(1238-1320)
“Gerçek sevgili diye buna derim,” dedi Bülbül. “Benim dem çektiğim şeyin o acısını çekiyor, benim gönlümü hoş eden onun yüreğini yakıyor. Şu Aşk dedikleri ne kadar olağanüstü bir şey. Zümrütten daha değerli, özenle işlenmiş opaller onun yanında sönük kalır. İnciler ve narlar onu satın alamaz, pazarda arasan bulunmaz. Tacirden satın alınmaz, terazide altınla ölçülmez.”
(Bülbül ile Gül- Oscar Wilde)
YUNUS’UN “SEVELİM SEVİLELİM” SÖZÜ VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Rosa Luxemburg (5 Mart 1871- 15 Ocak 1919): İdeali uğrundaki mücadelesinde canını verdi.
Yılmaz Güney (1 Nisan 1937- 9 Eylül 1984): Sanatına adadığı bir yaşamı vardı.
Marie Curie (7 Kasım 1867- 4 Temmuz 1934: Bilimi aşkla yaşadı.
Üçünün ortak paydası, uğraşlarını aşkla gerçekleştirmeleriydi.
Yunus ise ilahi aşkla, Tanrı’sına yönelik aşkla doluydu. Yedi asır oldu bu topraklardan göçeli ama ismi, şiirleri yaşıyor. Halkın şairi Yunus yaşayacak da Türkçe’siyle… Aşkıyla…
Yunus’un yaşadığı devir:
Moğol saldırıları… Anadolu tarumar. Yunus 3 yaşında. 1241. Sonrasında Selçukluların kardeş kavgaları. Moğollara direnen Karamanlılar. Anadolu’da huzur kalmaz. Halk dine sarılır. Siyasi otorite boşluğunda yağmalardan, kıyımlardan bunalan halk çareyi tarikatlara yönelmekte bulur. Din adamları zorba devletin yanında yer alıp halkın soyulmasına göz yumunca halk çareyi bu sefer mistik mekânlarda arar, ayni yardımlardan da faydalanır. Hoşgörü ile sevginin yanı sıra her işte bir hikmetin mevcudiyetini telkin eden, gözleri buğulayan, gönülleri maddi gerçek yaşayıştan alıp götüren, insana boyun büktüren, teslimiyeti gaye bilen bir inancı yayacak en uygun muhiti de burada bulurlar.
Yunus’a dair menkıbeler:
Yunus Emre Porsuk Çayı’nın Sakarya’ya döküldüğü yerde bulunan Sarıköy’de doğar. Yunus bir kıtlık yılı bunalır. Hacı Bektaş’ın dergâhından buğday almak üzere yola koyulur. Alıç alır yanına boş gitmemek için. Hacı Bektaş, Yunus geldiğinde ona bir derviş gönderir. Sor bakalım himmet mi ister buğday mı der. Buğdayı alır Yunus ama yolda himmet alsaydım buğdayı da bulurdum diye hayıflanır. Geri döner. Buğdayı boşaltır himmet ister. Geçti artık cevabını alır Pir’den. Biz o ihsanın anahtarını Tabduk Emre’ye verdik, nasibini ondan al, der Pir.
Yunus, Tabduk Emre’nin dergâhına derviş olarak girer ve kırk yıl hizmet eder, odun taşır. Tek bir eğri odun dahi götürmez. Soranlara, “Bu kapıdan odunun eğrisi bile giremez” der.
Yunus’un ılımlı yolu
Ben gelmedüm da’vı içün
Benim işüm sevi-y-çün
Yunus davadan ziyade bir sevgi insanıdır. Tasavvuf ehli olması onun benliğini sevgi ile doldurmasına yol açmıştır. Çünkü “tasavvuf, bütün gerçek felsefi çabalar gibi genel kuralları, açıklamaları, buyrukları ve yasakları aşarak; doğru olana, hakiki olana yönelen, onu arayan bir bilgelik çabasıdır… Gerçi bazı kurallara uyulursa da bu yolculuk ve serüven, yine de tek kişinin kendisinin yaptığı, kendisinin yaşadığı, kesinliğini kendisinin bildiği bir yaşantıdır. Bundan ötürü tasavvuf insana güvenme, insana inanma ve insanı yüceltmedir.”
Birleşmiş Milletler’in kültür kuruluşu UNESCO’ca 1991 bütün dünyada “Yunus Emre Sevgi Yılı” olarak ilan edilmiş ve kutlanmıştır. Yunus deyince ana tema “sevgi” olmaktadır.
Herkes tarafından sevilmek ne derece doğru-uygun günümüzde. Birileri sevmesin, sevmeyiversin bizi de!…
Şu dörtlük Yunus’undur:
Kim bize taş atar ise güller nisar olsun âna,
Urmaklığa kasdedenin düşem öpem ayağını
Her kim bana söğer ise her dem duâ kılam âna
Çırağıma kasdedenin hak yandırsın ocağını
Ayrıca “mal da yalan mülk de yalan var biraz da sen oyalan” diyen Yunus Emre var. Günümüz dünyasında gerçekçiliği sorgulanır bu dizelerin. Eğer ki ufak da olsa bir güvencem olsun diyenler, mal canın yongasıdır düşüncesiyle kolay kolay mala mülke sırt çevirmezler. Kapitalizmin bünyesi buna sevk eder çoğumuzu.
Kabri başında mermerde “Sevelim Sevilelim” yazılı. Bu şiara bugün kaç kişi uyabilir? Halkın gönlünde taht kurmuş her kim ise çoğunluk tarafından bugün için seviliyor demektir. Halk düşmanlarını bırakın da sevmeyelim!
***
Edip Cansever, Yunus’un şiirini “düşüncenin şiiri” içinde saymıyor. Sabahattin Eyuboğlu ise Yunus için şunu söylüyor: “Onu bir derviş olarak değil, bir şair olarak, bir mutasavvıf olarak değil, insanlara insanca seslenen bir insan olarak yüceltmek, edebiyatımızın baş köşesine oturtmak kimsenin aklından geçmemişti.”
Yunus Emre’nin eserleri:
. Şiirlerinin toplandığı -ki büyük bölümü hece ölçüsü ile yazılmıştır- Divan’ı ile öğütlerden oluşan aruz vezniyle yazılmış 573 beyitlik Risaletü’n- Nushiye isimli mesnevisi vardır.
İşte şiirlerinden bir tanesi:
Bir kez gönül yıktınısa
Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil
Bir gönülü yaptın ise
Er eteğin tuttun ise
Bir kez hayır ettin ise
Binde bir ise az değil
Yol odur ki doğru vara
Göz odur ki Hak’kı göre
Er odur alçakta dura
Yüceden bakan göz değil
Erden sana nazar ola
İçin dışın pür nur ola
Beli kurtulmuştan ola
Şol kişi kim gammaz değil
Yunus bu sözleri çatar
Sanki balı yağa katar
Halka matahların satar
Yükü gevherdir tuz değil
Kaynakça:
– Yunus Emre, Sabahattin Eyuboğlu, Cem yayınları, s.9, 161.
– Yunus Emre, Abdülbaki Gölpınarlı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 8. Basım, Ocak 2017, İstanbul.
– Yunus Emre Sempozyumu Bildiriler, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü (2 Mayıs 1991) Prof. Dr. Günay Kut, Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi s.58
– Dini-Tasavvufi Halk Edebiyatı Doç.Dr. Erman Artun s.143
– 100 Soruda Edebiyat Bilgileri Rauf Mutluay, Gerçek Yayınevi, 2. Baskı, Kasım1977 s.256; 100 Soruda Felsefe El Kitabı, Selâhattin Hilâv s.65-69’dan aktaran Rauf Mutluay.
– İngiliz ve Amerikan Edebiyatında Kısa Öykünün Büyük Ustaları, Hazırlayan ve çeviren: Celal Üster, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2. Basım, Ocak 2017, s.79
Hazırlayan: Serkan YAMAN