Taklitçilik-Mehmet Tanju Akad

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

Hayatkalitesinin iyileşmesi taklit yoluyla gerçekleşir. Avrupa’da sınırları

muhafaza etmekle görevlendirilen kontlar zamanla bir aristokrasi oluşturmuş, yeni bir hayat tarzı geliştirmişti. Haçlı seferleri öncesinde çoğu kont ortası açık kulelerin üst katında oturur, alt katlarında silahşorlar ve hizmetkarlar, en altta da hayvanlar barınır, hayat tezek kokuları içerisinde akıp giderdi. Bunlar yüzyıllar içerisinde şatolara geçerken zenginleşen tüccarlar da onları taklit etmeye başladı. Burjuvaların aristokrasiye öykünmeleri Moliere’in eserlerinde ölümsüzleşmiştir. Daha sonra orta sınıflar geliştikçe onlar da burjuvaziyi taklit ettiler ve ardından zengin ülkelerdeki emekçi sınıflar ellerine para geçtikçe onlara öykündüler.

Bizde de köylüler ağaları, kentliler ise paşaları, sonra da komprador liman burjuvazisini taklit ettiler. Hıristiyan taba bu alanda daha önde oldu. Alla-Turca, alla-franca lafları bu dönemde çıktı. (Uzun ekmeğe francala denmesi acaba bununla mı ilgili, muhtemeldir ama bilen paylaşırsa sevinirim). Bugün bile bazı kişiler kalabalık bir yerde hasbelkader masalarına oturanların hesabını vermeye kalkar, “masama oturdun” diye ağayı taklit eder. Sünnet düğünleri de paşa torunlarının sünnet düğünlerinin trajikomik, daha doğrusu hazin bir taklididir. Mobilya Türk yaşamına 19. yy sonunda girdi. 1950’lerde apartman hayatına geçilirken herkes “salon-salomanje” denilen ortadan açılıp kapanan dört kanatlı, kimi camlı kapılarla ayrılmış mekana sahip küçük apartman dairelerinde bir tür dandik burjuvazi taklitçiliği içerisinde oldu. Büyüklerimiz bunlara “deli saraylısı” derlerdi. Bereket versin bu adet kısa sürede yok oldu, ama saray mobilyası taklidi heyula gibi koyu ceviz yemek takımları büfesi ve dolabıyla çoğu minik evi kıpırdanamaz şekilde doldurdu. Gecekondularda bile inanılmaz ağır koltuklar ve anlamsız mobilya takımları seccadeler ve dantellerle ilginç bir birliktelik oluşturdu. Misafire kolonya sıkmanın ne zaman ülkeye girdiğini ise bilmiyorum ama nasıl bir ikramdır, yoksa başka bir şey midir, bir şeye dokunursa kirletmesin endişesi midir, hala merak ederim.

Bu adetler ve mobilyalar, evrensel taklitçilik kültürünün bizdeki yansımasıdır. Her ülkede böyle olmadı. Örneğin uzak doğulular genelde bu mobilya esaretine kapılmadılar ve kendi estetiklerini sürdürdüler. Bize göre çok daha köklü ve sağlam, binlerce yıldan süzülüp gelmiş bir kültürleri vardır. Ama yemek işlerinde iyisiyle-kötüsüyle dünyanın tümü bir etkileşim içerisinde girdi. Kötü tarafı “fast food,” iyi tarafı ise yeniliğe açık kişilerin mutfaklarındaki muazzam zenginleşmedir.

Şimdi, bu taklitçilik sadece günlük hayatta değil, eğitimde, sanatta, siyasette ve her alanda rahatça görülebilir. Bir zamanlar sadece Avrupa taklit edilirken şimdi Arabesk evler, salonlar yaygınlaşıyor, hatta bazı otellerde bile bunlar görülüyor. Giyimi, müziği hiç saymıyorum. Bu değişimin yaygınlığının, nedenlerinin, nasıl kabul edildiğinin ve buna karşı tepkilerin analiz edilmesi iyi olur. Bir de, bize özgün çözümlere/ürünlere bakmakta yarar var. Mimari ve kentleşme ya da edebiyat alanı ile sanat dalları bunun için iyi bir başlangıç noktası olabilir ama şart değil tabii. Herhangi bir konudaki gözlem ve tespitler de aynı şekilde değerlidir. Bu konu her ne kadar doğu-batı ikilemi olarak bazı alanlarda incelenmişse de, günümüzde öne çıkan boyutları tekrar ve daha geniş bir şekilde ele alınmalıdır. Kaderimiz bu fay hattı üzerinde tayin ediliyor.
***

TARİH NİÇİN ÖNEMLİ
Şöyle bir durum varsayalım. Tanrı bir deney yapmak istese ve geçmişin herhangi bir anında, mesela 1 Ocak 498 günü saat 12.51’de (veya aklınıza gelen herhangi bir anda) dünyamızdan, hatta güneş sistemimizden (çünkü kozmik olaylar da tektonik ve meteorolojik süreçler gibi hayatı çok derinden etkiler) bir milyar tane tıpatıp aynısını yaratıp kâinatın uygun köşelerine dağıtsa, ertesi gün bu dünyaların her birinde hayat farklı bir şekilde gelişmeye başlardı. Yani ilk günlerde çok fark olmazdı muhtemelen ama her geçen gün fark artar ve birkaç yüzyıl içerisinde her birisinde çok farklı dünyalar oluşmuş olurdu. Diller, insanlar, teknoloji, kültürler farklılaşır, kim bilir hangi sanat eserleri yaratılırdı. Bazı dünyalar belki hala buhar makinesini bile bulamazken, bazıları çok ileri uygarlıklar kurmuş olabilirdi. Hayal bu, tutamazsın, sonu yok.

Şimdi tek dünyamıza dönelim. Kainatta tekiz ve belki bizden başka hayat yok. Belki var ama henüz rastlamadık. (Aslında yukarıda yazdıklarımızın olup olmadığı da ispat edilemez, bilinemez.) Her halükarda tek olduğumuzu varsayalım.

Yaşadığımız (bu) ana kadar olan hiçbir şeyi değiştiremeyiz. (Sadece anlatımını, yani tarihi değiştirebiliriz, geçmişi değil. Aynı geçmişi sayısız farklı şekilde anlatıp o kadar farklı tarihler yazarız.) Ama bu andan sonra değiştirmeye başlayabiliriz. Aslında istesek de istemesek de marjinal bir etkimiz olur. Bu etkiyi bilinçli veya bilinçsiz olarak yapabiliriz ama bilinçli tercihlerde bulunsak dahi, bunlar istediğimiz etkileri yaratmayabilir. Ters etkiler bile hâkim olabilir. Bizimle aynı, ya da aynı olmaz da, benzer veya aynı istikamette etki(ler) yapmak isteyenler çoğalırsa, buna karşı olanlar da çoğalarak (ya da azalarak ve/veya değişerek) bir güçler bileşkesi yaratır. Daha doğrusu herhangi bir başlangıç anındaki güçler/etkiler bileşkesi değişmeye başlar.

İmdi, nerede olduğumuzu, yaşadığımız bu ana nasıl geldiğimizi bilmek, bize muhtemel değişme eksenleri/yolları konusunda gerçekçi bir fikir verebilir. Geçmişle gelecek arasında şu an üzerinde bulunduğumuz ve hızla kayan bu noktayla ve süreçlerle ilgili bilinç ne kadar yüksekse, irademizi doğru kullanma şansımız o kadar artar.

Öte yandan bilinçli olmak etkili olma şansını artırır ama hiçbir şekilde garanti etmez. Bu bilinç çok yüksek dirençle karşılaşabilir, tabiat olayları, salgınlar veya kazalar buna olanak vermeyebilir, veya birlikte olduğunuz kişilerin duygularını, öfkelerini, aşklarını, ihanetlerini kontrol edemezsiniz, ya da kendiniz sizi farklı yönlere sürükleyecek duygulara kapılabilirsiniz. Hayatı kimse fazla kontrol edemez.

Ancak gene de tarih şuuru, size hayatta marjinal dahi olsa istediğiniz yönde bir etki yapma şansı verebilir. Tabii, vermeyebilir de. Ama sizinle benzer marjinal etkilerin birleşerek bir güç oluşturma ihtimali vardır.

Öte yandan, büyük amaçlara katkıda bulunmak gibi bir derdiniz yoksa da, en azından insanların nerede durduklarını ve bunun nedenlerini bilmek güzel bir şey, çünkü eğri aynalardan yansıtılan geçmişi birazcık daha doğru bilmek de az şey değildir.

Mehmet Tanju Akad

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir