(1606-1689?)
Çukurova, Toroslar… Nasıl da tasvir etmiştir Yaşar Kemal İnce Memed’inde…
“Toros dağlarının etekleri ta Akdenizden başlar. Kıyıları döven ak köpüklerden sonra doruklara doğru yavaş yavaş yükselir. Akdenizin üstünde daima, top top ak bulutlar salınır. Kıyılar dümdüz, cilalanmış gibi düz killi topraklardır. Killi toprak et gibidir. Bu kıyılar saatlarca içe kadar deniz kokar, tuz kokar. Tuz keskindir. Düz, killi, sürülmüş topraklardan sonra Çukurovanın bükleri başlar. Örülmüşçesine sık çalılar, kamışlar, böğürtlenler, yaban asmaları, sazlarla kaplı, koyu yeşil, ucu bucağı belirsiz alanlardır bunlar. Karanlık bir ormandan daha yabani, daha karanlık!.”
İşte bu diyarlar ozanıdır anlatımıza konu olan; Adana, Gaziantep, Maraş dolaylarının topraklarına da ayak basmış bir ozandır Karacaoğlan… Bu topraklarda ömrünün bir kısmını geçirmiş. Göçebe bir hayat sürmesine rağmen bu hayatın izlerini şiirlerine yansıtmamıştır ama sevda olmuş, doğa olmuş, gurbet acısı, sıla hasreti; ayrılık ve ölüm olmuş. Bu temaları derinden hissetmiş, yaşamış, solumuştur. Onda güzel de somuttur, deyişleri de özgündür.
Bir mezhep, bir tarikat adamı değildir. Yaşadığı devrin sıkıntıları onu hiç mi hiç ilgilendirmemiştir. Şiirlerine yansıması yoktur.
Duru Türkçesi, hece ölçüsüyle de ayrıca ününe ün katmıştır. Beş yüzden fazla şiiriyle bugünlere ulaştırılmıştır.
Hayatı Yaşar Kemal’in Üç Anadolu Efsanesi’nde hikâyeleştirilmiştir. Şiirlerinde bir gönülden duyuş, lirik bir söyleyiş vardır. Elinde sazı, dilinde sözü, yeryüzü güzelliklerini, sevdayı köy köy dolaşarak dile getiren bir ozan olmuştur.
Yaşadığı Çağ
On yedinci yüzyılın Anadolu’suna bir bakalım.
– Osmanlı kuruluş döneminde halkta adeta bir umut kaynağı olmuştu.
– Halkın dertleriyle ilgileniliyor, bir yasa anlayışı çerçevesinde hareket ediliyordu.
-Dinsel hoşgörü vardı.
-Osmanlı toprak düzeni İslamlığın etkisinde oluşmuş devletçi bir düzendi.
– Avrupalı devletlerde olan sömürgecilik anlayışı Osmanlılarda yoktu.
– Fatih Sultan Mehmet zamanında bile sipahilerle köylüler arasındaki uyumsuzluklar önlenememişti.
– Bitmeyen savaşlar, önlenemeyen iç huzursuzlukları, bozulan ekonomik durum Osmanlı toplum yapısında büyük değişikliklere yol açmıştı.
-On altıncı yüzyılın ortalarında Anadolu’nun nüfusu yüzde elli artış göstermişti. İşsizler ordusu köylerden memlekete dağılmaya başlamıştı. Çıkar yol bulamayanlar ise hırsızlık, eşkıyalık yapmaya başlamıştılar.
– On yedinci yüzyıla girerken Anadolu köylüleri bu eşkıyalık ortamında yaşamalarına olanak kalmadığını görerek evlerini, tarlalarını, köylerini bırakıp kaçmaya başladılar.
-On yedinci yüzyıl böyle başlamış, Osmanlı toplum düzeninde halktan yana özelliklerin sona erdirildiği, devletin ekonomik güçsüzlükler içinde ağalara, beylere boyun eğmek zorunda kaldığı, köylülerin mültezimlerin eline bırakıldığı karanlık bir çağ olarak sürmüştü.
Karacaoğlan, o korkunç çağdan nasıl olduysa etkilenmemiş, Anadolu halkının
çektiklerinden, acılarından, zorluklarından şiirlerinde çok az bahsetmiştir.
Evet. Yunus Emre’de Pir Sultan Abdal’ın örgütlülüğü yoktu, Karacaoğlan da ise toplum sorunlarına, çağının sorunlarına ilgi yoktur.
Düşüncenin şiiri değildir yazdığı (söylediği) Karacaoğlan’ın… O da bu konuda tıpkı Yunus Emre gibidir.
Karacaoğlan’da dil
Karacaoğlan’ın dili Güneydoğu Anadolu’nun o çağda kullanılan günlük konuşma dilidir. Şiirlerini doğrudan doğruya çevresinde yaşayan halkın diliyle yazmıştır.
Üslubunda da bu güzelliğe uygun, süsten uzak (yalın) , tertemiz (arı), su gibi akıp giden bir söyleyiş egemendir. Ağulu dil bulunmaz onda. Dilinde zehir yoktur. Kimi yerde “erotik” bir dille hitap ettiği de olmuştur.
Türk halk şiirinin önde gelen temsilcilerinden Karacaoğlan’ın koşmasından alıntıladığımız bölüm içtenliğin belirgin bir örneğidir:
Hadini de Karac’oğlan hadini
Aramazlar gurbet ele gideni
Ak göğsün üstünde çakır dikeni
Bitmeyince gönül yârdan ayrılmaz
Halkbilimci Pertev Naili Boratav’ın şu görüşünü sizlerle paylaşmak isterim:
“Karacaoğlan, Torosların güney ve kuzey yamaçlarında ve her iki yöndeki yaylak ve kışlaklarda konup göçen Türkmenlerin şairlerindendir. Sesini kendi çevresinin, çağının ötesinde de duyurabilen söz eridir; Türk şiir diline yepyeni, dipdiri bir anlatım gücü kazandırmıştır.”
***
Halk onu bağrına basmış, kendinden biri olarak görmüş, “Bizim bir parçamızsın” demiştir.
Ozanın kimi şiirleri doğa üzerinedir, sesini dağa taşa duyuran bir ozanımızdır… Şimdi doğa üzerine üç şiirinden (ki koşmadır bu şiirleri) üç dörtlüğünü yazımıza alalım:
Aşıp dağları seyran eyledim
Garip gönlümü hayran eyledim
Doğdu gönlümden ben de söyledim
Yaylalar mahzun yolları mahzun
***
Çıkıp yücesine seyran ederken
Gönlüm ak kuğulu göller perişan
Bir firkat geldi de durdum ağladım
Öpüp kokladığım güller perişan
***
Çukurova bayramlığın geyerken
Çıplaklığın üzerinden soyarken
Şubat ayı kış yelini kovarken
Cennet dense sana yakışır dağlar
Şiiri yaşama sevinci içerir. Güzeli ve yiğidi över. Dağlar adeta dert ortağıdır:
Yörü behey Bulgar Dağı
Senden yüce dağ olma mı
Sende yaylayan güzelin
Yanakları ağ olma mı
(Varsağı)
***
Yüce dağlar benim bir sualim var
Hani size konup göçen ilimiz
Arap ata binip cirit atanlar
Görünmüyor gözü kanlı delimiz
(Destan)
***
Aşağıda bir türküsüne yer veriyoruz:
Vara vara vardım ol kara taşa
Hasret kodun beni kavim kardaşa
Sebep gözden akan bu kanlı yaşa
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm
Nice sultanları tahttan indirdi
Nicesinin gül benzini soldurdu
Nicelerin gelmez yola gönderdi
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm
Karac’oğlan der ki kondum göçülmez
Acıdır ecel şerbeti içilmez
Üç derdim var birbirinden seçilmez
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm
KARACAOĞLAN
Kaynakça
*100 Soruda Türk Halk Edebiyatı, Pertev Naili Boratav, Gerçek yayınevi 2. baskı Şubat 1973, İstanbul s.34
*Halk Şiirimizin Gücü, Doğan Aksan, Bilgi Yayınevi, 2. baskı, Ocak 2005, Ankara, s.85-86
*İnce Memed, Yaşar Kemal, YKY, 56. baskı, Mayıs 2019, İstanbul, s.9
*Yardımcı Edebiyat Kitabı Lise II, Arif Hikmet Par, Serhat Yayın, 1989, İstanbul, s.91
*Karacaoğlan, Memet Fuat, YKY, 3. baskı, Şubat 2002, İstanbul, s.7-27
*Ansiklopedik Edebiyat Sözlüğü, Seyit Kemal Karaalioğlu, İnkılâp ve Aka Kitabevleri, 3. basım, 1983, İstanbul, s. 393
* Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü, Behçet Necatigil, Varlık Yayınları, 15. basım, 1993, İstanbul, s. 183
NOTLAR
1) Ölümüne dair bir söylenti, Tarsus’taki Ashab-ı Kehif Mağarası’na girip bir daha çıkmamış olduğu yönündedir. Uzmanlarca gerçeğe en yakın sayılan söylenti ise İçel’in Mut ilçesinin Çukur Köyü’nde bir tepenin üzerinde yattığıdır. Bu tepeye Karacaoğlan Tepesi denir. Silifke, Gülnar, Mut köylülerince bu mezar adak yeri yapılmıştır.
2) Fotoğrafta Karacaoğlan’ın İçel’in Mut ilçesindeki heykeli görülüyor. Heykelin altında
Karacaoğlan’a ait şu sözler yazılıdır:
Mecliste arif ol kelamı dinle,
El iki söylerse sen birin söyle
Elinden geldikçe sen iy’lik eyle
Hatıra dokunup yıkıcı olma
Hazırlayan: Serkan Yaman