Yeni Odak: Asya-Pasifik-Mehmet Ali Yılmaz

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

Bölgemizde emperyalizmin hegemonyası sürmektedir ve bu tahakkümü bölge halkları kırmadan kendi başlarına çekip gitmeyecekleri de çok nettir.

Bu bakımdan önümüzdeki dönemde de anti-emperyalist mücadelenin belirleyici olacağı çok açıktır.

 

maliyilmaz@anafikir.gen.tr

ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton geçtiğimiz Ekim ayında yayınlanan makalesinde,  Başkan Obama’nın 5 Ocak 2012’de kamuoyuna açıkladığı “ABD’nin Küresel Liderliğini Korumak (Sürdürmek) İçin 21. Yüzyılın Savunma Öncelikleri” başlıklı strateji belgesinin ana dayanaklarını görebiliriz. Bayan Clinton söz konusu makalesinin girişinde yeni stratejilerindeki temel anlayışı ortaya koyuyor:

“Irak’taki savaşın dozu giderek düşerken ve Amerika, Afganistan’daki askerlerini geri çekmeye başlamışken, ABD tarihi bir dönemeçte bulunuyor. Son 10 yıldır bu iki alana devasa kaynaklar ayırdık. Ancak önümüzdeki 10 yıl boyunca, zaman ve enerjimizi nereye yatıracağımız konusunda daha zekice ve sistematik davranmalıyız; çünkü ancak böylelikle liderliğimizi kalıcı kılmak, çıkarlarımızı güvence altına almak ve değerlerimizi ileri bir aşamaya taşımak üzere kendimizi çok daha avantajlı bir durumda buluruz. Amerikan devletinin önümüzdeki on yıl için üstlendiği en önemli görevlerden biri de, dolayısıyla, Asya-Pasifik bölgesinde diplomatik, ekonomik, stratejik ve diğer yatırımlarını önemli ölçüde artırmaya odaklanmak olacaktır.” (Turquie diplomatique, 15 Kasım – 15 Aralık 2011, Sayı:34). (abç)

Clinton, bu yazısında dünyanın geleceğini, Asya – Pasifik bölgesinin belirleyeceğini belirtiyor. Başkan Obama da yanına Savunma Bakanı Leon Panetta’yı, Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey’i ve kuvvet komutanlarını alarak Pentagon’da ABD’nin yeni savunma stratejisini açıklıyor. Yeni belgede, Asya-Pasifik bölgesinin öncelik alacağı açıkça belirtiliyor. Açıklama sırasında Obama, “Asya-Pasifik bölgesinde varlığımızı güçlendireceğiz” diyerek amaçlarının altını çiziyordu. Savunma Bakanı Leon Panetta, “ ABD’nin ekonomik ve ulusal güvenlik çıkarları açısından bu bölgenin” öneminin artmakta olduğunu vurguluyordu.

Çok ciddi bir borç krizi ve bütçe açığı yaşayan ABD, emperyalist hegemonyasının zayıflamasını önlemek için yeni bir yönelim belirliyor. İç sorunlarının yanı sıra, dünyada meydana gelen hızlı gelişmeler ve değişmeler ABD’yi yeni çareler aramaya itiyor.

***

Bu yeni stratejinin en önemli hedefinin Çin olduğu açık. Çin’i ABD’nin stratejik rakibi olarak gördüğü bu belge ile bir kez daha ortaya çıkıyor. Zaten geçtiğimiz Kasım ayının ortalarında Avustralya’ya giden Obama, başbakan Julia Gillard ile yaptıkları anlaşma gereğince bu ülkeye 2012’nin başlarında 250 deniz piyadesi göndereceklerini açıklayarak Asya-Pasifik bölgesine yönelik niyetlerini açığa vurmuştu. Obama Avustralya ziyareti sırasında yaptığı konuşma ile amaçlarını belirtiyordu: “Bölgeye ziyaretimle ABD’nin Asya-Pasifik bölgesine bağımlılığını artırdığını ortaya koymuş oluyorum” demişti. (Hürriyet, 16.11.2011).

Başbakan Gillard ise zaman içinde Avustralya’daki Deniz Piyadeleri’nin sayısının 2500’e kadar çıkacağını belirtiyordu.

Japonya ve Güney Kore’de de askeri üsleri bulunan ABD’nin bu girişiminin Çin’i “çevreleme” hareketi olduğu besbelli.

ABD’nin bu yeni savunma stratejisi gereği, Hindistan’ı stratejik ortak olarak görmek istediği anlaşılıyor. Endonezya, Filipinler ve Tayland’ın ise ABD’ye “hayır” deme ihtimali yok gibi. Son zamanlarda Japonya’nın Çin ile girdiği ticari ilişkilerin bu ülkenin geleneksel tavrında bir değişikliğe yol açabileceğini düşünler olabilir. Ancak İkinci Yeniden Paylaşım Savaşı’ndan bu yana Japonya ABD çizgisinin dışına çıkamamıştır. Son tahlilde ABD’ye karşı davranabilecek tarihsel ve sistemik özelliklere sahip değil. Vietnam’ın da Çin ile davranmayacağını geçmiş yıllardaki ilişkilerine dayanarak söyleyebiliriz. Çin’in yanında kalan bölge ülkesi Kuzey Kore’dir. Ve Tayvan olabilir.

Çin, ABD’nin açıkladığı yeni strateji belgesini istikrarı artırmayı amaçlıyorsa memnuniyetle karşılayacağını, fakat yeni bir soğuk savaşçı yaklaşımı benimsemeyeceğini duyuruyordu.

***

ABD’nin yeni strateji belgesine göre, Pasifik’ten sonra önem verilen ikinci bölgenin Ortadoğu olduğu anlaşılıyor. Dünyanın petrol ve doğal gazının yüzde yetmişe yaklaşan kısmının bu bölgede olduğu hesap edilirse Ortadoğu’nun ekonomik ve stratejik önemi ortaya çıkar. Ayrıca İsrail gibi ABD’nin bir numaralı stratejik ortağının bu bölgede yer alması, Taliban ve El Kaide gibi örgütlerle ilişkiler de bölgeyi kritikleştirmektedir. İran ile giderek gerginleşen ilişkileri ve Irak’taki kanlı gelişmeleri de unutmamak gerekir. Bu son gelişmenin, ABD emperyalizminin Kuzey Afrika ve Ortadoğu’yu hegemonyası altında tutma faaliyetlerinde her hangi bir gerileme veya gevşeme içine girmeyeceğini bilmeliyiz.

Soğuk Savaş döneminde en stratejik bölge olan Avrupa’nın eski önemini kaybetme sürecini bir süredir yaşamakta olduğunu söyleyebiliriz. Bu arada Avrupa’daki ABD askeri sayısı ve silah gücü de sürekli azalmaktadır. Ancak Avrupa’nın kendi içinden çıkacak güç veya güçlerin jeostratejik açıdan önem arz eden girişimleri ile, özellikle Rusya’yı da kapsayacak boyutta ittifaklar sözkonusu olursa ancak o zaman bu bölge yeniden önem kazanabilir. Avrupa, ancak Asya’nın büyük güçleri ile var olabilir. Sovyetler Birliği büyük bir güç iken Avrupa dünyanın merkezi gibiydi. Sonuçta Avrupa Asya’nın batıya uzanan bir yarımadasıdır.

***

Obama’nın yeni strateji belgesi Amerikan ordusunu küçültmeyi hedeflerken, geleceğin savaşlarına göre yeniden düzenlemeyi esas almaktadır. ABD’nin savunma bütçesinin küçültüleceği, on yılda yaklaşık olarak 500 milyar dolarlık bir kısıntıya gidileceği açıklanmaktadır. Bu küçülmeye rağmen ABD’nin savunma bütçesi bu ülkeden sonra gelen on ülkenin toplam savunma bütçesinden daha fazla olacaktır. Ne kadar kısıtlıyoruz deseler de savunma harcamaları yönünden dünyanın ilk onbir ülkesinden birinci olan ABD’nin harcamaları, diğer onunun harcamalarının toplamından daha fazla oluyor. Bu on ülkenin içinde ABD’ye rakip gösterilen Çin’in de olduğunu unutmayalım. Bu tür konularla ilgili değerlendirme yaparken gerçekçi olmak gerekir. Emperyalizmi ne olduğundan daha güçlü göstermek gerekir ne de olduğundan güçsüz göstermek. Abartı da küçümseme de sonuçta insanları yanıltır ve mücadeleye de zarar verir.

Obama, “Ama dünya şunu bilmeli. ABD, daha çevik, daha esnek ve her türlü duruma ve tehdide karşı hazır ordusuyla askeri üstünlüğe sahip olmaya devam edecektir” diyerek, bu yeni yönelimle birlikte dünyaya gözdağı vermeye devam etmektedir. Gelecekteki savaşların büyük orduların karşılaştıkları klasik savaşlar olmayacağını varsayan ABD, daha küçük ama esnek, hareketli, iyi donatılmış bir ordu yapılanmasına geçmeyi tasarlamaktadır. Obama, “İstihbarat, izleme ve keşif, terörizmle ve kitle imha silahıyla mücadele ve düşmanlarımızın bizi engellemek istediği alanlarda operasyon imkânlarımızın arttırılmasında” yatırıma önem vereceklerini açıklıyor. Bu amaçla, siber savaş ve füze savunma alanlarında yeni yatırımlara yönelecekleri anlaşılıyor. Özel operasyon güçleri kurmayı, insansız casus uçaklarını geliştirmeyi, uzayı daha fazla kullanmayı ve siber-uzay kapasitesini geliştirmeyi amaçladıkları anlaşılıyor. Önümüzdeki yıllarda insansız araçların, robotların savaşlardaki etkinliğinin hızla artacağı ortaya çıkıyor. Böylece egemen güçler nokta saldırılarla muhalifleri daha kolay yok etmeyi başarabilecekler. Emperyalizme karşı mücadele yürütenlere karşı gerçekleştirecekleri bazı yok etme operasyonları da muhtemelen yanlışlıkla robotlar tarafından yapılacak!

***

Bu yeni strateji hazırlanırken, ABD’nin 20. yüzyıldaki en önemli savunma ve savaş stratejisti Prof. Albert Wohlstetter’in doktrininin esas alınmış olduğunu görüyoruz. Başkan Kenedy’den itibaren, 1997 senesinde ölünceye kadar, ABD başkanlarına savunma politikalarında danışmanlık yapan Wohlstetter, geleceğin savaşlarında nükleer silah yerine hedefini şaşmayan bomba ve füzelerle donatılmış çevik kuvvet birliklerinin kullanılmasını savunuyordu. Böylece ordunun küçültüleceğini de ortaya koyuyordu.

ABD’nin müttefiki olarak Türkiye’nin Balkanlar, Doğu Akdeniz ve Ortadoğu bölgesindeki ülkelere örnek olacağını ileriye süren bu stratejistin en önemli öğrencileri arasında Richard Perle ve Paul Wolfowitz de vardı.

***

Obama’nın açıkladığı bu yeni stratejiye göre, Asya-Pasifik’teki ABD varlığı güçlendirilecek ve daha belirleyici hegemonik bir güç haline getirilecek. Çünkü ABD’nin çıkarları bunu gerektiriyor. Dışişleri Bakanı Clinton, Asya-Pasifik bölgesini hem ekonomik, ticari, Amerikan sermayesi için yatırım alanı, pazarın genişletilmesi ve krizin atlatılması için bir imkân olarak değerlendiriyor hem de askeri strateji açısından ele alıyor:

Asya’daki açık piyasalar, Amerika’ya, yatırım, ticaret ve ileri teknolojiye erişim açısından eşi benzeri görülmemiş fırsatlar sağlıyor. Ülke içindeki ekonominin düzeltilmesi, Amerikan firmalarının Asya’daki geniş ve büyüyen tüketici temelini kullanma yeteneğine ve ihracata bağlı bulunuyor. Stratejik açıdan bakıldığında, Asya-Pasifik bölgesinde barış ve güvenliğin kalıcı kılınması, küresel ilerleme açısından da- Güney Çin Denizi’nde seyrüsefer özgürlüğünün savunulmasıyla, K. Kore’de nükleer silahların yaygınlaşmasını önleyerek veya bölgenin kilit oyuncularının askeri faaliyetlerinde saydamlık sağlayarak-giderek artan bir önem arz ediyor.” (age).

Clinton, bu yeni açılımın sadece askeri amaçlı olmadığını, ekonomik, siyasi ve bir bütün olarak hegemonik niyetler içerdiğini aslında itiraf ediyor.

Bayan Clinton yazısının devamında, “Bölge, bizim liderliğimizi ve ticari faaliyetlerimizi sabırsızlıkla bekliyor-hatta modern tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar sabırsızlıkla.” diyerek aceleleri olduğunu da açığa vuruyor.

SONUÇ

ABD’nin bu yeni strateji ile öncelikle içinde bulunduğu ekonomik krizin daha da derinleşmesini önlemeye çalışmaktadır. Savunma harcamalarını kısmak da amaçları arasındadır. Diğer yandan bu yeni açılım ile ekonomik, ticari, askeri ve stratejik önemi gittikçe artan Asya-Pasifik bölgesinin “lider”liğine Çin’in oynamasının önüne geçerek kendisini oturtmayı hedeflediğini ortaya koymaktadır.

Bizim açımızdan önemli olan bir hususun altını çizmemiz gerekir: Bu yeni stratejiden sonra ABD yönünden, Ortadoğu’nun öneminin azaldığını ileri sürmek abartılı bir yorum olur. Hele BOP’nin başarısız olduğunu ileriye sürmek ise çok saçma olur. Böyle düşünenler öncelikle Türkiye’ye iyice baksınlar. 1990’lardan itibaren Türkiye’nin nerden nereye getirildiğini göremiyorlarsa onlara söylenecek bir söz yok. Emperyalizmin içsel olgu olma durumunun çok daha yoğunlaştığını, dinciliğin ülkenin bütün hücrelerine sızdırıldığını, yargı dahil devletin her alanının gericiler tarafından ele geçirildiğini göremeyenlere gerçeği anlatmaya devam edeceğiz. Ama daha da alenileşen emperyalizmin gizli işgalini yok sayıp teorize etmeye çalışanlara ise yolunuz açık olsun diyoruz. Şurasını da unutmayalım, her emperyalist proje planlandığı gibi tam olarak hayata geçecek diye bir genelleme yapılamaz. Asgari düzeyde de olsa hayata geçmesi ya da başka muhtemel gelişmelerin önünü kesmesi de emperyalistler açısından önemli olabilir.

Bölgemizde emperyalizmin hegemonyası sürmektedir ve bu tahakkümü bölge halkları kırmadan kendi başlarına çekip gitmeyecekleri de çok nettir. Bu bakımdan önümüzdeki dönemde de anti-emperyalist mücadelenin belirleyici olacağı çok açıktır.

Mehmet Ali Yılmaz

 

 

 

 

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

BENZER YAZILAR

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Ana Fikir