası’nı kurmasıyla başlar.

22 Eylül 1919’da Şefik Hüsnü ve arkadaşları Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası’nı (TİÇSF),  Mustafa Suphi ve arkadaşlarının 23 Temmuz 1918’de Moskova’da Türkiye Komünist Teşkilatı’nı, 1-7 Eylül 1920’de Bakü’de toplanan Doğu Halkları Kurultayı sonrası Türkiye Komünist Fırkası’nı kurar.  7 Aralık 1920’de TKP Ankara’da Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası’nı (THİF) örgütler, 19 Aralık 1920’de TKP’nin Anadolu’ya nakli kararını alır; ancak 29 Ocak 1921’de Mustafa Suphi ve 14 yoldaşının Karadeniz’de katledilmesi ile faaliyeti durur, legal çalışmadan illegal çalışmaya yönelir, sık sık operasyonlara uğrar.

1946 yılında Esat Adil Müştecapoğlu ve arkadaşları Türkiye Sosyalist Partisi’ni, 11 Kasım 1954’te Dr. Hikmet Kıvılcımlı ve 12 arkadaşı Vatan Partisi’ni kurar. Vatan Partisi, 1957 seçimlerine İzmir ve İstanbul’da katılır.

27 Mayıs 1960 ihtilali sonrası, 1961 Anayasası yürürlüğe girer. Anayasanın yarattığı özgürlük ortamında ve 13 Şubat 1961 tarihinde 12 sendikacı Türkiye İşçi Partisi’ni (TİP) kurar. 9 Şubat 1962’de Mehmet Ali Aybar’ın genel başkan olması, emekçilerle, aydınlarla, gençlerle güçlü bağlar kurulması, kapitalist düzen karşıtlarının kucaklamasıyla 1962-68 yılları arasında politik ağırlığı olan bir siyasi partiye dönüşür; 1963 yerel seçimlerinde 9 ilde 36 bin oy, 1965 genel seçiminde 54 ilde %2,9 oy oranıyla 276 bin oy alır, milli bakiye sistemi sayesinde 15 milletvekili çıkarır, 1966 kısmi senato seçiminde 1 senatörlük kazanır.

Yön, Aydınlık, Türk Solu dergilerinde Doğan Avcıoğlu, Mihri Belli ve Hikmet Kıvılcımlı gibi solun önde gelen isimlerinin 1920’den beri solu etkilediği kesin olan Kemalizm’i ve Marksizm’i tartışmaya açmalarıyla, Kemalizm ve Sosyalizme bağlı olarak Milli Demokratik Devrim ve Sosyalist Devrim tartışmaları parti içinde başlar, Sendikalılar Grubu, Doğulular Grubu ayrışması yaşanır. Parti Sosyalist Devrim/Milli Demokratik Devrim tezini tartışırken, sosyalist devrimciler/ proleter devrimciler olarak ayrışır. Parti içi iktidar Sosyalist Devrim tezini savunurken,  muhalefet MDD tezini savunur, partiden kopuşlar başlar.

MDD çizgisini savunan partiden ayrılmış ya da çıkarılmış Mihri Belli, Mahir Çayan, Deniz Gezmiş, Doğu Perinçek, ayrı parti kurmayı gündeme alır.  Kemalizm, devrim, sosyalizm ve doğu sorunu konularında çıkan görüş ayrılıkları, Mihri Belli’nin çekingen tutumuyla ayrı parti kurulamaz, farklı farklı örgütlenmeler ortaya çıkar.

TİP varlığını sürdürür,  Doğu Perinçek ve arkadaşları TİİKP’i, Mahir Çayan ve arkadaşları THKP-C’yi, Deniz Gezmiş ve arkadaşları THKO’yu, TİİKP’ten ayrılan İbrahim Kaypakkaya ve arkadaşları TKP-ML/ TİKKO’yu kurar.

1968’de Fransa’da ortaya çıkan demokrasi ve özgürlük istemli öğrenci hareketleri Türkiye’ye yansır, emperyalizme ve kapitalizme karşı bağımsızlık düşüncesi gençliği sarar, sağ ve sol arasında çekişme ve çatışma yoğunlaşır, “sosyal gelişme ekonomik gelişmeyi aştı” diyenler 12 Mart 1971 muhtırası ve sıkıyönetim ilanı ile gelişmelere müdahale ve operasyonlarla solun liderlerini ve örgütlerini tasfiye eder.

12 Mart’ın baskıcı ortamında sosyalist sol tasfiye edilip, devrimciler asılıp, kentlerde, dağlarda vurulunca, egemenler için ortalık süt liman olur. 24 Ağustos 1972’de Memduh Tağmaç emekli olur, Kara Kuvvetleri komutanı Faruk Gürler Genelkurmay Başkanı atanır, ortam yumuşar.

8 Mart 1974’te İstanbul Atatürk Öğrenci Yurdu’na 35-40 kişilik ülkücü komando grubu saldırır, 24 öğrenci yaralanır. 16 Haziran 1974’te 12 Mart sonrası çeşitli eğilimleri içinde toplayan Türkiye Sosyalist İşçi Partisi (TSİP) kurulur.  5 Temmuz’da üniversite sınavları için bildiri dağıtan gençlere AİTİ Akademisi bahçesinde ülkücüler ateş açar, 10 Temmuz’da 12 Mart sonrasının ilk siyasi cinayeti işlenir, İzmir’de PETKİM İşçisi sol görüşlü Ümit Tok öldürülür.

14 Ekim 1974 milletvekili seçimlerinde CHP %41,11 oy oranıyla birinci parti olur, hiçbir parti tek başına iktidar olamayınca, CHP 6 Şubat 1974’de dinci MSP ile koalisyon hükümeti kurar. Bülent Ecevit başbakan, Necmettin Erbakan başbakan yardımcısı olur.

14 Mayıs 1974’te çıkarılan Affın devrimcileri kapsamasını engelleyen, 20 Temmuz 1974’te başlayan Kıbrıs çıkarmasında adanın tamamını alalım diyen MSP ile ortaklık yürümez, 18 Eylül 1974’de koalisyon bozulur. 18 Aralık 1974’de AP, MHP, MSP, GP bir araya gelir I. MC hükümeti kurar.  Sola ve devrimcilere yönelik saldırılar yoğunlaşır.

21 Ocak 1975’te, TSİP içinde yer alanlardan bir kısmı ayrılarak Hikmet Kıvılcımlı’nın eşinin liderliğinde kurulan Vatan Partisi’nde yer alır. Mihri Belli ve arkadaşları 12 Şubat 1975’te Türkiye Emekçi Partisi’ni, 30 Nisan 1975’te Behice Boran ve arkadaşları Türkiye İşçi Partisi’ni, 30 Mayıs 1975’te Mehmet Ali Aybar ve arkadaşları Sosyalist Devrim Partisi’ni kurar.

Okullarda, üniversitelerde saldırıların artması üzerine gençlikte hareketlenir,  dernekleşmeye yönelir. Önce TSİP’li gençler İstanbul’da İstanbul Yüksek Öğrenim Derneği’ni (İYÖKD), Ankara’da Ankara Demokratik Yüksek Öğrenim Derneği (ADYÖD), THKO’ya sempati duyanlar İzmir’de İzmir Öğrenci Derneği’ni (İZÖDER) kurar. THKP-C’ye sempati duyanlara “Cepheciler” denir, 1974’te İYÖKD yapılan ilk kongrede yönetimin çoğunluğunu ele geçirir.

Ankara’da, “Devrimci muhalefet” adını kullanan farklı görüşler ADYÖD yönetimine girer.  Derneklerin ömrü uzun olmaz, Kıbrıs çıkarması nedeniyle ilan edilen sıkıyönetim çalışmalarını durdurur.

Sol hareket içinde farklı görüşler ayrı örgütlenmeye yönelir. Bağımsız gençlik hareketinden ilk kopan TKP yanlıları, sonra ÇKP tezlerini savunan TİİKP çizgisini sürdüren Aydınlıkçılar olur. THKO ve TİKKO geleneğinin takipçileri ayrı gençlik örgütleri kurarlar.  THKP-C geleneğinde de farklılaşmalar yaşanır.  TİP içinde Doğulular olarak var olan Kürt hareketi ayrı örgütlenmeye yönelir, PKK’nın oluşumuna giden çalışmanın içine girer.

THKP-C geleneğinden devrimci gençler, Şubat 1975’te ADYÖD’e bağlı ODTÜ komisyonunu ve ardından ODTÜ-DER’i kurar, 20.04.1975’te Ankara Yüksek Öğrenim Derneği (AYÖD) ile İstanbul Yüksek Öğrenim Derneği’ni (İYÖD) faaliyete geçirir.  9 Ağustos 1976’da AYÖD, İYÖD, EYÖD (Erzurum Yüksek Öğrenim Derneği) Devrimci Gençlik Dernekleri Federasyonunu (DGDF-Dev Genç) kurar. 1975’in sonlarına doğru Emperyalizm ve Oligarşiye Karşı Devrimci Gençlik Dergisini, 1 Mayıs 1977’de Devrimci Yol Dergisi’ni çıkarır. Kurtuluş Sosyalist Dergi (KSD),  Türkiye’nin Acil Sorunları (Acil),  Devrimci Kurtuluş, Devrimci Sol adlarını kullanan gruplaşmalar olur. Sol oluşumlar, çıkardıkları siyasi dergiler, oluşturdukları gençlik örgütleri, kurdukları dernek ve partilerle var olmaya çalışır.

TİİKP-Şafak davasında yargılanan Doğu Perinçek ve arkadaşları,  1974 affı ile cezaevinden çıkınca 19 Mart 1974’te haftalık Aydınlık Dergisini yayınlar, yayını durdurulunca 1975 ‘te Halkın Sesi gazetesini yayınlarlar, 10 Eylül 1977 tarihinde illegal TİİKP kongresinde alınan kararla Türkiye İşçi Köylü Partisi’ni (TİKP) kurarlar.

Siyasi gazete ve dergiler etrafında oluşan sol partiler, hareketler, Türkiye’de yaşanan sol ve sağ tartışmaların, çatışmaların tarafı olduğu gerekçesi ile yoğun baskı ve saldırıya uğrar, 12 Eylül 1980’deki askeri darbe ile faaliyetleri durdurulur, örgüt üyesi savıyla sıkıyönetim mahkemelerinde yargılananlara ağır cezalar verilerek, kentte, kırda vurularak dağıtılır.

12 Eylül askeri darbesi, tüm partileri, dernekleri, sendikaları kapattığı için 1982 Anayasası’nın, yeni siyasi partiler, seçimler, sendikalar, dernekler, toplantı ve yürüyüş, basın yasaları yürürlüğe girene kadar durgunluk yaşanır, 1988’den itibaren sosyalist kesimde de hareketlik başlar.

Şubat 1988’de TİKP çevresi Sosyalist Parti’yi (SP), 15.01.1991’de TİP çevresi Sosyalist Birlik Partisi’ni (SBP),  TİP ve TKP çevresi Ağustos 1993’de Sosyalist İktidar Partisi’ni (SİP),  Kurtuluş ve çeşitli sol grupların katılımıyla 08.06.1994 tarihinde Birleşik Sosyalist Parti (BSP), 22 Ocak 1996’da Dev-Yol, Kurtuluş, TİP ve TKP geleneği ile çeşitli çevrelerden oluşan Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP), THKO geleneğinden olanlar 27 Mart 1996’da Emek Partisi’ni (EP), kapatılma olasılığı üzerine 26 Kasım 1996’da Emeğin Partisini (EMEP) kurar.   ÖDP, kendi içinde bazı sol grupların ayrılmasından sonra Sol Parti adını alarak yaşamını sürdürür.

TİKP geleneği ve çevresi Vatan Partisi, TKP geleneği ve çevresi TKP, TKPH, Devrim Hareketi, TİP, Devrimci Yol geleneği ve çevresi Sol Parti,  Halkın Kurtuluşu geleneği ve çevresi Emeğin Partisi (EMEP), Hikmet Kıvılcımlı çizgisi Halkın Kurtuluş Partisi (HKP) olarak siyasi faaliyete devam ediyor.

14 Mayıs 2023 seçimlerine sol ve sosyalist partiler TKP, TKH, Devrimci Hareket, Sol Parti, Sosyalist Güç Birliği İttifakı’nda,  TİP,  EMEP, YSP,  HDP ile birlikte kurdukları Emek ve Özgürlük ittifakında, Vatan Partisi, Halkın Kurtuluş Partisi adlarıyla katılıyor.

İttifak partileri bir oy Kemal Kılıçdaroğlu’na, bir oy partimize verin diyor.

Sol ve sosyalist partilerde, düşünce ayrılıkları kolay giderilemediği için birlik olmaları ve bir araya gelmeleri, geçmişle bağ kurulması zor oluyor. Çok parti ve hareket görünse de genel olarak Marksizm ve Kemalizm kaynaklı Mustafa Suphi, Şefik Hüsnü, Mahir Çayan, Deniz Gezmiş, İbrahim Kaypakkaya, Hikmet Kıvılcımlı, Mehmet Ali Aybar, Behice Boran, Mihri Belli, Doğu Perinçek, Ahmet Kaçmaz ve arkadaşlarının düşünsel örgütlülüğü içinde siyasi çalışmalar sürüyor.

Sol Parti, Emep, TKP, TİP, HKP ile diğer sol parti ve hareketler bir araya gelip ittifak kursalar da sınıfsal mücadele öne çıksa, etnik ve inançsal yapılardan uzak kalınsa, sol ve sosyalistler iri ve diri olsa iyi olurdu, dağınıklık yaşanmazdı.

Şimdi sol, sosyalist, devrimci düşünceli seçmen, ikirciklik yaşıyor.  CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Millet İttifakı’nın adayı olması, sol ve sosyalist partiler ile HDP’nin aday çıkarmaması, Ata İttifakı ve Memleket Partisi’nin cumhurbaşkanı adaylarının fazla bir oy alma olasılığının bulunmaması rahatlık oluşturuyor, Kılıçdaroğlu’nun ilk turda kazanacağı umudunu güçlendiriyor.

Sorun cumhurbaşkanlığı seçiminde değil milletvekili seçiminde.  Cumhurbaşkanı adaylığının yanında milletvekili seçiminde  “Millet İttifakı” partilerine oy verilmesi gibi bir düşünce seçmeni etkilemektedir, ağırlıklı olarak CHP ve İyi Parti’ye bir yönelim olduğu gözlenmektedir.

Bu düşünce de olanların unuttuğu bir gerçeklik vardır ki, dinci faşizme karşı etkin mücadele sürdürenler genellikle sol, sosyalist partiler, hareketler ve üyeleri olmuştur. Seçimde bu gerçekliği es geçerek,  sol, sosyalist ve devrimci parti ve hareketleri küçültmek, seçim sonrası mücadele için olumsuz sonuçlar doğurur. Devrimciler güçlenmedikçe sosyal demokratlar güçlenemez, emperyalizme ve faşizme karşı kararlı mücadele edemez, toplumsal tarihimiz bunun tanığıdır. Millet İttifakı, solu zayıflatmak yerine sağı zayıflatmalıdır. Millet İttifakına zarar soldan değil, kendi içinden ve sağdan gelir, bu neden seçmenin sosyalist partilere oy vermesini engellememek gerekir.

Soldan yüz bulamayıp AKP’nin kuyruğuna takılan, Cumhur İttifakı içinde yer almaya çalışan, ancak kabul edilmeyince Genel Başkanları Doğu Perinçek’i aday çıkaran (sonuçta çıkaramayan) Vatan Partisi, anketlere göre  %7 barajını aştık diyerek milletvekili seçimine katılıyor, “Kemalizm’in 6 okunu savunuyoruz”, “HDP kapatılsın”, “Üretim Devrimine geçilsin”, “NATO’dan çıkılsın” sloganları ile çalışmalarını sürdürüyor, geçmişte olduğu gibi düşük oy alması sürpriz görülmüyor.

CHP’nin öz çocuğu diye sunulan, 2018 seçimlerinde Kılıçdaroğlu’nun onayı ile Cumhurbaşkanı adayı olan, sonuçlar belli olmadan, “adam kazandı diye” demeç verip moral bozan, RTE’nin kazandığını ilan eden, karşısına çıkmam dediği Kemal Kılıçtaroğlu’na karşı CHP Genel Başkanlığına aday olan, kaybedince ayrılıp Memleket Partisi’ni kuran, Yalova Milletvekilliği yapmış Muharrem İnce, yüz bini aşkın imza toplayarak cumhurbaşkanlığına yeniden aday oldu, “ilk turda %30, ikinci turda %60 oy alarak cumhurbaşkanı olacağım” dedi, sol seçmen tabanında infial yarattı. AKP’nin oy desteği verdiği, 5’li sermayenin mali destekte bulunduğu dile düştü.  Safları kandırabilir, CHP’lileri kandıramaz deniyor, iktidar ve medyası tarafından şişirilse de, umduğu başarıya ulaşması zor görünüyor.

Millet İttifakını, PKK’nin sivil oluşumu HDP ile gizli ittifak yapmakla suçlayan Cumhur İttifak’ı,  içlerine aldıkları Diyarbakır Emniyet Müdürü Gafffar OKKAN’ı katleden Hizbullah’ın sivil oluşumu Hüda Par’la açık ilişki kurarak, ittifaklarının içine alarak başını derde soktu, savunamaz duruma düştü. MHP, “ittifakın içinde değil AKP’nin içinde”, AKP ise “ayrı liste çıkarmadı ittifakın içinde yoktur” dedi, “denize düşenin yılana sarılması” gibi bir durum oldu, Cumhur İttifakının Hüda Par’la zihniyet birliği açığa çıktı.

  HDP, kapatılma riski nedeniyle Yeşil Sol Parti bünyesinde yer alarak Emek ve Özgürlük ittifakı adıyla seçime katılıyor. İttifakta yer alan TİP’in ayrı liste çıkarması tartışma yarattı. HDP eş başkanı Pervin Buldan, “YSP dışındaki listeye verilecek her oy AKP’ye yarar” dedi, TİP’in ayrı liste çıkarmasına ve oy istemesine tepki gösterdi. TİP’e haksızlık yapıldığı ortada, çünkü aday listeleri incelendiğinde HDP’nin milletvekili çıkardığı, Kürt illeri diye lanse edilen illerde aday çıkaramadığı, HDP’ye teslim olduğu görülür. TİP’in açmazı da buradadır. Bir yandan HDP listesinden aday olup milletvekili çıkaracaksın, sonra da ayrı parti kurup, aynı ittifakta yer alacaksın ve ayrı liste çıkaracaksın, olacak iş mi? Bu ilişki eşitler arası bir ilişki değil, teslim alınanların oyun bozma girişimi olarak algılanıyor.

 14 Mayıs’a az kaldı,  oylar atılacak, hesap görülecek, halk düşmanı iktidar gitse de gelen iktidar enkazın altında kalacak, üretenlerin katkısı, halkın özverisi, yurtseverlerin çabası ile ayağa kalkacak deniyor.

Ülkenin geleceği, halkın mutluluğu için sağcı ve dinci iktidardan kurtulmak, özgür ve bağımsız bir ülke, devrimci ve çağdaş bir toplum olmak için çalışmak, oy vermek, iktidarın ve yandaşlarının hile ve sahtekârlıklarına karşı koymak zorunluluğu ve sorumluluğu ile yurtsever partilere, seçmenlere kolay gelsin,  başarıları daim olsun.

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir