Tarihsel gelişme çizgisel bir seyir mi izledi?-Saffet Bilen

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

Arkeoloji müzelerinde, okul kitaplarında insanın gelişme evrelerini gösteren şemalar hepimizin malumudur. Bu şemaların insanın günlük yaşamında kullandığı aletlerin yapıldığı malzemeye göre sınıflandırıldığını da bilmeyenimiz yoktur.

19 yy bilim çevrelerinin, insan gelişiminin dönemlerini alet yapılan malzemeye göre sınıflandıran şeması, Tarım sonrası dönemde anlamını yitirir.

Teknolojinin sıkça sosyal değişimle ilişkilendirildiği Avrupa’da bu şemanın bir anlamı, tartışmalı olarak olabilse de, teknolojik gelişimin temel aldığı unsurların-maden, saban, tekerlek vb.- yokluğunun atlandığı veya tam tersine bunların varlığının önemsenmediği yerlerde bu şemanın pek az yardımı olmaktadır.

Örneğin, Mezopotamya’da tekerlek yaklaşık MÖ 4000’de icat edilmiştir. Ama onun yakın komşusu Mısır’da tekerlek iki bin yıl daha kullanılmamıştır.

Matematik ve astronomi alanlarında Klasik dönem Avrupa’sıyla çekişebilecek bir uygarlık olan Klasik dönem Maya Uygarlığı, madenden çok az yararlanmıştır ki bu durumda teknik açıdan Taş Çağı içinde oluyorlar.

Ama hemen yanlarında, Peru İnkaları maden işçiliğine MÖ 1500’lü yıllarda başlamıştır, dünyanın en geniş ve en iyi yönetilen imparatorluklarından birini kurmuş oldukları halde, bildiğimiz kadarıyla yazı kullanmamışlardır (yine de, quipu adı verilen sayısal sistemlerinin aslında bir tür yazı olduğuna dair kanıtlar artmaktadır).

Quipu (khipu)’lar ambarlarda saklanan şeritler üzerindeki ayrıntılı kayıtlardan oluşuyordu ve bunlarla ilgilenen bir kamu görevlileri sınıfı vardı. Düğümlerin biçimi, konumu, renkleri gibi unsurlara göre her şeridin başka bir anlamı vardı. Quipu okuma anahtarı, arşivlerin yağmalandığı ve tüm resmi görevlilerin öldüğü ya da kaçtığı işgal döneminde kayboldu. Quipu matematiğinde (Mayalar gibi) sıfırın kullanıldığını biliyoruz, ancak Mezoamerika’nın yirmilik sayı sistemi değil, ondalık sistem temel alınıyordu.

Son zamanlarda, Andlar’da iki farklı madencilik geleneğinin olduğu saptanmıştır. Güney Andlar’daki maden işçiliği, Bolivya’daki Wankarani yerleşimlerinde (en büyüğü 700 konuttan oluşuyordu) ve Andahuaylas yakınındaki Waywaka’da bulunan bakır cüruflarından tespit edilmiştir. İnka dönemlerinde bronz aletler günlük yaşamda yaygın olarak kullanılıyordu. Muhtemelen meteorik demirin bilindiği varsayılmaktadır; çünkü bunun için eski bir Quechua (qquillay veya kkhellay) sözcüğü vardır.

Yine Mayaların aksine, sub-Sahra Afrika’sında demir işçiliği MÖ 500’de (yani Çin kadar eski bir tarihte) başlamıştır, ama bu bölgede hâlâ kayda değer bir uygarlık gelişmemiştir.

Japonya çömlekçiliğe herkesten önce başlamış -12 binyıl önce- ama pirinç üretimi ve tam bir uygarlık için on bin yıl daha beklemiş, ayrıca bunları Çin ve Kore’den almıştır. Japonlar bronz işçiliğine MÖ 500’e kadar başlamamış, fakat on altıncı yüzyılda yaptıkları çelik kılıçlarla ünlenmişlerdir. O dönemde Avrupa’nın ateşli silahlarını edinmiş ama sonra onları üç yüz yıl boyunca kullanmamışlardır.

Çakmaktaşı ve obsidyen gibi dayanıklı taşların bol bulunduğu yerlerde, bronzun avantajları, maliyeti ve gerektirdiği emek hesaba katıldığında ekonomik olmamıştır. Ancak tüm dayanıklı aletlerin uzaklardan getirildiği yerlerde, bronz aletler onarılabilir olduklarından tercih edilmişlerdir. Kırılmış bronz bir bıçak ya da balta onarılabilir ya da başka bir alete dönüştürülebilir. Kırılmış taş aletler ise artık bir işe yaramaz.

Bir volkanın yakınına kurulmuş olan Çatalhöyük, obsidyen ticareti yapmış gibi görünmektedir.

Çin’de taş, bronz ve demir “çağları” uzun dönem bir arada yaşanmıştır. Teknolojik aşamalar batı Avrasya’nın izlediği varsayılan “mantıksal” sırayı izlememiştir. Demirin keşfinden çok sonra bile silahlarda hâlâ bronz kullanılıyordu. Çin’de demir, dövülmeye başlanmadan yüzyıllar önce biliniyordu; bu durum, söz konusu tekniğin doğal gelişimiyle ilgili genel Batı düşünüşünün allak bullak olması demektir.

Sadece Avrupa’da bir anlamı olabilecek bir şemanın oluşturulmasının ana nedenini, ‘Batının yükselebilmek için çok eskilere dayanan bir hazırlık içinde bulunduğu’ varsayımında aramak gerekir. Yukarıda özetlemeye çalıştığım, Dünyanın çeşitli yerlerindeki farklı gelişmeler bu şemayı anlamsız hale getirir.

İnsan, ‘başarmış’ olana bakmakla maluldür. Yenilenin bir değeri yoktur. Ayakta kalan önemlidir onun için.

Ama, Muhalif bir bakışın yeniden kurulabilmesi içinde, Dünyaya ve olaylara başarmış olanın, bakışı ile bakmaktan vazgeçmek gerekmektedir.

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir