Suriye Yangınında Tarihten Güncelliğe-Mehmet Tanju Akad

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

Suriye olayları başka hiçbir durumla mukayese edilemeyecek özellikler gösteriyor. Bununla birlikte bazı açılardan bana İspanya İç Savaşı’nı hatırlatıyor.

(1) Mukaddime olarak bir mukayese

Suriye olayları başka hiçbir durumla mukayese edilemeyecek özellikler gösteriyor. Bununla birlikte bazı açılardan bana İspanya İç Savaşı’nı hatırlatıyor. Suriye olaylarını izlerken zihnim araya 1936–39, hatta 1936–46 arasından kareler, kısa fragmanlar sıkıştırıyor. Bir an kaptırıyorum, sonra silkinip durumun çok farklı olduğunu hatırlıyorum.

Orada da büyük güçler bazen açık, bazen örtülü olarak tarafları destekliyor, kimi halde doğrudan müdahale ediyor, İspanya halkı arada eziliyordu. Savaşın sonunda yarım milyon ölü ve yaralı ile 500.000’i Fransa’ya sığınan, bir kısmı da Güney Amerika’ya giden, kimsenin istemediği bir milyona yakın mülteci vardı. Fransa’ya sığınan mültecilerden on bin kadarı açlık ve hastalıktan öldü, bir kısmı geri döndü. Fransa işgal edilence küçümsenmeyecek bir kısmı Almanlar tarafından toplama kamplarında öldürüldü. Bazıları Pireneler’de direnişçi oldu. Bunlardan bir kısmı da savaş bitince İspanya’da yeni bir silahlı mücadele başlatmak için geri dönerken sınırda öldürüldü. İnsanlık kolay ölmüyor, sürünüyor.

Bu arada Guernica ve Madrit bombardımanları, yıkıntılar arasında süren çatışmalar, Alman Kondor Lejyonu, Rus tankları, İtalyan tümenleri, Faslı askerler, Falanjistler, enternasyonal tugaylar, anarşistler, Troçkistler, NKVD, cumhuriyetçiler, sosyalistler, komünistler vs.’den oluşan karmakarışık bir savaşçılar kadrosu sahnedeydi. Yani, Suriye’ye en azından bu açılardan benziyor. Bir de Avrupa ülkelerinin sayısız müdahaleye gözlerini kapatıp Cumhuriyet’in boğulmasını seyretmeleri, Esed rejiminin çektiği eziyeti izlemelerine benziyor.
(2) Vetire (Süreç e.n.)

Suriye bizim dört yüz yıllık vilayetimizdi. Eskiden evlerde pilav yaparken Halep yağı makbuldü, Antep fıstığına Şam fıstığı derdik çocukken. Ama birçok yer gibi burada da ciddi yatırım yapamadık. 1918’de Fransa işgal edince Türkmenleri sahipsiz bıraktık. Sınır çekilirken aileler bile bölündü. Yıllar çabuk geçti. İkinci Dünya Savaşı sırasında buradaki Vichy taraftarı faşist Fransızlar Almanların Irak isyancılarına yardım etmesi için havaalanlarını açınca, İngilizler Filistin’den kuzeye ilerleyerek, Fransızlara karşı çetin çatışmalar yaparak bu ülkeyi işgal etti. Savaş sonrasında bağımsızlık gelince Şii (Suriye’de Şii-Alevi farkı nasıl tezahür ediyor, bizdekine ne kadar benzer, önemi nedir… bunu tetkik etmiş değilim) azınlık Sünni çoğunluk üzerinde korkunç baskıcı bir diktatörlük kurdu. Subaylar, özellikle hava kuvvetleri tamamen Alevilerden oluşuyordu. Sömürgeci güçlerin böl ve yönet politikasının mirasıdır bir anlamda yüz yıla yayılan çatışmalar.

Suriye’nin bir diğer özelliği de Arap milliyetçisi olan Baas partilerinin birisi tarafından yönetilmesiydi. Baas partileri başında, aralarında Hıristiyan Arapların da bulunduğu milliyetçi gruplar tarafından kurulmuştu. Ne var ki Irak’ta Sünni, Suriye’de Şii azınlıklar tarafından diğer mezhepten çoğunluk üzerinde baskıcı idiler ve Hıristiyanlara karşı gösterdikleri toleransı, diğer mezhepten olan dindaşlarına göstermiyorlardı. Hama’da yapılan büyük katliam epey gerilerde kaldı ama bizim nesil hatırlar. Öncesini saymazsak, 1914 yılından beri bölgeden ellerini çekmeyen batılı güçler için Baas rejimlerinin yok edilmesi daima birinci öncelik oldu, çünkü Irak ve Suriye’yi tam olarak yönlendiremediler. Mezhep çatışmasını kullanacaklardı elbet ve bunun yanına etnik çatışmayı da eklediler. 1921–22 yıllarında Özdemir Bey’in Irak’ta faaliyet gösteren müfrezesine karşı hem Kraliyet Hava Kuvvetlerini, hem de farklı aşiret birliklerini kullandılar. Bölgeye zaten zayıf bir kuvvetle girmiş olan Özdemir Bey, aralarında Derbent Muharebesi de olmak üzere birçok başarı elde etmiş ve bazı aşiretlerin desteğini sağlamış olsa da, karşısındaki gücün büyüklüğü karşısında İran üzerinden Van’a çekilmek zorunda kalmıştı. Tam da Büyük Taaruz’a hazırlanılan günlerde ona destek göndermek mümkün olmadı. Sonuçta iki savaş arası yıllar hızla geçti ve bağımsızlık sürecinde kurulan iki Baas partisi komşu olarak iktidara geldiler.

Bunların karşılaştığı ilk kriz İsrail’in kurulmasıydı. 1948 savaşında İsrail’i boğmak üzere harekete geçtiler ama bunu başaramadılar. Böylece yıllar boyu sürecek olan bir cebelleşme başladı. Suriye sürekli olarak cephe hattında kaldı. Birkaç kez Lübnan’a girdi, çekilmek zorunda kaldı. Askeri yeteneği İsrail ile mukayese edilemeyecek kadar zayıftı. Irak ise, İsrail savaşlarına güç göndermeye kalktı ama her seferinde konvoyları İsrail uçakları tarafından yolda imha edildi. Iraklılara, cepheye ulaşmak nasip olmadı. Bu savaşların en önemli sonuçlarından birisi de Baas rejimlerinin Rusya’nın kucağına itilmesi oldu. Uluslararası politika jargonunda bunlara “client states” denir. Koruma altına girmiş diye çevrilebilir. Irak Amerikan işgaliyle bu konumdan çıktı. Suriye hala çıkmadı. Rusya şimdi Suriye’de hava ve deniz üslerine sahip olarak savaşa fiilen katılmış durumda.
(3) Yakın geçmişte ve günümüzde

Suriye’nin son krizi Arap-İslam dünyasına yapılan genel saldırının bir parçası olmakla birlikte, özel yanlarını ortaya koymak gerekir:
(1) Golan tepeleri başta olmak üzere sınırlardaki sürekli savaş ve Lübnan işlerine karışması, Suriye Baas rejimini zaten istikrarsızlaştırmıştı.
(2) Suriye’de farklı terör (veya bakış açısına göre gerilla) örgütleri çoğu zaman rejimin desteğinde barındırılmıştı. El Saika, Şii Emel örgütü, PKK, Hizbullah vs. Terörle bu kadar iç içe yaşayan bir ülke, terörü kontrol edemez. Aynısı şimdi bizim başımıza geliyor.
(3) Irak’ın parçalanmasından sonra artan Sünni radikalizmi, Suriye’deki çoğunluk arasında yankı bulmuştu.
(4) Suriye’de yıllarca ardı ardına süren kuraklık felaketi birçok köylü topraklarını terk ederek Halep ve diğer kentlerin gecekondu mahallelerine göçmüş, terör örgütlerinin kolayca ağına düşürebileceği milyonlarca yoksul insan birikmişti.
(5) Bu durum Vahabbilerin dikkatini çekmiş, ABD ve bölgedeki şürekâ toplanıp muhalif grupları desteklemeye başlamıştı. Ne var ki, ABD-Türkiye işbirliği ile yetiştirilen gruplar fos çıktı, işin bu kısmı şimdi iptal edildi. ABD Suriye konusunda Kürtlere verdiği desteği giderek artırdı. Aslında, bunun Kürt projesiyle ilgili olması daha muhtemeldir. Bu arada Katar ve Suudiler’in para muslukları duruma göre kâh açıldı, kâh kısıldı.
(6) Birkaç bölgede El Nusra, kuzeyde IŞİD güçlenirken İran rejime askeri destek sağladı, Hizbullah da ciddi şekilde savaşa girdi ama bu yetmeyince Rusya doğrudan müdahale etti. Ancak bu daha çok hava kuvveti ve uzman personel desteği şeklinde oluyor. Baltık ve Ukrayna’da sorun yaşayan, Kafkasları da tam emniyete alamamış bir Rusya’nın kara kuvveti göndermemesi normaldir. Afganistan hatıraları daha çok tazedir.
(7) Çin’in bu konuda Rusya’yı desteklemesi çok manidar ve önemli bir olaydır. Ancak işin sonucu ABD ile Rusya arasında belirlenecek gibi. Ne kadar işbirliği, ne kadar çatışma?
(8) Bir başka çok önemli olay Rus uçaklarının IŞİD ve El Nusra’dan önce İsrail ve ABD destekli Özgür Suriye Ordusu’nu ve diğer muhalif güçleri vurmaya başlamasıdır. Diğer ikisinin uluslararası koalisyon ile tasfiyesinden sonra (tabii bu şimdilik son derece zor görünüyor), batının esas müdahale aracı haline gelebilecek olan bu gücü şimdiden güçten düşürme stratejisi izleyebilir. Ya da birden fazla düşman varsa, önce en zayıfını aradan çıkarmayı düşünmüş de olabilirler. Tahmin…
(9) Irak ve Suriye’de İran ve Rusya destekli Şii rejimler batının hiç işine gelmez. Irak Baas’ını yıkmak için boşuna uğraşmadık derler ve çatışmalar sürer gider. Bunun için Kürtlere verilen desteği artırmaları ve bunun da bizim başımızı daha fazla ağrıtması beklenmelidir. Kürt koridoru için ABD baskı yapmaya devam edecektir. Mutlaka engellenmesi gerekir.
(10)Bölgemizde İsrail ve Ermenistan faktörlerini unutan sonra çok pişman olur. İsrail Lübnan savaşlarının hepsinde diğer savaşlardan çok daha uzun ve kayıplı seferler yapmak zorunda kaldı. Burada çatışan örgütler, özellikle son zamanlarda İsrail’e kök söktüren Hizbullah, çoğunlukla Suriye üzerinden silahlandırıldı. Bunu kesmeden bırakmak istemezler.
(11) IŞİD’in, yani Irak ve Suriye sözde halifeliğinin gücü hala büyüktür. Musul ve havalisinde muazzam miktarda silah ve malzeme ele geçirdiler. Cephaneleri ve kadroları kolay bitmez.
(12) IŞİD dışındaki muhaliflerin heterojen yapısı onları zayıf kılmaya mahkûm gibidir. Ama IŞİD’in de ne kadar dayanıklı olacağını şimdiden kestirmek kolay değil.
(13) Suriye’de zaten azınlıkta olan Aleviler muazzam insan yitirdiler. Buna rağmen teslim olmadılar. Araya bu kadar kin ve IŞİD infazı girdikten sonra kolay barış olmaz.
(14) Bu yangın bizi daha büyük sıkıntılara sokacaktır.

…son…

Mehmet Tanju Akad

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

2 Responses

  1. Kendisine fayda ve istikbal üretmeyen,üretemeyen,üretemeyecek ülke ile dost olsak neye yarar,güç ve güçlüler arasında,güçlü olarak yer alır isek,ileride pişman olmayız.

  2. Bunlardan daha zor olan bu kadar karmaşada kendi vicdani yolumuzu açacak bir iradedyi kolektif olarak yaşamda var edebilmektir…baki selamlar…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir